4. YARGI PAKETİ KANUN TASARISI ÜZERİNE İHD GÖRÜŞ VE ÖNERİLERİ

7 Mart 2013 günü TBMM Başkanlığına sunulan İnsan hakları ve ifade özgürlüğü bağlamında bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısı, hükümet tarafından kamuoyuna 4. yargı paketi olarak sunulmuştur. 

Kanun tasarısını incelendiğimizde, AİHM tarafından Türkiye aleyhine verilen mahkumiyet kararlarının tekrar edilmemesi için çeşitli kanunlarda tadilatlar yapmanın gerekli görüldüğü genel gerekçede belirtilmiştir. Hükümetin gerekçesine bakıldığında asıl amacın temel hak ve özgürlüklerin korunması olmadığı, Türkiye’nin AİHM’e şikayetinin önüne geçilmesi olduğu ve yapılacak kısmi bazı değişikliklerle halen AİHM’de bulunan başvuru dosyalarının düşmesine veya anlaşma ile sonuçlanmasına dönük düzenlemeler yapmak olduğu anlaşılmaktadır. Hükümet bu kanun tasarısı ile temel hak ve özgürlüklere özne olarak değil, nesne olarak baktığını göstermektedir. 

Bilindiği gibi 2013 yılı ile birlikte Türkiye Kürt sorununda demokratik çözüm sürecinde yeni bir aşamaya gelmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Hükümeti 14 yıldır İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde tek başına bir hücrede tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan ile görüşmelere başlamış ve bu görüşmelere Barış ve Demokrasi Partisi dahil edilerek süreç ilerletilmeye çalışılmaktadır. Böylesi bir süreçte sonuç alınabilmesi bakımından silahlı çatışmaların sona ererek kalıcı bir çatışmasızlık ortamının sağlanması ve eş zamanlı olarak Türkiye’nin hızlı bir demokratikleşme sürecine girmesi gerekmektedir. Bu nedenle 4. Yargı Paketi olarak bilinen yargı paketinden beklentiler yüksek tutulmuş, ancak yargı paketinin içeriği öğrenilince beklentilerin karşılanmadığı ve bir hayal kırıklığı yaşandığı anlaşılmıştır. 

Türkiye’nin hızlı bir demokratikleşme sürecine girebilmesinin yolu adil yargılanma hakkının sağlanması, ifade ve örgütlenme özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılması, toplanma ve gösteri hakkına riayet edilmesi, işkence ve kötü muamele yasağına uyulması, vicdani ret hakkının tam olarak tanınması, nefret söyleminin yasaklanarak nefret suçlarının düzenlenmesi, kamuda insan hakları kurumsallaşmasının sağlanması, ceza mevzuatının gözden geçirilerek haksız ve uzun tutukluluğa son verilerek tutukluluğun istisna haline getirilmesi, özel yargılama sistemine son verilmesi, yargılamada silahların eşitliği ilkesinin sağlanması, masumiyet karinesine uyulması, hiçbir şekilde şiddet eylemine karışmamış kişiler aleyhine soruşturma ve kovuşturma yapılmaması, infaz kanunlarının gözden geçirilerek infazda ayrımcılığa son verilmesi, cezaevlerindeki hasta mahpusların tahliye edilmesi, siyaset mekanizmasının işlevini yerine getirebilmesi için siyasi partiler ve seçim kanunlarının demokrasiye uygun hale getirilmesi ilk etapta sıralanabilir. Ama nihai hedefin yeni ve demokratik bir anayasa yapılması olduğunu da belirtmek gerekir. 

4. Yargı Paketi’ne gelince; 

A) Terörle Mücadele Kanunu Yönünden:  Kanun tasarısı ile 3713 sayılı

TMK’nın 6. ve 7. maddelerinde değişiklik yapmakla yetinilmiştir. 

