İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ’NDEN ADLİ TIP KURUMU HAKKINDA SUÇ DUYURUSU

İHD Diyarbakır Şubesi, cezaevlerinde hasta tutuklu ve hükümlülerin tahliye edilmesine rapor vermeyerek engeller çıkaran İstanbul Adli Tıp Kurumu hakkında savcılığa suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusuna ilişkin dilekçeyi aşağıda bulabilirsiniz.

Konuyla İlgili Fotoğraflara Buradan Ulaşabilirsiniz

İSTANBUL CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI’NA

Gönderilmek Üzere

CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI’NA

 DİYARBAKIR

 

MÜŞTEKİ                : Nurettin SOYSAL-Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi/DİYARBAKIR 

VEKİLİ                     : Av. Serdar ÇELEBİ & Av. Keziban YILMAZ

                                  Aliemiri 1. Sk.Yılmaz-2004 Apt 1/3 Yenişehir / Diyarbakır                                  

ŞİKÂYET EDİLEN   : Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu Başkanlığı – İstanbul 

SUÇ                         : Görevi Kötüye Kullanma, Ayrımcılık Yasağını İhlal, Kanunun Zorunlu Kıldığı Halleri Uygulamadan İmtina Etmek

TALEP KONUSU   : Başvurucumuz Nurettin Soysal’ı, ölümcül hastalığa yakalandığı halde gerekli biçimde tedavi etmeyen, Ceza İnfaz Yasasının 16. Maddesini uygulamaya matuf gerekli tıbbi raporları tanzim etmeyen ve böylelikle ayrımcılık yasağını ciddi biçimde ihlal eden; ayrıca sağlık sebepleriyle tahliye edilmesini engelleyerek yaşam hakkı ihlaliyle sonuçlanmasına yol açacak şekilde kötü muamele ve gayriinsani muamele yasağını ihlal eden Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu sorumluları hakkında gerekli adli soruşturmanın ivedilikle yapılması talebidir.

AÇIKLAMALAR    :

Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından müebbet hapis cezasına mahkum edilmiş Başvurucumuz Nurettin Soysal, Aralık 1993 yılından beri cezaevinde bulunmaktadır. Cezanın infazı amacıyla önce Bingöl, daha sonra Adıyaman, arkasından da Muş E Tipi Kapalı Cezaevine nakledilmiştir.

Cezaevinde yaşadığı ciddi rahatsızlıklar karşısında hastaneye sevki yerine cezaevi idareleri tarafından sürekli olarak revirde vitamin ve ağrı kesicilerle tedavi edilmeye çalışılmıştır. Ancak uygulanan bu geçici tedaviler sonuç vermediği ve durumu ciddileştiği için Muş E Tipi Kapalı Cezaevinden, Muş Devlet Hastanesine kaldırılmış; kan tahlili ve diğer tetkiklerden sonra şeker hastalığı şüphesi ile Van Devlet Hastanesine sevki yapılmıştır. Van Devlet Hastanesi doktorları da Nurettin Soysal’ a, “hiçbir şeyin yok” diyerek onu cezaevine geri göndermişlerdir. Sürekli olarak ciddi sağlık sorunları yaşayan Nurettin Soysal ile ilgili gerekli müdahaleler ve tedaviler zamanında yapılmamıştır.

Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevinde bulunduğu Şubat 2009’ da yine durumunun kötüleştiği bir sırada kaldırıldığı Dicle Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi doktorları tarafından Nurettin Soysal’a lenf kanseri teşhisi konulmuş ve 6 ay ömrünün kaldığı söylenmiştir. Onkoloji Bölümü’nde 120 gün tedavi gören Nurettin Soysal’ a yapılan ilaç tedavisinin hiçbir şekilde sonuç vermemesinin ardından kemoterapi uygulanmasına başlanmıştır.

Hastalığının ölüm riski taşıyan bir kanser türü olması ve artık kendi ihtiyaçlarını dahi karşılamayacak duruma düşmesi nedeni ile Ceza İnfaz Yasası uyarınca infazının ertelenmesi için başvuruda bulunulmuştur. Yapılan başvurular sonucunda Dicle Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından verilen raporda hastalığın ileri bir safhada olduğu ve hastanın yolculuk yapmasının büyük risk taşıdığı belirtilmesine rağmen Adli Tıp Kurumu hastayı kendi ayağına çağırmıştır. Başka çaresi kalmayan başvurucumuz Nurettin Soysal, beraberindeki 4 er ve bir subayın da yol masraflarını kendi cebinden karşılamak sureti ile 9 Eylül 2009’da İstanbul Adli Tıp Kurumuna gitmek zorunda kalmıştır.

