EYLEMSİZLİK SÜRECİNİN KALICI BARIŞA EVRİLMESİNİ İSTİYORUZ

PKK’nın Ramazan ayı başında tek taraflı ilan ettiği eylemsizlik kararıyla sağlanan nisbi sükûnet ortamı 20 Eylül tarihinin yaklaşması ile birlikte yerini endişeli bir bekleyişe bırakmıştı. Başta bölgede yaşayan Kürt halkı olmak üzere, ülke genelinde herkes yeniden çatışmalı bir sürece girilmesi korkusunu derinden hissederken örgüt eylemsizlik kararını bir hafta daha uzattığını duyurdu.

Açıktır ki, PKK’nın yeniden silahlı eylemlere yönelmesi yaklaşık 30 yıldır devam eden çatışmaları daha da derinleştirecek, bu da ülkenin bir kez daha şiddet sarmalına teslim olması sonucunu doğuracaktır. Oysa ülkede sistemin dayatmacı, inkârcı, yasaklayıcı politikalarından kaynaklanan çok yönlü ve çok boyutlu sorunların altında on yıllardır ezilmiş toplum kesimlerinin ihtiyacı olan şey daha fazla çatışma değil, kardeşlik ve barışın tesisine yönelik çabaların artırılmasıdır. Silahların susması ve Kürt sorununa adalet temelinde çözüm çabalarının yoğunlaşması, toplum kesimlerinin milliyetçi körlüğe ve nefrete savrulmasının önüne geçecek, daha eşit, daha özgür ve daha insanca yaşamı mümkün kılacaktır. 

Sürecin hayli kırılgan bir niteliğe sahip olduğu gelinen bu noktada gerekli adımların atıldığını söylemek maalesef mümkün değildir. Nitekim bu zaman zarfında Hakkari ve Şırnak’ta imamların öldürülmesi ve Kuran kurslarının yakılması, bu savaşın hiçbir şekilde tarafı olmayan bebeklerin ve masum insanların bulunduğu bir minibüse acımasızca tuzak kurup onları mayınla yok ederken asıl hedefleri ülkemizdeki barış sürecini bozmaya ve kendi bildikleri metotlarla bu kaos ortamını devam ettirmeye çalışanların sivillere dönük şiddet eylemleri, faili meçhuller zincirinde farklı bir eğilimin ortaya çıktığını göstermektedir. Gerekli adli tahkikat yapılmadan olayın failleri konusunda yapılan suçlayıcı açıklamalar ve buna dayalı olarak ta siyasi muhataplarla görüşmelerin kesilmesi de kabul edilemez.

Ramazan Bayramı arifesinde Hakkâri’de hiçbir eylem hazırlığı içinde olmadıkları halde PKK’lı bir grup hedef alınmış ve bu operasyonla 9 örgüt üyesi öldürülmüş, buda referandum sürecinde ortamın alabildiğine gerilmesine yol açmıştır.  Böylesine derinleştirilmiş nefret ve karşılıklı güvensizlik ortamı eylemsizlik sürecinin devamını imkânsız kılmaktadır. Çatışmaların yeniden başlatılmaması için herkes üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmelidir. PKK eylemsizlik kararını devam ettirmeli ve provokatif olaylara muhatap kalarak sürecin sabote edilmemesi için tüm silahlı unsurlarını ülke dışına çıkartmalıdır. Hükümet öncelikle TSK nın konum ve statüsünü doğru kurgulamalıdır. Kürt sorununda TSK’nın Hükümetten ayrı ve hele ortak bir aktör görünümü Hükümetin sorumluluğunu azaltmaz. Hükümet, TSK’nın bölgedeki tüm faaliyetlerinin siyasi bedelini ödeyen taraf olduğu sorumluluğu ve bilinci içinde olmak zorundadır.

Sürecin yegâne siyasi sahibi olan Hükümet, on yıllardır inkâr edilerek, yok sayılarak görmezden gelinen Kürt sorununu operasyon mantığıyla ve şiddet araçlarıyla çözmenin mümkün olmadığını idrak ettiğine kendini ve herkesi ikna etmelidir. Açılım siyaseti gözden geçirilmeli,  daha fazla vakit kaybetmeden ciddi ve gerçekçi bir zemine taşımalı ve sorun muhataplarıyla konuşulmalıdır.

Hükümet bu sorunu çözmek için atacağı; Anayasal, Yasal ve İdari adımları bir takvim eşliğinde kamuoyuna açıklamalıdır. Böylece sorunun çözümü konusunda inandırıcılığını arttırmalı ve topluma güven vermelidir. Hükümetin şu andaki pozisyonu, konjöktürün uygunluğu ve halktan aldığı güçle çok partili dönemimizin en güçlü ve etkin sürecini yaşayacağının eşiğinde olduğuna inanıyoruz. Bu da hükümetin görev ve sorumluluğunu arttırmaktadır.

Bu bağlamda, farklılıklarımızı zenginliğimiz görüp bunları yok etmeyen, halkın inanç ve ifade özgürlüklerini güvence altına alan, vatandaşını ve kimliğini tanımlamaya çalışmayan, ideoloji dayatmayan, adaleti tesis etmeyi devlete öncelikli görev kılan, değişmez maddelerle kendini yeniliğe kapatmayan, kaynakların paylaşımında adaleti gözeten,“Özgür ve Eşit yurttaşlardan oluşan Toplumun mutabakatını içeren bir sözleşme metni olarak Sivil, Özgürlükçü ve Toplumsal Sözleşme niteliğinde bir Anayasa” asli talebimiz dır.

Ayrıca insan hakları kuruluşları olarak MAZLUMDER ve İHD evrensel insan hakları beyannamesinde söz edilen bütün hakların vazgeçilmezliğini kabul ederler. Okulların açılmasıyla, başörtüsü, milli güvenlik dersleri, milli and ve anadilde eğitim gibi ideolojik dayatmalar ekseninde gelen sorunların devam ediyor olması toplumsal huzuru bozmaktadır. Uluslar arası metinlerde yeri olan, şiddet içermeyen ve meşru bir hak talebinin ifadesi olan Anadilde eğitim talebi, Kürt sorununun siyasal ve hukuki çözüm gerektiren bir parçasıdır.

1 Eylül Dünya barış gününde Malatya da ki 81 Sivil Toplu Örgütü olarak Barış isteğimizi güçlü bir şekilde haykırdık. Bu kez Aynı ruh ve sorumlulukla,  ilan edilen bu eylemsizlik sürecinin kalıcı bir barışa evirilmesi isteğimizi beyan ediyoruz. Bu bağlamda şiddetin her türlüsüne karşı olduğumuzu bildiriyor, Hükümet ve BDP nin Kürt meselesiyle ilgili görüşmelerini destekliyor, muhataplardan konuya ivedilik ve kararlılıkla çözüm getirmelerini istiyoruz.

İHD

MAZLUMDER

MTGBD

KESK

TÜRKİYE BÜRO İŞ

Bir cevap yazın