12.04.1991 kabul tarihli TMK bugüne kadar 24 kez değiştirilmiştir. Kanunun kendi içinde sistematiği bozulmuştur. Biz insan hakları savunucularına göre 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu yürürlükte olduğu sürece TMK’ya gerek bulunmamaktadır. Çünkü TMK’da düzenlenen suçların hemen hemen aynısı veya benzerleri TCK’da yer almaktadır. TMK’nın en belirgin özelliği çok geniş yorumlanacak terör tanımı yapmış olmasıdır. TMK’nın terör tanımı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 2004 tarihli 1566 sayılı kararında yapılan tanıma aykırı olmasıdır. 1566 sayılı karara göre sivillere karşı olanlarda dahil, yaralama veya öldürme amaçlı yada kamuda veya bir insan topluluğunda veya belirli kişilerde huzursuzluk yaratmak, toplumu tehdit etmek, yada hükümeti veya uluslar arası bir organizasyonu bir şeye yapma veya yapmama konusunda baskı altına almak koşuluyla rehine alınması gibi tüm suç eylemleri uluslar arası sözleşmelerle terör eylemi olarak tanımlandığı, dolayısıyla terör tanımlarının buna uygun yapılması gerektiği belirtilmektedir(1). Bu konu ile ilgili olarak İHD tarafından hazırlanan Herkese Hukuk Güvenliği ve Adil Yargılama Hakkı (15 Şubat 2012) raporda hangi suçların terör suçu olduğuna dair uluslar arası sözleşmelere açıkça yer verilmiştir (2). Dolayısıyla TMK’daki terör suçu tanımının mutlaka değiştirilmesi yada Türkiye’nin taraf olduğu uluslar arası sözleşmelere yer verilmesi gerekmektedir. Yeni suç tanımlarına ihtiyaç bulunmamaktadır. 

2- TMK’nın en belirgin özelliği 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununa istisna getirerek yeni usul hükümleri getirmesidir. Bu nedenle genel usul hükümlerinden ayrılıp özel usul hükümleri getirerek adil yargılanma hakkını ve silahların eşitliği hakkını ihlal etmektedir. Bu yönüyle de TMK’ya gerek bulunmamaktadır. 3. Yargı Paketi ile CMK 250, 251, 252. maddeler yürürlükten kaldırılmış bu maddelerdeki usul hükümleri TMK 10. maddeye taşınmıştır. Dolayısıyla CMK 250 ile yetkili ve görevli ağır ceza mahkemeleri yerine TMK 10.madde ile görevli bölge ağır ceza mahkemeleri kurulmuştur. Hükümet burada hukuka karşı hile yapmıştır. Türkiye’nin özel yetkili mahkemelerden kesinlikle kurtulması gerekmektedir. Daha önceden 8 bölgede bulunan özel yetkili ağır ceza mahkemeleri yeni düzenleme ile 11 bölgeye çıkarılmış ve giderek yaygınlaşan ve kurumsallaşan bir yapıya evrilmek istenmiştir. Bununla da yetinilmemiş 5 Temmuz 2012 tarihi itibari ile CMK 250. madde ile görevli ağır ceza mahkemelerinde devam eden davalar sonuçlanıncaya kadar bu mahkemelerin varlığının devam edeceği belirtilerek Türkiye adeta özel yetkili ağır ceza mahkemeleri tahakkümü altına alınmıştır. Bu konu ile ilgili yazımız ekinde bulunan Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Thomas Hammerberg’in 10 Ocak 2012 tarihli Türkiye’de Adalet Yönetimi ve insan Haklarının Korunması Raporu ayrıntılı olarak özel yetkili mahkemelere gerek bulunmadığını açıklamaktadır (3). 

3- TMK’nın 3. özelliği ise cezaların infazında ayrımcılık yaparak, 5. madde ile terör suçu olarak tanımlanan suçlardan hüküm giyenlerin cezalarının %50 arttırılması ve bu kişilerin infazının hücre tipi diye bilinen yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumlarında geçirilmesinin belirtilmesi ve cezalarının infazının adli suçlulara göre arttırılarak ¾’ünün yatırılması şeklinde olmasıdır. Görüldüğü gibi cezaların infazında da gerçek anlamda bir ayrımcılık yapılmış ve böylece infaz rejimi insani olmaktan çıkarılmıştır. 

