DÜNYA ÇOCUK HAKLARI GÜNÜ | Çocuk Haklarıyla Çocuktur!

20.11.2017

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 20 Kasım 1989 yılında, Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’yi hazırlayarak üye ülkelerin onayına sunmuştur. Bu sözleşme, 193 ülke tarafından onaylanmasıyla, taraf olan ülke sayısının en yüksek olduğu sözleşme özelliğini halen korumaktadır.

Türkiye sözleşmeyi, 1990 yılında imzalamış ancak 1995 yılında bazı çekincelerle sözleşmeyi yürürlüğe koymuştur. Sözleşme: Ayrım gözetmeme (Madde 2), Çocuğun yüksek yararı (Madde 3), Yaşama ve gelişme hakkı (Madde 6), Katılım hakkı (Madde 12) olmak üzere 4 temel hak üzerine inşa edilmiştir. Öte yandan Türkiye Çocuk Hakları içerikli 39 adet uluslararası sözleşme ve protokole imza atarak taraf olma iradesini ortaya koymuştur.

Çocuk Haklarına dair Sözleşme öncelikle taraf devletlere, ailelere, topluluklara, gençlere, öğretmenlere, sağlık çalışanlarına, güvenlik görevlilerine çocuklarla ilgili asgari sorumluluklar veren, davranış biçimleri öngörür. Sözleşme, devletlere, çocukların ülkelerinin toplumsal ve siyasal yaşamında etkin ve yaratıcı bir yer alabilmelerine elverişli koşulları hazırlamaları çağrısında bulunmaktadır.

Çocuk Haklarına dair Sözleşme’nin Taraf Devletler tarafından uygulanmasının izlenmesi ve ülkelerin adeta konu ile ilgili “karnelerinin” oluşturulması için Sözleşme’nin 43. Maddesi uyarınca Cenevre’de bir Çocuk Hakları Komitesi kurulmuştur.

Çocuk Hakları Sözleşmesi çocukların “Yüksek Yararının” gözetilerek uygulanması görevini devlete verirken sivil toplumun ve hükümet dışı kuruluşlara da uygulama ve alınan tedbirlerin çocukların yaşamında yol açtığı değişimleri izleme görevi vermektedir.

Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin imzalanmasından sonra Ülkemizde çocuk haklarının korunması ve geliştirilmesi konusunda etkili ve bütünlüklü bir yasal mevzuat oluşturulamamıştır. Çocuk Haklarının korunması ve geliştirilmesinin önündeki engel ve sorunlar önemli oranda tespit edilmekle birlikte çözümler genellikle palyatif, aktüel ve sadece resmi birimlere intikal etmiş olaylarda yapılacak iş ve işlemlerle sınırlı kalmıştır. Çocuklarla ilgili riskleri önceden tespit edecek ve riskleri önleyecek mekanizmalar ve politikalar henüz oluşturulamamıştır.

Ulusal düzeyde Anayasa dahil on civarındaki yasal mevzuatta çocuklar hakkında düzenlemeler dağınık bir şekilde yer almakta olup; çocuklarla ilgili iş ve işlemlerde neyin esas alınacağı çoğu zaman bilinememekte ve verilen kararların önemli kısmında çocuklar yeniden hak ihlaline uğramaktadır. Çocuk Haklarını düzenleyen bütünlüklü bir “Çocuk Hakları Temel Yasası” çıkarılarak mevzuat karmaşası en kısa sürede giderilmelidir.

2017 yılı TÜİK verilerine göre nüfusun %28,7 si yani 22 milyon 891’i çocuklardan oluşmaktadır. Yaklaşık 2milyon Mülteci (Suriyeli vb.) çocukla birlikte 25 milyona yakın çocuk nüfusun Yüksek Yararı ve İyi olma Halinin sözleşmenin 28. yılında halen sağlanamadığı aşağıdaki verilerden anlaşılmaktadır.

Çocuklarla ilgili adli istatistikler alarm verici durumdadır.

Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğünün 2016 yılı faaliyet raporuna göre Türkiye’de 7 adet “Çocuk ve Gençlik Kapalı Ceza ve İnfaz Kurumu” (Ankara, Diyarbakır, Hatay, İstanbul, İzmir Kayseri, Tarsus) Ayrıca 3 adet Çocuk Eğitim Evi bulunmaktadır.  Toplam 2170 kapasiteli bu hapishanelerin dışında çok sayıdaki cezaevinde çocuk koğuşlarının olduğu anlaşılmaktadır. Adalet Bakanlığı’nın, 02.10.2017tarihli tutuklu ve hükümlü istatistiklerindeki bilgilere göre 1003 ü hükümlü 1825’i tutuklu olmak üzere 2828 çocuğun cezaevlerinde olduğu görülmektedir. Çocuklarla ilgili davalarda kolayca tutuklama kararlarının verilmeye devam ettiği gözlenmektedir. Tutuklu çocukların büyük çoğunluğu büyüklerin bulunduğu Cezaevlerindeki çocuk Koğuşlarında tutulmakta olup, bunların kapatılması gerekmektedir. Çocukların tutuklu yargılanması en son başvurulacak bir yol olması gerekirken, Türkiye’de maalesef sıklıkla çocuk tutukluluğa başvurulmaktadır.

Çocuklar Kreş ve Anaokulu yerine cezaevinde büyüyorlar.

Aynı faaliyet raporundaki bilgilere göre 0-6 yaş aralığındaki 529 çocuk anneleriyle birlikte cezaevlerinde kalmaktadır. Bu çocukların 273’ü erkek 256’sı kız çocuğudur. Bu çocukların 482 ‘si 0-3 yaş aralığındaki çocuklardan oluşmaktadır. Çocukların anneleriyle birlikte cezaevinde kalmaları başlı başına önemli bir sorun iken; çocuklar için zorunlu olan temel ihtiyaç maddelerini (gıda, oyuncak, giysi vb) cezaevlerinde temin etmek çoğu zaman mümkün olamamaktadır. Anneleriyle birlikte cezaevinde kalmak zorunda olan çocuklardan sadece94’ünün kreş, anaokulu ve rehberlik hizmetlerinden yararlandığı görülmektedir. (16’sı kurum dışındaki 75’ i de kurum içindeki)

Adli sicil ve istatistik kurumunun çocuklarla 2016 yılı ilgili verilerine göre;

TÜİK verilerine göre 2016 yılında Polis Karakolu veya Jandarma Karakolu gibi Kolluk güçlerine gelen veya getirilen çocuk sayısı 2016 yılında, 2015 yılına göre yüzde 10 artış gösterdi. Karakolluk olan 333 bin 435 bin çocuğun yüzde 54,8’inin 15-17 yaş grubunda, yüzde 23,2’sinin 12-14 yaş grubunda, yüzde 21,9’unun ise 11 yaş ve altındaki çocuklar olduğu görüldü.

Kolluk güçlerine 2016 yılında gelen veya getirilen çocukların yüzde 65,4’ü erkek, yüzde 34,6’sı ise kız çocuğu oldu. Çocukların %45,7 si mağdur olduğu için kolluk birimlerine geldi.

-Çocuklarla ilgili 114 bin 752 ceza dava açılmıştır.

-Ceza Mahkemelerine 12-14 ve 15-17 yaş gruplarında 246 bin çocuk getirilmiştir. Bu davalardan 87 bin çocuk hakkında mahkumiyete hükmedilmiş 27 bin çocuk için hapis cezası verilmiştir. Diğer mahkumiyetler başka cezai yaptırımlara çevrilmiştir.

-Davaların 65 bini karara bağlanmış; 49 bini bir sonraki yıla devretmiştir.

