Mr. Bertie Ahern Avrupa Birliği Dönem Başkanı

Sayın Başkan,

İnsan Hakları Derneği, 1986 yılında kurulmuş, 34 İlde şubesi ve 14.000 den fazla üyesi olan Türkiye'nin en büyük insan hakları kuruluşudur. Derneğimiz, kuruluşundan bu yana şiddete, her türlü şiddet araçlarına ve savaşa karşı çıkmıştır/çıkmaktadır. Derneğimiz, gerek ülkeler arasındaki ve gerekse ülke içerisindeki tüm sorunların demokratik ilkeler çerçevesinde ve barışçıl yöntemlerle çözülmesini savunmakta, bunun için çaba göstermektedir.

Türkiye'de son derece önemli demokrasi ve insan hakları sorunları olduğu; toplumsal ve siyasal sorunların şiddet yoluyla çözümünde ısrar edilmesinin Türkiye toplumunda büyük tahribatlara yol açtığı bilinmektedir. Özellikle, Türkiye'nin temel sorunlarından olan "Kürt Sorunu"nun çözümü konusunda da, demokratik toplum ve çoğulcu demokrasi ilkeleri yerine şiddet yöntemlerinde ısrar edilmesi sonucunda, binlerce insan yaşamını yitirdi, binlercesi yaralandı/sakat kaldı, binlerce köy boşaltılarak tahrip edildi, milyonlara varan insan evini, köyünü, kentini terk etmek zorunda kaldı, binlerce genç cezaevine girdi ve bir o kadarı da ülkesini terk etmek durumunda kaldı.

Yukarıda da belirtildiği gibi, şiddete, her türlü şiddet araçlarına ve savaşa her koşulda karşı olan Derneğimiz, gerek ulusal ve gerekse uluslararası alanda alınan kararları ve yapılan uygulamaları değerlendirirken; bunların, insan haklarının korunmasına ve geliştirilmesine, barışa ve demokratik toplum gereklerine hizmet edip etmediğini ölçü olarak alır.

Sayın Başkan, Özellikle 11 Eylül 2001 tarihinden itibaren, kimi devletlerin, terör bahanesiyle özgürlükleri engellediği rapor edilmektedir.Türkiye'de 18-21 Eylül 2003 tarihinde, Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu(FIDH) ile birlikte gerçekleştirdiğimiz, "11 Eylül ve sonrasında İnsan Hakları ve İnsancıl Hukukun Askıya Alınması Girişimi" adlı uluslar arası seminerde vardığımız sonuçlar Ankara Bildirgesi adıyla kamuoyuna açıklanmıştı. Seminere, Türkiye, İsrail, Ürdün,Cezayir,Mısır,Lübnan,Fas, Filistin, Suriye ve Tunus'tan 100'e yakın insan hakları savunucusu, tabipler, hukukçular ve uluslar arası hukuk uzmanları ile ABD, İsveç ve Yemen gibi ülkelerin sivil toplum kuruluşları, uluslar arası kuruluşlar ve hükümet temsilcileri de katılmıştı.Ankara Bildirgesi'nin sonuçlar bölümünden ilk üç paragrafı bilginize sunmak isteriz:

"Konferans katılımcıları, 11 Eylül 2001 tarihli son derece üzücü terörist saldırıyı hatırda tutarak nerede ve kim tarafından gerçekleştirilirse gerçekleştirilsin sivillere yönelik bütün saldırıları haklı gösterilemez ve bağışlanamaz olarak tanımlar ve açık bir biçimde kınarlar. Bununla birlikte katılımcılar, 11 Eylül 2001 sonrasında, devletlerin "terörle mücadele"adı altında uluslar arası insan hakları hukukunu, işgalci güçlerin yükümlülükleri de dahil olmak üzere insancıl hukukunu ve mülteci hukukunu askıya alma, ihlal etme veya hiçe sayma gerekçesi olarak kullanmalarını da kınarlar.

Katılımcılar, "terörün" evrensel olarak kabul edilmiş bir tanımının olmamasının bu kavramın bölgesel ve uluslar arası düzeyde sınırları son derece geniş,muğlak ve müphem tanımlamalara yol açtığına dikkat çeker.Bu tür muğlak tanımlar, ifade özgürlüğü, dernek kurma ve bir araya gelme özgürlüğü, bilgi alma hakkı ve kamusal konularda söz sahibi olma hakkı gibi uluslar arası düzeyde kabul gören hakların meşru kullanımının devletler tarafından yasadışı olarak görünmelerini kolaylaştırdığına dikkat çekerler."

Ankara Bildirgesi'nin vardığı sonuçlara Birleşmiş Milletler de ulaşmıştır.20 Ekim 2003 tarihli Birleşmiş Milletler raporunda, Arap ülkelerinde 11 Eylül 2001 sonrasında özgürlüklerin terör bahanesi ile engellendiği vurgulanmıştır.

Derneğimiz, Avrupa Birliği'nin terörle mücadele kapsamında, ortak bir "terör örgütleri listesi" hazırlama kararını ve bu karar çerçevesinde yapılan "terör örgütü" saptamalarını yukarıda değindiğimiz gibi," insan haklarının korunmasına ve geliştirilmesine, barışa ve demokratik toplum gereklerine hizmet edip etmediği" çerçevesinde değerlendirmektedir. Bu değerlendirmeler çerçevesinde, Avrupa Birliği'nin Kongra-Gel isimli örgütü terörist örgüt olarak ilan edip, listeye alma kararını; barışa ve demokratik toplum gereklerine hizmet etmeyen, aksine Türkiye'deki göreceli barış ortamına zarar verici bir karar olduğunu düşünüyoruz. Demokratik mücadele yöntemini benimsediğini ve şiddete başvurmayacağını ilan etmiş bir örgütün; demokratik mücadele alanından dışlanarak, terörist örgüt ilan edilmesinin barışa katkı yapmayacağı açıktır. Şiddeti önlemenin birincil koşulu, her türlü düşünceye demokratik mücadele kanallarının her zaman açık tutulmasıdır. İlkece çoğulcu demokrasi, demokratik toplum, hukukun üstünlüğü ve insan haklarını temel değerler olarak kabul eden Avrupa Birliği'nin, siyasi kaygı ve düşüncelerle, kendi temel değerleri ile çelişen kararlar vermesini kaygıyla karşılıyoruz.

Sayın Başkan,

Terör bahanesiyle Avrupa'da ve Türkiye'de özgürlüklerin engellenmeyeceğinden emin olmak istiyoruz. İnsan haklarının korunması ve geliştirilmesinin ve barışın, insan hakları hukukunun ilke ve değerlerinin yaşama geçirilmesi ile olanaklı ve mümkün olduğunu düşünüyoruz.

Saygılarımızla.

Hüsnü ÖNDÜL
Genel Başkan

Bir cevap yazın