HASTA MAHPUSLAR SERBEST BIRAKILSIN

İnsan hakları savunucuları, toplumsal örgütler ve duyarlı kesimlerin gündeminde sürekli yer alan cezaevleri sorunu, 2000 yılında F Tipi cezaevlerinin yapılması girişimleriyle yeni bir dönemgirmiştir. Toplumsal kuruluşlar, duyarlı kesimler, mahpuslar ve mahpus yakınları tarafından eleştirilen ve uygulamasının durdurulması istenen bu süreç dramatik gelişmelere sahne olmuş, genelde ülkemizde alışık olduğumuz gibi, devlet gücünün gösterisine dönüşmüştür. Her ne kadar 19Aralık’ta cezaevlerinde yapılan ve ‘hayata dönüş’ ismi verilen operasyonla, fiili durum yaratılarak tartışmalar bitirilmek istenmişse de, cezaevleri sorunu, ne toplumun gündeminden düşmüş ne de gerçekten sorunun üzerinde kalıcı bir çözüme gidilebilmiştir. Hatta denilebilir ki, şimdi çözümsüzlük daha da derinleşmiş bulunmaktadır.İzolasyona dayalı cezaevleri sistemleri; sürekli gözetime dayalı izolasyon “insanın “ diğer insanlardan yalıtımını esas almıştır. Tüm itirazlara rağmen hayata geçirilen bu sistem, itirazları haklı çıkarmıştır. Çünkü Türkiye’de cezalara uygulanan infaz rejimi insani olmayıp, F Tipi hapishanelere geçişle birlikte tecrit sisteminin etkisi ile tutuklu ve hükümlüleri adeta çürütmeye terk eden bir yapıya

sahiptir. Bugüne kadar gerek Adalet Bakanlığı’nın gerekse de ilgili sivil toplum örgütlerinin verilerine göre cezaevlerinde yaşamını yitiren tutuklu ve hükümlü sayısının çokluğu durumun vahametini göstermektedir.

Bu gün Adalet Bakanlığının resmi verilerine göre; 2013 yılında 140 bin 520 kişi cezaevlerinde bulunmaktadır. Son yedi yıl içerisinde cezaevlerindeki nufus 2,5 misli artmıştır .

14 Hasta Mahpus rapor beklerken yaşamını yitirmiştir.Adli Tıp Kurumu on kişiden birisine rapor vermektedir.Adalet bakanlığına ve infaz savcılıklarına 460 kişi rapor için başvuruda bulunmuş, 417 kişinin başvurusunun reddine karar verilmiştir..

İnsan Hakları Derneği’nin verilerine göre; 3 Kasım 2013 tarihi itibari ile hasta mahpus listesinde 163’si ağır olmak üzere 544 mahpus bulunmaktadır F tipi hapishanelerindeki tecrite dayalı koşullar tutuklu ve hükümlülerin ruh ve beden bütünlüklerini tehdit etmektedir. Ayrıca mahpusu insan saymayan zihniyet gerek yasal düzenlemeler de, gerekse de uygulamadaki keyfiyet, etik olmayan yaklaşımlar ve bürokratik engellerle özellikle hasta tutuklu ve hükümlüler için insani olmayan bir tablonun ortaya çıkmasına neden olurken, mahpuslar bir veda

hakkına dahi erişemeden yaşamlarını yitirmektedir.

5275 sayılı İnfaz Kanunun 16. maddesinin 3. fıkrasında Adalet Bakanlığı’nca belirlenen tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenen raporlarının Adli Tıp Kurumu’nun onayına sunulması ile ilgili düzenleme bulunmasına rağmen bu raporlar yeterli görülmeyip ATK tarafından yeniden düzenlenmektedir. Ocak ayında yapılan değişiklikle, Cumhuriyet Savcılarına geniş bir taktir yetkisi tanınarak “toplum güvenliği bakımından tehlikeli” kabul edilecek mahpusların ATK raporuna rağmen tahliye edilmemesi düzenlenmiştir. Bu hasta mahpusların tahliye edilememesi uygulamasına dönüşmüştür.

Uygulama sadece tutuklu ve hükümlüleri değil ailelerini ve yakın çevrelerini de etkileyen bir işkenceye dönüşmektedir.

Cezaevlerindeki hasta mahpuslarla ilgili taleplerimiz şöyle sıralanmaktadır.

1- Cumhurbaşkanlığının özel af niteliğinde cezanın kaldırılması ile ilgili prosedüründe değişiklik yapılmalıdır. Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 01.01.2006 tarih ve 20 sayılı Genelgesi’nde özel af taleplerinde yapılması gereken işlemler belirtilmiştir. Bu işlemler arasında hükümlünün tam teşekküllü bir devlet hastanesi sağlık kurulundan alacağı sağlık raporunun onaylanmak üzere Adli Tıp Kurumuna gönderilmesi, bu yetmezmiş gibi Adli Tıp Kurumu isterse hükümlünün Adli Tıp Kurumuna gönderilmesi gerektiği belirtilmektedir. Adli Tıp Kurumu tekelinin genelge ile kabul edilmesi önemli sorunlara sebep olmaktadır. Nitekim bu kadar çok sayıda ağır mahpus olmasına rağmen, af yetkisinin sınırlı olarak kullanılması, prosedürün mahpus aleyhine olduğunu göstermektedir. Bu prosedürde Adli Tıp Kurumu devreden çıkarılmalı, tam teşekküllü devlet hastanelerinin verecekleri raporlar yeterli görülmelidir.