4- Kanun tasarısının 6. ve 7. maddelerinde terör örgütünün propagandası suçuna yeni bir kriter getirilmiştir. Buna göre,” terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösteren veya öven yada bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propaganda yapan” ibaresi getirilmektedir. Hükümet böylece propaganda suçunun tanımını kısmen de olsa daraltmıştır. Ancak getirilen tanımlama hukuksal tanımlama olmaktan öte sosyal bir tanımlamadır. Bu tanımlama kanunu uygulayacak hakimlere geniş takdir yetkisi tanımaktadır. AİHM’in ifade özgürlüğünün sınırlandırılması ile ilgili belirlediği temel kriterler yeterli iken hukuksal olmayan tabirlerin kullanılması uygulamada yeni sorunlara sebep olacaktır. AİHS ifade özgürlüğü hakkını düzenleyen 10. maddenin 2. paragrafında düşüncenin sınırlandırılmasında 9 ölçüt belirlemiştir. Bu sayılan ölçütler dışındaki nedenlerle düşünceler sınırlandırılamaz. Sınırlama bu ölçütlerle ve meşru amaçlar için yapılabilir. Sınırlama AİHM’e göre yasa ile öngörülmüş olmalıdır. Yasa ise açıklık, belirginlik, öngörülebilirlik, erişebilirlik ve hukukun üstünlüğü ilkesine uygunluk özelliklerini taşımalıdır. Halbu ki ifade özgürlüğü ile ilgili TMK 6. ve 7. maddedeki değişiklikler ve TCK 215, 220 ve 318. madde değişiklikleri yasa ile öngörülme, meşru amaç ve sınırlama ölçütleri bakımından sorunlu ve AİHM standartlarını karşılamayan değişikliklerdir. Bu nedenle tasarının belirtilen maddeleri değiştirilmeli, ifade özgürlüğü alanında yeni sorunlara yol açacak düzenlemeye sebep olmamalıdır. Esasen propaganda suçu diye bir suç olmamalıdır. Bu nedenle mevcut TMK’nın 6. ve 7. maddeleri ile TCK 220/8. madde kesinlikle kaldırılmalıdır. 

5- Kanun tasarısında 7. maddenin 2. fıkrasının b bendi yeniden düzenlenmiş ve mevcut uygulamanın yeni bir benzeri getirilmiştir. Dolayısıyla propagandadan cezalandırmalar devam edecektir. Örneğin slogan atmanın veya çeşitli fotoğraflar taşımanın cezalandırma konusu yapılması kabul edilemez. İfade özgürlüğü bu şekilde cezalandırılmaya devam edecektir. 

6- TMK 7. maddede cezanın alt sınırının 1 yıldan başlayıp üst sınırın 5 yıla kadar çıkarılması uygulamada ciddi problemlere sebep olmaktadır. Üst sınırın mutlaka indirilmesi gerekmektedir. TMK 7. maddedeki alt ve üst sınır arasındaki 5 kat oran başka hiçbir kanunda veya ceza maddesinde düzenlenmemiştir. 

7- Adalet Bakanlığı resmi istatistiklerine göre TMK 6 ve 7. maddeden yıllar itibari ile açılan dava sayıları korkutucu seviyelere ulaşmıştır. 2007 yılında 7.713 kişiye, 2008 yılında 6.851 kişiye, 2009 yılında 8.159 kişiye, 2010 yılında 11.851 kişiye ve 2011 yılında 11.657 kişiye dava açılmıştır. Görüldüğü gibi sadece yasa dışı örgüt propagandası yapmaktan 5 yılda 46.231 kişiye dava açılarak Türkiye bu alanda dünya rekoru kırmıştır. Açılan bu davaların tamamı AİHS’in 10. maddesi anlamında ihlal karakteri taşımaktadır. Dolayısıyla hükümetin bize göre 6. ve 7. maddeleri tamamen kaldırması, kaldırmıyorsa bile mutlaka ve mutlaka kapsamını daraltarak çok istisnai hallerde uygulanacak bir hale getirmesi gerekmektedir. 

8- TMK 2. Maddede amaçlanan suçu işlemese dahi örgüt mensubu olan kişinin de terör suçlusu olarak cezalandırılacağı, 2. Fıkrada ise örgüte mensup olmasa bile örgüt adına suç işleyenlerin de terör suçlusu sayılacağı belirtilmektedir. Benzer düzenleme TCK 220. Maddenin 6 ve 7. Fıkralarında ve 314/3. Fıkrada bulunmaktadır. Bu düzenlemeler uygulamada çok kötü kullanılmış ve bu şekilde 2009 yılında 1859 kişiye, 2010 yılında 1565 kişiye, 2011 yılında 1860 kişiye karşı kullanılmıştır. Örgüt üyesi olmadığı halde örgüt adına suç işleme suçu aslında eski 169. Madde yerine getirilmiş örgüte yardım suçudur. Ancak, eski TCK 169. Maddede örgüte silahlı yardım suç sayılırken, getirilen yeni düzenleme ile herhangi bir şekilde yardım etmek örgüt üyesi gibi değerlendirilip, oldukça haksız ve ağır cezalar verilmektedir. Bu maddelerin aynı anda birlikte kaldırılması gerekmektedir. 

