MAYIN YASAKLAMA ANTLAŞMASI 1. ULUSAL GÖZDEN GEÇİRME KONFERANSI

 

MAYIN YASAKLAMA ANTLAŞMASI 1. ULUSAL GÖZDEN GEÇİRME KONFERANSI

İHD Diyarbakır Şubesi Diyarbakır Barosu Yerel Gündem 21 Mayınsız Bir Türkiye Girişimi

Konferans Fotoğraflarına Burada Ulaşabilirsiniz

İHD Diyarbakır Şubesi, Diyarbakır Barosu, Yerel Gündem 21 ve Mayınsız Bir Türkiye Girişimi tarafından organize edilen “Mayın Yasaklama Antlaşması 1. Ulusal Gözden Geçirme Konferansı” Bağlar Belediyesi Konferans Salonu’nda düzenlendi. Konferansa DTP Siirt Milletvekili Osman Özçelik, İHD Diyarbakır Şube Başkanı Muharrem Erbey, Diyarbakır Barosu Başkanı Mehmet Emin Aktar, TİHV Diyarbakır Temsilcisi Sezgin Tanrıkulu, Diyarbakır’da bulunan sivil toplum örgütü temsilcileri, avukatlar, mayın konusunda uluslararası alanda mücadele yürüten sivil toplum örgütü temsilcileri katıldı.

Avukat Sedat Yurttaş’ın moderatörlüğünü yaptığı konferansın açılış konuşmasını Diyarbakır Baro Başkanı Mehmet Emin Aktar yaptı. Türkiye’nin ‘Anti-Personel mayınların kullanımının, depolanmasının, üretiminin ve devredilmesinin yasaklanması ve bunların imhası ile ilgili düzenlenen Ottowa Sözleşmesi’ni 2003 tarihinde kabul ettiğini hatırlatan Aktar, “Bu sözleşme 2004 yılında Türkiye için yürürlüğe girdi ve sözleşmeyi imzalayalı ilk 5 yıl tamamlandı. Bu açıdan bakıldığında bu 5 yılda sözleşme uyarınca stoklarında bulunan bütün mayınların imha edilmesi gerekiyordu. Mayınlı alanların ise bu süreye kadar belirlenmesi ve toplam 10 yıl içerisinde bu alanların temizlenmesi gerekiyordu. Biz ise her gün kolunu, ayağını, gözlerini kaybetmiş mayın mağdurları ile karşılaşıyoruz. 1993 ile 2003 yılları arasında resmi verilere göre 580 kişi yaşamını yitirmiş, yaklaşık 2 bin 500 kişi ise yaralanmıştır. Bu 10 yıllık döneme ilişkin son 25 yılda ise binlerce insan yaşamını yitirdi” şeklinde konuştu.

Konferansta “Mayın Yasaklama Antlaşması ve Türkiye’deki Uygulamalar” başlığı ile bir sunum yapan Mayınsız Bir Türkiye Girişimi Koordinatörü Muteber Öğreten, Türkiye’nin son 5 yılının panoramasını ve Mayın Yasaklama Anlaşması ve anlaşmanın taraf devletlere getirdiği yükümlülüklere dikkat çekmek istediğini söyleyerek, “Mayın Yasaklama Anlaşması, anti-personel kara mayınlarının kullanımını, depolanmasını, üretimini ve devredilmesini yasaklar. Bir silahın tamamen yasaklanması ve yok edilmesi anlamında bu anlaşma, önemli bir anlaşmadır. Ancak bu anlaşmayı, konvansiyonel silahların yasaklanmasına ilişkin diğer anlaşmalardan ayıran en önemli yan, insani bir anlaşma olmasıdır. Çünkü burada amaç, yalnızca mayınların imhası değildir: Mayınlardan tamamen kurtulmaktaki amaç, bu silahların neden olduğu acılara ve kayıplara son vermek içindir” dedi.

Sözleşmeye taraf devletlerin, 4 yıl içinde stoklarındaki mayınları imha etmesi, 10 yıl içinde de toprağa döşeli tüm mayınları temizlemesi gerektiğine dikkat çeken Öğreten, bu şekilde yeni mayın kurbanlarının olması engellenebileceğini dile getirdi.