-Çocuk ağır ceza mahkemelerinde 8 bin 924 dava açılmış ve bunların 4 bin 961’i karara bağlanmış 3 bin 963 ‘ü bir sonraki yıla devretmiştir. Çocuklarla ilgili davalar ortalama 250 gün sürmektedir. Yıl içerisinde gelen davalarda “suça sürüklenen çocuk” sayısı 135 bin 517 olarak raporlanmıştır.

Çocuklar adli süreçlerde genellikle büyüklerin tabi olduğu prosedürlerden geçmektedir. Çocuk ceza adalet sistemi uluslararası sözleşme ve tavsiyelere uygun olarak yeniden düzenlenmelidir.

Çocuk Emeğinin Sömürüsü Devam Ediyor!

ILO’ya göre “Çocuk İşçiliği,” çocukları çocukluklarını yaşamaktan alıkoyan, potansiyellerini ve saygınlıklarını eksilten, fiziksel ve zihinsel gelişimlerine zarar verici işlerde istihdam edilmesi olarak ifade edilmektedir.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yapılan 2012 yılı Çocuk İşgücü Anketi sonuçlarına göre Türkiye’de ekonomik faaliyette çalışan 6-17 yaş grubundaki çocukların istihdam oranı %5,9 olmakla birlikte, toplamda 890 bin çocuk işçi bulunmaktadır. 2012 yılından sonra çocuk iş gücü anketi yayınlanmadığından konu ile ilgili güncel verilerin ne olduğu bilinmemekle birlikte ev işlerinde ve en kötü çalışma biçimi olarak ifade edilen tarımsal işlerde çok sayıda çocuk çalışmaktadır.

Yapılan araştırmalar göstermektedir ki, çalışan çocuklar çoğu zaman okula devam edememekte hem çalışıp hem okula giden çocuklar ise okulda yeteri kadar başarı gösteremeyerek zorunlu eğitimlerini yarıda bırakmaktadır.

2012 yılı TÜİK Çocuk İşgücü Anketi sonuçlarına göre, çalışan çocukların %49,8’i bir okula devam ederken, % 50,2’si okula devam etmemektedir. Ayrıca, 6-17 yaş grubundaki ekonomik işlerde faaliyet gösteren çocukların %41,4’ü “hane halkı gelirine katkıda bulunmak”, %28,7’si “hane halkının ekonomik faaliyetine yardımcı olmak” amacıyla çalışmakta olduğunu ifade etmiştir.

Kayıt dışı istihdam ile yeterli düzeyde mücadele edilememesi ve caydırıcı yaptırımların olamaması çocuk işgücüne yönelik talebi arttırmakta ve en az maliyetle en yüksek karı elde etme anlayışı denetimsizlik ile birleşince çocuk emeğinin sömürüsü kurala dönüşmektedir.

UNİCEF Türkiye Temsilcisi Philippe DUAMELLE 2017 yılı Temmuz ayında yaptığı açıklamaya göre Türkiye’de halen 850 bin çocuk işçi bulunmakta ve bunlardan 400 bin çocukEn Kötü Biçimlerde Çocuk İşçiliği “olarak tanımlanan tarım sektöründe çalışıyor.

DİSK/Genel-İş Sendikasının “Emek Araştırmaları/Türkiye’de Çocuk İşçi Olmak” 2017 yılı raporuna göre Türkiye’de 2 milyon çocuk işçi bulunuyor.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Çalışma Genel Müdürlüğü 2017-2023 yılları arasında sürecek olan “Çocuk İşçiliği İle Mücadele Ulusal Eylem Planı”hazırlaması Çocuk İşçiliğinin önlenmesi konusunda önemli bir adım olmakla birlikte 2005 yılından 2015 yılına kadar konu ile ilgili yürütülen çalışmalardan çocuklar lehine ne tür iyileştirmelerin elde edildiğine dair herhangi bir veriye yer verilmemiştir. Ayrıca Çocuk işçiliğinin en temel nedenlerinden birisi olan çocuk yoksulluğu ve hane halkı yoksulluğu ile gelir ve vergi adaletsizliğinin giderilmesine dair alınacak somut hiçbir tedbire yer verilmemiştir. Bakanlığın kendi bütçesi dahil kamu kurumlarının hiç birisinin bütçesinde çocukların yararı için harcanacak bütçe miktarları açıkça ortaya konulmamıştır.

