KÜRT SİYASETİNE VE KÜRT MİLLETVEKİLLERİNE YÖNELİK AYRIMCILIK

Anayasa Mahkemesi Kararına Rağmen BDP’li 5 Milletvekili Tahliye Edilmedi.

Anayasa Mahkemesi’nin 04.12.2013 tarihli ve 2012/1272 başvuru numaralı kararı 13 Aralık 2013 tarihli Resmi Gazete de yayınlandı. Anayasa Mahkemesi kararının gerekçesinde Anayasanın 19. maddesinde düzenlenen kişi güvenliği ve özgürlüğü hakkı değerlendirilirken tutukluluk süresi, milletvekilinin siyasi faaliyette bulunma hakkı, kamu yararı birlikte değerlendirilerek ölçülülük ilkesi uyarınca uzun tutukluluğun hukuka aykırı olduğu ve Anayasanın 67. maddesinin 1. Fıkrası ile AİHS’e ek 1 nolu protokolün 3. maddesi uyarınca seçilme ve milletvekili olarak siyasi faaliyette bulunma hakkının engellenemeyeceği belirtilerek milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın tahliye edilmesine karar verilmiştir. Bu karar verildiğinde Mustafa Ali Balbay 05.03.2009 tarihinden beri tutuklu idi.

Anayasanın 153. maddesinde Anayasa Mahkemesi kararlarının Resmi Gazete de hemen yayınlanacağı ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açık bir şekilde düzenlenmiştir.

KCK adı ile bilinen Kürt siyasal hareketini tasfiye etme amaçlı olarak yapılan ve yaklaşık 5 yıllık süre içerisinde 30 binden fazla insanın gözaltına alınıp, 8 bin civarında insanın tutuklandığı operasyonlar kapsamında 6 milletvekili de tutuklanmış idi. Bu milletvekillerinden Hatip Dicle’nin milletvekilliği Diyarbakır İl Seçim Kurulu’nun mazbatasına rağmen Yüksek Seçim Kurulu’nun darbeyi andıran müdahalesi ile gasp edilmiş ve elinden alınmıştı. Milletvekilleri Selma Irmek, Gülser Yıldırım, İbrahim Ayhan, Faysal Sarıyıldız ve Kemal Aktaş’ın tutukluluğu halen devam etmektedir. Balbay kararı yayınlandıktan sonra tutuklu milletvekillerinin tahliyesi için yapılan başvuru Diyarbakır CMK 250. madde ile görevli ve yetkili 5 ve 6 nolu Ağır Ceza Mahkemeleri tarafından reddedilmiştir. Bu mahkemeler bu kararları ile düşman ceza yargılaması yaptıklarını bir kez daha kanıtlamış ve Türkiye’de Kürt siyasal hareketine ve Kürtlere yönelik ayrımcı, ötekileştirici ve aşağılayıcı bir tutum takındıklarını bir kere daha ortaya koymuşlardır.

5 Temmuz 2012 tarihli Resmi Gazete de yayınlanan ve kamuoyunda 3. yargı paketi olarak bilinen 6352 sayılı kanunun 105. maddesinin 6. fıkrası ile CMK 250. Madde ile görevli ve yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri yürürlükten kaldırılmış, ancak 6352 sayılı kanunun geçici 2. maddesinin 4. fıkrası ile bu mahkemelerde devam eden davaların sonuçlanıncaya kadar görülmesine devam edileceği belirtilmişti. Siyasal iktidar yanlış bir kanuni düzenleme yaparak kapatılmış mahkemelerin ellerinde bulunan davaların sürdürülmesini sağlayarak bu mahkemelerin hukuk dışı davranışına zemin hazırlamıştır. Kürt milletvekillerinin tahliye edilmemesi kararı göstermiştir ki, kapatılan mahkemelerde devam eden davalara hiçbir hukuk kuralı uygulanmamaktadır.

CMK 250. Madde ile görevli ve yetkili ağır ceza mahkemeleri derhal kapatılmalı, halen bu mahkemelerde görülen davalar normal ağır ceza mahkemelerine devredilmelidir.

