İçimiz Rahat Mı? Asla!

“ENSAR da KAİMDER de istediğini aldı, arada beni kurban ettiler”

Bu sözler, Karaman’da Ensar Vakfı ve KAİMDER’e ait yasadışı açılmış yurtlarda kalan 10 çocuğa nitelikli cinsel istismar eyleminde bulunan ve toplam 508 yıl 3 ay hapis cezası alan Muharrem BÜYÜKTÜRK’ün yargılamadaki son sözleriydi.

Bu sözlerin altında neler yattığını ise olayın ilk açığa çıktığı andan yargılamanın son anına kadar çok açık şekilde gördük. Olayın medyaya yansıması ile birlikte başta Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olmak üzere “Buna bir kere rastlanmış olması hizmetleri ile ön plana çıkmış bir kurumumuzu kararlamak için gerekçe olamaz. Biz Ensar Vakfı’nı da tanıyoruz, hizmetlerini de takdir ediyoruz” sözleri iktidarın değişik kademelerinde bulunan siyasetçiler tarafından dillendirildi. İktidar partisinin sorumluluğunun olduğu her dava dosyasında olduğu gibi dosyaya hemen gizlik kararı verildi. Aradan geçen yaklaşık 1,5 aylık süreçte infial yaratan vahim olaya dair birçok gerçek açığa çıkarken ne Ensar Vakfı’na ne KAİMDER’e karşı yasal bir süreç başlatıldı.

Türkiye’de uzun yargı süreçlerinden adliyeye yolu düşen herkesin şikayetçi olduğu bir dönemde, hızlıca hazırlanan iddianame ve ardından 20 Nisan tarihli ilk celsede çıkan karar hepimizi şaşırtırken yargıdaki bu hızın asıl nedeni dün yapılan celsede görüldü. Dün duruşma salonunda neler mi yaşandı:

– En iyi ihtimalle yetkililerinin “görevi ihmal” suçlaması ile sanık sandalyesinde olması gereken Ensar Vakfı ve KAİMDER’in suçtan zarar gören sıfatı ile müdahillik talepleri kabul edilmiştir.

– Öncelikli görevi çocukların korunması olan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı da yasa dışı faaliyet yürüten bu kurumlara ait evlere, yurtlara dair hiçbir işlem ve gerekli denetimleri yapmamış ve aynı şekilde en iyi ihtimalle “görevi ihmal” suçunu işlemiş olmasına rağmen, suçtan zarar gören sıfatıyla müdahillik talebinde bulunmuş ve bu talep kabul edilmiştir.

– Mahkeme heyeti demokratik kitle örgütleri ve 30’a yakın baronun müdahillik taleplerini almış, barolar ile bazı kitle örgütlerinin müdahillik talebini kabul ederken duruşmaya gelen milletvekilleri de dahil birçok kurumun müdahillik talebini reddetmiştir. Ardından mağdur çocuklar ve ailelerinden hiç kimsenin olmadığı duruşmada nedenini anlamadığımız şekilde duruşmanın kapalı yapılması kararı vermiştir. Bu kararın ardından basın mensupları ve duruşmayı gözlemci sıfatı ile takip etmek isteyen milletvekilleri dışarı çıkarılmış, milletvekillerinin çıkmak istememesi üzerine mahkeme heyeti mecburi şekilde milletvekillerinin duruşma salonunda kalmasına izin vermiştir.

– Küçük ve oturma düzeni olmayan, birçok avukatın saatlerce ayakta kaldığı, ses sisteminin olmadığı, sanığın ve mahkeme başkanın sözlerinin yarım yamalak duyulduğu duruşma salonuna müdahillik talepleri kabul edilen baro ve demokratik kitle örgütlerinin avukatlarının alınması dahi yaklaşık bir saat sürmüştür.

