2003 Yılı Hak İhlalleri Bilançosu Değerlendirmesi

Sayın Basın Mensupları,

Bilindiği gibi 2003 yılında,

1) 4778 sayılı Yasa(Resmi Gazete 11 Ocak 2003)

2)4793 sayılı Yasa(Resmi gazete 4.2.2003)

3)4928 sayılı Yasa(Resmi Gazete 19.7.2003)

4)4963 sayılı Yasa(Resmi Gazete 7 Ağustos 2003)

olmak üzere 4 ayrı yasa paketi çıkarılmıştır. Bu yasa paketlerinde yer alan değişiklikler, ifade özgürlüğü,örgütlenme özgürlüğü, işkencenin önlenmesi, dernek özgürlüğü, kültürel haklar, adil yargılanma hakkı, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, sivil otoritenin üstünlüğü, dil kullanımı, yargılamanın yenilenmesi gibi alanlarda önemli gelişmelere yol açması beklenen değişikliklerdi.

Çıkarılan yasalarla, 2002 yılında 57. hükümet tarafından çıkarılan 3 uyum paketi ile birlikte, toplam 7 pakette, toplam 41 yasada, 120'nin üzerinde maddede değişiklikler gerçekleştirilmiştir.

Sayın Basın Mensupları,
2003 yılı Türkiye İnsan Hakları İhlalleri Raporu'muz toplam 600 sayfadan oluşmaktadır. Bunun 200 sayfası işkence bölümünden oluşmaktadır. Raporumuz Mart 2003'te kitap olarak yayımlanacaktır. Sizlere şu anda 2003 yılı bilançosunu sunmaktayız. Görüldüğü gibi, bilançomuzu bu yıl daha ayrıntılı sunmaktayız.

Her raporumuzda olduğu gibi, yine işkence ve ifade özgürlüğü konularını analiz edeceğiz. Ancak bu konuya geçmeden genel bir gözlemde ve yargıda bulunmak istiyoruz.Türkiye'de reform niteliğindeki yasaların hiçbirisinin uygulanmadığını söylemek olanaklı değildir. Bu konuda somut uygulamalardan yola çıkarak gerçekçi değerlendirmenin şu şekilde yapılabileceğini düşünüyoruz:

a) Reformlardan bazıları hiç uygulanmamaktadır. Örneğin, Türkçe'den başka dillerin öğrenilmesine ilişkin kurslar faaliyete başlatılmamıştır. Bu konuda sürekli bürokratik engeller çıkarılmaktadır. Örneğin Türkçe dışındaki dillerde radyo ve televizyonlarda yayın yapılamamaktadır. Her iki alanda da bürokrasinin izlediği strateji yönetmeliklerin hazırlanması aşamasında direnç göstermek, yasanın öngörmediği sınırlamaları getirmek; bahaneler yaratarak (kapı pencere boyutları uyumsuzluğu, müfredat programı eksikliği, öğretmen sertifikası eksikliği gibi) uygulamayı geciktirmektir. Bazı reformlar ise şeklen uygulanmaktadır. Örneğin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına karşı yargılamanın yenilenmesi yolunun açılmış olmasına karşın, özü itibariyle yargılamaların usulü gereklerle sınırlı bir biçimde ele alınması gibi…

b)Reformlardan bazıları istikrarsız olarak uygulanmaktadır. Örneğin, dernek özgürlüğü ve toplantı ve gösteri yürüyüşü özgürlüğü konusunda, illerdeki Vali ve emniyet müdürlerine göre değişen uygulama yapılmaktadır. Yasalar ülke genelinde ve eşit olarak ve aynı kavrayışla uygulanmalıdır. Oysa, çeşitli il ve ilçelerdeki, çeşitli toplum kesimleri ya da bireyler, o hak ve özgürlüğü kendisine göre yorumlayan Vali ve emniyet müdürlerinin anlayışına göre ya kullanabiliyorlar ya da bu hak ve özgürlüklerden yararlanamıyorlar. Özellikle, paneller, sempozyumlar, toplantı ve gösteri yürüyüşleri, basın açıklamaları konusunda farklı uygulamalar söz konusudur. İstikrarsız uygulamalara örnek olarak cumhuriyet savcılarının ve yargıçların, özellikle ifade özgürlüğü hakkı konusundaki tutumları, kararları da gösterilebilir.

c)Reformlardan bazıları ise doğal ki, otomatik olarak uygulanıyor. Örneğin, ölüm cezası maddi yasalardan kaldırıldı ve yasalarda yer almayan bu konuda kimse ölüm cezasına çarptırılmıyor. Ya da 30 Kasım 2002 tarihinde OHAL kaldırıldı ve farklı hukuk sistemi yürürlükte değil. Ancak, somut olarak belirtmemiz gerekirse, dört günlük yasal gözaltı süresine genellikle uyulduğu gözlenmektedir.Bu konudaki belli başlı istisna, resmi gözaltı merkezleri dışında yapılan işkence uygulamalarıdır. Özgürlükleri kısıtlanan bu kişiler hakkında resmi işlem yapılmamaktadır. Dolayısıyla bu kişiler gözaltına alınmamış gözükmektedir. Bu çok önemli bir sapmadır. İşkence analizimizde bu konuya değineceğiz.