Çok sayıda kamu kurumu ile programın yürütüleceği belirtilmekle birlikte Çocuk Hakları Alanında çalışan STK’larla sadece istişare toplantıları öngörülmüştür. Çok sayıda kamu kurumunu ortak harekete mecbur kılacak olan “Çocuk Hakları Temel Yasası” bir ihtiyaç olarak değerlendirilmemiştir.

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisinin verilerine göre 2017’nin ilk 7 ayında en az 28 çocuk işçi yaşamını yitirdi.

19 Ekim 2017 3 çocuk ve 9 Kasım 2017 tarihinde 1çocuk olmak üzere 4 çocuk Şanlıurfa’da tarlalarda pamuk öbeklerinin içerisinde hayatını kaybetti.

Silahlı Çatışma Ortam En Çok Çocukları Etkiledi!

TİHV’in 17 Ağustos 2017 tarihli 2 yılda ilan edilen sokağa çıkma yasakları başlıklı raporunda 11 il ve en az 45 ilçede en az 252 kez süresiz ve gün boyu sokağa çıkma yasağı ilanları yapıldığı ve uygulandığı belirtilmiştir. Bu rapora göre en az 1 milyon 809 bin kişi bu yasaklardan etkilenmiştir. Bu yasaklar halen birçok köyde uygulanmaya devam etmektedir.

Bu yasaklar süresi içinde kent içerisindeki ağır silahlı çatışma hali ve devamındaki bina yıkımları sonucu on binlerce konut ve yine on binlerce işyeri ile çok sayıda kamu binaları zarar gördüğünden yaklaşık 500 bin insanın yaşayacak evi kalmamıştır. Doğal olarak on binlerce çocuk evsiz ve okulsuz kalmıştır.

Çatışma ortamında etkilenen çocukların yaşadığı travmaların giderilmesi konusunda ne tür Psiko-Sosyal çalışmanın yapıldığı ve kaç çocuğun yararlandığı bilinmemektedir. Eğitim -SEN tarafından yapılan açıklamaya göre sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı yerlerde “yaklaşık 300 bin çocuk eğitime erişemedi.”2016-2017 eğitim yılında da büyük oranda bu sorunun devam ettiği bilgisi açıklamada yer almıştır.

27.10.2017 günü Şırnak’ta bir ilkokulun panosuna sınıf öğretmeni tarafından Kürtçe konuşulmaması gerektiği yazıldı. 2012 yılından beri seçmeli ders olarak okutulan Kürtçe bu kez onu öğretmesi gereken eğitimci tarafından yasak listesine alındı.

İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubemizin yayımlamış olduğu 2017 yılı ilk 9 aylık hak ihlali raporundaki verilere göre mayın ve sahipsiz bombaların patlaması sonucu 6 Çocuk hayatını kaybetmiş 14 çocuk yaralanmıştır.

Güvenlik birimlerinin silah kullanma yetkisini aşması sonucu 6 çocuk hayatını kaybetmiş 3 çocuk yaralanmıştır.

2017 yılı içerisinde 8 çocuk askeri ve polis araçların çarpması sonucu hayatını kaybetti.

Ülkemizde ve bölgemizde artan şiddet ortamı çocukların yaşamlarını ve gelişimlerini kısa ve uzun vadeli olarak etkilemektedir. Bu şiddet ortamına maruz kalan ya da bu ortama tanıklık eden çocukların bilişsel, fiziksel, psikolojik gelişimleri etkilenebilmektedir.  Savaş mağduru çocuklar, başta yaşam hakkı olmak üzere eğitim hakkı, sağlık hakkı ve gelişim hakkından yoksun kalmaktadır.
Savaşların en yıkıcı etkisi ölüm olmakla birlikte, savaş ve çatışma ortamında büyüyen çocuklar ömür boyu sosyal ve psikolojik zorluklar yaşayabilmektedir.

