BEYTÜŞŞEBAP İLÇESİ BEŞAĞAÇ KÖYÜ RAPORU

29 EYLÜL 2007 TARİHİNDE ŞIRNAK İLİ BEYTÜŞŞEBAP İLÇESİ BEŞAĞAÇ (Hemkan) KÖYÜ’NDE 12 YURTTAŞIN YAŞAMINI YİTİRDİĞİ, 2 YURTTAŞIN YARALANDIĞI MİNİBÜS TARANMASI OLAYI İLE İLGİLİ
ARAŞTIRMA-İNCELEME RAPORU

 İHD MAZLUMDER KESK ŞIRNAK BAROSU


OLAY
Şırnak ili Beytüşşebap İlçesine bağlı Beşağaç (Hemkan) Köyünde Yusuf Ataman isimli müteahhide ait şirketin yaptığı su şebekesinde çalışan 2’ si Geçici ve 5’i Gönüllü Köy Korucusu olmak üzere toplam 14 kişiyi taşıyan bir minibüs, 29 Eylül 2007 günü akşamüzeri saatlerinde iş bitiminden sonra köye dönerken, köye yaklaşık 10–12 km mesafede bulunan Sıhala Deresi mevkiinde kimliği belirsiz kişiler tarafından taranmış; aracın şoförü Kamil Akdoğan, Gönüllü Köy Korucuları Rahmi Acer, Kadri Acer, Orhan Acer, Kazım Acer, GKK ve köy muhtarı Yusuf Acer ile Geçici Köy Korucusu olan işitme ve duyma engelli kardeşi Zeki Acer, köylüler Reşit Acer, Harun Acer, Sefer Acer, Bengin Acer [D.Ü. Tıp Fakültesini kazanıp kayıt yaptıran öğrenci] ve Cuma Ermahan yaşamını yitirmiş, Memduh ve Erdal Acar yaralanmıştır.

AMAÇ
Yaşanan bu olay nedeniyle, mağdurlar, mağdur yakınları, varsa görgü tanıkları ve resmi yetkililer ile görüşmek, araştırma ve incelemeler ile elde edilen bilgiler ışığında rapor hazırlamak, raporu ilgili ve yetkili kurum ve makamlara göndererek maddi gerçeğin açığa çıkarılmasına katkıda bulunmak, kamuoyunun gerçek bilgiye ulaşmasını sağlamak, çeşitli ulusal ve uluslararası mevzuatlarda güvence altına alınan yaşam hakkının korunmasına katkıda bulunmak, fail/ler hakkında gerekli soruşturmanın başlatılmasını talep etmek amacıyla bir insan hakları heyeti oluşturulmuştur.

HEYETİN OLUŞUMU
İnsan Hakları Heyeti;
İHD Genel Başkan Yardımcısı Reyhan Yalçındağ, İHD MYK Üyesi Mihdi Perinçek, İHD MYK üyesi Hüseyin Cangir, MAZLUM-Der Genel Başkan Yardımcısı Şimsiröddin Ekinci, MAZLUM-Der Bölge Koordinatörü Selahattin Çoban, KESK Genel Mali Sekreteri Dilek Adsan ve Şırnak Barosu Genel Sekreteri Veysel Vesek' den oluşmuştur.

HEYETİN GİRİŞİMLERİ
Heyet, 5 Ekim 2007 günü Şırnak ili Beytüşşebap ilçesi Beşağaç Köyüne giderek, olay yeri, köylülerin yaşadıkları Beşağaç Köyü ve taranan minibüste incelemelerde bulunmuş, bazı köylüler ve olaydan yaralı kurtulan Memduh Acer ile görüşmüş, görgü ve beyanlarını almıştır. İnceleme ve araştırmanın büyük bir kısmı heyet üyeleri tarafından kamera çekimi ile kayıt altına alınmıştır. Bununla birlikte heyet üyelerinin, tanıkların ve köylülerin rızası sorulmadan Jandarma görevlileri tarafından da tüm konuşma, görüşme ve incelemeler kameralarla kaydedilmiştir.

İHD Genel Merkezi, heyet çalışmalarına kolaylıklar sağlanması ve heyet görüşmesi için 04.10.2007 tarih ve 202/2007/22–242 sayılı yazı ile Şırnak Valiliği, Beytüşşebap Kaymakamlığı, Beytüşşebap C.Başsavcılığı ve Beytüşşebap Belediye Başkanlığından randevu talep etmiştir.

Şırnak Valiliği ve Beytüşşebap C.Başsavcılığı, heyetin yazılı randevu talebine yanıt vermemiştir. Beytüşşebap Kaymakamlığı, kaymakamın izinli olduğunu, yerine Uludere Kaymakamının vekaleten baktığını, vekaleten görevi yürüten kaymakamın da günlük programının dolu olduğunu bildirmiştir.

Beytüşşebap Belediye Başkanlığı, Belediye Başkanının aynı günde aynı olay nedeniyle Beşağaç köyüne gidecek olan TBMM İnsan Hakları Komisyonu ile birlikte olacağını belirterek, aynı saatlerde köyde olunması halinde görüşme olanağının olduğunu bildirmiştir.

HEYETİN YAPTIĞI GÖRÜŞMELER
İnsan hakları heyeti, Beşağaç Köyüne 5 Ekim günü saat 11.30 sıralarında varmış; köye vardıkları esnada TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu üyelerinin köyden araçlarla ayrıldıklarını görmüştür. Heyet, köye giriş yaptıktan sonra taziye çadırının önünde bulunan ve kendisini Tabur Komutanı olarak tanıtan resmi giyimli rütbeli bir asker şahıs tarafından karşılanmıştır. Heyet ayrıca, resmi giyimli jandarma görevlilerinin dışında sivil giyimli ve ellerinde uzun namlulu silahlar ve üzerlerinde mermi dolu askılar taşıyan güvenlik görevlilerinin de olduğunu ve bitişik köyde ikamet eden korucubaşı Tahir Adıyaman’ın da köylülerle birlikte oturduğunu gözlemlemiştir.