2003 yılında işkence yasağı konusundaki gelişmeler

2 Ocak 2003 tarihinde kabul edilen ve Resmi Gazetenin 11 Ocak 2003 tarihli sayısında yayımlanarak yürürlüğe giren 4778 sayılı yasanın (4. uyum yasaları paketi) 1. maddesinde Türk Ceza Kanunun 245. maddesine bir fıkra eklenmiştir.Eklenen fıkraya göre;

" 243'üncü madde ile bu maddede yazılı suçlardan dolayı verilen cezalar, para cezasına veya tedbirlerinden birine çevrilemez ve ertelenemez."

Özetle, maddeye göre işkence yapanlara verilen cezalar para cezasına çevrilemeyecek ve verilen cezalar ertelenemeyecektir.

Yasanın 33. maddesi ile 2.12.1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin

Yargılanması Hakkında Kanunun 2. maddesine bir fıkra eklenmiştir.

Buna göre;

"765 sayılı Türk Ceza Kanunun 243 ve 245 inci maddeleri ile 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 154 üncü maddesinin dördüncü fıkrası kapsamında açılacak soruşturma ve kovuşturmalarda bu kanun hükümleri uygulanmaz."

Özetle, işkence soruşturma ve kovuşturmalarında cumhuriyet savcıları doğrudan doğruya işlem yapabilecekler ve dava açabileceklerdir.

15.7.2003 tarihinde kabul edilen ve Resmi Gazetenin 19.7.2003 tarihli sayısında yayımlanarak yürürlüğe giren 4928 sayılı Yasanın(6. uyum paketi) 19. maddesi ile, 3842 sayılı yasanın 31. maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.Bu madde DGM kapsamındaki suçlar nedeniyle gözaltına alınanların haklarına sınırlamalar getirmekteydi.Maddenin yürürlükten kaldırılmasıyla adli/ siyasi suç ayrımı yapmaksızın, herkes için aynı kanun hükümlerinin uygulanması yolu açıldı.Özellikle gözaltında avukatın hukuksal yardımından yararlanma hakkı tanındı.Böylelikle, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, adil yargılanma hakkı yanında işkencenin önlenmesi açısından da önemli bir adım atılmış oldu.

İşkencenin önlenmesi açısından önemli bir adım da 30 temmuz 2003 tarihinde kabul edilen ve Resmi Gazetenin 7.8.2003 tarihli sayısında yayımlanarak yürürlüğe giren 4963 sayılı Yasanın(7. uyum paketi) 5.maddesi ile, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'na ek 7. maddenin eklenmesidir.Buna göre;

"1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunun 243 ve 245 inci maddelerinde yazılı suçları işleyenler hakkında soruşturma ve kovuşturmalar acele işlerden sayılır, öncelik ve ivedilikle ele alınır.Bu suçlarla ilgili davalarda duruşmalara zorunluluk olmadıkça otuz günden fazla ara verilmez, bu davalara adli tatilde de bakılır."

Özetle, işkence suçları acele işlerden sayılacak, öncelik ve ivedilikle dosyalar ele alınacak, adli tatilde de davalara bakılacak ve duruşmalar en fazla 30 gün ertelenebilecektir.

Görüldüğü gibi, işkencenin önlenmesinde bazı çok önemli yasal önlemler alınmıştır.Ancak buna karşın, işkence 2003 yılında da yaygın ve sistematik olarak uygulanmıştır.İHD verilerine göre, 2003 yılında 1391 kişi işkence muamelesine maruz kalmıştır. Bu sayının 505'i güneydoğuda gerçekleştirilmiştir. Bu işkence olaylarında, bir büyük sapmayı da saptamış bulunmaktayız. 2003 yılında resmi gözaltı yerleri dışındaki yerlerde işkence muamelesine maruz bırakılanların sayısı 241'dir.yani emniyet güçleri bu kişileri resmi olarak gözaltına almamakta, kayıt tutmamakta ve bu kişileri sokakta, dükkanda, depoda, bir minibüs ya da otomobilde ya da kent dışına çıkararak, bağ-bahçe tarla kenarlarında işkenceye maruz bırakmaktadır.Bu yeni politikaya derhal dur denilmelidir.
Diyarbakır Şubemizin güneydoğudaki işkence olaylarında saptadığı işkence yöntemleri konusundaki istatistiklerden de söz etmek durumundayız. Derneğimiz Güneydoğu'da başvurulan işkence yöntemlerinin sayısını 30 olarak saptamıştır.Buna göre, toplam 505 kişiden yalnızca bir kişiye falaka işkencesi, toplam 5 kişiye elektrik işkencesi ve toplam 4 kişiye Filistin askısı uygulanmıştır.Ağırlıklı işkence yöntemleri olarak 416 kişiye darp, 259 kişiye hakaret, 185 kişiye hücrede tutma, 121 kişiye tuvalet ihtiyacını karşılamama, 118 kişiye küfür, 87 kişiye gözaltındayken çeşitli tehditlerle işkence yapılmıştır.