Nurettin Soysal’ ın götürüldüğü Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu, Dicle Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesinin, “altı ay ömrü var” dediği ölüm döşeğindeki Nurettin Soysal’a, hiçbir tetkik yapmadan “…halen kemoterapisinin devam ettiği bildirildiği, ilgili hastane kemoterapisinin tamamlanıp tedaviye yanıt verip vermediğini gösteren ayrıntılı bir raporun gönderilmesi halinde görüş düzenleneceği” şeklinde rapor düzenleyerek Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na göndermiştir. Adli Tıp Kurumu 3’ üncü İhtisas Kurulunun bu şekilde tanzim ettiği rapor üzerine Nurettin Soysal, Diyarbakır Dicle Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesinde alındığı 6 seanslık Kemoterapinin ardından tekrar Adli Tıp Kurumuna gönderilmiş; ancak Adli Tıp Kurumu 3’üncü İhtisas Kurulu, bu kez de, cezaevinde de tedavisinin mümkün olduğunu belirterek onu tekrar Cezaevine geri göndermiştir.  

Başvurucu, çok ağır kanser hastasıdır. Tedavisinin son derece hijyenik bir ortamda ve düzenli bir şekilde, aksamadan yapılması gerekmektedir. Zira tedavi için kendisine verilen kemoterapiden sonra vücut direnci düştüğü için çok kolay bir şekilde enfeksiyon kapabilmektedir. Kaldı ki, Nurettin Soysal, Kemoterapi aldıktan sonra birçok kez enfeksiyon kapması sonucunda hastaneye zor yetiştirilmiş ve yoğun bakım ünitesinde tedavi altına alınmıştır.  Bu da göstermektedir ki Başvurucunun cezaevi koşullarında tedavisinin yapılması kesinlikle mümkün değildir. Başvurucunun tedavi gördüğü hastanelerden alınan raporlar ve tedavi sürecinde karşılaştığı sorunlar ışığında Adli Tıp Kurumunun, Nurettin Soysal’ın halen cezaevinde tedavi edilebileceği şeklindeki raporunun tarafsız ve bilimsel olduğunu kimse iddia edemez.

Kamuoyu tarafından da bilindiği üzere Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulunun, Abdullah Akçay ve Rıdvan Kızğın hakkında hazırladığı raporlar ve verdiği kararlar sonucunda bu insanlar, hayatlarının son günlerinde hiçbir şekilde kabul edilmeyecek fiziki ve manevi işkence ve ezayla yaşamlarını birer mahpus olarak yitirmişlerdir. Şimdi de Cezaevinin sağlıksız ve kötü koşulları altında kansere yakalanan ve bakımsızlık nedeniyle hastalığı ilerleyen başvurucumuz Nurettin Soysal, Adli Tıp Kurumu 3’üncü İhtisas Kurulunun vermiş olduğu raporlar yüzünden adım adım ölüme gönderilmektedir. Şu an cezaevinde bulunduğu koğuşta; en temel ihtiyaçlarını dahi arkadaşlarının yardımları ile karşılayan Nurettin Soysal, koğuşta adeta “yoğun bakım süreci” yaşamaktadır. Bu insanlık dışı muameleyi başvurucumuz Nurettin Soysal’ a, yaşatan, bu durumu adeta ona reva gören Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulunun kendisidir.

5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunu’nun “hapis cezasının infazının hastalık nedeni ile ertelenmesi” başlıklı 16. maddesinin 2. paragrafı, “(…) ancak bu durumda bile hapis cezasının infazı, mahkûmun hayatı için kesin bir tehlike teşkil ediyorsa mahkûmun cezasının infazı iyileşinceye kadar geri bırakılır” demektedir. 3. paragrafı ise “geri bırakma kararı, Adli Tıp Kurumunca düzenlenen ya da Adalet Bakanlığınca belirlenen tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenip Adli Tıp Kurumunca onaylanan rapor üzerine, infazın yapıldığı yer Cumhuriyet Başsavcılığınca verilir” şeklindedir.

Görüldüğü gibi mevcut yetersiz düzenlemelerin gereği bile yerine getirilmemiş, tüm bilimsel raporlara rağmen başvurucunun sağlık hakkı tıpkı benzer durumda olan birçok hasta mahkûm gibi ihlal edilmiş ve aylardır herkesin tanıklığında, göz göre göre ölüme terk edilmiştir. Bugüne kadar cezaevlerinde yaşanan ölümlerden –ki sadece bu yılın ilk altı ayında toplam 25 mahkum cezaevinde yaşamını yitirmiştir- Adli Tıp Kurumu sorumludur. Adli Tıp Kurumu, hem yerel mevzuatı ve hem de Birleşmiş Milletler Cezaevleri Minimum Standartları Temel Prensiplerini sistematik biçimde ihlal etmektedir. Bu nedenle Başvurucunun sağlık hakkını ihlal eden ve ayrımcılık uygulayan Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu hakkında yasal işlem başlatılması ivedi ve zorunludur.

İSTEM SONUCU    : Yukarıda açıklanan nedenlerle Başvurucu Nurettin Soysal’ın sağlık hakkını ihlal eden, ölümcül kanser hastalığının son safhasına gelmesine rağmen yasa maddelerini uygulamayan Adli Tıp Kurumu 3’üncü İhtisas Kurulu sorumluları hakkında gerekli soruşturmanın başlatılmasını saygıyla dileriz. 02.09.2010

 

                                                     Müşteki Vekilleri

Av. Keziban YILMAZ                                                        Av. Serdar ÇELEBİ

Bir cevap yazın