– Davanın esasına geçilmeden mahkeme başkanı dava sürecine dair bilgi vermiş ardından da “bizim kararımız hazır” demiştir. Müdahillik talepleri yeni kabul edilen, dosyayı inceleme, delilleri değerlendirme ve dosyaya yeni delil kazandırma imkanını yeni elde etmiş Baro ve diğer demokratik kitle örgütlerinin “Sayın Başkan o halde bu yargılamaya ne gerek var” şeklinde verdikleri tepkiler mahkeme başkanı tarafından yok sayılmıştır.

– Sanığın SEGBİS sistemi ile ifadesi alınacağı bilinirken mahkeme başkanı tarafından sanığın duruşmada hazır olduğu söylenmiş ve sorgusu yapılmış ancak sanığa doğrudan soru sormamız engellenmiştir

– Tanıklardan kendisini önce “mağdur ailelerdenim” şeklinde tanıtan bir kişi savcılıkta verdiği ve çocukların Ensar Vakfı ve KAİMDER’in yurtlarında kaldığı şeklindeki beyanlarını çocuklarının çok istemesi nedeniyle aileler olarak kendilerinin ev kiraladığını ve bu kurumların Karaman’da yurtları olup olmadığını bilmediği şeklinde değiştirmiştir. Bunun üzerine kendisinin bu kurumlarla bir bağının olup olmadığı sorusu sorulmuş ve bu kişi 2013 yılında KAİMDER’in başkanlığını yaptığını söylemiştir.

– Bu durumun açığa çıkması ile Ensar Vakfı avukatı ve kendilerini mağdur avukatları şeklinde tanıtan avukatlar Barolar ve diğer kitle örgütlerinin avukatlarına karşı “bunlar mağdur çocukları korumak için değil olayı başka yere çekmek için gelmişlerdir” şeklinde sözlü saldırmışlardır. Tanıklara sorulmak istenen sorular yine bu avukatlar tarafından “bunun konu ile ne ilgisi var” denilerek bu suça göz yumanların açığa çıkarılma çabaları engellenmiştir.

– Mahkeme başkanı, müdahil avukatların beyanlarını ve taleplerini almadan “hazır” olan savcılık mütalaasını alıp okutmuştur.

– Ensar Vakfı, KAİMDER, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı haricinde dosyaya yeni müdahil olmuş Barolar ve demokratik kitle örgütlerinin nerdeyse tamamı delillerini bildirmek, dosyayı incelemek ve mütalaaya karşı beyanda bulunmak istemiştir.

– Aynı zamanda Ensar Vakfı ve KAİMDER’in olayda sorumluluğu bulunduğu için müdahillik kararından vazgeçilmesi, yetkililer ile ilgili suç duyurusunda bulunulması talep edilmiş ancak mahkeme heyeti tarafından bu talepler reddedilmiştir.

– Sonuç olarak mahkeme yangından mal kaçırırcasına sanığa 508 yıl 3 ay hapis cezası vermiştir.

Peki içimiz rahat mı? Asla!

Gerek mağdur çocukların ifadelerinde gerek tanıkların beyanlarında gerekse savcılık iddianamesinde çok açık görülen tek bir şey vardı: Bu çocuklar yaklaşık 3 yıl boyunca sistematik bir şekilde Ensar Vakfı ve KAİMDER’e ait yasal olmayan yurtlarda tecavüze maruz kaldı. Bırakın bu yurtlara dair araştırma yapılması ya da yetkililerin yargılanmasını suçtan zarar gören sıfatı ile girdikleri davada jet hızı ile aklandılar. Bizler biliyoruz ki bu karar, bu kurumların üzerlerindeki şaibenin kalkması için hızlıca verildi. Hızlıca verildi ki o evler yeniden rahatça faaliyetlerine devam edebilsin.

Ancak bizler, çocukların üstün çıkarlarının korunması ve gerekli yasal süreçlerin başlatılması için ‘bağımsız’ yargıya rağmen mücadelemize devam edeceğiz.

ÇHD- İHD- ÖHD

ANKARA ŞUBELERİ

Bir cevap yazın