Ocak – Eylül 2003 Türkiye İnsan Hakları İhlalleri Raporu

Sayın Basın Mensupları,

Bugünkü basın toplantımızı,

a)2003 yılının temmuz, ağustos ve eylül aylarına ilişkin üç aylık insan hakları ihlalleri raporumuzu ve bilançomuzu,

b) 2003 yılının Ocak-Eylül döneminde, uygulamada Türkiye'de insan haklarının durumunu gösteren bilançomuzu,

c)Bu bilançonun bizzat kendisinin ifade ettikleri yanında, ayrıca karşılaştırma olanağı yaratması açısından, 1999,2000,2001,2002 yıllarının 9 aylık insan hakları bilançolarını size ve kamuoyuna açıklamak için düzenlemiş bulunuyoruz.

Bu arada, içinden geçmekte olduğumuz süreçle ilgili olarak da değerlendirmelerimizi sunacağız.

Değerli basın mensupları,

İstanbul'da kasım ayında gerçekleştirilen dört ayrı bombalama olayları nedeniyle onlarca insan yaşamını yitirdi ve bine yakın insan da yaralandı.bu vahşi saldırıları gerçekleştirenleri protesto ediyoruz.Bu tür saldırıları tüm insanlığa karşı yöneltilmiş saldırılar olarak değerlendiriyoruz.

İstanbul'daki saldırıların ardından, basın özgürlüğünü ciddi bir biçimde tehdit eden gelişmeler de yaşandı.İstanbul Emniyet müdürünün ve başbakanın konuya yaklaşımı kabul edilemez niteliktedir.Basın yalnızca resmi açıklamaları verebildiğinde, basının özgürlüğünden söz etmek olanaklı olmaz.Bu arada değinmek istediğimiz bir başka konu daha bulunmaktadır: İngiltere, Amerika ve bazı Avrupa ülkelerinin Türkiye'deki durumla ilgili olarak vatandaşlarını uyarmaları doğal olmakla birlikte, Türkiye cumhuriyeti hükümetinin, yurttaşlarını nasıl bir tehlikenin beklediği konusunda hiç bir açıklamada bulunmamış olmasını yadırgıyoruz.O nedenle hükümetin kamuoyunu aydınlatmasını istiyoruz.

Bu arada, Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi, Avrupa Parlamentosu gibi kuruluşların Türkiye'deki programlarını iptal etmesini, UEFA'nın spor karşılaşmalarını başka ülkelere kaydırmalarını yanlış ve kabul edilemez olarak değerlendiriyoruz. Eğer bu kurumların ellerinde bilgi varsa, Türkiyeli insanların da birer can taşıdıkları ve onların da başka insanlar gibi yaşam haklarının olduğunu düşünerek hareket etmeleri gerekir. Şiddet eylemleri ya da genel olarak terörizm tehdidi, geleceğe yönelik olarak da, gerçek bir tehdit ise, bu tehditle insan hakları ve özgürlükleri korunarak baş edilmesi gerekir. Devletlerin ve o devletleri yönetenlerin kendi halklarına ve dünya kamuoyuna yalan söyleyebildikleri, Irak'a yönelik açılan saldırı savaşında ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla yalnızca istihbarat bilgisi değil, gerçek durumun bilgisine ihtiyaç bulunmaktadır.Yine son günlerde tartışılan, İslami terör nitelemesi konusunda da görüşlerimizi açıklamak isteriz. İnsan Hakları ve özgürlüklerinin felsefi ya da kültürel temelleri, bir dine (örneğin Hristiyan dinine) mal edilemez. İnsanlığın ortak değerleridir bunlar. Buradan bakınca, bir dinin (İslam'ın) "şiddet kültürünü üreten ve terör kaynağı" bir din olarak nitelendirilmesi kabul edilemez. Dolayısıyla, "İslami terör" nitelemesi uygun bir niteleme değildir. Şiddet eylemlerine, kitlesel kıyımlara, çok çeşitli nedenlerle, etnik, dini ya da siyasi nedenlerle başvurulabilmektedir. Önemli olan şiddetin kendisidir; o şiddetin yeşerdiği, ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel ortamdır. Bu etkenler, yalnızca tek bir ülkenin iç sorunları açısından da değil, tüm dünya açısından irdelenmesi ve koşulların iyileşmesi için önlemlerin alınması gereken etkenlerdir. Örneğin, dünyadaki, ülkeler ve halklar arasındaki, her bir ülkedeki eşitsizliklere, ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel eşitsizliklere dikkat çekmek isteriz.

