Türban ve Yeniden Yaratılan Yapay Krizler Üzerine

 

Sembollerle yürütülen politika, insan haklarını bir “araç” olarak görme anlayışını TBMM’deki yemin töreninde bir kez daha sergiledi.

Hayatın her alanında özgürlükleri kısıtlayan, koyu ve otoriter bir siyasal ve hukuksal yapıyı Türkiye insanına dayatan siyasal aktörler, şimdi de sözde kadın özgürlüğü, sözde çağdaşlık, uygarlık adına ve hepimizin özgürlüğü için, Fazilet Partili bayan milletvekiline saldırıya geçtiler. Parlamentoda çoğunluğun, başkalarının özgürlüğünü yok ettiği rejimler, parlamenter rejim de olsalar, diktacı rejimlerdir. Çağdaşlık ve uygarlıkla ilgili alınan bir tutum değildir bu. Düşüncelerini açıkladığı için, bu ülkenin aydınları birer birer cezaevlerine gönderilir ve çeteler ortalıkta cirit atarken böyle bir sorun Türkiye’de yokmuş gibi davrananların, üstelik siyasal islama ideolojik olarak karşı çıkanların siyasal islamın erkek temsilcileri açısından tavrı da merak konusudur. Erkek siyasal islamcıların çalışma, eğitim, milletvekili olma ve benzeri haklarını kullanmaları ne kadar demokratik tahammülü gerektiriyorsa, kadın erkek ayrımcılığı yapmadan, bayan siyasal islamı savunanların da hakları ve özgürlükleri vardır. Üstelik, bu durumda olanlar düşüncelerini de açıklamış değillerdir. Yalnızca karşı çıkanların, başlarındaki örtüden hareketle, siyasal islam hükmü bulunmaktadır.

İHD, sembollere, giysilere ve tamamen formellik üzerine kurulu, sözde çağdaşlık,uygarlık söylemlerine itibar etmemektedir. Ülkemizdeki hemen tüm kurumlar, modern bir ülkede bulunan kurumlardandır. Ancak bizler biliyoruz ki, bu kurumsal yapılar, özü itibariyle demokratik standartlara uygun değildir. Tümüyle tek bir düşüncenin egemen olduğu ve tek bir yaşam tarzının dayatıldığı kurumlardır. Yargının bağımsızlığı sorunu da, üniversitelerin özerkliği sorunu da, dernek, sendika, siyasal parti örgütlenmesi sorunları da, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ve basın özgürlüğü sorunları da aynı tekçi ve formellik üzerine kurulu dünya görüşünün topluma dayatılmasıdır. Topluma dayatılan fobiler, komünizm, şeriat ve kürtçülüktür. Her yerde ve her davranışta bu üçlüden ya hepsi ya da bazıları öne çıkarılıyor. Bu ise bize göre, yalnızca paranoyadan ibarettir.

Başka bir cephesi de var, bu total yaklaşımın. Gerçekte, bireyin hak ve özgürlüğü olarak gördüğümüz başörtüsü sorunu, başka bir cephe tarafından, özgürlük alanının temeli ve sınırı olarak görülmektedir. Bu cephe de, ne denli inkar ederse etsin, başörtüsünü, bireysel bir özgürlük alanının dışında, siyasal bir eylem türü olarak görmektedir. İktidar olduklarında, yukarıdaki otoriter baskıcı sistemi sürdüren, tıpkı sözde sosyal demokratlar gibi bu sistemi yeniden üretenlerin siyaset dünyasındaki temsilcileri, şimdi de başörtüsü gündeme geldiğinde, “insan hakları” diyorlar. İnsan haklarının geliştirilmesi için tek bir adım atmayanlar, madalyonun öteki tarafı gibi, kadını ve sembolleri siyasal söylemlerinin odağında görüyorlar. Kadına pozitif ayrımcılık yaparak olanak sağlamak yerine, onu, ayrımcı politikalarına tıpkı ötekiler gibi, “araç” kılıyorlar.

İHD, başörtüsü sorununa bireyin özgürlük alanı açısından bakmaktadır.

Bir ülkeyi bölme, sistemi ortaçağa götürme, kadın haklarının kazanımlarını yok etme tehlikesi olarak görmüyoruz başörtüsünü.

Türkiye’nin sorunu, insan onuruna aykırı yasalar ve uygulamalar sorunudur. Örnek olsun, herkesin ve bu arada cinsiyet ayrımcılığı da yaparak, “kadınlar başlarını açacaktır ya da kapatacaktır” şeklindeki bir yasa, insan onuruna aykırı bir yasadır.

Türkiye’nin sorunu, demokratik tartışma alanının (ifade özgürlüğü alanının) rezervlerle kapatılmış olmasıdır. Sembollerle, formelliklerle dolu bir durum söz konusudur. Tarihsel paranoyalar altında sağlıklı ve demokratik çözümler üretilemez. Koro halinde, “dışarı, dışarı” sloganlarının siyasal çalışmanın tek biçimi olarak görüldüğü bir ortamdan, demokrasi ve özgürlük çıkmaz. Başkalarının düşüncelerini açıklamalarına olanak tanınmayan ve yalnızca sloganların, bayrakların ve marşların egemen olduğu bir yer, olsa olsa güçlü olanın hak hukuk bir tarafa o anda zayıf olanı bertaraf etmesi sonucunu doğurduğu bir yer olur. Buradan, özgürlük çıkmaz.

Hüsnü Öndül
Genel Sekreter

Bir cevap yazın