METİN CAN VE HASAN KAYA ANISINA

Bu ülkede gece yarıları çalınan kapılar “ölüme” açıldı. Failleri belli bu ölümler dünden bu güne karanlıkta kaldı. Muhaliflere, hak savunucularına, devrimcilere, Kürt halkına sunulan ise gün oldu; gözaltında kayıp, gün oldu: yargısız infazlar oldu.

Her yaşanan ölümün ardından halkın karşısına “failleri yakalayacağız” demeçleriyle geçen yetkililerin beyanları ise sadece günü kurtarmaya yönelik samimiyetten uzak beyanlar olarak hafızalarımızda kaldı. Birde bilenlerin beyanları eklendi bunlara, tıpkı A.Aygan’ın itiraflarında bahsettiği gibi; “İşi yapmak demek ‘yasadışı yollardan bir insanı alıp, JİTEM’e götürüp sorgulayıp sonra da infaz etmek, ölüsünü sağa sola atmak, ya da gömmek’ demek.”..

On yılda sadece kendi bölgesinde 600-700 infazın yaşandığını anlatanların sözleri havada uçuşup duruyor, JİTEM itirafçıları Ayhan Öztürk, Murat Demir ve Abdulkadir Aygan’ın bu cinayetleri kimlerle birlikte işledikleri, nasıl işlediklerini anlatmış olmasına rağmen büyüteçlerle suç arayan savcılarımız her nedense bu cinayet itiraflarını görmezden geliyorlar. Çünkü bu itiraflarla işaret edilenler devlet içinde yasadışı bir yapılandırma içerisindeydiler. Bunu görmek bu yasadışı katil ve rant çevrelerinin açığa çıkarılmalarına neden olacaktır. Susurluk’ta, Şemdinli’de ve Ergenekon’daki yapılanmaların itirafçıların itiraflarını doğruladığı artık çok net bir şekilde görülmektedir. Ortaya çıkan ilişkiler ağı,  çok açık olmasına rağmen suçluların cezalandırılmamaları, Şemdinli’deki ‘iyi çocukların’ önce 39 yılla cezalandırılmaları daha sonra serbest bırakılmaları, akıllara farklı iki hukukun olduğunu getiriyor. Aslında ”hukuk ve adalet ” faili bulunmayan her cinayette yıllardır sınıfta kalıyor. Kazanan yine bizzat sistemden ve devletten beslenen “karanlık ve derin “ denen güçler oluyor.

O karanlık güçler 21 Şubat 1993 günü İHD Elazığ Şube Başkanımız Av. Metin Can  ve şube üyesi Dr. Hasan Kaya’yı evlerinden kaçırmışlar, ailesinin ve tüm demokratik kurumların çağrılarına rağmen sağ bulunamamışlar, 27 Şubat 1993 günü Tunceli’de işkence ve sorgudan geçirilmiş bedenleri bulunmuştu. Beş kontrol noktasından rahatlıkla geçerek onları Elazığ’dan Tunceli’ye götüren  “bildik iyi çocuklar” yine bulunamamıştı, ailelerine yapılan işkence sesleri dinletilmiş, ancak o telefonlara da nedense ulaşılamamıştı.

Baskı ve tehditlere karşı insan haklarını, halkların kardeşliğini ödün vermeden savunan bu iki kararlı insan;  yine gücünü egemenlerden alan o karanlığın lanetli katilleri tarafından hunharca katledildiler. Susmaları, boyun eğmeleri, kavgadan dönmeleri için. Ezilen halkların sesi olmamaları için, Kürt halkına gözdağı olması için..

Onlarca insanın bu şekilde katledildiği bu coğrafyada kayıp yakınları kuyularda ölen yakınlarını arıyor, kaybedenler açık adres veriyor. Üzeri betonla, toprakla örtülü bu kuyularda insanlık tarihi karanlıktan çıkış yolları arıyor.

Yarın Botaş kuyularında insan hakları savunucuları bu konuda çağrıcı olacaklar, bu çağrının  Metin ve Hasan’ın kaybedildiği günlere denk gelmesi daha bir anlamlı..

Orda atan yürekler aydınlık için, özgürlük için, yarınlar için diyorlar. Unutmadık-unutmayacağız diyorlar ..

Sevgili Metin Can ve Hasan Kaya : Susmadık-susmayacağız!.Sizlerin kararlılıkla bizlere devrettiğiniz  mücadeleniz,  onurlu yaşamınızla aydınlattığınız yolda devam ediyor. Ta ki gerçek özgürlük, gerçek demokrasi  bu topraklara gelinceye değin.

İHD İzmir Şubesi

Bir cevap yazın