Heyet, köye vardıktan sonra taziye çadırının önünde oturan köylülere (tamamı erkek olan) geliş amaçlarını belirtmiş ve insan hakları savunucuları olarak olaydan duydukları üzüntüyü belirterek başsağlığı dileklerini iletmiş, faillerin açığa çıkması için çabalayacağı bilgisini vermiştir. Heyet, köyün tam girişinde büyük bir taziye çadırının kurulduğunu, ancak orada bulunan insanların çadırın içinde değil de çadırın önünde bulunan alanda oturduklarını, oturan kişilerin tamamının erkek olduğunu, kadınların ise evlerin içinde bulunduğunu gözlemlemiştir. Heyet, olaydan yaralı kurtulan Memduh Acer ve maktullerin yakınlarıyla, köylülerle baş başa görüşme yapmak istemiş, ancak köyde bulunan korucubaşı İhsan Acer, görüşmelerin tamamında elinde uzun namlulu silah ve belinde çok sayıda mermi olduğu halde, bizzat bulunarak heyetin köylülerle ve mağdurlarla baş başa görüşmelerini engellemiştir.

Heyet yaklaşık olarak dört saat köyde bulunmuş; olay yerinde ve minibüs üzerinde incelemeler yapmıştır. Heyetin köyde bulunduğu süre zarfında, evlerin damında, önünde, köylülerin bulunduğu taziye yerinde, köyün içerisinde, giriş ve çıkışlarında çok sayıda jandarma görevlisi bulunmuş, heyet adeta “silahların gölgesinde” çalışmalarını yürütmek zorunda kalmıştır. Heyet, aşağıda belirtilen şahıslarla yaptığı görüşmeleri olduğu gibi aktarmaktadır:

1-Olaydan yaralı kurtulan Memduh Acer (25) : Heyet üyeleri, köye vardıktan sonra taziye çadırının önünde bekleyen köylülere geliş nedenini aktarmış ve olayın aydınlığa kavuşması için İnsan Hakları Örgütleri olarak bir heyet oluşturdukları bilgisini verdikten sonra evinde bulunan ve olaydan yaralı kurtulan Memduh Acer ile görüşmek istediklerini aktarmışlardır. Heyet, bu esnada, köylülerin oldukça gergin ve kaygılı bir ruh hali içinde olduklarını, nitekim başta Tabur Komutanı ve korucubaşıları Tahir Adıyaman ile İhsan Acer olmak üzere çok sayıda silahlı güvenlik görevlisinin kendilerinin yanından ayrılmadıklarını gözlemlemiştir.

Heyet üyelerinden R. Yalçındağ, D. Adsan, V. Vesek ve S. Çoban, evinde bulunan Memduh Acer ile görüşme yapmış; görüşme esnasında çok sayıda köylü de odaya girmiş ve güvenlik görevlisi olduğunu söyleyen sivil giyimli bir şahıs tarafından odada yapılan görüşmeler kamerayla kayıt altına alınmıştır. Heyetin, basın mensupları dışında sivil giyimli bir şahsın daha yaralı mağdur ile yapılan görüşmeleri kaydettiğini fark etmesi üzerine kendisine kim olduğu ve hangi hakla görüşmeleri kaydettiği sorulmuş ve şahıs da güvenlik görevlisi olduğunu belirtmiştir. Daha sonra heyetin istemi üzerine söz konusu güvenlik görevlisi odadan çıkmıştır. Benzer şekilde aynı zamanda yaralı şahsın akrabası olduğunu belirten Beşağaç Köyü Korucubaşısı (GKK) İhsan Acer, heyet ile Memduh Acer’in yalnız başına görüşmelerine izin vermemiş; görüşme süresince elinde uzun namlulu silahı ve belinde çok sayıda mermi kemeri bulunarak mağdurun tam yanında oturmuş ve bir an olsun ayrılmamıştır. Heyet, mağdurla yapılan görüşmenin tamamına müdahale etmesi, mağdura sorulan sorulara mağdurdan önce kendisinin yanıt vermesi ve mağdurun konuşmasına izin vermemesi üzerine korucubaşı İhsan Acer’in odadan çıkmasını veya konuşulanlara müdahale etmemesini istemesi, İhsan Acer tarafından reddedilmiştir. İhsan Acer, heyete cevaben, “…benim bilmediğim hiçbir şey yok; o bazen olayları karıştırıyor ve ben ondan daha iyi bildiğim için ben konuşuyorum” demiş, verilen yanıtlarda ciddi çelişkilerin ortaya çıkması üzerine de, olay esnasında orada bulunmamasına rağmen neden sorulara kendisinin yanıt vermesi için bu kadar ısrarcı olduğunu sorusunu ise bağırarak agresif bir şekilde “…ben her şeyi biliyorum, bu olayı PKK yapmıştır” şeklinde yanıtlamıştır. Memduh Acer, heyete şu beyanları aktarmıştır:

“…Bizim köy 200–300 hanelik bir köydür. 1992 yılında güvenlik güçleri tarafından güvenlik gerekçesiyle boşaltıldı. Bizim köyde asıl olarak Alim ve Acer aşiretleri yaşamaktaydı. Onların dışında farklı soyadlarını taşıyan sadece birkaç aile vardı. Bizler, yani Acer’ler, 1992’de köyümüz boşaltıldıktan sonra yakında bulunan ve korucubaşı Tahir Adıyaman’a ait olan Ayvalık Köyüne yerleştiler; T. Adıyaman’a bağlı olarak çalıştılar. Alim’ler ise Türkiye’nin farklı yerlerine göç ettiler. 2003 yılında tekrar köyümüze geri geldik. Acer’lerin neredeyse tamamı köye yeniden yerleşirken; Alim’lerden sadece 8–10 aile geri geldi…”

Önce sadece uzun namlulu silahlarla tarandıklarını belirten mağdur, İhsan Acer’in mağduru yönlendirmesi üzerine minibüse doğru çok sayıda el bombasının atıldığını belirtmiştir.