Değerli basın mensupları,

Dün Nusaybin'de mayın patlaması sonucu 5 asker yaşamını yitirdi.Bu olayı iki yönlü olarak protesto ediyoruz.Birincisi, 8 kasım 2002 ve 8 kasım 2003 tarihlerinde iki basın açıklaması ile Türkiye'deki kara mayınları sorununa dikkat çekmiş ve mayınların temizlenmesini talep etmiştik. Peş peşe çocuklar kara mayınlarının ve serbest patlayıcıların patlaması nedeniyle yaşamlarını yitiriyorlardı.Bu defa da askerler yaşamlarını yitirdiler.Hükümetleri protesto ediyoruz, önlem almadıkları için.Marmara bölgesi büyüklüğünde bir alanı mayınla döşedikleri için.mayınları sökme işini başlatmadıkları için.Ayrıca hem hükümetlere hem de PKK/KADEK'e çağrıda bulunmuş ve mayınların yerlerini açıklamalarını istemiştik. Çağrılarımıza yanıt alamadık.Bunu da protesto ediyoruz. Ölenlerin yakınlarına başsağlığı diliyoruz.mayınlar ve serbest patlayıcılar oldukları yerde duruyorlar ve kim bilir gelecek günlerde kaç çocuk, kaç sivil ya da resmi görevli yaşamını yitirecek.

Değerli basın mensupları,

Temmuz ayından bu yana gelişen olayları, ana başlıkları ile, KADEK'in ateşkese ilişkin açıklamaları ve yol haritası olarak ifade ettiği durum ve artan eylemlilikler ile daha sonra kendisini feshettiğine ilişkin açıklama; 7 Ekim'de ikinci tezkerenin kabul edilişi; 6.ve 7. uyum paketleri ile AB'nin ilerleme raporunun yarattığı yankılar olarak sıralayabiliriz. Kısaca şunları söyleyebiliriz: KADEK'in ilkece silahsızlanmaya karşı olmadığını açıklaması olumludur. Şiddet araçlarına başvurmaksızın politik faaliyette bulunma iradesi gösterilmesi çok önemlidir.Bunun demokratikleşme ile bağının kurulmuş olması da önemli bir gelişmedir. Bu konuda İHD öteden beri, bütün toplum kesimlerine kendilerini yasal olarak ifade edecekleri ortamın yaratılmasını savunmaktadır.Bunun adı demokrasidir. Ülkemizin ve halkımızın bütün sorunlarının çözümünü demokrasi içinde mümkün görüyoruz. Şiddet kültürünü besleyen tüm koşulların aşılması insan hakları ve demokratik değerlerin yaşam bulması ile olanaklıdır.Kürt sorunu da demokrasi içinde çözülür. Silahsızlanma iradesinin gösterilmesi, Türkiye toplumuna büyük bir nefes aldıracak; demokratikleşme doğrultusunda daha ileri adımların atılmasına olanak ve fırsat sağlayacaktır.Ancak hala, silahın siyasetin araçlarından biri olması da kaygı veren ve düşündürücü bir durumdur.

2. yetki tezkeresi'nin kabul edilmesi büyük bir hata idi.Yetki tezkeresinin iade edilmemesi de hatada ısrar edildiğini göstermektedir. İHD Irak'ın işgaline karşıdır ve işgalcilerin derhal Irak'ı terk etmesini istemektedir.Türkiye'nin işgalcilerle ortaklığına da karşıyız.

6. ve 7. uyum paketlerinin Temmuz ayında kabul edilmesi çok önemli idi. Buna ilişkin değerlendirmemizi altı aylık raporumuzla birlikte açıklamıştık. Ancak aradan 4 ay geçmiş olmasına karşın, farklı dil ve lehçelerin radyo ve televizyonlarda kullanılamaması; kursların açılamaması kabul edilebilir uygulamalar değildir. Açıkça yasama organının iradesi çiğnenmekte ve yasayla tanınan haklar ve özgürlükler, yönetmelik taslakları ile sınırlandırılmaktadır. AB ilerleme raporu, bazı eksikliklerine rağmen oldukça objektif bir rapordur.Türkiye'de insan hakları ve özgürlükleri konusundaki olanı biteni yansıtmaktadır. Uygulama ile ilgili sorunların varlığını tespit eden bulguları ve değerlendirmeleri de yerindedir. Raporda değinilen konuların hemen tümü, Türkiye'deki insan hakları kuruluşlarının, yazılı ve görsel basının da dikkat çektiği konulardır.

Bu dönem içerisinde Türkiye'de cezaevleri sorununda başta tecrit sorunu olmak üzere olumlu hiçbir gelişmenin yaşanmadığını da vurgulamak isteriz.

