Şiyar Perinçek’in Yargısız İnfaz Sonucu Öldürülmesine İlişkin Rapor

ARAŞTIRMA – İNCELEME RAPORU

İHD-MAZLUMDER-KESK-TİHV

OLAY
28 Mayıs 2004 günü Adana il merkezi Turan Cemal Beriker Bulvarı Abdurrahim Gizer İlköğretim Okulu önünde saat 14:30-15:00 sıralarında, Emniyet Müdürlüğüne bağlı güvenlik görevlilerinin açtığı ateş sonucu Şiyar Perinçek adlı şahsın öldürülmesi ile akabinde gerçekleşen gözaltılarda M. Gazi Aydın, M. Nurettin Başçı, Mehmet Kahvecioğlu ve M. Veli Karadeniz‘in gözaltı merkezlerinde işkence görmelerine ilişkin İHD Adana Şubesine başvurular gerçekleşmiştir. Olayı gerçekleştiği caddenin İHD Adana Şubesinin tam karşısında bulunması nedeniyle de Şube YK üyelerinin kendileri de olaydan hemen sonra yaşananlarla ilgili olarak İHD Genel Merkezine müracaatlarda bulunmuşlardır.HEYETİN OLUŞUMU
İHD Genel Merkezine yapılan başvurular üzerine; yargısız infaz ve işkence iddialarını araştırmak, bu konuda tutuklu mağdurlar, diğer görgü tanıkları ve yetkili makamlarla görüşmek, araştırma ve incelemeler sonrasında kamuoyunun gerçek bilgiye ulaşmasını sağlamak, çeşitli ulusal ve uluslar arası mevzuatlarda güvence altına alınan yaşam hakkının korunmasına ve işkence yasağının korunmasına katkıda bulunmak ve yaşam hakkını ihlal eden failler ile işkence yasağını ihlal eden faillerin yakalanarak haklarında gerekli soruşturmanın başlatılmasını talep etmek amacıyla;

İHD Genel Başkan Yardımcısı Av. Reyhan YALÇINDAĞ, İHD GYK Üyesi ve İç Anadolu Bölge Temsilcisi Av. Şükran BULDU, İHD MYK Üyesi ve Diyarbakır Şube Başkanı Av. Selahattin DEMİRTAŞ, Mazlum-Der Genel Başkan Yardımcısı Av. Şeyhmus ÜLEK, KESK adına DİVES (Diyanet ve Vakıf Emekçileri Sendikası) Genel Başkanı Ali Rıza EKİNCİ, TİHV Adana Temsilcisi ve TİHV YK Üyesi Av. Mustafa CİNKILIÇ ile TİHV Adana Temsilciliği Başvuru Hekimi Dr. Mehmet ANTMEN ile İHD Adana Şubesi YKÜ Sabri KAHRAMAN’ın in yer aldığı İnsan Hakları Heyeti oluşturulmuştur.

HEYET GİRİŞİMLERİ
İnsan Hakları Derneği, yargısız infaz ve işkence iddialarını araştırma istenci ve çalışma amacını önceden Adana Valiliğine, Adana Cumhuriyet Başsavcılığına, DGM Başsavcılığına, Devlet Hastanesi Başhekimliğine, Adana Adli Tıp Başkanlığına, Adana İl Emniyet Müdürlüğüne yazılı olarak iletmiş ve randevu talebinde bulunmuştur.

İnsan Hakları Heyeti, 9 Haziran 2004’ de önce olayın gerçekleştiği yerin tam karşısında bulunan İHD Adana Şubesi yöneticileri ile; akabinde de bazı görgü tanıkları ile görüşerek beyanlarını almış; yargısız infaz ve işkence iddialarıyla ilgili olarak, Adana DGM Başsavcısı Nuri YİĞİT, ilgili hazırlık soruşturmasını yürüten DGM savcısı Kasım YAĞMUR, Cumhuriyet savcısı Tevfik LOĞOĞLU, Adana Valiliği İnsan Hakları Masası Başkanı Mehmet TOPRAK, Adana İl Emniyet Müdürü Mehmet CEBE, Emniyet Müdür Yardımcısı Cemal LEVENT, Baro Başkanı Av. Necati ERDEM, Baro YK Üyesi Av. İsmail ARISOY, Devlet Hastanesi Başhekimi Yrd.Doç.Dr. Mehmet YAĞCI, Adli Tıp Kurumu Başkanı Dr. Necmi ÇEKİN, ameliyatı gerçekleştiren Op. Dr. Mehmet KOBANEL, 112 Hızır Acil Servis Başhekimi Dr. Fulya KAYA ile görüşmüştür. Heyetin Adana Cumhuriyet Başsavcılığı ile görüşme talebi reddedilmiştir.

