İNSAN HAKLARI DERNEĞİ’NİN 49 ŞUBE BAŞKANININ ANKARA’DA ORTAKLAŞA DÜZENLEDİKLERİ BASIN AÇIKLAMASI

Değerli Arkadaşlar,
Bizler, İnsan Hakları Derneği yöneticileri olarak bugün sınırlı kullanılmakta olan haklar ve özgürlüklerin yok edilmesi ile karşı karşıya kalmış olmaktan duyduğumuz kaygı ile Ankara’da toplanmış bulunuyoruz. Günümüzde 12 Eylül darbesinin bütün faşizan kurumları ayaktadır. En başta darbe anayasası ve tüm yasalar hala yürürlüktedir.Uygulamada da geçmiş dönemin baskıcı ve keyfi uygulama alışkanlıkları da her alanda sürmektedir. Kanlı ve ölümcül bir dönemin perdesini kapatmak vaadi ile 20 Ekim seçim sonucu iş başına gelen yönetim bu vaatlerine koalisyon protokolünde ve programında da yer vermiştir. Yönetim iş başına gelişinden bugüne devraldıkları durumu iyileştirici,güven ve umut verici hiçbiradım atamamışlardır. Tam tersi Türkiye bir barut fıçısına dönüştürülmüştür. Kan ve gözyaşı akmaktadır.Oalğanüstü hal uzatılarak Olağanüstü hal bölgesinde “ faili meçhul “ diye adlandırılan ve malum odaklarca işlenen cinayetlere her gün bir yenisi eklenmektedir. Olağanüstü hal uzatıalrak bölgede sivil/hukuk kurumları bir yana itilerek asker, polis ve gizli güçlerin otoritesine terkedilmiştir. İki halk birbiriyle çarpıştırılmak istenmektedir.

Şiddetin ideolojik payandalarının oluşturulması ve şiddeet politikalarının egemen kılınması sonucu binlerce kamu görevlisi ve bölge halkından insan ölmektedir. Bu politikalar ve bölgeye yığılan askeri yığınaklar sonucu Türkiye ekonomisi çökmüş, geri bırakılmış güneydoğu ekonomisi daha da kötüleşmiş, bölge halkı yoksulluğun derinliğine sürüklenmiştir. Yasal hak arama mücadelesi ağır baskı altına alınmıştır. Kürt sorununun insan haklarına dayalı, barışçıl, demokratik çözümü yerine baskı şiddet ve silah yoluyla çözümsüzlüğe götürülmüştür. Şimdi sorun, güneydoğu sorunu olmaktan çıkmış, Türkiye’nin birinci sorununa dönüşmüştür. Güneydoğuda ilan edilmemiş bir savaş sürmekte ve buna karşın savaş kuralları geçerli kılınmamakta ve sivil halk rehin olarak kullanılmak istenmektedir.

Yaşam hakkıitemel insan hak ve özgürlükleri güneydoğuda olduğu gibi büyük kentlerde de devlet eliyle yok edilmekte, sokak infazları diye adlandırılan ölü ele geçirmeler sürmektedir. Özgür gazetecilik anlayışı ölümle cezalandırılmakta, toplumun haber alma özgürlüğü yok edilmektedir. Çalışma yaşamı egemen güçlerin yararına sürdürülmekte ve çalışma hakkı kullanılamamaktadır.

Kamu çalışanlarının grevli,toplu sözleşmeli swndikal hak mücadelesi baskı altına alınmakta emekçilerin ulusal gelirden aldıkları pay da her geçen gün aşağılara çekilmektedir. Yönetimin insan hakları konusundaki çifte standardı bölgesel çatışma ve savaşlarda da görülmektedir. Azerbaycan, Karadağ ya da Bosna Hersek’teki tutumunu bir Abhazya halkının öldürülmesinde görülmemekte ve sessizlik yeğlenmektedir.

Derneğimizin, BM’nin 1946 yılında aldığı karar uyarınca ve kuruluş amacı doğrultusunda sivil toplum örgütü olma işlevini yönetim bir türlü sindirememektedir. Dernek yöneticilerimiz öldürülmüş, tutuklanmış ve baskı altına alınmıştır. Kimi şubelerimiz kapatılmış kimileri de sürekli polislerce basılarak çalışmaz duruma getirilmek istenmektedir. Derneğimiz bütün bunlara karşı çalışmalarını sürdürecektir. Şırnak ve Çukurca olaylrı ile ilgili açıklamalarla kendi içinde bile çelişkili ve tutarsız olan yönetim akan kanın bedelini başkalarına çıkarmaya kalkışmakta ve derneğimizi de aba altından sopa göstermektedir. Kimi köşe yazarları da buna koşut olarak derneğimize bir başka kimlik yüklemeye çalışmaktadır.
 
