1 Eylül Dünya Barış Günü ve Türkiye’de Barış Talebi

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 12 Kasım 1984 tarihli 39/41 sayılı kararına konu olan, “Halkların Barış Hakkına Dair Bildiri”sinin 1.maddesinde , “Gezegenimizde yaşayan halkların kutsal barış hakları bulunduğunu ilan eder” demekteydi.

Barış hakkı, bireyler açısından da halklar açısından da bir insan hakkıdır ve görüldüğü gibi BM tarafından “kutsal barış hakkı” olarak nitelenmektedir.

Çünkü barış hakkı, bir dayanışma hakkıdır. Çünkü barış hakkı, diğer bütün insan haklarının birbiriyle irtibatlı oluşu gibi diğer haklarla irtibatlıdır. Barış hakkı silahsızlanmayla da yoksullukla mücadele ile de birlikte düşünülmesi gereken bir haktır.

Barış, silahlı çatışma yokluğu ile sınırlı olarak kavranması gereken bir kavram değildir.

Daha geniş bir kavrayış gerektirir. Uluslararası ve ulusal düzeyde kavranmalıdır. Aynı zamanda insani değerlere saygı temelli olarak kavranmalıdır. Barış düşüncesi, genel olarak insan toplumuna ve her bir topluma kalkınma, gelişme, refah, ekonomik, sosyal, kültürel standartları en üst düzeyde sağlama düşüncesiyle uyumludur.

Barış hakkı, İnsan Hakları Evrensel Bildirisi ve diğer insan hakları belgeleri esas alındığında, yaşam hakkının, işkence yasağının, gözaltında kaybetmelerin, yargısız infazların, faili meçhullerin, soykırımların olmaması; hukukun üstünlüğü ilkesinin herkes için güvence oluşturması, her türlü ayrımcılığın(ırk, dil, din, etnik, cinsiyet, engellilik, cinsiyet kimliği, cinsel yönelimi, sosyal statü) ortadan kaldırılması, sosyal ve ekonomik hakların tümünün tüm bireyler ve halklar, toplumlar için tanınması ve yaşama geçirilmesi; herkesin eğitim ve kültürel haklara sahip olması, tüm çocukların insan haklarına sahip olması ve bunların yaşama geçmesi, herkesin içinde yaşadığı toplumda kendisi, toplumu ve ülkesinin yönetimi konusunda iradesini özgürce ortaya koyması ve yaşamının tüm yönlerine tam katılmasının olanaklı olmasıdır.

1981 yılında imzaya açılan ve 1986 tarihinde yürürlüğe giren Afrika İnsan ve Halkların Hakları Şartı’nın 23.maddesinde, “Tüm halkların ulusal ve uluslararası düzeyde barış ve güvenlik içinde yaşama hakkı vardır” denmektedir.

Savaşın, şiddetin ve yoksulluğun olduğu yerde insan haklarının yaşam bulmasından ve geliştirilmesinden söz edilemez. Savaş insan haklarını tehdit eder.

1992 Dünya Çevre ve Kalkınma Konferansı Rio Bildirisi 24 ve 25.maddelerde, savaşların kalkınmaya yıkıcı etkide bulunduğu vurgulanır. Barış kalkınma ve çevrenin korunmasının karşılıklı olarak birbirine bağlı olduğu ve bu hakların bir bütün oluşturduğu vurgulanır.

1995 tarihli Kopenhag toplumsal kalkınma zirvesinde kabul edilen Kopenhag Bildirisinde de sosyal adalet ile barış arasındaki ilişkiye dikkat çekilmektedir.

Türkiye’de barışa dair söylenecekler ve yapılacaklar var. Türkiye’nin çatışma üreten anti demokratik, otoriter, yer yer totaliter özellikler taşıyan anayasal ve yasal sisteminden çıkması ve demokrasiye yönelmesi gerekmektedir.

Barış içinde bir Türkiye ancak insan hakları ve özgürlüklerine dayan bir anayasal ve yasal sisteme sahip olmaktan ve bu sistemi çalıştırmaktan geçmektedir. Çoğulcu demokrasi barış için şarttır. Yurttaşların tümünün (hangi etnisiteye, inanca, kültüre, sınıf ya da statüye, cinsiyete, cinsiyet kimliğe ya da cinsel yönelime sahip olurlarsa olsunlar) haklara, özgürlüklere ve onura sahip olmak bakımından eşitliği temeldir.

Bütün sorunların yurttaşların ifade özgürlükleri güvence altına alınarak çözümü mümkün ve gereklidir.

Bu çerçevede Kürt sorununun barışçıl ve demokratik çözümü konusunda gerek Oslo süreci olarak nitelendirilen süreç gerekse Dolmabahçe mutabakatı olarak da nitelenen 2013-2015 tarihlerindeki süreç, kendi içinde eksik yanları bulunsa da doğru, yerinde ve olumlu yönde atılmış adımlardı ve sürdürülmesi gereken süreçlerdi. Bu sürece geri dönülmelidir.

Bu süreç eksik de olsa diyalog süreciydi. Çatışma çözümleri konusunda dünya deneyimlerinden de yararlanarak bu yolda yürünmelidir.

Yeniden başlayan çatışmalı sürecin sonuçları konusunda İHD olarak 29 Ağustos tarihinde raporumuzu açıkladık. Buna göre sadece 21 Temmuz ile 28 Ağustos tarihleri arasında 93 Asker, polis ve korucu, 47 gerilla, 47 sivil insan yaşamını yitirmiştir.

Türkiye’nin 13 ilinde 100’ün üzerinde Bölge geçici askeri güvenlik bölgesi ilan edilmiştir.

Bu sonuçlar kabul edilemez. Bu acıları toplumumuza yaşatmaya kimsenin hakkı yoktur.

Sonuç olarak 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde İHD olarak diyoruz ki,

-Derhal silahlar susmalıdır. Çatışmasızlık haline geri dönülmelidir. Eller tetikten çekilmelidir.

-Derhal diyalog ve müzakere süreçlerine geri dönülmelidir. Bütün sorunlar diyalogla çözülebilir. Türkiye toplumu çatışan taraflardan bunu beklemektedir.

-Siyasilere, medyaya ve STK’lara çağrımızdır: Savaş dilini terk edelim, barış dilini kullanalım.

Demokrasilerde çoğulculuk esastır. Herkesin görüşlerine saygı temel olmalıdır. Aynı şekilde düşünmek zorunda değiliz ama hem yan yana hem de bir arada yaşayabiliriz.

-Silaha, şiddete, savaş kışkırtıcılığına, ırkçılığa, ayrımcılığa dur diyelim.

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ

Bir cevap yazın