GÜNEYDOĞU’DA GAZETE BÜROLARININ KAPATILMASI VE GAZETELERİN DAĞITILMASININ ENGELLENMESİNE İLİŞKİN BASIN AÇIKLAMASI

Güneydoğu’da gazete bürolarının kapattırılmak istenmesi ve gazetelerin dağıtımının engellenmesini, insan hakları ve halkın haber alma özgürlüğü açısından ciddi bir sorun olarak görüyoruz.

12 Eylül askeri darbesi ile başlayan ve günümüze değin süren bir devlet anlayışı, halkın bilgilenme ve haber alma özgürlüğü önünde yasal ve uygulama açısından önemli tehditler oluşturmuştur.

Terörle Mücadele Yasası ile baskı, tehdit ve yasaklara karşı düşünce üretimi suç sayılmış ve o yolda her türlü şiddet ve ceza ile karşılaşmıştır.

Derneğimizin, Basın Özgürlüğü Komisyonu’nca başlatılmış ve sürmekte olan çalışmanın ilk verilerinde, devletçe basın ve yayın yaşamına yönelik baskılar ve engellemeler dehşet verici boyutlara ulaşmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti Yasalarında toplam 157 maddede basın özgürlüğüne ilişkin sınırlamalar vardır. Terörle Mücadele Yasasının kabulünden bugüne değin 15 gazeteci öldürülmüş, 296 dergi ve gazete toplattırılmış, toplam 363 dava açılmış bunlardan 45’i mahkumiyetle sonuçlanmıştır. Sorumluları hakkında 800 yılı aşkın hapis cezası verilmiştir. Para cezası 12 milyar lirayı geçmiştir. Şu anda 278 dava sürmektedir. Yazı işleri müdürlerine verilen hapis cezası her geçen gün yeni cezalarla katlanmaktadır. Son iki yılda 300 dergi ve gazete için toplatma kararı çıkarılmıştır. Görev sırasında 108 gazeteciye saldırı düzenlenmiştir. Gazete ve dergilerin yazıişleri müdürlerinden 4’ü, imtiyaz sahiplerinden 1’i de hala tutukludur. Son olarak Azadi yazıişleri müdürü de tutuklanmış, Özgür Gündem gazetesi Yazıişleri müdürüne ilişkin de gıyabi tutuklama kararı çıkarılmıştır. Dün Aydınlık gazetesi toplattırılmış ve 17 gün içinde sekizinci kez toplattırılmaktadır.

Demokrasiye Karşı Bir Tehdit Olarak Hoşgörüsüzlüğe İlişkin Bildirge’de, İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin tüm dünyada adalet ve barışın gerçek dayanağı olduğu, her türlü hoşgörüsüzlüğe karşı çıkmanın en iyi yolunun, demokratik kurumları korumak ve güçlendirmek, yurttaşların bu kurumlara olan güvenini beslemek ve onları bu kurumların işleyişinde etkin bir rol almaya özendirmek ve bunu gözönünde bulundurmak ve çoğunlukla anlayışsızlık, düşmanlık ve hatta şiddetin kaynağı olan bilgisizliğin doğurduğu hoşgörüsüzlüğe karşı girişilecek her etkinlikte eğitim ve bilginin yaşamsal bir rolü belirtilmiştir.

Devlet buna karşın üstteki tabloyu yaratmaktan kaçınmamıştır. “Ben devletim, istediğim gazete ve dergiyi toplatırım, dağıttırmam. Ben devletim istediğimi yazdırırım, istemediğimi yazdırmam, buna karşı gelenlei de cezalandırırım” tutum ve anlayışını egemen kılmıştır.

Devlet ne bireyin ne de basının özgürleşmesini sindirememiş, bütün gazete ve dergileri “Resmi Gazete” gibi görmek istemiştir. Buna uymak istemeyenleri de potansiyel suçlu görmüştür. Öldürülen gazetecilere de “terörist” damgasını vurmuştur. Madem ki onlar teröristti ve sen de bunu biliyordun, neden soruşturma açtırmadın diye sorulmaz mı?

Basının işlevini yerine getirememesinin birinci derecede sorumlusu devlettir. Bütün bunlara karşı Diyarbakır ve çevresinde gazete bürolarının kapattırılmasının gazetecilerin çalışma hakkına ve halkın haber alma özgürlüğüne yönelik bu durumun derhal sona erdirilmesi gerektiğine inanıyorum.

Öncelikle gazetecilerin “Özgür Basın” ilkelerinde sağlayacakları birliktelik ve bu yoldaki kararlılıkları hem bu duruma son verecek hem de haber alma özgürlüğünün kullanılmasına olanak sağlayacaktır.

Akın Birdal
İHD Genel Başkanı

Bir cevap yazın