KCK başta olmak üzere çeşitli isimlerle bilinen Kürt siyasetçilere, devrimcilere, sosyalistlere, insan hakları savunucularına, gazetecilere, avukatlara, sendikacılara, üniversite öğrencilerine, öğretim üyelerine kısacası ifade ve örgütlenme özgürlüğü hakkı kapsamında tamamen legal çalışma yürüten kişilere yönelik yargı yolu ile baskı politikası sonucu açılan ve tutuklu devam ettirilen davalar CMK 250. madde ile görevli ve yetkili ağır ceza mahkemesi hakimlerinin ideolojik tutumlarına terk edilmiş durumdadır. Örnek verecek olursak; 14 Nisan 2009 günü gözaltı süreci ile başlayan Diyarbakır KCK ana davasında tutukluluk süresi 4 yıl 8 ayını doldurdu. Bu davada yasa dışı silahlı örgüt üyeliğinden yargılanan insanların ceza almaları halinde yatacakları süre şimdiden doldu. Yani infaz kanununa göre bu insanların alacakları cezaya denk gelen hapis süreleri doldu. Gelin görün ki bu davada daha hala delil ikamesi devam etmektedir. Yani delil değerlendirmesi yapıldıktan sonra savcının yada sanık veya müdafilerinin soruşturmanın genişletilmesini isteme süreci başlayacaktır. Daha sonra esas hakkında mütalaa verilecektir. Mütalaadan sonra sanıklar Kürtçe savunma yaptıklarından dolayı tercüman vasıtası ile savunma yapacaklardır. Daha sonra da karar verilecektir. Mahkemenin işleyişine bakıldığında bu işlemlerin tamamlanabilmesi için en az 2 yıl daha süreye ihtiyaç vardır. Bu durumda şu soruları sormak gerekir.

$11-    Mahkeme göstermelik bir yargılama mı yapmaktadır?

$12-    Mahkeme sanıkları tutuklu yargılayarak sanıklara vereceği hapis cezasını suçun üst sınırından mı verecektir?

$13-    Mahkeme neyi beklemektedir?

$14-    HSYK ve Adalet Bakanlığı yaşanan bu hukuk rezaleti karşısında suskunluğunu niçin sürdürmektedir?

$15-    Bu dava doğrudan doğruya barış ve çözüm sürecinin pazarlık konularından birisi midir?

$16-    Devam eden KCK ve darbe teşebbüse gibi davalarda sırf ceza verdirmek amacı ile mi bu mahkemeler kapatıldığı halde devam eden davaların sürmesine izin verilmiştir?

Sorular çoğaltılabilir.

Milletvekillerinin tahliye edilmemesi şunu göstermiştir. Türkiye de istiklal mahkemeleri ile başlayan sıkı yönetim mahkemeleri ve devlet güvenlik mahkemeleri ile devam eden CMK 250 ve TMK 10. madde ile sürdürülen düşman ceza yargılaması sistemi ne zaman kaldırılacaktır? Siyasal iktidar yargı üzerinden elini ne zaman çekecektir? Türkiye de hukukun üstünlüğü ilkesine bağlı yargı yapılanmasına ne zaman geçilecektir?

Milletvekillerinin tahliye edilmemesi çok ağır hukuk ihlallerinin yaşandığını ortaya koymuştur. Bu durumda hükümetin acilen atması gereken adımlar vardır.

$11-    Hükümet 3. yargı paketi ile yarım bıraktığı işi tamamlamalı, yargı yolu ile baskı politikasından vazgeçerek CMK 250. madde ile görevli ve yetkili ağır ceza mahkemelerini temelli kapatıp bu mahkemelerin elinde bulunan dava dosyalarını normal ağır ceza mahkemelerine devretmesini sağlamalıdır.

$12-    HSYK’nın başkanı olan Adalet Bakanı harekete geçmeli, HSYK görevi kötüye kullanan hakimler ve savcılar hakkında derhal soruşturma açtırmalı, bu kişilerin yargı yetkisini kötüye kullanma fiilleri nedeni ile hak ettikleri cezayı almalarını sağlamalıdır.

Barış ve çözüm sürecinin ilerleyebilmesi bakımından Kürt siyasal hareketine ve Kürtlere yönelik her türlü ayrımcılık ve farklı hukuk uygulanmasından vazgeçilmelidir. Milletvekillerinden özür dilenmeli ve bir an önce tahliye edilmeleri için ne gerekiyorsa yapılmalıdır.

Ayrıca sadece milletvekilleri değil, belediye başkanları başta olmak üzere avukatlar, gazeteciler, sendikacılar, insan hakları savunucuları gibi ifade ve örgütlenme özgürlüğü hakkını kullanan ve hapiste bulunan herkes bir an önce tahliye edilmelidir.

İnsan Hakları Derneği 

Bir cevap yazın