2- 5275 sayılı İnfaz Kanunun 16. maddesinin 3. fıkrasında cezanın infazının ertelenmesiyle ilgili

olarak Adalet Bakanlığı’nca belirlenen tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenen raporlarının Adli Tıp Kurumu’nun onayına sunulması ile ilgili düzenlemenin kaldırılması gerekmektedir. Uygulamada Adli Tıp Kurumu tam teşekküllü hastanelerin vermiş olduğu raporları onaylamak için hasta mahpusu da İstanbul’a çağırmakta, bu durum başlı başına bir eziyet halini almaktadır. Adli Tıp Kurumu genellikle de verilen raporları onaylamamaktadır. Bu nedenle yasanın bu hükmünün değiştirilerek hapis cezasının hastalık nedeniyle ertelenmesinin Adli Tıp tekelinden çıkarılması gerekir.

3- 5275 sayılı İnfaz Kanununun 16. maddesinde Ocak ayında yapılan değişikliğe bile Adli Tıp

Kurumu direnmektedir. Kanun değişikliği ile hayati tehlike kriteri yerine yaşamını tek başına idame ettirememe kriteri getirilmiştir. Ancak bunun yanı sıra Cumhuriyet Savcılarına geniş bir taktir yetkisi tanınarak,” toplum güvenliği bakımından tehlikeli” kabul edilecek mahpusların hastalığına rağmen tahliye edilmemesi düzenlenmiştir. Nitekim bu hüküm gerekçe gösterilerek Metris Cezaevinde hükümlü olarak tutulan Ramazan Özalp, Adli Tıp Kurumunun cezaevinde kalamaz raporu vermesine rağmen tahliye edilmemiştir. Kanundaki bu kriterin mutlaka kaldırılması gerekmektedir.

4- Adli Tıp Kurumunun resmi bilirkişi tekeli kaldırılmalıdır. Bilimsel kriterlerden ziyade bilimsel olmayan kriterler ile hareket eden ve tamamen siyasal iktidarın etkisinde olan Adli Tıp

Kurumu’nun bu tekeli kaldırılmalı, üniversitelerin Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlıkları veya Sağlık Bakanlığı’nın Eğitim ve Araştırma Hastaneleri gibi kurumların bilirkişilik vasfı kabul edilmeli, buna göre düzenlemeler yapılmalıdır.

5- Adalet Bakanlığı, İçişleri ve Sağlık Bakanlığı arasındaki Üçlü ve İkili Protokoller İnfaz Yasasının 71. maddesi ile uluslararası kurallara ve etik ilkelere uygun değildir. Bu protokollerle hasta mahpusların sağlık sorunlarının çözülemediği ve yeni bazı sorunları beraberinde getirdiği (kelepçeli muayene gibi) bilinmektedir. Adalet Bakanlığı’nın bir an önce hapishanelere hastane ve revir yaparak nitelikli personel ( Uzman doktor gibi) ihtiyacını karşılaması gerekmektedir.

6- Özellikle F Tipi hapishanelere geçildikten sonra bu hapishanelerdeki tecrit koşulları hastalıklarıntetiklemekte ve mahpusların hastalıklarının hızlı bir şekilde ilerlemesine neden olmaktadır.Tecrit uygulamaları bir nevi mahpusu çürütme politikası olarak uygulanmaktadır. Dolayısıyla hapishanelerdeki tecrit uygulamasına son verilmelidir.

7- Hapishanelerde beslenme, havalandırma ve spor yapma imkanları iyileştirilerek ve hijyen sağlanarak, mahpusların beden ve ruh sağlıklarının korunmasına yardımcı olunmalıdır.

8- 5275 sayılı kanundaki adli-siyasi ayrımı yapılarak siyasilere daha ağır ve daha fazla infazı düzenleyen hükümler kaldırılmalı, kanun bir bütün olarak, özgürlüğünden yoksun bırakılan ya da hapsedilen kişilerin korunması ile ilgili BM kurallarına uygun hale getirilmelidir.

9- Bir önceki yasama döneminde TBMM tarafından onaylanan İşkenceye Karşı Sözleşmenin seçmeli protokolü uyarınca 1 yıl içerisinde oluşturulması öngörülen ulusal önleme mekanizmasının sivil toplum kuruluşları ve demokratik kitle örgütlerinden oluşması gerekmektedir. Böylece hapishanelerin etkili bir şekilde denetlenmesi sağlanmalıdır.

10- Hapishanelerdeki sağlık koşulları düzeltilinceye kadar Adalet Bakanlığı’nın acilen tüm hapishanelerdeki sağlık sorunu olan mahpusları sağlık kontrolünden geçirmesi ve bunların kayıtlarını tutması sağlanmalıdırHasta mahpusların sesi, çığlığı duyulmuyor. Dört duvar arasında, tecrit koşullarında kimsesiz ve yalnızlar. Bürokrasi, sevk, Adli Tıp, etik olmayan uygulamalar hepsi birer işkence. Hasta mahpuslar hastalıklarına ve yalnızlığa terk edilerek ölümleri bekleniyor.

Seslerini duyalım, duyuralım. Bu sessizliği parçalayalım.

Hatsa Mahpuslar Serbest bırakılsın.   15.12.2013

                                                                     

İnsan Hakları Derneği
İzmir Şubesi

PC150025

PC150026

 

PC150027

PC150028

 

Bir cevap yazın