Savaşın Mağduru Suriyeli Çocuklar!

Yapılan tespit ve analizlere göre 2. Dünya savaşından sonra Suriye’deki çatışmalar nedeniyle en büyük İnsani Kriz yaşanmaktadır. Suriye’deki savaş 2011’den bu yana devam ediyor. Çocuklar kriz karşısında en ağır bedeli ödeyen ve en ağır yükü taşıyan kesim olmaya devam ediyor: eğitimleri, duygusal sağlıkları, hatta yaşamları bile risk altında.

UNİCEF Türkiye Ofisinin Ocak 2017 tarihinde yayımlamış olduğu bilgi notuna göre:

– Türkiye’deki kayıtlı Suriyeli sayısı: 2.854.968 bunların 1 milyon 28 bini çocuklardan oluşmakta.

-Okul çağındaki Suriyeli çocuk sayısı: 870.000 çocuk

-Okula devam edemeyen Suriyeli çocuk sayısı yaklaşık: 380.000 çocuk

Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi Müdürü Doç. Dr. Murat Erdoğan’ın 2017 yılı Ocak ayında hazırladığı “Türkiye’deki Suriyeliler: Toplumsal Kabul ve Uyum” raporuna göre ; “Türkiye’de 230 bin Suriyeli bebek doğdu. Okul çağındaki Suriyeli çocuk sayısı 968 bin olmasına rağmen, bu çocukların 500 bininin okula devam etmediği ortaya çıktı. En az 500 bin Suriyeli, ‘ucuz işçi’ olarak çalıştırılıyor. 3 milyon Suriyeliden sadece 3 bini, ‘resmen’ çalışıyor.

Öte yandan Suriyeli çocukların toplumsal yaşam içerisinde şiddete maruz kaldıklarına dair haberler sıkça duyulmaktadır. 24.09.2017 tarihinde Mersin’de Suriyeli 5 yaşındaki M.D adlı çocuk 25 bıçak darbesi ile öldürüldü. Sanık kendisine küfür edildiği için bu şekilde öldürdüğünü beyan etti. Benzer şekilde; 09.09.2017 tarihinde İstanbul’da 8 yaşındaki R.A adlı Suriyeli çocuğun cansız bedeni çöp bidonunda bulundu. Metro İstasyonlarında, Lüks AVM lerde ve Lokantalarda artan yemeklerle karınlarını doyurmaya çalışan yüzlerce Suriyeli çocuk benzer şiddet türleriyle karşılaşmaya devam ediyorlar.

-11 09.2017 tarihli Times Gazetesi Suriye’deki savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınan mülteci genç kız ve çocukların 5-6 bin lira karşılığında ikinci eş olarak satıldığını ileri sürdü. İddialarla ilgili bir soruşturmanın açılıp-açılmadığı bilinmiyor.

– 12.09.2017 tarihinde İstanbul’da yapılan bir operasyon sonucu 36 Suriyeli çocuğun ailelerinden kiralanarak zorla dilendirildiği ortaya çıktı. Çocuklar ifadelerinde açlık, sağlıksız yerlerde barınma yanı sıra şiddete maruz kaldıklarını beyan etmişlerdir.

Yaşamın her alanında çocuklar şiddete ve hak ihlaline uğruyor!

Yaygın kullanımda „şiddet‟ teriminden çoğu kez yalnızca „fiziksel‟ zarar ve/veya „kasıtlı‟ olarak verilen zarar anlaşılır. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Komitesi 2011 yılında yapmış olduğu genel yorumda ise; “Her çeşit bedensel veya zihinsel saldırı, yaralanma veya istismar, ihmal veya

İhmalkâr muamele, ırza geçme dahil her türlü istismar ve kötü muamele” anlamında kullanılmaktadır.