Heyet üyelerinden Av. Reyhan YALÇINDAĞ, ayrıca, Adana Kürkçüler F Tipi Cezaevinde tutuklu bulunan M. Nurettin BAŞÇI ve M. Gazi AYDIN ile 3 Haziran 2004 günü görüşerek iddialarla ilgili beyanlarını almıştır.

VAKADAN HEMEN SONRA (28 Mayıs 2004) İHD ADANA ŞUBESİNE GELEN VE ADININ AÇIKLANMASINI İSTEMEYEN BİR TANIĞIN ANLATIMLARI
“28 Mayıs 2004 günü saat 15:00 sıralarında, olay yerinin tam önünde bulunan kaldırımdaki bank üzerinde oturuyordum. O esnada yoldan geçen bir motosiklette iki kişinin olduğunu fark ettim. Motosiklet kırmızı renkte idi. Onları takip eden kurşuni renkte sivil bir otomobil, aracın kapısını açarak motosiklete vurdu ve üzerindeki iki kişi yere düştü. Yere düşenlerden birincisi koşarak kaçmaya başladı. Diğeri ise yerde uzanmış vaziyette idi. Uzun boylu, zayıf, üzerinde gri renkli tişört ve siyah renkli kot pantolon olan biri, yerde yatan şahsa doğru iki el ateş etti. Daha sonra aynı şahıs yerde bulunan kovanları cebine koydu. Ben ateş eden kişinin polis olduğunu sonradan anladım. Polisler daha sonra kaçan diğer şahsı da yakaladılar.”

HEYETİN DİĞER GÖRGÜ TANIKLARI İLE YAPTIĞI GÖRÜŞMELER
İnsan Hakları Heyeti, 9 Haziran 2004 günü iki görgü tanığı ile görüşmüş, tanıklar şimdilik adlarının açıklanmaması kaydıyla tanıklık ifadelerini vermişlerdir.

Birinci tanık şu beyanlarda bulunmuştur:
“Olay anında Abdurrahim Gizer İlköğretim Okulu yanında bulunan THY bürosu ile kırtasiyenin bulunduğu yerden geçiyordum. Aniden bana doğru koşarak kaçmaya çalışan birini gördüm. Onun arkasından da polisler geliyordu. Tam olarak çiçekçinin önüne geldiğim esnada da diğer köşeden başka sivil giyimli polisler ona doğru koşuyorlardı. Şahsın karşıdan bana doğru koştuğu esnada silah sesleri duydum. Ben önce o şahsın vurulduğunu sandım. O nedenle de silah seslerini duyduktan sonra şahıs yere düşmeyince şaşırdığımı hatırlıyorum. Polisler bu şahsa yaklaştıkları an şahıs hiçbir mukavemet göstermeden ellerini başının üzerine koydu ve daha fazla direnmeden teslim oldu. Yakalanır yakalanmaz da yere yatırıldı ve üzeri arandı. Yapılan üst araması sırasında da şahsın üzerinden herhangi bir şey çıkmadı. Daha sonra duyduğum silah seslerinin yaşamını yitiren şahsa yöneltilmiş silahtan açılan ateş olduğunu anladım.”

İkinci tanık şu beyanlarda bulunmuştur:
“Olay anında Turan Cemal Beriker Bulvarından geçiyordum. Ben geçtiğim esnada, sırt bölgesi kanlı vaziyette olan bir gencin kaldırımda yerde yatmakta olduğunu gördüm. Etrafta çok sayıda silahlı polis vardı ve bunlardan biri de dizini yerde yatan yaralının omuzlarına dayamış vaziyette iki eliyle tutuyordu.”

