20 Haziran Dünya Mülteciler Günü

Modern dünyada hem sosyo-ekonomik koşullar, hem de hükümetlerin çeşitli değerler adına yaptıkları düzenleme ve uygulamalar, milyonlarca insanı ya yersiz-yurtsuz bırakmakta ya da insan onuruna ve insanın diğer temel haklarının gereklerine uygun olmayan koşullarda yaşamasına neden olmaktadır. Evrensel Bildirgenin Başlangıç Bölümü, bu bildirgede sayılan hakların içeriğinin nasıl anlaşılması gerektiğini belirler. Evrensel Bildirgeye göre (temel) insan hakları, insan onuru kavramıyla ilişkisi içinde anlaşılması gereken, bölünmez, devredilmez ve vazgeçilmez nitelikteki haklardır.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği'nin saptamalarına göre, insanlığın ortak evinde, dünyada, Ocak 2003 itibariyle 12.148.000 kişi mülteci olarak ("uluslararası koruma" kapsamında olan ya da mültecilik statüsü resmen tanınmış olan kişiler) yaşamaktadır. Buna, kendi ülkesinde sabit bir toprak parçasına sığmayan ve sığınamayan, sığmasına ve sığınmasına imkan tanınmayan, ama bu ülkeyi de terk edemeyen, büyük bir kısmı istatistiklere bile giremeyen, "tahminen" 25 – 30 milyon civarındaki "kendi ülkesinde sürgün"leri de ekleyince, talan edilen insan hayatlarının gerçeğine daha fazla yaklaşırız.

İnsanları kaçışa yönelten başlıca neden, her zaman olduğu gibi, hayatlarının ve özgürlüklerinin ciddi bir tehdit altında olmasıdır. İnsanların çoğunun, böyle bir tehdit olmadıkça ülkelerini ya da ait oldukları toplulukları terk etmeyecekleri şeklindeki temel varsayım, göç hareketlerinin hepsinde doğrulanmıştır. Özellikle kitlesel göç, eğer bir doğal felaketin sonucu değilse, insan eliyle yaratılmış bir felaketin sonucu olarak yaşanır.

Sığınma Hakkı Temel İnsan Hakkıdır
Yerinden edilme, kurbanlarını başta fiziksel ve ruhsal bütünlüğünü koruma ve hatta yaşam hakkı olmak üzere diğer bir çok temel haktan da yoksun bırakır. Ülkelerini terk etmek zorunda kalan insanların evrensel insan haklarının (temel hakların) çoğundan yararlanabilmesi, yani insan olarak kalabilmesi, iltica hakkının varlığına bağlıdır. Bu anlamda mültecilerin korunmasından değil, onların temel haklarının gerçekleştirilmesinden söz etmek daha doğru olur. Özü itibariyle iltica hakkı, yaşam hakkının, yani kişinin bedensel ve fiziksel bütünlüğünü koruma talebinin, yaşadıkları ülkelerde bu açıdan tehlike altında olan kişiler için gerektirdiği bir insan hakları normudur.

İnsan hakları, atfedilen özellikleri her ne olursa olsun insan türünün her bireyinin insan onuruna uygun yaşaması için ona nasıl muamele edilmesi gerektiğiyle ilgili taleplerdir. Bazı haklara temel haklar denmesinin nedeni, onların bir kişi olmakla ilgili temel özellikleri korumaya yönelik talepler olmalarıdır; bu durumun hukuksal sonucu, hiçbir tarihsel ya da mekansal koşulda sınırlarının çizilmesinin söz konusu olmamasıdır.

Sığınma hakkı, her şeyden önce, kişinin bedensel ve zihinsel bütünlüğünü koruma talebinin bir gereğidir. Bugünkü dünya düzeninde kişinin bedensel ve zihinsel bütünlüğünü koruma talebinin birincil muhatabı ve bu taleple ilgili hukuksal normların yükümlülük getirdiği, devletlerdir.

Sığınma hakkının temel bir hak olması, uluslararası insan hakları hukukunun bu alanda getirdiği yükümlülüklerin mutlak ve evrensel olarak yorumlanmasını gerektirir. Mevcut hukuksal düzenlemelerin sığınma hakkına kısıtlama fırsatları tanıması, insan hakları açısından meşru değildir.

Yaşamın Kıyısındakilere Hoş Geldin Diyebilmek
Sorumlusu olmadıkları bir durumun bedelini ödeyen mülteciler… Sizin, bizim, komşularımızın, çocuklarımızın da yaşayabileceği bir yazgının mağdurları… Bütün istedikleri, onlara hoş geldin demeyi becerebilen; ekmeğini, bazen geleceğini onlarla paylaşabilen başka insanlarla karşılaşabilmek. Bütün istedikleri, ülkelerinde tekrar insana yaraşır bir düzen kuruluncaya kadar yeni bir yaşam şansı bulabilmek.