Derneğimizin kuruluşunu gerekli kılan neden, dün işkencede ve cezaevlerinde yaşam hakkını yok eden bir yönetimin tutumuna karşı çaba göstermek nedenli işimizin gereği idi ise, bugün de Kürt halkının yedisinden yetmişine yok edilmek istenilen yaşam hakkının korunma çabaları da bugün bizim varlık nedenimizdir. Yoksa bizler yaşam hakkı korunmuş ve güvencelere bağlanmış bir toplumun insan hakları savunucuları olmuş olsak, temel insan hak ve özgürlüklerine bir bütün olarak bakar ve birini dğerinin önüne koyamayız.

İçişleri Bakanı Şırnak olaylarını değerlendirirken, PKK’nın, Nevroz’un acısını çıkartıyor biçimindeki açıklaması, devletin nevroz günü halkın üzerine açılan ateş sonucu yüzü aşkın insanın öldürüldüğünün ve devletçe kan akıtıldığının itirafıdır ve kendilerini ele vermektedir.

Son Ceza Yargılama Usulü Yasasını TBMM’den geri çekerek demokratikleşme adına söyleyebilecekleri sözleri de kalmamıştır. Tasarı geri çekilerek işkenceyi özendirici tutumları ile insan haklarına ve demokratikleşmeye karşı gerçek yüzlerini açığa çıkarmışlardır.

Yönetim bugüne değin barış için,kardeşlik için,insan hakları için ne yapmıştır da durumdan yakınmaktadır. Devlet bugün resmi görüşü benimsemeyen parti, dernek, tüzel kişi, yayın hiçbir muhalefeti sindirememektedir. Türkiyenin bugüne değin abrışa,demokrasiye gereksinmesi bu denli yakıcı olmamıştır. İnsan haklarına ve özgürlüklerine duyulan özlem ve istek bu denli derinleşmemiştir.

Bizler halkların kardeşiliği için birarada yaşama fırsatının kaçırılmadığı kanısındayız. Taraflar silahlarını bırakarak soruna barışçıl çözümler getirebilirler. Halkların kendi kaderlerini tayin hakkına ve kendi gelecekleri için ne düşündüğünün özgürce ifade edilebileceği bir ortamın yaratılması gerektiği inancındayız.

Bizler İnsan Hakları Derneği’nin yöneticileri olarak, başta yaşam hakkı olmak üzere temel hak ve özgürlüklerin güvenceye alındığı demokratik bir hukuk devletinde yaşamak istiyoruz.

Bütün toplumun da böyle bir ortamda yaşamak istediğini biliyoruz. Bunun için herkesi sağduyuya,hoşgörüye ve halkların kardeşliğine katkıda bulunmaya ve insan haklarına saygılı olmaya çağırıyoruz.

Bunun için:
 -Taraflar silahlarını bırakmalı savaşa son vermeli ve akan kan durdurulmalıdır.
 -Olağanüstü hal kaldırılmalı ve devlet bölgede asker ve polis otoritesine son verilerek sivil yönetim egemen kılınmaktadır.
 -İnsan hakları ve demokratikleşme önündeki engeli oluşturan tüm yasa ve kararnameler kaldırılmalıdır.
 -İmzalanıp onaylanan Uluslararası sözleşmelerdeki çekinceler kaldırılmalı ve iç hukuk sözleşme normlarına göre düzenlenmelidir.
 -İnsan hakları savunucuları üzerindeki baskılara son verilmeli ve sivi l toplum örgütlerinin demokrasinin temel unsurları olduğu kabul edilmelidir.
 -Yurt içinde ve bölgedeki savaşa karşı halkların barış ve yaşama hakkı her türlü çıkarların üstünde tutulmalıdır.
 -Herkesin din,dil,cinsiyet,ırk,etnik grup,siyasi görüş ve hiçbir statü ayrımı gözetmeksizin insan haklarından ve özgürlüklerden eşit ve eksiksiz yararlanması sağlanmalıdır.
 -Bütün kişi ve kurumları insan hakları için eylem ve güç briliğine çağırıyoruz.
 -Başta Birleşmiş Milletler ve tüm insan hakları kuruluşlarını,bölgede var olan savaş ortamında,hukuk dışı uygulamaların saptanması ve engellenmesi için bölgeye gözlemci göndermeye çağırıyoruz.

Bir cevap yazın