Türkiye’nin Mayın Yasaklama Anlaşması’na katılım ile ilgili yasanın yürürlüğe girdiği 2004 yılında ‘stokların imhası’ konusunda ki ilerlemeye dikkat çeken Öğreten, “2004 yılında Türkiye’nin stoklarında 2 milyon 973 bin 481 adet mayın bulunuyordu. Türkiye 1 Mart 2008 tarihinde stoklarında bulunan tüm mayınları imha etmiş olmalıydı. Ancak stoklarındaki mayınları imha etmesi gereken son tarihten bir yıl sonra bile 1 milyon 702 bin 982 mayın bulunuyor. Bu şekilde anlaşmayı ihlal etmiş oldu. ‘Toprağa Döşeli Mayınların İmhası’ konusunda ise Türkiye, 2004 yılında, mayın olduğu bilinen yerlerde 921 bin 80 adet; mayın olduğundan şüphe edilen yerlerde ise bilinen 687 ve üzerinde mayın olduğunu açıkladı. 2008 yılında Türkiye, toprağa döşenmiş 817 bin 312 adet APM; 164 bin anti-tank mayını olmak üzere toplam 981 bin 778 adet mayın bulunduğunu bildirdi. Bu konuda sadece Türkiye-Suriye sınır kapısı için bir temizlik yapıldı. ‘Sivillerin güvenliği için alınan önlemler’ de ise Türkiye 2004 yılında, bütün mayınlı alanların, uluslararası standartlara uygun olarak çitlendiğini ve işaretlendiğini, hem çitlerin hem de tehlike işaretlerinin periyodik olarak kontrol edildiğini, ayrıca bütün mayınlı alanların bekçiler tarafından 24 saat izlendiğini bildirdi. Ancak, bizim ve bu konuda çalışan diğer sivil toplum kuruluşlarının gözlemleri, Nusaybin’de çocuklar oyun oynamak için, ilçe halkı hayvanlarını otlatmak için, kadınlar bitki toplamak için mayınlı alana rahatlıkla girebilmekte olduğunu gözlemledi. Öğreten, ‘Halkın uyarılması ve bilgilendirilmesi’ konusunda ise, Türkiye, 2004 yılında, mayın tarlalarının varlığının, köy ve diğer küçük yerleşimlerdeki ve civar halka yerel yönetimler tarafından duyurulduğunu’ halkın aynı zamanda ‘muhtar’ aracılığıyla bir kez daha mayınların varlığı konusunda uyarıldığını ve mayın bilincinin yükseltilmesi için çabaların da sarf edildiğini kaydetti. Öğreten, ancak, mayınlı alanlarda yaşayan halkla, yerel yönetimlerle ve pek çok muhtarla yaptığımız görüşmelerde, bu konuda kendilerine bilgi verilmediğini öğrendiklerini söyledi. Türkiye’nin sözleşmenin tarafı olarak ‘Mayın Vakaları’ konusuna ilişkin gelişmelere de dikkat çeken Öğreten, Türkiye mayın konusunda istatistik veri toplaması gerekirken Türkiye’nin 2007 ve 2008 yılına ilişkin raporlarında veri toplamaya ve bu programa ilişkin bilgi bulunmağını söyledi. Sağlık Bakanlığı’ndan istenen bilgi karşısında ellerinde bilgi ve belge bulunmadığı cevabı aldıklarını söyleyen Öğreten, “Sivil toplum kuruluşları ve medyada çıkan haberlere dayanılarak oluşturulan verilere göre 2005 yılında; 22 çocuk, 60 sivil olmak üzere 168 kişi; 2006 yılında 31 çocuk, 11 sivil olmak üzere 220 kişi; 2007 yılında 10 çocuk, 30 sivil olmak üzere 145 kişi, 2008 yılında, 11 çocuk, 27 sivil olmak üzere 222 kişi mayın ve UXO nedeniyle ya yaşamını yitirdi ya da sakatlandı” diye konuştu.

Öğreten sonuç olarak ortaya çıkan tablonun iç açıcı olmadığını söyleyerek, “Stokların imhası tamamlanamadı, toprağa döşeli mayınların temizliği başlatılamadı, mayınlı alanların işaretlenmesi yetersiz, halkın uyarılması, eğitilmesi konusunda çalışma yok, mayın vakalarında azalma yok, kurbanlar konusunda ise sadece askeri personele yardım yapılıyor” diye konuşmasını bitirdi.