B) 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu Yönünden: Kanun tasarısı ile TCK’nın 94, 215, 220 ve 318. Maddeleri değiştirilmektedir.

1- TCK 94. Maddedeki işkence suçundan dolayı zamanaşımının işlemeyeceğinin belirtilmesi oldukça önemli bir düzenlemedir. Ancak, yeterli değildir. AİHS’in 7. Maddesinin 2. Fıkrasında, işlendiği zaman uygar uluslar tarafından tanınan genel hukuk ilkelerine göre suç sayılan bir fiil veya ihmal ile suçlanan bir kimsenin yargılanmasının ve cezalandırılmasının yapılabileceği belirtilmektedir. Burada kast edilen suçlar, AİHM kararları ile Nürnberg prensiplerine atıfta bulunularak, savaş suçları ve insanlığa karşı suçlardır. TCK 77. Maddede insanlığa karşı suç tanımı yapılmış olup, bu tanım Uluslar arası Ceza Mahkemesi’nin yargı yetkisini düzenleyen Roma Statüsüne göre eksiktir. Roma Statüsüne göre insanlığa karşı suç sayılan işkence suçu gibi TCK’da tanımı yapılmamış ancak gözaltında veya zorla kaybetme, ırk ayrımcılığı ile TCK’da tanımlanmış olan göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti suçları da zamanaşımından muaf olmalıdır. 

2- İnsanlığa karşı suçlar ve işkence suçu yönünden zamanaşımının uygulanmayacağına dair kural geçmişe dönük olarak uygulanmalıdır. Çünkü, AİHS 7/2. Madde buna imkan tanımaktadır. Böyle bir düzenleme olursa ve Türkiye şikayet edilirse, AİHS bu şikayeti ret edecektir. 

3- Tasarı ile TCK 215. Maddeye yeni bir kriter getirilerek, kamu düzeni açısından açık ve yakın tehlikenin ortaya çıkması halinde ceza verileceği düzenlenmiştir. Böylece suçun oluşması için aranan şartlarda kısıtlama getirilmesi olumlu olmuştur. Ancak, bunun gibi TCK’da ifade özgürlüğünü sınırlayıp cezalandıran çok sayıda madde vardır. Bunların da değiştirilmesi gerekir. Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Thomas Hammerberg’in 12 Temmuz 2011 günü açıklanan Türkiye’de İfade Özgürlüğü ve Medya Özgürlüğü Raporu’nda ifade özgürlüğü ile ilgili çok önemli belirlemeler yapılmış, somut olarak TCK’nın 214, 215, 216, 217, 220, 285, 288, 301 ve 318. maddelerinin mutlaka değiştirilmesi gerektiği belirtilmiştir (4). Bu raporda ayrıca  internet ve RTÜK yasalarının gözden geçirilmesi gerektiği de açıkça ifade edilmiştir. 

4- Tasarı ile TCK 220. Maddenin 8. Fıkrasına TMK 6 ve 7. Maddelere getirilen yeni kiter getirilerek, propaganda suçunda şiddeti övme ve meşru gösterme kriteri getirilmektedir. 

5- Tasarı ile TCK 318. Maddede yapılan değişiklik uygulamada hiçbir şey değiştirmeyecektir. 

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Dairesi’nin 7 Temmuz 2011 günlü Bayatyan/Ermenistan Davası’nda (Başvuru No: 23459/03) vicdanî ret hakkını açık olarak tanıyıp, bu hakkın sözleşmenin 9. maddesi kapsamında (din ve vicdan özgürlüğü) değerlendirmesi, Türkiye’de devam eden açık hukuksuzluğun sona ermesini zorunlu kılmıştır. Konu ile ilgili Kerem Altıparmak’ın makalesi ektedir(5). 