Heyet, tanık mağdur Memduh Acer’e, olay anını ayrıntılarıyla anlatmasını isteyince, Memduh Acer söz almadan araya giren korucubaşı İhsan Acer, şu beyanlarda bulunmuştur:

“…Olay, su transferi için müteahhit firmaya bağlı olarak çalışan köylüleri taşıyan minibüs, köye geri dönerken Sıhala Deresi denen yerde (köye yaklaşık 8–10 km kala) sayıları 10 civarında olan PKK’lı tarafından durdurulmuş ve hiçbir şey sormadan minibüsü ellerindeki silahlarla taramaya başlamışlar. Bu şahıslar, Yusuf Ataman isimli müteahhidin firmasına bağlı olarak su borusu döşeme işi için çalışmanın yapıldığı yere sabah 6 sıralarında gitmişler ve köye dönerken bu olay meydana gelmiş. Ben bu olayın PKK’lılar tarafından yapıldığını düşünüyorum. Çünkü ben korucubaşı olduğum için yaklaşık iki yıldır onlardan tehdit alıyordum. Ben, onların hedefiydim. Arabada bulunan şahısların tamamı silahsızdılar. Bunlardan aynı zamanda muhtar olan Yusuf Acer ve sağır-dilsiz kardeşi Zeki Acer, Geçici Köy Korucusuydular. Devletin bize silah vermesi için engel değildir sağır-dilsiz olmak. O nedenle Zeki de silahlı olan Geçici Köy Korucusu idi. Öldürülenlerin arasında 3-4 tane de gönüllü köy korucusu vardı ve diğerleri de sivildi. Köyümüzde toplam 23 GKK vardı; bunların ikisi öldürüldü ve şu anda 21 kişi kaldık. Biz GKK olarak ayda toplam 560 YTL maaş almaktayız. Bizler operasyonlara çıkmayız; sürekli köyün içinde kalırız. Askeri görevliler de bizi operasyonlara götürmezler…”

Heyet üyeleri, bu beyanlar üzerine İhsan Acer’e, “…tehdit aldığınızı söylediniz, bugüne kadar hiç PKK militanı gördünüz mü, size ne şekilde tehditlerini yolluyorlardı?” sorusunu yöneltmiş ve İ. Acer de, o güne kadar hiçbirisini görmediğini ancak kendisinin tehdit ettiklerini bildiğini belirtmiştir. Acer, ayrıca aynı olayda başka bir amcasının oğlu Erdal Acer’in de yaralandığını ve halen Ankara’ da GATA ‘da tedavisinin sürdüğünü ifade etmiştir.

Heyet, görüşme esnasında İhsan Acer’in müdahalelerinin mağdur Memduh ile görüşmeyi etkilediğini, sorulara kendisinin Memduh yerine cevap verdiğini belirtmiş ve Memduh ile yalnız görüşme isteğini ileri sürmüştür. İhsan Acer buna şiddetle karşı çıkmış ve Memduh’un tam bitişiğinde oturmayı sürdürerek olayı kendisinin çok net bildiğini ve hatta mağdurdan daha iyi bildiğini söylemiş ve odadan dışarı çıkmayı reddetmiştir. Bunun üzerine görüşmeyi sürdüren heyet üyeleri, tekrar mağdura olayın nasıl gerçekleştiği sorusunu sormuş ve mağdur şu yanıtları vermiştir:

“…Biz olay günü Altınsu (Avezer) denen yerde su boru hattı döşeme çalışması yapıyorduk; sabah saat 6 sıralarında köyden ayrılmıştık. Toplam 14 kişiydik. Bizler müteahhit firmanın işçileriydik; askerlik yapmama rağmen iş bulamadığım için bu tür geçici işler yapıyordum. Aynı gün saat 16.30’da kazma işini bıraktık. Köye doğru yola çıkalı 10 dakika kadar olmuştu ki Altınsu (Avazer) denen yerde yaklaşık 10–15 kişiyi yolda gördük. Onları görür görmez kendi aramızda şoföre, “sakın durma, devam et!” diye bağırdık ve şoför arabayı sürmeye devam etti. Bunun üzerine bize doğru 3–4 yerden ateş açtılar. Bize ateş açan şahısların yüzleri açıktı, kefiye [görüşen heyet üyelerinin notu: bölgede kullanılan ve genellikle siyah-beyaz olan, atkı gibi de kullanılabilen, başı saran bir çeşit şal] de giymemişlerdi. Ateş açıldıktan sonra ben kendimi araçtan dışarı attım.

Heyet üyeleri mağdur tanık ile görüşürken bu esnada da korucubaşı İhsan Acer, sürekli olarak müdahalelerde bulunmuş ve heyet üyelerinin sorularına karşılık, mağdurdan önce birçok yanıtı vermeye devam etmiştir. Mağdur tanık devamla;

“…Biz hareket halindeyken silahlı şahısları görünce içlerinden biri, Kürtçe ‘..önce şoförü vurun!’ dedi. Onların elbiseleri PKK’nın giydiği gri renkli giysilerdendi. [Heyetin, örgüt militanları dışında başka kimselerin de aynı giysileri giyip giymediklerini sorması ve yolda köye doğru gelirken tarif edilen giysileri sivil köylülerin de giydiğini gördüklerini belirtmesi üzerine] Gerçi bu yörede herkes o elbiselerden giyer ancak onlarınki biraz daha farklıdır… Ben, kalçamdan yaralandığımı arabada iken fark ettim. Bende silah yoktu; minibüste bulunan hiç kimsede silah yoktu. Sonra kaçtım; kaçarken de arkamdan bana doğru sürekli ateş ediyorlardı. Bir taşın altında saklandım. Şu anda Ankara’da GATA’da tedavi gören Erdal Acer de beş dakika sonra benim yanıma geldi; kafasından yara almıştı. Yarası ağırdı. Ben onu orada bıraktım ve köye doğru koşmaya başladım. Sonra beni helikopterle Ayvalık Karakolundan alıp helikopterle Şırnak’a götürdüler. Erdal’ı da Ayvalık Karakolundan alıp helikopterle götürdüler…” şeklinde konuşmuştur.

Heyetin, mağdur tanığa, yaralı vaziyette nasıl köye kadar gelebildiğini sorması ve köylülerle nasıl karşılaştığını sorması üzerine mağdur şu beyanlarda bulunmuştur:

“Ben yaralıydım ancak can havliyle koşarak olay yerinden köye doğru gelmeye başladım. Çok korktuğum için canımın acısını unutarak hızlı hızlı geldim. Köye yaklaştığım esnada Erdal’ın bende olan silahını havaya doğru ateşledim ve köylülerden yardım istedim.”

