ABDULLAH AKÇAY’IN CEZAEVİ KOŞULLARINDA ÖLÜMÜ BİR CİNAYETTİR

ABDULLAH AKÇAY’IN CEZAEVİ KOŞULLARINDA ÖLÜMÜ BİR CİNAYETTİR 

14 yaşında tutuklanan ve Maltepe Çocuk Cezaevi’ne konulduktan 2 yıl sonra kendisine lösemi teşhisi konan Abdullah Akçay (18), dün (21 Temmuz 2010’da) yaşamını yitirdi. 2010 yılının başından 21 Temmuz 2010’a kadar cezaevinde yaşamını yitiren tutuklu ve hükümlü sayısı 24’ü buldu.

Abdullah Akçay’ın tedavisinin cezaevi koşullarında gerçekleştirilemeyeceğinin anlaşılması üzerine, Adlî Tıp Kurumu’na 4 Mart 2010’da başvuru yapılmış; Nur Birgen’in başkanlığındaki Adlî Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu, 21 Mayıs 2010’da “tedavisi cezaevinde yapılabileceği” gerekçesiyle başvuruyu reddetmişti. Aynı İhtisas Kurulu, yaklaşık on bir aydır tedavi gördüğü İstanbul Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin hazırladığı “Akçay’ın tedaviye yanıt vermediği, hayatî tehlike altında bulunduğu ve tedavisinin tutukluluk koşullarında yapılamayacağı” şeklindeki raporu üzerine, 14 Temmuz 2010’da hapis cezasının infazının ertelenmesi yönünde karar almıştı. Bu karar Silivri İnfaz Hâkimliği’ne iletilmiş ve infaz erteleme kararı alınmıştır. Ancak Abdullah Akçay hakkında Yargıtay’da beklemekte olan dosyalar nedeniyle Akçay serbest bırakılmamış ve 21 Temmuz 2010’da da yaşamını yitirmiştir.

5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunu’nun “hapis cezasının infazının hastalık nedeni ile ertelenmesi” başlıklı 16. maddesinin 2. paragrafı, “(…) ancak bu durumda bile hapis cezasının infazı, mahkûmun hayatı için kesin bir tehlike teşkil ediyorsa mahkûmun cezasının infazı iyileşinceye kadar geri bırakılır” şeklindedir. Görüldüğü gibi mevcut yetersiz düzenlemelerin gereği bile yerine getirilmemiş, tüm bilimsel raporlara rağmen Abdullah Akçay’ın sağlık hakkı elinden alınmış ve aylardır herkesin tanıklığında, göz göre göre ölüme terk edilmiştir. Abdullah Akçay’ın ölümünden, başta Adlî Tıp Kurumu ve Adalet Bakanlığı olmak üzere, hükümet sorumludur.

Devletin güvencesi altında olması gereken sağlık hakkı özellikle tutuklu ve hükümlüler açısından daha bir önem taşımaktadır. Buna karşın cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlüler gerektiği gibi tedavi edilmemekte ve önlenebilir birçok sağlık sorunu ölümle sonuçlanmaktadır. Bakanlık bu durumu, sağlık personelinin ve donanımlarının yetersizliği, yönetim mekanizmasının ağır işlemesi gibi bir dizi teknik sorunla açıklamaktadır. Oysa asıl sorun insanı temel alan bir ceza-infaz anlayışının/sisteminin bulunmamasıdır. Bu nedenle, hasta tutuklu ve hükümlüler ya Abdullah Akçay ve pek çok diğer örnekte olduğu gibi, cezaevi koşullarında ölüme terk edilmekte ya da kamuoyunun yakından izlediği Güler Zere ve Kuddusi Okkır örneklerinde olduğu gibi, mevcut yasal düzenlemelerin bile ruhuna aykırı bir şekilde, tedavi edilmeleri amacıyla değil, yalnızca yaşamlarının son birkaç gününü “dışarıda” geçirsinler ve mümkünse cezaevinde ölmesinler diye ölümlerinden hemen önce cezaevinden salınmaktadır.

Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Dokümantasyon Merkezi’nin derlediği verilere göre cezaevlerinde, 2009 yılında 37 kişi, 2010 yılının başından 21 Temmuz 2010’a kadar geçen sürede de 24 kişi yaşamını yitirmiştir. Kamuoyu ile sıklıkla paylaştığımız gibi, halen 96 tutuklu ve hükümlü de karşı karşıya oldukları ciddi sağlık sorunları nedeniyle yaşam savaşı vermektedir. İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) 2009 yılı Cezaevleri Raporuna göre ise, 554 tutuklu ve hükümlü sağlık sorunları yaşadığı halde uygun tedavileri yapılmamaktadır.

Cezaevlerinde yaşanan sorunlara insanı temel alan bir anlayışla yaklaşılmalı, benzer sorunlarla yüz yüze olan ve yaşam savaşı veren yüzlerce tutuklu ve hükümlü için sağlık hakkının korunması yönünde gerekli önlemler bir an önce alınmalıdır.

Ayrıca, İHD ve TİHV olarak, Abdullah Akçay’ın ölümüyle ilgili, sorumlular hakkında etkili bir soruşturma başlatılması için suç duyurusunda bulunuyoruz.

İnsan Hakları Derneği Başkanı

Öztürk Türkdoğan

Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı

Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı

Bir cevap yazın