Yıllara göre işkence dağılımı da şöyledir:

1999 yılında 594,

2000 yılında 594,

2001 yılında 862

2002 yılında 876

2003 yılında 1391 kişiye işkence yapılmıştır.

Sayısal olarak rakamlardaki artışı insanların hak arama bilincindeki gelişmeye bağlama eğilimini taşımaktayız. İHD işkence konusunda kendisine yapılan başvurulardan yola çıkmaktadır. Ancak bilmekteyiz ki, bize yapılan başvurular toplam işkence sayısını göstermemektedir.Son beş yılın işkence başvurularının 500'den aşağı düşmemesi işkencenin varlığının kanıtıdır. Ayrıca, işkence sayısında bir azalmadan değil, başvurulan işkence yöntemlerinin değişiminden söz etmek gerekir. Türkiye'de Osmanlıdan bu yana uygulanan klasik olmuş falaka uygulamasının güneydoğu örneğinde olduğu gibi bir kişiye uygulanmış olması, elektrik işkencesi ile Filistin askısının nadiren başvurulan işkence yöntemi haline gelmesi, güvenlik kuvvetlerinin iz bırakmama çabası olarak değerlendirilmek gerekir. Çıkarılan yasaların ancak bu ölçüde caydırıcı olabildiğini gözlemliyoruz. Ancak bu durum, işkence yapma zihniyetinden vazgeçilmediğini de göstermektedir. İşkencenin önlenmesi için siyasal iktidardan daha yüksek bir kararlılık, yargıdan da insan haklarına ve hukukun üstünlüğü ilkesine uygun kararlar bekliyoruz. Bu çerçevede 2003 yılında işkence yapanlara karşı açılan davaların durumuna baktığımızda karşılaşılan tablo aşağıdaki gibidir:

2003 yılında 44 işkence davası ve soruşturma görüldü. Bu davalarda toplam 188 güvenlik mensubu ve 3 doktor toplam 127 kişiye işkence yaptıkları iddiasıyla yargılandı. Dönem içerisinde toplam 16 dava ve soruşturma sonuçlandırıldı.

Sonuçlandırılan davalarda

20 polis toplam 76 yıl 8 ay hapis cezası aldı. Ceza alanların 7'sinin cezaları ertelendi (4 yıl 4 ay)

11 polis meslekten ihraç edildi

30 polis hakkındaki davalar zaman aşımı nedeniyle düştü

20 polis beraat etti

1 polisin davası 5 yıl boyunca ertelendi

2 polis hakkındaki soruşturma takipsizlikle sonuçlandı

2 polis (yargıda işkence suçundan ceza almış) hakkındaki disiplin soruşturması kaldırıldı

Gözaltında ölüm davalarında ise durum şöyledir:

2003 yılında gözaltında 10 kişinin işkence sonucu ölümüne yol açtıkları iddiası ile toplam 89 güvenlik mensubu (54 polis, 32 köy korucusu ve 3 asker ) toplam 9 davada yargılandı. Bu davaların 4'ü 2003 yılı içinde sonuçlandı. Yargılanan 18 güvenlik mensubunun 12'si beraat etti, 1'inin adresi bulunamadığı için davası ayrıldı, geri kalan 6 kişiye toplam 24 yıl 7 ay 10 gün hapis cezası ve toplam 3 yıl 3 ay meslekten men cezası verildi.

13 yıl boyunca sonuçlandırılamayan davalar oldukça; işkence yapıldığı bilinen ve kanıtlanan birimlerde görevli müdürler dahil her düzeydeki görevliler idari olarak cezalandırılmadıkça ve görevlerinden yargı sonuçlanıncaya kadar alınmadıkça, İHD 'cezasızlık politikası izlenmektedir' diyecektir. Gerçekten bu bir cezasızlık politikasıdır. Başka bir izahı bulunmamaktadır. İşkencenin önlenmesi için, gerek İHD'nin, gerek TİHV'nin ve gerekse İnsan Hakları Danışma Kurulunun önerileri doğrultusunda(adli, idari, eğitsel ve yasal) hızla önlemler alınmalıdır.