Heyetin, konuşmasının başından beri kendisinde ve minibüste olanların hiçbirinde silah olmadığını söylediğini hatırlatması üzerine, mağdurun yanıt vermesine fırsat vermeden odada bulunan çok sayıda kişilerden isminin Salman Acer olduğunu ve diğer yaralı Erdal Acer’in babası olduğunu söyleyen köylü şu beyanlarda bulunmuştur:

2-Diğer Yaralı Erdal Acer’in Babası Salman Acer: “…Oğlum Erdal’ın silahı vardı, kaleşnikof marka idi. Memduh, Erdal’ın silahıyla olay yerinden köye doğru gelmek üzere kaçmış ve çıkan silah sesi üzerine köylülerin sesin geldiği yere doğru gitmişler. Orada Memduh’u yaralı vaziyette görmüşler ve olayı kendisinden öğrenmişler…”

Mağdur tanık, neden başından beri silahsız olduğunu söylediği ve sonradan silahı ateşlediğini belirttiği konusunda herhangi bir açıklama yapmamıştır. Heyet üyeleri, odada bulunan köylülere yönelik olarak başka sorular yöneltmiş ve karşılığında İhsan Acer tekrar söz almış ve şu beyanlarda bulunmuştur:

“…Ayvalık Karakolu köyümüze 20 km uzaklıktadır. Savcı, keşif yapmak için köyümüze gelmedi ancak olay yerine helikopterle gittiğini biliyoruz. Olay yeriyle Kato Dağı arası 45-60 dakika uzaklıktadır… Askerler olaydan sonraki sabah köye geldiler. Olay noktasına da ertesi gün gittiler. Ancak olaydan yaklaşık bir saat sonra Skorsky helikopterle geçtiler. Memduh yaralı vaziyette kaçtıktan ve silahıyla ateş açıp yardım istedikten sonra, köylüler olay yerine gittiler. Cenazeleri de olaydan sonra biz kendimiz getirdik. Yaralıları Ayvalık Karakoluna kendimiz götürdük; oradan askerler helikopterle yaralıları götürdüler.”

“…Biz normalde operasyonlara çıkmayız; köyün içinde bekleriz.”

“…22 Temmuz genel seçimlerinde bizim köyde toplam 68 oy AKP’ye, 22 oy DTP’nin gösterdiği bağımsız adaya, 10 oy DYP’ye çıktı. Birkaç oy da geçersizdi.”

“…Bu köyün geçim kaynağı sadece hayvancılıktır; köylüler koyun-keçi beslerler.”

“…Sizin de geldiğiniz yolun yapımına 45 gün önce başladı. Serhatoğlu Şirketi sahibi Abdullah Han tarafından yapıldı. Yolun yapımı önceki gün bitti.”

3-Olayda Yaşamını Yitiren Minibüs Şoförü Kamil Akdoğan’ın kardeşi Salih Akdoğan: “…Kardeşim Kamil, iki eşli ve 8 çocuklu idi. Kendisi buralarda minibüs şoförlüğü yapıyordu. Minibüste bulunanlar iki saat boyunca korkusuz bir şekilde yolculuk ediyorlar. Sonra onların başına bu geliyor. Biz kendimizi güvende hissetmiyoruz. Bu zulüm yeter, bu acı yeter!” şeklinde konuşmuştur.

4-Maktul Muhtar Yusuf Acer’in Eşi Hatice ACER : Heyet üyelerinin kendisiyle görüşmek istemesi üzerine Hatice Acer, özetle şunları aktarmıştır:

“..Benim eşim 17 yıldır korucudur. Biz şimdiye kadar örgütten hiç ama hiç tehdit almadık. Düşmanlarımız vardı. Jırki aşiretine sığındık. Sonra gelip köyümüzü tekrar kuralım istedik. Geçen yıl iki kişi öldürüldü burada. Bizi çekemeyenler var gidip bunlar yapmış dediler. Niye öldürdüler bu insanlar?. İndirselerdi arabadan, sorsalardı; suçlu- suçsuz ayırıp ondan sonra öldürselerdi. Böyle Kürt olunmaz kardeş. Biz diyoruz ki o iki kişinin ölümüyle ilgili olarak suçu bizim üstümüze atanları bulun. Partiye demişler bunlar yapmışlar. Vallah billah hiçbir zaman tehdit almadık, duymadık. Benim evimden dört kişi öldürdüler bu insanlık mıdır? Ne suçları vardı?”

Bu beyanlar üzerine, heyet üyelerinden S.Çoban’ın, Hatice Acer’e “…düşmanlarınız var mıydı?” şeklinde yönelttiği sorusuna karşılık, odada bulunan korucubaşı İhsan Acer’in müdahalesi ve önce kendisinin “hayır hiçbir düşmanları yok” demesi üzerine “düşmanlarımız yoktu” cevabı alınmıştır.

5- Ölen Muhtarın Gelini Safiye ACER: Görüştüğü heyet üyelerine özetle şu aktarımlarda bulunmuştur:

“Biz şunu diyoruz. 20 gündür su kanalında çalışıyorlardı. Neden sadece muhtarın gittiği günde bunu yaptılar. Biz bunları bulun istiyoruz. Geçen yıl öldürülmüş olan 2 kişinin cenazelerini kaldırırlarken demişler ki sizin desteğinizle bu kişilerimiz öldürülmüş. Bir yıl sonra aynı tarihte bizimkileri öldürdüler onun için onlar yapmış diyoruz”.

