2008 Cezaevleri Raporu Değerlendirmesi

Kişiler bir suç kovuşturması/soruşturması sonucunda haklarında bir yargıç tarafından verilen tutuklama kararı ya da yargılama sonucunda verilen mahkûmiyet kararıyla birlikte tutukevi ya da cezaevlerine kapatılmaktadır. Bu kapatma eylemi bir tedbir özelliği taşıyabildiği gibi kişinin işlediğine hükmedilmiş suçun karşılığı özelliği de taşıyabilir. Bir tedbir ya da cezalandırma biçimi olarak mahpusluk, bir başka deyişle, “özgürlüğünden yoksun bırakılma hali” alıkonulan kişinin haklarında ve özgürlüklerinde doğal olarak bir sınırlama yaratacaktır. Ancak, uluslararası standartlarda da belirtildiği üzere alıkonulma, kendi doğasından kaynaklanan sınırlamalar dışında herhangi bir sınırlamaya tabi olmamalıdır. Ulusal merciiler mahpusların haklarının korunması ve yerine getirilmesi için gerekli düzenlemeleri yapmak ve önlemleri almakla yükümlüdür.

Uluslararası insan hakları hukukunda mahpusların hakları ile ilgili oldukça gelişmiş standartlar olmasına karşın mahpuslar ilgili hakları ve düzenlemeleri doğrudan kullanamamakta, tutuldukları yerlerde bulunan yetkililer aracılığı ile ancak kullanabilmektedir. Hakların kullanımının bir başka kişinin inisiyatifinde olması bunların aynı zamanda keyfi biçimde kısıtlanmasını da olası kılmaktadır.

Bu durum, özgürlüğü kısıtlayan otorite ile mahpus (özgürlüğünden yoksun bırakılan kişi) ilişkisinde ciddi bir güç dengesizliği doğurmaktadır.

Bu dengesizlik kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasının, insan hakları ihlali riskini barındırması ve Devlet tarafından gerçekleştirilen ciddi bir zorlayıcı fiil olmasından,

Özgürlüğün kısıtlanması veya kaybedilmesiyle, alıkonulan kişinin korunması, hakları ve varoluşunun tamamıyla yetkililere veya kamu görevlilerine bağlı hale gelmesinden,

Özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin kendi kaderlerini belirleme olanaklarının kısıtlanmasından,

Alıkonulma yerlerinin tanımı gereği kapalı yerler olması, özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin toplumun görüş alanının dışında tutulmasından kaynaklanmaktadır.

Uluslararası hukuk, mahpuslar da dâhil olmak üzere özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin korunması, haklarının kullanımının sağlanması ve tutulma yerlerinin koşullarının iyileştirilmesi için yeni formüller geliştirme çabası içindedir.

Bu çaba son olarak 2006 yılında yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Sözleşme’ye Ek Protokol’de(Seçmeli Protokol) yansımasını bulmuştur. Protokol, tutukevleri ve cezaevleri de dâhil olmak üzere her türlü alıkonulma yerinin bağımsız izleme kurulları tarafından sistemli ziyaretini ve denetimini öngörmektedir. Türkiye Protokol’ü 16 Eylül 2005 tarihinde imzalamış ise de henüz onaylamamıştır.  Hükümetin Protokol’ün onaylanması ve Protokol’de öngörülen bağımsız bir ziyaret ve denetim mekanizmasının oluşturulmasına yönelik herhangi bir çabası bulunmamaktadır.  Verili denetim mekanizmaları ise Protokol’de öngörülen bağımsızlık ve tarafsızlık ölçütlerine uygun değillerdir. Söz konusu mekanizmaların kuruluş esaslarına, çalışma yöntemlerine ve ortaya koydukları uygulamalara bakıldığında tutukevi ve cezaevleri de dâhil olmak üzere alıkonulma yerlerinin denetimi, koşulların iyileştirilmesi, hak ihlallerinin önlenmesi ve mahpusların hak ve özgürlüklerinin önündeki engellerin kaldırılmasına yönelik gereksinimlere yanıt vermekten oldukça uzak oldukları görülmektedir. Bu nedenledir ki tutukevleri ve cezaevleri insan hakları ihlallerinin yoğun olarak yaşandığı kurumlar olma gerçekliğini uzun yıllardır korumaktadırlar. Ceza infaz rejiminin ve uygulama alanlarının evrensel insan hakları ölçütlerine göre iyileştirilebilmesi ve çözüm için adım atılabilmesi ise her şeyden önce yaşanan sorunların tam ve objektif olarak tespiti ile çözüm önerileri geliştirecek mekanizmaların varlığını gerektirir.

Ülkemizde bulunan cezaevlerinden İnsan Hakları Derneği’nin Genel Merkezi’ne ve şubelerine 2008 yılının başından itibaren çok sayıda tutuklu ve hükümlü tarafından yazılı ve tutuklu ve hükümlülerin aileleri ve yakınlarının şifai başvuruları olmaktadır. İHD Genel Merkezi ve 29 şubesine yazılı ve şifai başvurular değerlendirildiğinde cezaevlerinde çok ciddi hak ihlallerin yapıldığına dair bir kanı oluşmuştur. Yapılan başvuruları değerlendiren tutuklu ve hükümlülerle yönetim kademelerinde görev alan avukat yöneticilerimizin görüşme tutanakları baz alınarak merkezi cezaevi komisyonumuz tarafından bu raporun hazırlanması ihtiyacı doğmuştur.

İHD genel merkezi ve şubelerine başta F Tipi cezaevleri olmak üzere bütün cezaevlerinden irili ufaklı sorunlar aktarılmaktadır. En fazla sorunların yaşandığı cezaevleri olarak Ankara Sincan kadın cezaevi, Sincan 1 ve 2 Nolu F tipi,Bolu F tipi, Kırıkkale F tipi, İstanbul Bayrampaşa cezaevi (Rapor hazırlandığı dönemde kapatıldı), Tekirdağ 1 ve 2.Nolu F tipi, Kandıra F tipi, Gebze M tipi, Adana Kürkçüler F tipi Cezaevi, İzmir Kırıklar 1 ve 2.Nolu F Tipi cezaevi, Buca Cezaevi, Bergama M Tipi, Aydın E Tipi, Adıyaman E Tipi, Batman M tipi Bingöl Özel Tip, Bitlis E tipi, Diyarbakır E ve D Tipi, Erzurum H Tipi, Antep H Tipi, Malatya E Tipi, Hakkari Kapalı Cezaevi, Şanlıurfa E Tipi, Siirt E Tipi, Van F Tipi, Bakırköy Cezaevi, Metris Cezaevi, Bandırma Cezaevi, Midyat M Tipi, Mardin Cezaevi, Kocaeli F tipi Cezaevi, Kırıkkale F Tipi, Elbistan Cezaevi, Adana Karataş Cezaevi ve Manisa Turgutlu Cezaevi’ni sayabiliriz. Bu cezaevlerinden yoğun başvurular alınmaktadır. Buralarda inanılmaz insanlık dışı uygulamaların olduğu yönünde şikayetler alınmaktadır. Bu cezaevlerinin derhal masaya yatırılarak sorunların kimden ve neden kaynaklandığının belirlenmesi ve buralara müfettiş gönderilerek gerekli soruşturmanın yapılarak sorunun çözülmesi gerekmektedir. Özel mevzuatla özel uygulamaya tabi tutulan İmralı Cezaevi Raporumuz da ayrı bir başlıkta ele alınmıştır.

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ

İlgili dökümanlara erişmek için aşağıdaki linke tıklayınız.

Bir cevap yazın