Gelişmelerden ve Uygulamalardan Kaygı Duyuyoruz

Kaygı duyuyoruz, çünkü;
Türkiye hak ve özgürlükler bakımından iyiye gitmiyor. Hak ve özgürlüklerin gelişeceğine ilişkin pozitif bekleyiş, yerini karamsarlığa bırakmış durumda,
İdam cezası kaldırıldı, ama yargısız infazlar günlük uygulamaya dönüştü,
“Hukuk Devleti” ilkesi işlemiyor, her gün yeni linç girişimleri yaşanıyor,
Toplumda ayrımcılık ve düşmanlık körükleniyor, etnik çatışmalar gündeme getirilmek isteniyor,
Terörle “topyekün mücadele” söylemi ile, insan hakları kuruluşları hedef seçilmiş durumda,
Türkiye’de kalıcı bir barışın sağlanmasını talep eden ve bu yönde çaba gösteren aydınlar karalanıyor, hatta hedef gösteriliyor,
Başbakan’ın söylemleri ile yumuşama eğilimi gösteren ortam, yerini ciddi bir gerilime bırakmış durumda,
Gerginliğin azaltılması, sorunlara demokrasi çerçevesinde çözüm aranması çabalarından duyulan rahatsızlık gizlenmiyor. Son günlerdeki söylem ve uygulamalarla, “silahlı çözümde ısrar” anlayışı atağa geçmiş görünüyor.

Ülkemizdeki bu gelişmeler, bu ülkede yaşayan her yurttaşı, insan hak ve özgürlüklerinden, demokrasiden yana herkesi ciddi bir şekilde kaygılandıracak gelişmelerdir. Ancak, şiddetten beslenen, statükodan yana olan, iktidarlarını ve hegemonyalarını tehlikede gören resmi ve sivil çevreler, bu gelişmelerin, Türkiye’yi bir polis devletine dönüştürmenin en uygun zeminini oluşturduğunu düşünmektedirler. Bu yüzden de, bir yandan en küçük bir hak kullanımını “PKK” eylemi, her “Kürt” yurttaşı “PKK”lı olarak lanse edip, linç girişimleri tezgahlanmakta, öte yandan da bu ülkeye insan hakları kavram ve kültürünü getirmiş olan insan hakları kuruluşlarını ve barıştan, demokrasiden yana tavır koyan aydınları “PKK” yandaşı olarak gösterip yalnızlaştırmaya, marjinalleştirmeye ve sindirmeye çalışılmaktadır.

İl ve ilçe yöneticilerinin ile güvenlik güçlerinin, olaylar karşısında tarafsız olmaktan uzak olması, olayların kışkırtıcısı ve sorumlusu olanlar yerine mağdurların soruşturmaya uğramaları, kaygıları daha da arttırmaktadır. Bu süreçte yargının işlevsiz kaldığı ya da tersine işlediği gözlenmektedir. Bazı büyük medya kuruluşları ise, insan haklarını ve özgürlükleri hedef alan ayrımcı yayınlar yapmakta, olumsuz gidişe açıkça destek vermektedir.

Ülke yönetiminden siyasi ve idari olarak sorumlu olan Hükümetin, olayların önlenmesi ve hukuk devleti ilkesinin egemen kılınması yönünde etkin önlemler alması beklenirken, 4 Eylül 2005 günü ülkenin çeşitli illerinde ve özellikle de Bozüyük ile Eskişehir’de yeni saldırılar ve linç girişimlerinin meydana gelmesi, son derece vahimdir.

Günlerce önceden Bursa’nın Gemlik İlçesinde yürüyüş ve miting yapılacağı herkesçe bilinmekte idi. Hükümete ve yöneticilere düşen öncelikli görev, yasalar çerçevesinde demokratik hakların tam bir güvenlik ortamında kullanılmasını sağlamaktır. Fakat, demokratik bir hakkın kullanılmasına izin verilmediği gibi, geri döndürülen yurttaşların güvenliklerinin sağlanması yönünde hiçbir önlem alınmamış, yaşamları açıkça risk edilmiştir. Organize siyasi grupların saldırı ve linç girişimleri her zamanki gibi “yurttaş tepkisi” olarak sunulup, teşvik edilmiştir. Yollar kesilmiş, araçlara saldırılmış, insanlar araç içlerinde yakılmak istenmiştir. Bütün bunlara karşın, güvenlik güçleri saldırganlar hakkında hiçbir işlem yapmazken, saldırıya uğrayanlar bir kez de polis tarafından kıyasıya dövülerek gözaltına alınmıştır. Olaylar sırasında 2’si ağır olmak üzere 144 kişi yaralanmıştır.

Hükümetin olaylar karşısındaki tavrı endişe vericidir. Bazı organize siyasi grupların kendilerini devlet güçleri yerine koyup, diğer yurttaşlar üzerinde linç girişimlerinde bulunması, şiddet uygulaması ve baskı kurması ve daha da önemlisi bu eylemlerin cezasız kalması ve teşvik görmesi Hükümetin görevini yapmadığını ya da en azından yetersiz kaldığını ortaya koymaktadır. Ülke hızla bir iç çatışma ortamına sürüklenmektedir. Başta TBMM ve Hükümet olmak üzere tüm devlet kurumlarının hukuk devleti ilkesinin tam olarak uygulanması yönünde acil önlemler alması gerekmektedir. Hükümet, il ve ilçe yöneticileri ile güvenlik güçlerini görevlerini etkin ve tarafsız bir şekilde yapmaları konusunda uyarmalı, bu güne kadar ihmal ve kusurları olan kamu görevlileri hakkında da derhal idari ve yargısal soruşturma başlatmalıdır.

Öte yandan demokratik haklarını kullanan kişi ve grupların da, kesinlikle şiddete başvurmaması, taleplerini barışçıl söylem ve eylemlerle kamuoyuna duyurmaya çalışması son derece önemlidir. Demokrasiden ve insan haklarından rahatsız olan, şiddet ve gerginlikten çıkar uman kesimlere fırsat verilmemelidir. Ülke barışına daha fazla zarar verecek eylem ve davranışlardan uzak durulmalıdır.

 

Av.Yusuf ALATAŞ Ayhan BİLGEN
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ MAZLUMDER
 Genel Başkanı Genel Başkan Yrd. 

Bir cevap yazın