6- Korucubaşı İhsan ACER’in Babası Fuat ACER: Heyet görüşmelerine bitirdikten sonra tekrar başsağlığı dilemek amacıyla taziye çadırının önüne gelmiş ve bu olayın faillerinin bulunması için çabalayacaklarını, yaşadıkları acının son derece büyük olduğunu belirten konuşmalar yaptıkları esnada, orada bulunan Tahir Adıyaman ve üst düzey rütbeli olan askeri görevlinin yanından kalkıp gelen şahıs kendi dilinde (Kürtçe) ifadesini vermek istediğini söyleyerek aşağıdaki beyanlarda bulunmuştur:

“…Bu insanların eli artık mağdur, mazlum ve fakir milletin üstünden çekilsin. Dünya alem bu işin üstünde durdu ki artık bu zulüm yaşanmasın. Rica ediyoruz bu hakkımız kaybolmasın ve biz biliyoruz ki bu günahsız insanları PKK öldürmüştür. Diyeceksiniz nereden biliyorsunuz PKK yapmış? Biliyoruz. Tehdit ediyorlar; 1993 yılında Beytüşşebap ilçesinde 4 insanı katlettiler. Acaba insanlar yakılır mı?
“…Bu kaç yıldır tüzüklerini değiştirmişlerdi bu dağdaki örgüt PKK. 94 yılından beri biraz rahatlama vardı yine bu yıl insan öldürmeye başladılar.
“…Oğlum (İhsan) devlet kapısındadır. Tehdit ediyorlar. Korucubaşı olan oğlumun kime ne zararı var ki. Biz mecburen güvenliğimizi alıyoruz.”

İhsan Acer araya girip “ …sen de biliyorsun ben de biliyorum kim öldürmüş. Hiç düşmanımız yok. Onlarca defadır yolumuzu kesiyorlar; tehditler geliyor. Eğer sen gerçek İnsan Hakları olursan ortaya çıkarırısın. Kim öldürmüş bellidir. Gittikleri toprak bellidir. Bölge bellidir. Bölge tampon bölgedir!” tarzında, heyet köyden ayrılırken agresif ve tepkili bir şekilde konuşmuştur.

7-İsmini Belirtmeyen Bir Tanık: 19 Ekim 2007 günü saat 14.30 sıralarında İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi telefonla aranmış ve ismini belirtmeyen bir erkek şahıs, heyet üyelerinden R.Yalçındağ ile görüşmek istediğini belirtmiş, bunun üzerine Yalçındağ’a yaklaşık 40 dakika süren telefon görüşmesi boyunca şu beyanlarda bulunmuştur:

“…Köyde bulunan şahıslardan hiçbiri tam olarak neler yaşandığını söyleyemez, çünkü orada korkunç bir baskı vardır. Ben o köyden biriyim, ancak şu anda ……………’de yaşamaktayım. [Tanığın güvenliği açısından telefon açtığı il ile şu anda ikamet ettiği il raporda belirtilmemiştir] Bu olaydan evvel su ihalesine korucubaşı Tahir Adıyaman’ın adamları talip olmuş. O zamandan bugüne kendileriyle T.Adıyaman’a bağlı korucular arasında bazı anlaşmazlıklar olmuş. Ancak bu köylülerin tamamı her anlamda T.Adıyaman’a bağlıdırlar ve onun sözünden asla dışarı çıkamazlar. Çünkü 1992’de köy boşaltıldığından beri onun köyüne yerleşmişler, ona bağlı olarak çalışmaktadırlar. Ben olay olduğu akşam da oradaydım ve Beytüşşebap Hastanesine ölen kişilerin cenazeleri getirilmişti. T.Adıyaman, ertesi sabah erkenden hastaneye geldi ve ailelere yönelik olarak ciddi tehditler savurdu; ‘…ben size ne diyorsam o şekilde ifade vereceksiniz, sakın başka şeyler konuşmayın. Başınıza gelecekleri biliyorsunuz! Ben ne desem öyle olacak!’ .

…Olay gerçekleşmeden evvel son günlerde üzerinde Coca-Cola yazılı beyaz Transit bir minibüs çevrede geziyordu ve aslında bu minibüs sonradan beyaza boyanmıştı; çünkü minibüsün iç boyası askeri renkti. Bu minibüsün sürekli olarak plakası değişiyordu; JİTEM üyeleri bu araçla çevreyi geziyorlardı. Ben, bu minibüste gezen JİTEM üyelerinin bu tür işler için gezdiklerini düşünüyorum. Bu şahısların elbiseleri değişiyordu. Geçen sene yine o civarda bulunan Kaşura isimli –ben bu köyün Türkçe ismini bilmiyorum- örgüt militanlarının giysilerini giyen şahıslar bu köye gelmişler; ancak köylüler uyanık çıkmışlar; Beşağaç Köyü gibi değiller, kendi aralarında birlik içindeler. Onlar, aslında bu kişilerin provokatif eylem yapmak, kendilerini öldürmek için köye geldiklerini anlamışlar. Onları kovalamışlar ve kendilerine zarar vermelerini engellemişler. Diyeceğim o ki, geçen seneden beri bu tür bir olayın hazırlığı vardı aslında.

…Olay olduktan sonra köye İçişleri Bakanı gelmişti; sizinle görüşen yaralı tanık Memduh, bakanla konuşurken ben de yakındaydım ve konuşmalarını duydum. Bakan, Memduh’a doğruyu söylemesini, olayı kimlerin yaptığını söylemesini istedi ve Memduh da Bakana hitaben kimlerin yaptığını bilmediğini söyledi.

…Olaydan sonra minibüste bulunan akrabalarının yanına giden köylülerden birine, bir yakını, ağır yaralı vaziyette ‘..Bizi vuranlar Jirki (T.Adıyaman’ın aşireti) aşiretine mensup koruculardı..’ şeklinde konuşmuş ve hemen sonra da yaşamını yitirmiş. Aslında köylülerin hepsi bunu biliyor ama çok korktukları için doğruyu söylemiyorlar.
…Olay günü su işini yapan Müteahhit, Beşağaç Köyüne gidiyor ve Muhtarla konuşuyor. Normalde muhtar orada çalışan biri olmamasına rağmen, muhtarla müteahhit öğleden sonra su çalışmasının olduğu yere birlikte gidiyorlar. Bunun nedenini bilmiyorum. Sanırım muhtar gitmek istiyor.

…Sizden önce köye gelen TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu üyesi Akın Birdal’a olay yerini incelerlerken konserve kutularını göstermek istedik, çünkü içlerine dikkatli bakıldığında yiyeceklerin tam kurumamış olduğu yani kısa bir süre önce orada askerlerin bulunduğu açığa çıkmış olacaktı. Ancak ortam uygun değildi ve konserve kutularının içlerini kendisine gösteremedik. Olay yerinde bulunan konserve kutuları, askerlere ve koruculara aittir.

