ACİLEN SİVİL ANAYASAYA İHTİYAÇ VARDIR !…

Uzun yıllardan beri yaşanılan, dini inançları ve bunun yaşama yansıyan şekli olarak başörtüsü sebebiyle, eşit ve hür bireyler olan kadınların eğitim hakkı yönüyle ayrımcılığa tabi tutulması, toplumun bunca yıldır, anlamsız bir yasak uğruna enerjisinin tüketildiği, gençlerinin okulunu bırakmak, ailesi ile karşı karşıya kalmak, bunalımlara düşmek, binlerce kilometre uzakta okumak zorunda bırakıldığı bir toplumsal faciadır.

Dünyanın geldiği anlayış seviyesinde çok anlamsız kalan bu yasağın kalkması için büyük ümitler beslenen siyasi iktidar, yeni demokratik/sivil bir anayasa yapacak yerde birçok eksiklikleri ve MHP’nin de yönlendirmesi ile Anayasanın 10. ve 42. maddelerinde değişiklik yapmıştır. Anayasa değişikliği birçok eksiklikleri bünyesinde barındırmakta olup, özgürlüklerin önünü açmaktan uzak bir düzenleme idi. Ancak böylesine eksik bir düzenleme bile, hukuk tarihinde ibretlik bir emsal olacak gerekçeler ile iptal edilmiştir. Şöyle ki;

Anayasa Mahkemesinin, gerekçeli kararında meclisin yasama yetkisine kayıt konulmuş ve hatta bu yetkisi elinden alınmıştır. Bundan sonra yapılacak tüm anayasa değişiklikleri, demokrasi, laiklik, sosyallik kavramları içine girebilir şekilde yorumlanabilecek, yasama kurumu hiçbir anayasa değişikliği yapamayacak, hatta teklif dahi edemeyecek duruma gelmiştir.

Bu durum ise, açıkça yasama organının/ meclisin, Anayasa Mahkemesinin vesayeti altına alınmasıdır, meclisin çalışamaz duruma getirilmesidir. Sağlıklı bir işleyişi sağlamak için konulmuş olan kuvvetler ayrılığı ilkesine de açıkça aykırıdır.

Meclisin anayasa değişikliklerini, Anayasa Mahkemesinin ancak usulden inceleme yetkisi olmasına rağmen, mahkeme bu kararı ile 148.maddeye ek yaparak, şekil şartı koymuş ve yetkisini aşmıştır. Halbuki Anayasa Mahkemesi, anayasal sınırları aşarak denetim yaparsa, denetlenen otoriteden farkı kalmaz. Bu durum ile Anayasa Mahkemesi kendisini meclisin yerine koymuş ve yetkisini aşmış olmaktadır.

Anayasa Mahkemesinin “başkalarının haklarını ihlâle ve kamu düzeninin bozulmasına yol açtığı” hususundan bahsetmesini anlamak mümkün değildir. Demokrasi çoğulculuk ve tahammül rejimidir, kendisinden farklı olanı ötekileştirme ve silikleştirme rejimi değildir.
Kamusal alan, devletin kaskatı ideolojisi ile hakim olduğu ve bütün çeşitliliği sildiği bir alan olamaz. Bilakis, uygar toplumlarda, kamusal alan, kamunun göründüğü, toplumun tüm çeşitliliği ile görünürlük kazandığı alandır. Toplumun kullandığı alanlarda, insanların hangi kıyafet ile bulunacaklarını da uygar toplumlarda kanun değil, bireylerin, gelenek, görenek, kültür ve inançları belirler. Kanun perdesi altında insanların kılık kıyafetlerine dokunmak, baskıcı, çağdışı anlayışların ürünü olabilir.

Dünyadaki, özgürlüklerin önünün açıldığı genel gidişin ve Türkiye’deki toplum ufkunun çok gerisinde kalan, Anayasa Mahkemesinin başörtüsü ile ilgili düzenlemeyi iptal konusundaki kararı, hukuk tarihine ibretle geçecek bir karardır. Yetki aşımını içinde taşıyan, meclisin yetkilerini gasbeden, olasılıklar ile temel hakları kısıtlayan, hukuk dışı ve keyfi bir karardır.

Bu sebeple milletimizin siyasi iktidardan beklediği; bir an önce bu hukuk dışı duruma müdahale ederek, darbe ürünü 1982 anayasasını rafa kaldırması,  bütün toplumun ortak paydasında buluşabilecekleri, özgürlükçü ve “ama” ları olmayan bir sivil anayasayı yaparak,  toplumsal barışın önünü açmasıdır. 

Kamuoyuna saygıyla arz ederiz.

MAZLUMDER, İHD, TRABZON BARIŞ MECLİSİ, HAK-İŞ, MEMURSEN, HİZMET-İŞ, EĞİTİM-BİR-SEN, DİYANET-SEN, TOÇ-BİR-SEN, BEM-BİR-SEN, SAĞLIK-SEN, BÜRO-MEMUR-SEN, BİRLİK-HABER-SEN, ENERJİ-BİR-SEN, TARIM-ORMAN-İŞ SEN, ÖZGIDA-İŞ SEN, İHH, ESDER, TEK-DER, ESAM, TÜKETİCİLER BİRLİĞİ, TÜM KADINLAR BİRLİĞİ, ÖĞ-DER, HUDER, YAVUZ SELİM VAKFI, …

Bir cevap yazın