İnsanlar genellikle insan hakları tehdit altında ise mülteci haline gelirler. Kendi ülkelerinde ki devlet doğuştan sahip oldukları bu hakları korumadığı ve hatta bizzat ihlal edici olduğu için bir başka devletin koruma sistemine dahil olmak isterler. Başka bir devletin koruması altına girmek istendiğinde de mülteciler çeşitli sorunlarla karşı karşıya kalırlar. "Yasadışı göçmen" olarak sınırlara eriştiklerinde gözaltına alınırlar, çoğunlukla diğer devletin güvenlik kaygıları nedeniyle "dur ermine" uymadıkları için yaşamlarını yitirirler, sınırdan bir belirsizliği geri gönderilirler, ya da mülteci kamplarında insan onuruna yakışmayan muamelelere maruz kalırlar.

Kaçmaktan, kaygılanmaktan, korkmaktan yılmış olan bu insanları, hoşgeldin diyerek karşılamak; acılarını dinlemek ve yaralarını sarmak bir insanlık görevidir.

Siz de sığınmacı olabilirdiniz.

Sığınmacıların sınırlardan yaşama geçişi, ortak çabalarımızla mümkündür.

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ'NİN İLTİCA HAKKI KONUSUNDAKİ GÖRÜŞLERİ

1. İltica hakkı, kişinin bedensel ve zihinsel bütünlüğüyle ilgili temel bir haktır; temel haklar sisteminin bütünlüğü içinde değerlendirilmelidir. Uluslararası koruma ve devletlerin koruma rejimleri, insan haklarının dünyanın her yerinde, her koşulda bütün kişiler için korunması anlayışına dayanmalıdır.

2. Mülteci, temel hakları yurttaşı olduğu devlet tarafından korunmayan; bu devletin sınırlarının dışında bulunan ve ülkesine dönmesi halinde temel haklarının devlet görevlileri ya da belirli bir yer ve zamanda kişi üzerinde iktidar kurma olanağına sahip başka grup ya da kişiler tarafından ihlal edilmesi söz konusu olan kişidir.

3. Mülteci konumunun kişiye getirdiği hakların anlaşılmasında, Mültecilerin Statüsüne İlişkin 1951 Sözleşmesi, Sözleşmenin Başlangıç kısmında Evrensel Bildirgeye yapılan gönderme de dikkate alınarak, ve 1967 Protokolü, şu belgelerle birlikte değerlendirilmelidir: Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi, İşkenceye Karşı Uluslararası Sözleşme ve Çocuk Hakları Uluslararası Sözleşmesi.

4. İnsan haklarının korunmasında uluslararası sorumluluk, koşulsuz ve mutlaktır; devletler, yalnızca kendi yurttaşlarının insan haklarını korumakla yetinemez, insanlığa karşı sorumlulukları ve hukuksal açıdan da, yetki alanlarında bulunan her kişinin temel haklarını koruma yükümlülükleri vardır.

5. İltica hakkı, bir devlette temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınamadığı durumda, insan hakları ihlallerini önleyici son çaredir; ancak, söz konusu devlette insan haklarının herkes için korunmasının yerine geçirilemez.

6. İltica hakkının uygulanmasında ve diğer temel hakların mültecilerin durumunda korunmasında kişiler ya da gruplar arasında, ırksal, ulusal, cinsel, dinsel ya da başka bir ölçüte göre ayrımcılık yapamaz.

7. Hiçbir devlet, savaş suçu ve insanlığa karşı suç dahil hiçbir gerekçeyle, kişileri temel haklarının tehdit altında olduğu bir ülkeye gitmeye zorlayamaz. Özellikle, savaş suçluları ve insanlığa karşı suç işleyenler dahil hiçbir kişi,

      -ölüm cezası ya da yaşam hakkına yönelik bir tehdidin söz konusu olabileceği bir ülkeye gitmeye zorlanamaz;

      -işkence ya da kötü muamele görme riski olan bir ülkeye gitmeye zorlanamaz;

8. Bir kişinin güvenli üçüncü ülke olarak değerlendirilen bir ülkeye gönderilmesi, bu ülke devletinin uluslararası hukuk bağlamında tanınmış olmasına, temel haklara ilişkin uluslararası belgeleri onaylamış ve pratikte uyguluyor olmasına ve iltica hakkına ilişkin güvencelerin yeterli olmasına bağlıdır.