…Bir çoban, olay olduktan sonra saat 3 sıralarında bir helikopterin oraya gittiğini görmüş. Askerlerin kolayca oraya gittiklerine göre kendi güvenliklerini engelleyen bir durum da yoktur; yani kısa bir süre önce oraya örgüt üyeleri gitmemiştir diye düşünüyorum.

…Siz gelmeden evvel de köylülerin tamamı uyarılmıştı. Sizlerden önce T.Adıyaman köye geldi ve tüm herkesi tekrar sadece kendisinin istediği şekilde konuşmaları için uyardı. Hatta bayanları da olaydan sonra ayrıca toplamışlar ve tehdit etmişler; ‘kimseye bir şey söylemeyin, konuşmayın!’ şeklinde uyarmışlar. Sizler köyden ayrıldıktan sonra, gün boyu sizleri, görüşmelerinizi kamerayla kayıt altına alan jandarma görevlileri, çekilen görüntüleri Tahir Adıyaman’ın köyü olan Ayvalık (Çaman) Köyüne giderek orada bulunan Tabur Komutanına verdiler. Köylülerin yanında her şey kayıt altına alındığı için ve bunların T.Adıyaman ile Komutana verileceğini bildikleri için köylülerin size doğruları söylemesi imkansızdı. Orada yaşamak hiç de kolay değil; köylüleri kınamamak lazım. Bir kıskaç altındalar. Hiçbir güvenceleri yoktur. Oraya gelip giden insanlar, yani sizler geçici gidiyorsunuz, sonra geri geliyorsunuz. Oysaki o zulüm ve baskı altında yaşayanlar köylülerdir ve zaten son olayla birlikte şöyle düşünüyorlar: ‘Biz kimsesiziz, çaresiziz, yoksuluz. Devlet bari bundan sonra bize sahip çıksın, ölenler öldü bari bize bir yardımda bulunsunlar, devlet bize para versin, olanak versin…”
…Ben yıllardan beri demokrat olan biriyim, sizleri ve Akın Beyi basından tanıyorum. Lütfen gerçeklerin açığa çıkması için bir şeyler yapın ve sonuna kadar bu olayın üzerine gidin. Orada yaşayanlar çok perişan durumda. Kendilerinin gidecek başka yeri de yok. Orada yaşayanlar bilir ancak ne kadar zor olduğunu… Tahir Adıyaman, akrabalarıyla birlikte insanlar üzerinde ciddi baskı kuruyor. Amacı bu işten çıkar elde etmek. Eğer bu olayı başkalarının üzerine atarsa ve devlet de yardımda bulunursa bunun kendisine çıkar olarak döneceğini düşünüyor. Orada herşey onun elinde çünkü. Devletle işbirliği içinde. Beşağaç Köyü Korucubaşısı İhsan Acer de JİTEM’le birlikte çalışıyor; T.Adıyaman’ın en yakın adamıdır. İhsan’ın bu olayın içinde olduğunu da söyleyebiliriz. Siz köyden ayrılmadan evvel tekrar taziye yerine geldiğinizde T.Adıyaman ile Tabur Komutanı da orada oturuyordu ve sizden rahatsız olmuştu. Yanındaki birine dönerek –ki o şahıs İhsan’ın babası idi- ‘Artık bunları yollayın gitsin, ne konuşup duruyorlar!’ dedi ve onun üzerine İhsan’ın babası sizin yanınıza gelerek olayı PKK’nın yaptığını söyledi. “

*********

Heyet üyeleri, köyden ayrılmadan evvel taziye çadırında bulunan birçok köylünün konuşmadığını ve kendilerine yöneltilen soruları yanıtsız bıraktığını; özellikle kadınların kendilerinden uzak tutulduğunu; daha fazla kişiyle görüştürülmek istenmediğini, herkesin yüzünde korku ve kaygı ifadesi olduğunu gözlemlemiştir. Heyet üyeleri köyde iken, bazı gençler yanlarına yanaşarak sessiz bir şekilde, o köyde çok ciddi baskıların olduğunu ve kimsenin kendilerine gerçeği anlatamayacaklarını, çünkü çok korktuklarını, kendilerinin de can güvenlikleri olmadığı için birşey söyleyemeyeceklerini belirtmiştir.

Heyet üyeleri ayrıca olayda yaşamını yitiren ve Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesini kazanan, okul için harçlık biriktirmek üzere diğer köylülerle birlikte su borusu döşeme işini yapmaya giden Bengi Acer’in babası Mustafa Acer ile de görüşmek istemiş ancak görüşememiştir.

HEYETİN YAPTIĞI TESPİTLER
1- İnsan Hakları Heyeti, Beşağaç köyünde yaptığı görüşmeleri ile gerek olay yerinde ve gerekse taranan minibüs üzerindeki incelemelerini ikaza rağmen başta korucu başları olmak üzere silahlı Geçici Köy Korucuları ve resmi-sivil silahlı askeri görevlilerinin bulunduğu ortamda yapmak zorunda kalmıştır. Heyet, köye giriş yaptığı andan itibaren tüm köylülerin ve yaralı tanığın çepeçevre etrafında silahlı GKK ve jandarma görevlileri olduğu halde çalışmalarını yapmanın zorluğunu yaşamış; sadece evlerin içinde veya taziye çadırında değil ancak evlerin damlarında özel mavi bereli timlerin varlığına da tanıklık etmiştir. Ayrıca, çalışma süresi boyunca sivil iki askeri görevli (sorulması üzerine astsubay oldukları belirtildi), iki ayrı grup olarak çalışma yürüten heyetin tüm görüşmelerini kamera çekimi ile kayıt altına almıştır. Beyanlarına başvurulan kişilerin ortam nedeniyle gergin ve korku dolu oldukları, yöneltilen her soruya korucubaşı İhsan Acer’in yanıt verme çabası içinde olduğu gözlenmiştir.