2003 yılında İfade özgürlüğü konusundaki gelişmeler

4. uyum yasaları paketi ile Basın Kanunun 15.,Dernekler Kanunun 6. ve 44. maddeleri değiştirilmiştir.6. Uyum paketi ile Terörle Mücadele Kanunun 8. maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.7. uyum paketi ile Türk Ceza Kanunu'nun 159. 169.maddeleri değiştirilmiş, 426. maddesine bir fıkra eklenmiş, 427. maddesinde "ve imha" ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.

İfade özgürlüğü konusunda İHD istatistiklerine göre açılan davaların dağılımı şöyledir.

1999 yılında 166 kişi için,

2000 yılında 418 kişi için,

2001 yılında 3473 kişi için,

2002 yılında 2498 kişi için

20003 yılında 1706 kişi için, cezalandırılmaları istemiyle davalar açılmıştır.

Beş yıllık döneme bakıldığında Cumhuriyet Savcılarının dava açmadaki ısrarlı tutumlarını gözlemek olanaklıdır.Çeşitli il ve ilçelerdeki cumhuriyet savcılarının ifade özgürlüğü hakkına yaklaşımında farklılıklar da gözlenmektedir.Polisin bazı illerde ısrarlı suç duyurularına karşın, özellikle derneklerin basın açıklamalarına karşı takipsizlik kararları veren cumhuriyet savcıları olduğu gibi, neredeyse polisin kendilerine intikal ettiği her açıklamayı davaya dönüştüren Cumhuriyet savcıları da bulunmaktadır.

İfade özgürlüğünün ana özgürlük olduğu bilinmektedir.Bu alanda, yalnızca yazılı ve görsel basın(televizyon, radyo, gazete, dergi, kitap) değil, panel sempozyum, basın açıklamaları ile toplantı ve gösteri yürüyüşü özgürlüğünü kullananlara yönelik tutumlara da bakmak gerekir.Bu konuda tasnif edilmiş verileri blançoda bulacaksınız.

Sayın Basın Mensupları,
Çeşitli hak kategorilerine göre hazırladığımız bir bilançoyu da bilginize sunuyoruz.Tablodan da görüleceği gibi 1999, 2000, 2001,2002 ve 2003 yıllarında bazı hak kategorilerinde trend belirgin bir biçimde aşağıya doğrudur.Ancak ihlaller devam etmektedir.

İHD, Türkiye'yi bir yönelim olarak, demokrasiye doğru yönelmiş ve fakat mevcut sistemi ve pratiği ile hala militer ve otoriter nitelikli bir ülke olarak görmektedir.Ülkemizde insan hakları standartlarını yükseltmek için yalnızca demokratik kamuoyunun itiraz ve taleplerini yükseltmesi yetmemektedir. Siyasal iktidarın ve kamu otoritelerinin, yurttaşların insan haklarına ve özgürlüklerine saygıyı da içselleştirmiş, eylem ve işlemlerini bu standartlara göre yapıyor olmaları gerekir.

Türkiye'ye, yeni, insan haklarına dayalı, demokratik bir anayasa gerekmektedir. İnsan hakları, bağımsız ve tarafsız yargı tarafından korunur. O nedenle hukukun üstünlüğü ilkesine uygun olarak yargının yeniden yapılandırılması gerekir. Türkiye'ye yasaklardan ve barajlardan arınmış seçim kanunları ve siyasal partiler kanunları gerekir. Türkiye, işkenceye son vermeli, ifade özgürlüğünü koruma altına almalı, kültürel hakları yaşama geçirmelidir. Türkiye, boşaltılmış köyler için yurttaşlarının özgür iradesine ve katılımına dayalı, açık, uygulanabilir planlar, projeler üretmeli ve iç barışını temellendirmelidir. Türkiye, Kürt sorununu çatışmasız, barışçıl ve demokrasi içersinde çözme imkan ve fırsatına sahip bir ülkedir.En başta kendi Kürt kökenli yurttaşları bunu istemektedir.Türkiye çoğulculuğu benimsemiş, tüm vatandaşlarını anayasal vatandaşlık anlayışı ile kucaklayan bir ülke olmalıdır.Türkiye, cezaevlerinde 107 yurttaşının ölüm oruçlarında yaşamını yitirdiği bir ülke olmaktan çıkmalıdır.Türkiye, bu durumu kamuoyuna duyurmak isteyenlerin kafalarının gözlerinin yarıldığı bir ülke olmaktan da çıkmalıdır.

2003 tablosunu değiştirmek mümkün ve olanaklıdır. Değiştirmek demek, insan haklarının korunması, gerçekleştirilmesi ve geliştirilmesidir.Bunun için gerekli olan şey, içtenlikle insan haklarına saygı, uygun mekanizmalar ve usullerin oluşturulması ve işletilmesidir.

İnsan Hakları Derneği

Bir cevap yazın