Komite Çocuklara Yönelik hiçbir şiddet türünü masum görmemekte ve Çocuklara Yönelik Şiddetin

Yasaklanmasında, önlenmesinde ve ortadan kaldırılmasında Ulusal Eylem Planlarının önemine dikkat çekmektedir. Öte yandan bu planların kalkınma politikası, program, bütçe ve eşgüdüm mekanizmalarıyla koordineli olmasının önemine denilmiştir.

Türkiye’nin bu yaklaşımdan ne kadar uzak olduğu kamuoyunda büyük tepkiye yol açan “Terbiye amacıyla çocukların hafif şekilde okşanması ve kulağının çekilmesinin hoş görülmesi gerektiği” şeklinde beyanlarda bulunan Samsun Valisi tarafından trajik bir şekilde ortaya konulmuştur.

İnsan Hakları Derneği dokümantasyon merkezinin kısıtlı olanaklarla yapmış olduğu raporlamalarda illerin mülki amirlerinin hoş görülmesi gerekir dediği pek çok şiddet türünün başta eğitim kurumları olmak üzere; toplumsal yaşamın her alanında hoş görüldüğü ve yaygın bir şekilde çocukların ihmal, istismar ve şiddete maruz kaldığını ortaya koymaktadır.

Resmi hata ve ihmal sonucu 23 çocuğun hayatını kaybettiği; büyük çoğunluğu taşımalı eğitime devam çocukların karşılaştığı yemekten zehirlenme vakaları ve okul servislerinin karıştığı kazalar nedeniyle 714 çocuk yaralanmıştır.

-17 çocuk intihar girişimde bulunmuş bunlardan 12 ‘si hayatını kaybetmiştir. 5 çocuk kuşkulu bir şekilde hayatını kaybetmiştir.

-136 çocuğun toplumsal alanda; 24 çocuğun ev içerisinde,7 çocuğunda okulda darp ve cebire maruz kaldığı bilgisi elde edilmiştir.

-308 çocuğun toplumsal alanda, evde ve okulda Cinsel İstismara maruz kaldığı basına yansıyan haberlerden elde edilmiştir.

– Eğitim-SEN Sendikası tarafından Eğitimde Cinsiyetçilik Raporuna göre 2017 yılının ilk beş ayında 182 çocuk okullarda ve çocukların devam ettiği eğitim ve barınma yerlerinde Cinsel İstismara uğradı.

-Eğitim ortamlarında yaşanan şiddete ilişkin 2007 yılında yayınlanan Türkiye Büyük Millet Meclisi Araştırma Komisyonu Raporu; Türkiye’de 2006-2007 eğitim ve öğretim yılının son 3 aylık diliminde orta öğretim kurumlarında bulunan öğrencilerin %22’ sinin fiziksel, % 53’ünün sözel, %26’3’nün duygusal ve % 15,8’nin cinsel şiddetle karşı karşıya kaldığını bulgulamıştır. Öğrencilerin %35,5’inin fiziksel, %48,7’sinin sözel, %27,6’sının duygusal ve %11,7’sinin cinsel şiddeti akranlarına uyguladığı komisyon raporunda ifade edilmiştir (TBMM Araştırma Komisyonu Raporu, 2007).

–Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünün verilerine göre 2016 yılında çocuklara yönelik işlenen cinsel suçlar kapsamında 21 bin 189 karar verildi. Karar çıkan davalarda sanıkların yüzde 58,8 mahkûm oldu.

– 2017 yılı içerisinde derneğimize yapılan başvuru ve basın taramalarında elde edilen bilgilere göre: 100 çocuk toplumsal olaylar sırasında gözaltına alındı.

TÜİK’in 2016 yılı verilerine göre 864 çocuk trafik kazalarında hayatını kaybetti. 55 bin 198 çocuk yaralandı. Kazalarda ölen çocukların %44,8’inin 0-9 yaş grubunda. Veriler trafikte çocukların güvenliğini sağlayacak önlemlerin yeterince alınmadığını göstermektedir.