Değerli basın mensupları,

İHD, Türkiye'nin demokrasiye doğru bir evrilme sürecini yaşadığını vurgulamaktadır.Bu sürecin hızı, niteliği ve kapsamı ise, bir insan hakları örgütü olarak bizi tatmin etmemektedir. Anayasa ve yasalarda yapılan değişikliklerin, uygulamaya yavaş geçirildiği; bazı hak kategorilerinde valilelere, kaymakamlara, emniyet müdürlerine göre değişen istikrarsız uygulamaların olduğu; bazı hak kategorilerinde ise biçimsel değişikliklerin yaşandığı gözlenmektedir.Sürece, hız,nitelik kazandırmak başka bir ifade ile derinlik kazandırmak ise, politik kararlılık iradesinin gösterilmesi yoluyla olur. Bilindiği gibi İHD, iki temel alanı, ifade özgürlüğü alanını ve yaşam hakkı bağlamında işkence yasağını her raporunda özel olarak analiz etmektedir.Bu defa da aynı yöntemi izleyeceğiz:

İHD verilerine göre,

1999 yılının Ocak-Eylül döneminde 472 kişi,

2000 yılının aynı döneminde 508 kişi,

2001 yılının aynı döneminde 762 kişi,

2002 yılının aynı döneminde 456 kişi

2003 yılının aynı döneminde 770 kişi işkence ve onur kırıcı muameleye maruz kalmıştır.

İşkence konusunda pek çok yasada değişiklik yapılmış olmasına karşın, işkence önlenememektedir.Bulgularımıza göre, gözaltı sürelerinin 4 güne düşmesinden bu yana ve özellikle 2003 yılında işkence yöntemlerinden olan elektrik işkencesinde ve Filistin askısı diye tabir edilen işkence yöntemine başvurmakta büyük bir düşüş yaşanmıştır. Yani işkence yaygın ve sistematik olarak devam ediyor ve fakat yöntemlerde değişiklik yapıldı. Ayrıca gözaltı merkezleri dışındaki işkence olaylarında da büyük bir artış gözlenmektedir. medyaya da yansıdığı gibi, sivil ve resmi polisler, kent merkezlerinde sokaklarda kameraların saptadığı gibi işkence yapmakta; kişileri dükkan, ya da apartman bodrumlarına sokmakta ya da bir otomobile bindirim kent dışlarında boş arazilerde işkence yoluna başvurmaktadırlar.temmuz 2003 tarihinde İnsan Hakları Danışma kuruluna sunulan işkencenin önlenmesi için önerileri içeren rapor doğrultusunda, etkin önlemlerin alınmasını istiyoruz.

İfade özgürlüğü alanındaki gelişme de beş yıllık dönemde aşağıdaki seyri izlemiştir:

Açılan davalar açısından;

1999 yılının Ocak-Eylül döneminde 103 kişi için,

2000 yılının aynı döneminde 254 kişi için,

2001 yılının aynı döneminde 1921 kişi için,

2002 yılının aynı döneminde 2432 kişi için,

2003 yılının aynı döneminde 1292 kişi için davalar açılmıştır.

Durum geçen yıla göre yarı yarıya bir azalmaya işaret etmekle birlikte, düşüncenin suç olmaktan çıkarılması başarılamamıştır.

Yalnız bu alandaki sayısal açıdan beş yıllık sürece bakıldığında önemli bir tutum değişikliği de gözlenmektedir.Örneğin, kapatılan kitle örgütü, siyasi kuruluş, yayın organı ve kültür merkezleri sayısı, 1999 yılında, 9 aylık dönem için 127 iken bu sayı, 2003 yılında 25'e düşmüştür.baskına uğrayan kitle örgütü, siyasi kuruluş, yayın organı, kültür merkezi sayısı, 1999 yılında 250 iken, 2003 yılında bu sayı 48'e düşmüştür.Toplatılan ve yasaklanan yayın sayısı da, 1999 yılında 242 iken, bu sayı 2003 yılında 102'ye düşmüştür.

Sayın basın mensupları,

İHD Türkiye'nin demokratik bir ülke olmasını istemektedir. Bütün yurttaşlarımızın, insan hakları ve özgürlüklerinin güvence altına alınmasını istemektedir. Bu konuda atılmış ve atılacak bütün pozitif adımları ve gelişmeleri destekliyoruz. Siyasal iktidarların politik renklerine göre değil, eylem ve işlemlerine göre tutum alıyoruz.. İnsan haklarını ve özgürlüklerini korumak ve geliştirmek başlıca kaygımızdır. O çerçevede, olumlu ve olumsuz gelişmeleri raporlarımıza kaydediyoruz.

Türkiye toplumunun dinamizmine inanıyoruz. Ülkemiz insanının, etnik,dilsel, inançsal ve kültürel zenginliği, ülkemizin zenginliğidir. Bu zenginlik, insan hakları ve özgürlükleri, demokrasi temelinde hareke geçirilebilir ve geçirilmelidir. Bireyler,toplumsal sınıf ve tabakalar, bölgeler arasındaki eşitsizliklerin giderilmesini, sosyal adalet ilkesinin yaşam bulmasını istiyoruz. Bu da doğrudan doğruya demokrasi sorunudur.

İHD Genel Merkezi

Bir cevap yazın