Şanlıurfa-Suruç’ta Sosyalist Gençlere Yönelik Gerçekleştirilen Katliamı Lanetliyoruz.

20 Temmuz 2015 günü Şanlıurfa-Suruç ilçesinde Amara Kültür Merkezi’nde SGDF’ye üye 300 civarında sosyalist gencin basın açıklaması yaptığı esnada canlı bomba saldırısına uğraması sonucu 32 genç yaşamını yitirmiş, onlarcası yaralanmıştır. Doğrudan doğruya sivillere yönelik gerçekleştirilen bu bombalı saldırı insanlığa karşı suçtur. Bu suçu işleyen ve işletenleri ile bu suça yardımcı olanları kınıyor ve lanetliyoruz. Saldırıda yaşamını yitirenlerin ailelerine ve sevenlerine başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyoruz.

DTK tarafından ilan edilen 1 günlük ulusal yas ilanını destekliyoruz.

Saldırıdan hemen sonra kriz masası oluşturduğunu ifade eden ve toplantı yapan sayın başbakanın böylesi acı bir olay karşısında ulusal yas ilan etmeyip, saldırıyı Türkiye’ye yönelik terör saldırısı olarak nitelendirip soyutlayarak öteden beri istediği siyasi amaca çekme girişimi diğer siyasi partiler nezdinde karşılık bulmamıştır. Buna karşın böylesi büyük bir saldırı karşısında Türkiye halklarının ortak acılarını ifade edebilmelerini sağlamak bakımından DTK tarafından 1 günlük yas ilan edilmesini doğru buluyor ve destekliyoruz. Nitekim bu kararlaşmada Türkiye Kürdistan’ında faaliyet gösteren STK’ların büyük bir çoğunluğunun iradesi mevcuttur.

AKP iktidarının özellikle son 1 yıldır sürekli olarak “kamu düzeni” söylemini kullanarak her türlü anti demokratik yasayı çıkarıp, tüm yurttaşları sıkı bir takip altına almasına rağmen, 5 Haziran günü Diyarbakır’da HDP mitingine bombalı saldırı yapılması, seçimlerden sonra Diyarbakır’da sivil insanların paramiliter gruplar tarafından katledilmesinin önlenmemesi ve son olarak 20 Temmuz’daki Suruç katliamının yaşanması güvenlik önlemlerinin alınmaması bakımından iktidarı zan altında bırakmaktadır. Türkiye’de yaşayan insanların can güvenliğinin sağlanamaması karşısında herkesin kendi güvenliğini sağlaması ile ilgili çağrılar yapılmasına tepki gösterilmesi anlaşılmazdır. Bir ülkede bu kadar rahat insanlığa karşı suç işlenip, toplu katliam yapılabiliyorsa o ülkede güvenlik ve istihbarat birimlerinin görevini yapmadığını kabul etmek gerekir. Yaşam hakkı en önemli hak olduğundan, hepimizin yaşam hakkımızı koruma sorumluluğumuz bulunmaktadır. Bu nedenle HDP eş genel başkanlarının bu yöndeki çağrılarına iktidar yanlısı medya tarafından gösterilen tepkinin manipülasyon olduğunu belirtmek istiyoruz. Bu medya gruplarındaki gazetecileri herkesin can güvenliğinin sağlanması konusunda hassas olmaya davet ediyoruz. Vatandaşın can güvenliğini sağlayamayan Hükümetin bu kusurları nedeni ile TBMM tarafından sorgulanması sağlanmalı ve bu hususta TBMM aktif tutum almalıdır.

Şanlıurfa-Suruç’ta gerçekleştirilen toplu katliam, saldırının en güçlü şüphelisinin IŞİD/ DAİŞ isimli radikal dinci çete yapılanması olduğunu göstermektedir. Suruç gibi Mürşitpınar sınır geçiş noktasının yanında bulunan bir sınır kentinin yoğun güvenlik önlemleri altında saldırıya maruz kalması burada Türkiye-DAİŞ ilişkileriyle ilgili güçlü iddiaların devam ettiğini göstermektedir. Türkiye Devleti adına açıklama yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sık sık “ne pahasına olursa olsun Kuzey Suriye’de yeni bir Kürt oluşumuna izin vermeyeceğiz” söylemi Türkiye-DAİŞ ilişkilerini ele vermektedir. Türkiye ve dünya kamuoyunu aldatan devlet yetkililerinin bu söylemlerine açıklık getirme zorunluluğu bulunmaktadır. Suriye’nin kuzeyinde yani Rojava/Güneybatı Kürdistan bölgesinde Kürtlere saldıran tek güç El-Nusra, El-Kaide ve IŞİD/DAİŞ isimli çete yapılanmalarıdır. O halde Türkiye Kürtlere karşı savaşan bu çeteleri destekleyerek mi yeni bir Kürt oluşumuna izin vermemektedir? Türkiye devlet yetkilileri uyguladıkları bu politikalar nedeniyle ileride kurulacak Suriye ile ilgili Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde sanık sandalyesine oturma ihtimalleri bulunmaktadır. Türkiye’nin devlet olarak Suriye’ye tazminat ödeme yükümlülüğü dahi gündeme gelebilecektir. Bu nedenlerden ötürü özellikle devlet memuru pozisyonunda bulunan asker, polis ve istihbaratçılar ile mülki idare amirlerinin kanunsuz emirlere kesinlikle uymamaları gerektiğini bir kez daha kuvvetle tavsiye ederiz.