2016 yılı TÜİK verilerine göre çocuk yaşta evlilik sayılarında resmi rakamlara göre kısmen azalma olduğu ifade edilmekle birlikte yılda yapılan yaklaşık 600 bin evliliğin %4.6 sı çocuk evliliklerden oluştuğu doğum istatistiklerine göre ise çocuk yaşta doğum yapanların oranlarının daha yüksek olduğu görülmektedir.

-Türkiye’de son 1 yılda 5’i yabancı uyruklu 89 çocuk girdikleri ya da kazayla düştükleri deniz, gölet ve havuzlarda hayatını kaybetti. 2017’nin ilk 5.5 ayında ise 31 çocuk suda boğuldu. Boğulma vakaları en çok sulama kanalları ve göletlerde yaşandı.

Engelli Çocuklar Yaşamın Her Alanında Dışlanıyor!

Eğitim Reformu Girişimi raporuna göre, Türkiye’deki engelli çocukların yarısından fazlası, yani yaklaşık 300 bini eğitim alamıyor. TÜİK verilerine göre 6 yaş ve üzeri engellilerin neredeyse yarısı okuryazar bile değil. “Engelli Çocukların Türkiye’de Eğitime Erişimi” raporu, ülkemizde 0-18 yaş arasında en az bir engeli olan yaklaşık 600 bin çocuğun olduğu bilgisini ortaya koyuyor. Milli Eğitim Bakanlığının 2015-2016 eğitim-öğretim yılı istatistiklerine göre ise engelli çocukların yarısından fazlası örgün eğitim hakkına erişemiyor.

Toplumsal yaşamın sürdüğü alanlar parklar, açık alanlar, ticari ve sosyal merkezlere, eğitim ve kamu kurumlarına engelli çocuklar çoğunlukla erişememektedir.

Sözleşmenin 28. Yılında Türkiye’de “Çocukların Yüksek Yararı” Çocuk Hakları Temel Yasasının bir an evvel çıkarılması ve Çocuklara Yönelik Şiddetin Önlenmesini Öngören Ulusal Eylem Planının ivedilikle hazırlanmasını gerektiriyor.

Çocuğun Eğitim Hakkı Yerine Getirilmiyor

Türkiye Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne taraf olduğu gibi, BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi’ne de taraftır. Sözleşmenin 13 ve 14.maddeleri eğitim hakkını içermektedir. Buna göre farklı etnik ve inanç gruplarında bulunan kesimlerin anadilinde eğitim hakkı ile inançlarına uygun dini eğitim alma hakları bulunmaktadır. Ayrıca zorunlu eğitimin parasız olması ve devlet tarafından karşılanmasının zorunluluğu bulunmaktadır.

Türkiye’de Kürtçe sadece seçmeli ders olarak okutulmaktadır. Bu durum Kürt çocukları bakımından anadilinde eğitim-öğretim hakkını karşılamaktan oldukça uzaktır.

Türkiye’de özellikle Alevi inancına mensup çocukların zorunlu din dersine tabi tutulması sözleşmeye aykırıdır. AİHM’in Türkiye aleyhine vermiş olduğu çok sayıda karara rağmen zorunlu din dersi uygulaması devam ettirilmektedir.

Türkiye’de 2012 yılında uygulamaya konulan 4+4+4 diye tarif edilen ilköğretim modeli zorunlu ve parasız olma kuralının dışına çıkmıştır. Sadece ilk 4 yıl zorunlu tutulmuştur. Bunun dışındaki yıllarda zorunluluk öngörülmemektedir. Siyasal iktidarın sürekli özel eğitim öğretim kurumlarını teşvik edici politikaları sonucunda eğitim özelleştirilmiş ve böylece devlet okullarındaki sık müfredat değişikliği ile eğitimin niteliği düşürülmüş ve özel okullar teşvik edilmiştir. Bu durum ilköğretimin zorunlu ve parasız olma kuralı ile çelişmektedir. Ayrıca devlet okullarındaki bağış türü uygulamalar birçok yerde mahalle baskısı yaratmış ve zorunlu bir hal almıştır.