2- Olayın oluş biçimi, yeri, minibüsün durumu, gerçekleşen saldırının tam bir katliam yapmak, minibüstekilerin tamamının yaşam hakkını sonlandırmak için yapıldığını göstermektedir. İnsan hakları heyetimiz, saldırının, minibüs durdurulmadan sorgusuz-sualsiz doğrudan salt öldürme amaçlı gerçekleştiği tespitine varmıştır.

3- Beşağaç köyünün, Şırnak-Beytüşşebap karayoluna yaklaşık 15 km ve yolunun yakın bir tarihte asfaltlanmış olduğunu, olay yerinin Beşağaç köyünün kuzeyinde ve yaklaşık 12 km mesafede, olay yerine giden yolun da ham toprak ve taşlık olduğu görüldü. Yine köylülerin beyanlarına göre, heyetin geliş güzergâhı olan Köy yolunun yapımına 45 gün önce başlandığı ve bir gün önce de bitirildiği öğrenilmiştir.

4- Köy halkının son derece yoksul olduğu, köyde bulunan tek okulun iki öğretmene sahip olduğu, öğretmenlerin de Üniversite mezunu olmayan bitişik köyden iki Lise mezunu kişi olduğu ve okulun lojmanlarında ikamet ettikleri öğrenilmiştir. Özellikle kadınların heyet üyelerine beyan vermekten kaçındığı, çocukların son derece sağlıksız ortamda kaldıkları gözlemlenmiştir.

5- Olay yerinin, köyler arası yolun virajlı bir yerinde ve kuzey-güney istikametindeki dere yatağına denk gelen bir yerde olduğu, kuzey tarafının Kato dağına kadar giden ve devamlı artan yüksek bir eğime sahip olduğu, güney tarafının ise Beşağaç köyüne kadar giden ve devamlı azalan yüksek bir eğime sahip olduğu, doğu ve batı tarafının tepeciklerle çevrili olduğu, olay yerinin kuzey tarafına düşen kısımda birbirine yaklaşık 10–12 m mesafede birbirinden bağımsız 2 adet kaya kütlesinin bulunduğu, güney tarafında ise birbirine yaklaşık 12-15 m mesafede birisinin büyük, birisinin ise küçük yola yakın mesafede olan iki kaya kütlesinin bulunduğu, güney istikametteki kayanın arkasında ve kayaya yaklaşık 3-4 m mesafede ve yolun üzerinde kan birikintilere ait lekelerin olduğu, kuzey istikametindeki kayaların orta kesimine düşen yaklaşık 4-5 m lik yol alanında bölüm bölüm cam kırıklarının olduğu görüldü.

6- Taranan minibüs üzerinde yapılan incelemede;
a)Ön cam dışında tüm camlarının kırık olduğunu, ön camının muhtelif yerlerinde kurşun giriş deliklerinin bulunduğu,
b)Ön sağ ve sol çamurluğunun muhtelif yerlerinde kurşun giriş delikleri ve sıyırmalarının olduğu,
c)Sol tarafında çok sayıda kurşun giriş deliği, sağ tarafında kurşun çıkış deliklerinin olduğu,
d)Bazı koltukların arka kısmında, minibüsün sağındaki 3. ve 4. camdan veya hizasından atıldığı tahmin edilen kurşunların yol açtığı kurşun deliklerinin olduğu,
e)Araçta kurşun dışında herhangi bir patlayıcının neden olduğu tahribata dair bir emarenin olmadığı görülmüştür.

7- Yaralı mağdur tanık Memduh Acer’in konuşmasında şoförün hemen arkasındaki koltukta oturduğunu ifade etmesine rağmen, minibüste yapılan incelemede şoförün hemen arkasında koltuğun ön-yan-arka yüzlerinin yoğun kanla kaplı olduğu ve almış olduğu yarayla uyum içermediği; nitekim Memduh Acer’in kaba etinden yaralandığı, ayrıca bacağını sıyıran bir kurşun izinin olduğu, olayda yaralanan diğer şahıs olan Erdal Acer’in ise köyde olmayıp halen GATA’da tedavisinin sürdüğü anlaşılmıştır.

8- Olay yerinde, küçük boş konserve kutuları ile açılmış naylon poşet içersinde yaklaşık 7-8 gün önce toplandığı tahmin edilen kabuklu taze ceviz kozaları ile şeftali çekirdeklerinin bulunduğu, olay yeri civarında 2 adet uzun namlulu silaha ait boş kovan olduğu tespit edilmiş, tüm bu bulgular olay yerinde bırakılmıştır.

9- Heyet, olay yerindeki bulgular ve minibüsle ilgili görüntüleri kayıt altına almıştır.

AYDINLATILMASI GEREKEN NOKTALAR
1- Köye içme suyu götürme işini yapan müteahhit, olay günü köy muhtarını saat kaçta, hangi vasıta ile ve hangi gerekçeyle iş alanına götürdü? Muhtar ile iş alanına giderken dikkatlerini çeken bir durumu fark ettiler mi? Eğer belirtildiği gibi gerçekten de muhtar Yusuf Acer normalde su döşeme işinde çalışmıyor idiyse hangi gerekçeyle işin yapıldığı alana götürülmüş olabilir?

2- Konuyla ilgili olarak soruşturmayı yürüten C. Savcılığı, müteahhidin ifadesine başvurmuş mudur?

3- Heyete verilen beyanlar dikkate alındığında, müteahhit, işin yapıldığı alandan dönüşte neden Beşağaç köy yolunu değil de başka bir güzergahı kullanmış olabilir?

4- Yaşamını yitiren bir GK korucusunun (Zeki Acer) duyma ve işitme engelli olduğu beyan edilmiştir. Güvenlik hizmetinde her iki duyu organının da engelli olmasının yaratacağı sorunlar dikkate alınmadan GKK olarak istihdam edilmesi mevzuata uygun mudur?

5- Ön ve sol taraftan sıkılan mermilere ait araçtaki izlerin hemen hemen tümü, araçta oturanların göğüs hizası ve yukarısına denk gelecek biçimde olmasına rağmen, beyanına göre; şoförün hemen arkasındaki koltuğun en sağında oturduğunu ifade eden Memduh Acer nasıl ve olayın hangi safahatında kaba etinden yaralandı?