Esasen AİHM, Osman Murat Ülke/Türkiye kararında vicdanî retçi Osman Murat Ülke’ye yapılan muameleleri AİHS’nin 3. maddesi kapsamında değerlendirerek vicdanî retle ilgili dolaylı bir yorum yapmıştı. Son kararla birlikte artık Avrupa Konseyi’ne üye ülkelerden Türkiye ve Azerbaycan’ın vicdanî ret hakkını tanıma ve yaşama geçirme zorunluluğu bulunmaktadır. 

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, 2007 yılından beri Türkiye’ye vicdanî ret hakkını tanıması ve yasalarında değişiklik yapması için çağrıda bulunan tavsiye kararları almaktadır. 

Anayasa’nın 72. maddesinin vicdanî ret hakkının düzenlenmesine engel teşkil etmediğini belirtmek gerekir. 

TCK’nın “halkı askerlikten soğutma” başlıklı 318. maddesinin mutlaka kaldırılması gerekmektedir. Bu madde vicdanî ret çağrısı yapanların açıkça cezalandıran ve militarizmi kutsayan bir maddedir. AİHM’in son kararından sonra TCK’nın 318. maddesi sözleşmeye açıkça aykırı hale gelmiştir. Tasarıda 318. Maddede yapılan değişiklik yeterli değildir. Maddenin tamamen kalkması gerekmektedir.

 

1632 sayılı Askerî Ceza Kanunu’nun 58, 63, 64, 79, 80, 81 ve 87. maddelerinin vicdanî ret hakkına uygun olarak ya kaldırılması ya da yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. 

1111 sayılı Askerlik Kanunu’nun 1. ve 10. maddelerinin vicdanî ret hakkına uygun olarak yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. 

6- TCK 314 maddede yasadışı silahlı örgüt üyeliği düzenlenmiştir. Adalet Bakanlığı istatistiklerine göre 2008 yılında 3.659 kişiye, 2009 yılında 4.624 kişiye, 2010 yılında 7.689 kişiye, 2011 yılında 8.301 kişiye örgüt üyeliğinden dolayı dava açılmıştır. Görüldüğü gibi 4 yılda 24.273 kişiye dava açılmıştır. Bu kadar çok kullanılan bu madde ile ilgili mutlaka düzenleme yapılmalı, maddenin tanımı daraltılmalı, silahlı örgüt üyesi ile hiçbir şeklide silahla işi olmayan kişilerin düşüncelerinden dolayı yani sempatilerinden dolayı örgüt üyeliğinden cezalandırılmalarına son verilecek düzenleme yapılmalıdır. 

7-Tasarıda TCK 220. Maddenin 6 ve 7. Fıkralarında değişiklik yapılmamıştır. Yukarıda belirtildiği gibi eskiden örgüte silahlı yardım fiilinin yeni TCKM ile silah kriteri aranmadan dolaylı örgüt üyeliği olarak nitelendirilmesi yoluyla cezalandırma biçimine son verilmelidir. 

Tasarı ile örgüt propagandası şiddeti övme veya meşru gösterme kriterine bağlanırken, TCK 220/6 ve 7. Fıkralarda bu kriterin aranmaması ve TCK 314. Maddede ve yine TMK 2. Maddede bu kritere yer verilmemesi tuhaf bir durum yaratacaktır. Daha az cezayı gerektiren ve ertelenilebilir propaganda fiiline şiddet kriteri getirilirken, daha ağır cezayı gerektiren dolaylı örgüt üyeliği ve doğrudan örgüt üyeliğine bu kriterin getirmemesi adaletsizlik olacaktır. Yeni uygulama ile propagandadan beraat edecek olan kişi örgüt üyeliğinden ceza alabilecektir. Bu durumun giderilmesi, dolaylı veya doğrudan örgüt üyeliği hallerinde de şiddet araçlarını kullanma kriteri getirilmelidir. 