Konferansta ‘uluslar arası başarılar ve deneyimler’ başlığı altında sunum yapan Uluslararası Mayın Yasaklama Kampanyası’ndan Sylvie Brigot, Türkiye’de mayın ve mayınların temizlenmesi konusunda yürütülen tartışmaların yetersiz ve sonuç alıcı olmadığını ifade ederek, tartışmaların bu konuyu hangi bakanlığı denetiminde hangi ülke ve şirketin yapacağı ile sınırlı kaldığına dikkat çekti. Mayın temizlemenin sadece Sınır Kapıları için değil o bölgenin insanı için yapılıp, toprağın da o bölgenin insanın kullanımına açılması gerektiğine vurgu yapan Brigot, “Türkiye sözleşmeye taraf olarak tarih verdi ve bu tarih 2014 yılında son bulacak. Türkiye bu tarihe kadar mayın temizlemesini tamamlamış olması gerekir” diye konuştu. Brigot, ayrıca mayınla mücadele konusunda Kamboçya’da 10 yıl süren kampanya ve mücadeleyi anlatarak, bu mücadeleden başarılı çıktıklarını söyledi. Brigot, kampanyalarının 80 ülkedeki sivil toplum örgütleri ile birlikte örgütlenmeye devam ettiğini söyledi. Konferansta Av. Fikret İlkiz ise ‘Mayın yasaklama anlaşması, insan hakları, insancıl hukuk ilişkisi ve Türkiye sakat hakları konusunda sunum yaptı.

Konferansın öğleden sonraki bölümünde “Mayın yasaklama ve anlaşması ve ulusal mevzuat” başlıklı bir sunum yapan İHD Diyarbakır Şube Başkanı Muharrem Erbey, konuya ilişkin bölgede İHD’nin yaptığı çalışmaları, tecrübeleri, karşılaştıkları sorunları anlattı. Son olarak Lice’de gerçekleşen ve faili meçhul cinayet olarak kalabileceği belirtilen Ceylan Önkol’un ölümü olayını da anlatan Erbey, mayın vakalarında son yıllarda artış yaşandığını söyledi. Önümüzdeki dönemdeki ilk İHD Genel Kurul Toplantısında ‘Mayın Komisyonu’ oluşturulması önerisi yapacağını söyleyen Erbey, komisyonun öncülüğünde
bölgede mayın vakalarına ilişkin sağlıklı veri toplama ve yine bölge halkının konu hakkında bilinçlendirilmesi için çalışmalar yapılması gerektiğini kaydetti.

Konferans kapsamında “Türkiye sağlık sistemi ve mayın kurbanı çocuklar” başlıklı sunum yapan Dicle Üniversitesi Ortebedi Servisinden Yard. Doç. Dr. Muhammet Can ise özellikle patlamalar sonucu vücudun uzuvlarını kaybeden mağdurların yaşadığı sorunların yanı sıra protez konusunda Yeşil Kart ve diğer sağlık güvencesi olanların yaşadığı sıkınlara dikkat çekti. Can, “Bu sağlık güvencelerine sahip mağdurlara karneleri 6 yıl da bir protezini değiştirebiliyor. Oysaki çocuk ve genç yaştaki mağdurlar için bazen 6 ayda bir protezini değiştirmek zorunda kalıyor. Biz de elimizden geldiğince uluslar arası kuruluşların yardımıyla mağdurların protez ihtiyacını karşılamaya çalışıyoruz” dedi. “Mayın yasaklama anlaşması, mayın kurbanlarının hayatlarının nasıl değiştiği” konulu sunum yapan ve aynı zamanda Afganistan’da ki bir mayın patlaması mağduru olan Uluslararası Mayın Yasaklama Kampanyası’nın yürütücülerinden Firoz Ali Alizade ise Afganistan’da mayın mağdurlarının sorunlarını ve mayınlara karşı mücadelede deneyimlerini anlattı. Alizade, mayınla mücade, mağdurların mücadelesinin sonuç alacağına dikkat çekti.

Konferansın “Mayın kurbanları anlatıyor” başlıklı son bölümünde ise Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde mayın patlamasında elini ve gözlerini kaybeden Nesim Önem ve Batman’da hayvan otlatırken mayın patlamasında elini ve göz sağlığını yitiren Adem Gülşen ve Urfa Akçakale’de mayın patlamasından ayaklarını yitiren Mehmet Dal konuştu. Mayın mağdurları sırayla patlama, tedavi süreçlerinin yanı sıra yaşadıkları ekonomik, psikolojik sorunları anlattı. Mayın mağdurları patlamalarda devletin ihmali olması, vücut bütünlüklerini kaybetmesine rağmen gerekli maddi ve manevi desteği görmediklerini anlattı. Konferans mağdurların konuşmalarının ardından sona erdi.

Bir cevap yazın