6- Olay yerinde bulunan konserve kutuları, iddia edildiği gibi askerlere mi aittir? Şayet öyleyse soruşturmayı yürüten C. Savcılığı, görevli askerlerin en son hangi tarihte o civarda bulunduklarını araştırmış mıdır?

7- Askeri helikopterler, beyanlara göre olaydan 1-2 saat sonra olay yerine gitmiş iseler; olayı gerçekleştiren şahısların olay yerinden yaya olarak fazla uzaklaşmış, olay yeri mücavir alanı durumuna göre havada seyir izleyen aracın seyir menzilinin dışına çıkmış olması hayatın olağan akışıyla uyumlu değildir. Helikopterler gerçekten de olay yerine iniş yaptılar mı? İniş yaptı ise nereye?

8- Olay tarihinde veya olaydan birkaç gün öncesinde, içinde GKK’larının da yer aldığı operasyon birimleri o bölgede görev yaptılar mı? Şırnak bölgesinde görev yapan birliklerde çok sayıda termal kameranın olduğu resmi yetkililer tarafından ifade edilmektedir. Olay yeri bölgesi termal kameraların kapsam alanında mıdır?

9- Olayın gerçekleşmesinin üzerinden ne kadar zaman geçtikten sonra güvenlik görevlileri olay yerine gitmişlerdir? Haber alınır alınmaz gidilmiş midir?

KANAAT ve SONUÇ

 
Kanaat
İnsan Hakları Heyeti, gerek heyetin çalışma yürüttüğü gün boyunca edindikleri izlenimler, güvenlik güçlerinin silahlar eşliğinde heyetin inceleme-araştırma görevine müdahale etmesi, gerek beyanların çelişkili olması ve GK Korucuları tarafından açıkça yönlendirilerek verilmesi, çok sayıda kişinin özellikle de kadınların konuşmaktan çekindikleri, gerekse de telefonla sözlü aktarımlarda bulunan tanığın ifade ettikleri göz önüne aldığında, olayla ilgili çok kapsamlı ve geniş bir soruşturma yürütülmesi gerektiği kanaatindedir.

Heyet, yaralı tanık başta olmak üzere hiç kimsenin bildiklerini özgür bir şekilde belirtme şanslarının olmadığı, nitekim başta Tabur Komutanı, Korucubaşları İhsan Acer ve Tahir Adıyaman olmak üzere çok sayıda silahlı güvenlik görevlisi eşliğinde konuşmalarının gözardı edilmemesi gerektiği inancındadır. Heyetimiz ayrıca, köyün içinde bulunduğu ciddi baskı ortamının gözardı edilmemesi gerektiği, koşulların olağanüstü koşullar olduğunu; empati yapıldığında köylülerin birçok konuda gerçek bilgileri iletmekten korkmasının son derece normal olduğu kanaatindedir.

Sonuç
Yaşam hakkı, her ortamda ve her koşulda kutsal ve dokunulmaz olan bir haktır. Sivillere yönelik yaşam hakkı ihlalleri, insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamındadır. Heyetimiz, söz konusu olayda delillerin karartılma olasılığının ciddi olduğunu düşünmektedir. Hazırlık soruşturması tamamlanmadan tüm deliller, doneler, olay yerinin özgünlüğü, güvenlik birimlerinin ne kadar zaman sonra olay yerine ulaştığı, vs gibi konular kapsamlı ele alınmalıdır. Heyetimiz, olayın yaşam hakkını doğrudan ihlal etmeye yönelik bir eylem olarak tasarlandığı, yaşam hakkı gibi son derece kutsal ve dokunulmaz olan hak ihlali sonucu köyde yaşayan herkesin ve maktul yakınlarının ciddi bir travma altında olduğu, olayın karanlıkta kaldığı, elde edilen bilgi ve bulgular ışığında faillerin kimlikleri konusunda alternatifli bir araştırmaya girilmediği sonucuna varmıştır.

Heyet, gerek coğrafi konum, gerek sosyo-ekonomik yapı, gerekse de korucular ve jandarma görevlilerinin silahlarının gölgesinde bir yaşam süren Beşağaç Köyü sakinlerinin çok zor bir ortamda yaşam mücadelesi verdiği sonucuna varmıştır.

Köylülerle içiçe yaşayan Geçici Köy Korucularının, temel hak ve özgürlüklerin kullanımında ciddi engeller oluşturdukları birçok hak ihlali vakasında ispatlanmış olup, söz konusu olayda da gerçek bilgiye ulaşım konusunda doğrudan müdahaleci oldukları ve olayı kapatmak istedikleri sonucuna varılmıştır. Güvenlik görevlilerinin yurttaşla ilişkilerinde, ideolojik davranma, görev ve yetki sınırını aşmasına, hak ihlali yapmasına, iradeyi sakatlamasına göz yumulmamalıdır. Hukukun kayırmacılık özelliği yoktur, olmamalıdır. Hukukun bağlayıcılığı herkes için geçerlidir.
Son birkaç aylık zaman dilimi içinde bölgede gerçekleşen ciddi insan hakkı ihlallerinin açığa çıkması, sorumlular hakkında hukuksal ve idari kovuşturmanın yapılması için yerel demokratik dinamiklere, hukukçulara, insan hakları örgütlerine ihtiyaç vardır.

İHD, KESK, Mazlum-Der ve Şırnak Barosu, Şırnak ve yöresinde yaygın ve sistematik hale dönüşen ve toplumsal barış ortamını bozmaya dönük bu tür hukuk dışı provokatif girişimlerin ve hak ihlallerinin ulusal ve uluslararası alanda takipçisi olmaya devam edecektir.

 
Av.Reyhan Yalçındağ Şimşiröddin Ekinci Dilek Adsan  Mihdi Perinçek  Av.Selahattin Çoban Av.Veysel Vesek  Av.Hüseyin Cangir
 İHD Genel Bşk. Yrd.  MAZLUM-Der Genel Bşk. Yrd.  KESK Gen. Mal. Sek.  İHD MYK Üyesi   MAZLUM-Der Bölge Koordinatörü  Şırnak Barosu Sek.  İHD MYK Üyesi

Bir cevap yazın