C- 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu Yönünden: Tasarı ile uzun tutukluluğa imkan veren CMK 100. Maddenin 3. Fıkrası ile ilgili bir değişiklik getirilmemiştir. Öncelikle uzun tutukluluğa imkan veren ve masumiyet karinesini hiçe sayan 100. Maddenin 3. Fıkrasının kaldırılması gerekmektedir. Yukarıda değinildiği gibi Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserliğinin Türkiye’de Adalet Yönetimi ve İnsan Haklarının Korunması Raporu’nda da haksız ve uzun tutukluluk eleştirisi yapılmış, somut olarak CMK 100. maddede değişiklik yapılması gerektiği AİHM kararları örnek verilerek belirtilmiştir.

 

D) 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Kanununa Muhalefet yönünden: 4. Yargı Paketi 2911 sayılı kanunla ilgili herhangi bir düzenlemeye yer vermemiştir. Gerek AİHM’in gerekse de Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin AİHM kararlarına dayanarak verdiği 2012/9715 E, 2012/15284 K sayılı ve 21.12.2012 tarihli kanun yararına bozma kararında toplantı ve gösteri hakkının ifade özgürlüğünün özel bir çeşidi olduğu belirtilmiştir(6). Türkiye’nin AİHM’de altığı en önemli mahkumiyetlerden birisi de toplantı ve gösteri hakkına yapılan müdahalelerdir. Bu nedenle 2911 sayılı kanunun AİHS ve AİHM standartlarına uygun hale getirilmesi gerekmektedir

E- BM Uluslar arası Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi uyarınca İnsan Hakları Komitesi’nin 106. oturumunda (15 Ekim-2 Kasım 2012) kabul ettiği Türkiye ile ilgili sonuç raporuna göre Türkiye’nin ifade özgürlüğü bağlamında 3713 sayılı TMK’daki terör tanımını mutlaka değiştirmesi, yargılama öncesi tutukluluğun yasal süresinin BM Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslar arası Sözleşmesi’nin 9. maddesine uyumlu hale getirilmesi ve tutuklamanın istisnai bir tedbir olarak kullanılmasını sağlaması, TCK’daki ve TMK’daki yasa dışı örgüt tanımının muğlaklıktan ve açık olmayan anlamından kurtarılması ve net bir tanımlamaya kavuşturulması, vicdani ret hakkının mutlaka tanınması ve vicdani retçilere ceza verilmesinden vazgeçilmesi, TCK’nın ifade özgürlüğünü kısıtlayan 125, 214, 215 ,216, 220, 226, 228, 285, 314 ve 318. maddelerinin mutlaka değiştirilmesini tavsiye etmiştir (7 ).

F) İHD’nin üyesi olduğu uluslar arası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Dünya İşkence Karşıtı Örgütü (OMCT) tarafından Türkiye ile ilgili hazırlanan “İnsan Hakları Savunucuları: Masum oldukları kanıtlanıncaya kadar suçlu” raporu ile İHD’nin bileşeni olduğu İnsan Hakları Ortak Platformu (İHOP) tarafından hazırlanan “Türkiye’de İfade Özgürlüğü: Mevzuat ve Yargı Gözlem Raporu” raporu ifade özgürlüğü bağlamında oldukça geniş tespitler yapmış, çözüme dair yapıcı önerilerde bulunmuştur. Her iki rapordan da mutlaka yararlanılması gerekmektedir (8 ve 9)

Ek: Raporlar 

1-    BM Güvenlik Konseyi’nin 1566 sayılı Türkçe çevirisi ile birlikte kararı ve ilgili kararları

2-    İHD “Herkese Hukuk Güvenliği ve Adil Yargılanma Hakkı” Raporu

3-    Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserliğinin “Türkiye’de Adalet Yönetimi ve İnsan Haklarının Korunması” Raporu

4-    Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserliği’nin “Türkiye’de İfade Özgürlüğü ve Medya Özgürlüğü” Raporu

5-    Kerem Altıparmak’ın, AİHM Büyük Dairesi’nin Bayatyan/Ermenistan Kararı ile ilgili makalesi

6-    Yargıtay 9. Ceza Dairesi Kararı,

7-    BM insan Hakları Komitesi Türkiye Sonuç Gözlem Raporu Türkçe Çevirisi

8-    FİDH ve OMCT, “İnsan Hakları Savunucuları: Masum Oldukları Kanıtlanıncaya Kadar Suçlu” Raporu

9-    İHOP’un, “Türkiye’de İfade Özgürlüğü: Mevzuat ve Yargı Gözlem Raporu” 

 

 

Bir cevap yazın