9. Her devlet, bir ülkede temel hakları tehdit altında olan her kişinin kendi sınırlarına, geçerli kimlik ya da seyahat belgeleri olmasa bile, girebilmesini mümkün kılacak önlemleri almalı; bu tür kişilerin sınırdan girişi ve iltica prosedürlerine erişimleri asla engellenmemelidir.

10. Hiçbir devlet, ülkelerarası kara, hava ve deniz taşıyıcılarına, geçerli kimlik belgesi ve seyahat belgesi olmayan kişileri taşımalarını engelleyecek yaptırımlar getirmemelidir; bu önlemler, insan kaçakçılığına yol açmakta ve mültecilerin hayatını tehdit etmektedir.

11. Devletler, insan kaçakçılığının önlenmesi konusunda uluslararası ve bölgesel işbirliği yapmalı ve bu alandaki önlemleri, herkesin bulunduğu ülkeyi terk etme hakkını da göz önünde bulundurarak, iltica hareketlerini kolaylaştırıcı ve iltica hakkına ilişkin usulleri verimli hale getirici önlemlerle desteklemelidir.

12. Savaş, iç çatışma, yaygın şiddet hareketleri, etnik temizlik ve diğer insani felaketlerde kitlesel nüfus hareketlerinin olması durumunda, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinin yerinde çözüm ve insani yardım çalışmaları desteklenmeli; ancak bu tür operasyonlar, ancak objektif koşullarda varolan en optimal çözüm olduğu gösterilebiliyorsa düzenlenmeli, iltica hakkının yerini almamalı ya da kitlesel sığınmayı engellemeye yönelik olarak yapılmamalıdır.

13. Her devlet, bütün sınır ve diğer giriş kapılarında, ayrıca sınır bölgelerinde bulunan güvenlik birimlerinde, yasal ya da yasadışı giriş yapan kişilerin iltica hakkı talep edip etmeyeceğini doğru sorularla saptayabilecek ve onları yetkili bir birime yönlendirebilecek bilgi düzeyine sahip görevliler atamalıdır.

14. Her devlet, iltica hakkına ilişkin talepleri ve prosedürleri, insan hakları temelinde, hukukun üstünlüğü ilkesine dayalı olarak etkin bir şekilde işletebilecek yetkin bir merkezi kuruluş oluşturmalı; iltica talebinin esasına ilişkin görüşmeler ve işlemler bu kuruluş tarafından yapılmalıdır.

15. İltica talebinde bulunan kişilerle yapılacak görüşmeler, insan hakları, sosyal hizmet, hukuk ve psikoloji eğitimi görmüş kişilerce yapılmalıdır.

16. İltica talebinde bulunan kişinin acil sağlık ve sosyal gereksinimleri, ilgili merkezi kuruluş tarafından değerlendirilmeli ve derhal karşılanmalıdır.

17. İltica talebinde bulunan kişilerin hakları, kişinin temel haklarını eksiksiz güvence altına alacak şekilde belirlenmelidir. Mülteci statüsü konusunda karar vermekle yetkili görevliler, talepte bulunan kişinin durumuna ilişkin herhangi bir şüpheyi, aksi kanıtlanıncaya kadar, mültecinin lehine yorumlamalıdır.

18. İltica talebine ilişkin bütün işlemler, şeffaf olmalı ve yargı denetimine açık olmalıdır.

19. Savaş suçu ve insanlığa karşı suç işlediği konusunda iddialar bulunan kişilere, bu suçlardan uluslararası yargı yerlerince aklanmadıkları sürece, iltica hakkı tanınamaz.

20. Mültecinin geldiği ülkede ilticaya neden olan koşulların ortadan kalktığına ve/veya kişinin ya da belirli bir grubun ülkesine geri dönebileceğine karar verilmesinde, değişikliğin dönmesi söz konusu olan kişiler için etkin olduğunun hem iltica devleti hem de kişilerin geri döneceği devlet tarafından güvence altına alınmış olması gerekir.

21. Kişilerin ülkelerine yeniden yerleştirilmeleri, uluslararası koruma sistemi çerçevesinde gerçekleştirilmelidir.

22. İltica talebi uygun bulunmayarak ülkesine geri gönderilen ya da ilticaya neden olan koşulların ortadan kalktığı belirlenerek ülkesine geri gönderilen kişilerin insan hakları ihlallerine uğraması halinde, kişiyi geri gönderen ya da kişiye geri dönebileceğini bildiren aktörler, ihlale katılmış sayılırlar.

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ

Bir cevap yazın