Türkiye’nin başından beri yanlış bulduğumuz Suriye politikasında ısrar ettiği anlaşılmaktadır. Türkiye’nin DAİŞ saldırılarına zemin hazırlayarak akabinde güvenli bölge oluşturmak için Rojava kantonları Efrin-Kobane arasında bulunan Cerablus kenti ve civarına girme hevesi oldukça tehlikelidir. Anayasa’nın 91. Maddesi uyarınca BM Güvenlik Konseyi kararı olmadan ve ayrıca TBMM tarafından Suriye’ye yönelik bir savaş ilanı kararı çıkarılmadan AKP’nin siyasi projesi çerçevesinde ( Ortadoğu’da şii karşıtı sünni bir hat oluşturma ve Kürt karşıtlığı) hareket edilmesi Türkiye’yi hızla iç savaş ortamına sürükleyebilir. Dolayısıyla bu tip tehlikeli Sünni-İslam ittihatçılığı heveslerinden vazgeçilmesi gerekmektedir. AKP iktidarı en çok eleştirdiği CHP’nin tek parti iktidarı dönemine hızla sürüklenmiş olup, bu durumdan kendisini bir an önce kurtarması gerekmektedir.

Bilindiği gibi Türkiye geçici hükümet tarafında yönetilmektedir. Bu hükümette bulunan içişleri ve adalet bakanları anayasa gereği tarafsız olmak zorundadırlar. Bu bakanların atandıkları tarihten itibaren görev süreleri boyunca Türkiye’de terör yöntemleri kullanılarak gerçekleştirilen saldırılar konusunda etkili adli ve idari soruşturma yaptırma yükümlülükleri bulunmaktadır. Bu bakanların özellikle cihatçı çete yapılanmaları diye tarif edilen IŞİD ve benzeri örgütlerle ilgili derhal harekete geçerek önleyici tedbirler alması gerekmektedir. Aksi halde görevlerinden bir an önce istifa etmelidirler. Bu örgütleri destekleyen Suudi Arabistan bile gözaltı ve tutuklama operasyonları yaparak çok sayıda muhtemel olayı önleyebilmiştir.

Suruç katliamı insanlığa karşı suçtur. Dolayısıyla bu suç faillerinin ve destekçilerinin hangi ülke vatandaşı olursa olsun Türkiye mahkemeleri önüne çıkarılması insanlık vicdanının ve ceza kanununun gereğidir. Bu nedenle savcıların en etkili şekilde soruşturma yürüterek failleri tespit etmesi ve bu faillere yardım eden kişileri hep birlikte yargı önüne çıkarması gerekmektedir.

Sınır güvenliğinden sorumlu askeri birliklerin öncelikle cihatçıların sınır geçişlerini engellemeli ve sınırı geçmek üzere yakaladıkları cihatçı örgütlere mensup kişileri yargı önüne çıkarıp tutuklanmalarını sağlaması gerekmektedir.

Hükümetin, DTK ve STK’ların aldığı 1 günlük yas kararını tüm Türkiye için ilan etmesi anlamlı olacaktır.

Hükümetin, Suriye politikasını değiştirerek Rojava kantonlarıyla resmi ilişki kurması ve iyi komşuluk ilişkilerinin gereğini yerine getirmesi gerekmektedir.

Enternasyonalist dayanışma örneği göstererek Rojava Kobane kantonuna yardım etmek isteyen Türkiyeli sosyalist gençlerin bu onurlu davranışı önünde saygıyla eğildiğimizi ve yaşamını yitirenleri minnetle andığımızı belirtmek isteriz.

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ

Bir cevap yazın