İnsan Hakları Derneği Olarak Çocukların Bugün Karşı karşıya Kaldığı Olumsuz Tablonun Değişebileceğine İnanıyoruz!  Nasıl Mı?

  • Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 12 Kasım 1984 tarihli 39/41 sayılı kararına konu olan “Halkların Barış Hakkına Dair Bildiri” sinin 1. Maddesi “Gezegenimizde yaşayan halkların kutsal barış hakları bulunduğunu ilan eder. Şeklindedir. Çocuklarımız için mutlu ve huzurlu bir gelecek kurmanın ilk ve önemli adımı şiddetin her türlüsünden arınmış barışçıl bir ortamın yaratılmasıdır. Barışa en çok çocuklar ihtiyaç duymaktadır.
  • Uluslararası standartların eksizsiz olarak iç hukuka yansıtılması için hızla mevzuat çalışması yapılmalı ve “Çocuk Hakları Temel Yasası” çerçevesinde bütünlüklü bir yasa çalışması yapılmalıdır.
  • Çocukların karşılaştığı tüm şiddet türleri ile kısa vadede mücadele etmek ve toplumsal bilinç oluşturmak için “Çocuklara Yönelik Şiddeti Önleme Ulusal eylem Planı” ivedilikle hazırlanmalı ve kamuoyuna açıklanmalıdır.
  • Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde çocuk haklarını koruyup gözetecek “Çocuk Hakları İhtisas Komisyonu” kurulmalıdır.
  • Merkezi ve yerel yönetim bütçelerinde çocuklar için harcanacak kaynakların ayrılması zorunlu olmalı ve kaynakların çocuklar için harcanması kurala bağlanmalıdır.
  • Çocuklarla ilgili verilerin derli toplu olarak tutulacağı Ulusal Veri Tabanı oluşturulmalıdır.
  • Çocuk İşçiliği ile etkin mücadele kararlılığı yasal olarak ortaya konulmalı ve denetimlerle süreç yakından izlenmelidir.
  • Çocuklar için yapımı sürdürülen ceza ve infaz kurumları çocukların psiko-sosyal destek alacağı ve sanatsal-sportif faaliyetler yürüteceği kültür ve spor merkezi olarak inşa edilmelidir. Çocuk cezaevleri ve çocuk koğuşları lağvedilerek çocukların kapatılarak cezalandırılması uygulamasına son verilmelidir. Küçük çocuğu olan kadın tutuklu ve hükümlülerin cezaları ya seçenek yaptırımlara çevrilmeli ya da adli kontrol şartıyla evlerinde cezalarının infaz edilmesi için çalışma başlatılmalıdır.
  • Engelli çocukların ve ailelerinin sosyal yaşama dahil olmasını sağlayacak erişilebilirlik başta olmak üzere; tüm tedbirler ilgili STK’ların öneri ve katkılarıyla alınmalıdır.
  • RTÜK dahil olmak üzere; çocuklarla ilgili her konuda karar mekanizmalarına çocuk katılımı ve çocukların görüş ve önerilerini sunacağı mekanizmalar kurulmalıdır.
  • Çocuk Hakları alanında alınan tedbirlerin uygulanması ve ilerlemenin raporlanması hususunda Çocuk Hakları ve İnsan Hakları örgütleriyle iş birliği içinde çalışma mekanizmaları kurulmalıdır.
  • Çocuğun eğitim ve öğretim hakkı uyarınca ilköğretim zorunlu ve parasız olmalı, farklı etnik grupların çocuklarına anadilinde eğitim öğretim hakkı tanınmalı, farklı inanç gruplarına zorunlu din dersi dayatmasına son verilmelidir.
  • Türkiye’de biran önce çocuk ceza adalet sisteminin iyileştirilmesi ile ilgili uluslararası tavsiyelere uyulmalıdır.

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