11.06.2004 GÜNÜ İHD DİYARBAKIR ŞUBESİNE GELEREK HEYET ÜYELERİNDEN Av. REYHAN YALÇINDAĞ ve Av. SELAHATTİN DEMİRTAŞ’ A TANIKLIK İFADESİNİ VEREN DÖRDÜNCÜ GÖRGÜ TANIĞININ BEYANLARI
Adının şimdilik raporlarımıza yansımasını istemeyen ancak davanın ileriki aşamalarında görgüye dayalı bilgileri vereceğini belirten dördüncü tanık, şu beyanlarda bulunmuştur:
“28 Mayıs günü saat 15:00 sıralarında ben ve arkadaşım ………….. (yukarıda bahsedilen birinci tanık) Adana’ da Türkkuşu mevkii olarak bilinen yerde THY binasının karşısından THY binasına doğru geçiyorduk. Tam binanın köşesindeyken silah sesleri gelmeye başladı. Birincisinde iki defa silah sesi duyduk. O esnada birinin binanın arkasından bize doğru koştuğunu gördüm. Onun arkasında elinde silah bulunan 40 yaşlarında, esmer, bıyıklı, 1.70 boylarında, 80 kg civarında, açık renkli bir yelek giymiş bir polis (kendisini görürsem tanırım) elleri titrer bir vaziyette elindeki silahla kaçan kişiye doğru ateş etti. Ateş etmeden önce kaçan şahsa yönelik herhangi bir şekilde “dur” ihtarında bulunmadı. Ancak ateş ettikten sonra “dur” ihtarında bulundu. O esnada karşı taraftan da tahminen 2-3 polis daha o şahsa doğru koşuyorlardı. Bunlardan biri 40 yaşlarında, kel, 1.70 boylarında, 80-90 kg civarlarında, bıyıklı, kumral biriydi. Kendisini görsem tanırım. Kaçan şahıs kendisine doğru koşan polisleri görünce durdu. Onu yakalayan polisler kaba bir şekilde üstünü aradılar; üzerinden herhangi bir şey çıkmadı. Onu alıp Turhan Cemal Beriker Bulvarındaki Türkkuşu kavşağına götürdüler. Biz de 30 saniye kadar sonra oraya gidince yerde yaralı vaziyette yatan bir genç gördük. Yaralı olan şahsın kollarını tutan bir polis, dizlerini omzunun üzerinde bastırmış vaziyette idi. Biz oradayken ambulansın gelişini görmedik. Yaralı şahsın etrafında silah, patlayıcı madde, vs herhangi bir şey yoktu. Orada bulunan şahısların, polislerin ateş ettikten sonra yerdeki kovanları aldıklarını söylediklerini duyduk. Bir müddet sonra olay yerinden ayrıldım.”

HEYET ÜYELERİNDEN Av. REYHAN YALÇINDAĞ’ IN TUTUKLANAN ŞAHISLARDAN MEHMET NURETTİN BAŞÇI VE MEHMET GAZİ AYDIN İLE KÜRKÇÜLER F TİPİ CEZAEVİNDE YAPTIĞI GÖRÜŞMELER
Heyet üyelerinden Av. Reyhan Yalçındağ, 3 Haziran 2004 günü Adana Kürkçüler F Tipi Cezaevinde tutuklu bulunan Mehmet Gazi Aydın ve Mehmet Nurettin Başçı ile ayrı ayrı görüşerek konuya ilişkin beyanlarını almıştır:

Mehmet Nurettin Başçı, özetle şu beyanlarda bulunmuştur:
“Öldürülen şahısla olaydan yaklaşık bir-iki gün önce tanışmıştık. Kendisi bana kalacak yeri olmadığını söylemişti, ben de onunla beraber bir geceliğine amcamın oğlu Mehmet Kahvecioğlu’ nun evine gittim. Bana adının Mustafa olduğunu söylemişti. O günden sonra onu bir daha hiç görmedim. Benim mesleğim sigara dağıtımcılığı yapmaktır. 28 Mayıs 2004 günü saat 14.00 sıralarında İncirlik beldesinde yine servis yaparken bu şahıs beni gördü ve yanına çağırdı. Adana’ ya gideceğini söyledi. Ben de gideceğim için onu motosikletime aldım ve birlikte yola çıktık. Adana’ ya geldiğimizde kendisini İnönü Parkına bırakacaktım. Adana’ ya girdikten sonra Turan Cemal Beriker Bulvarı denilen kavşakta metalik gri renkte sivil bir araç yanımıza gelerek motosiklete vurdu. Ben dengemi kaybettim, hemen toparlanarak yola devam ettim. Ancak ikinci kere aynı şekilde araçla motosiklete vurdu, bu defa motosiklet yere devrildi. Ben ve adının Şiyar olduğunu sonradan gözaltına alındıktan sonra öğrendiğim şahıs yere düştük. Ben ne olduğunu anlamadan korkudan kaçmaya başladım, o esnada üzerimize kurşunlar yağmaya başladı. Onun üzerinde silah ya da benzeri hiçbir şey yoktu, zaten üzerinde sadece yazlık bir tişört olduğu için silah olsaydı görürdüm. Onlara silahla mukavemet etmedi. Ben onun da kaçtığını zannediyordum ancak sonra onun benimle birlikte koşmadığını; yani kaçmadığını fark ettim. Düştükten sonra silah sesleri üzerine ben korkup kaçmaya başladım. THY bürosuna doğru daha köşeyi döner dönmez karşımdan da çok sayıda sivil giyimli polisin geldiğini görünce ellerimi başımın üzerine koyup duvara yaslandım ve teslim oldum. Beni caddede bulunan polis aracına bindirirlerken polislerin açtığı ateş sonucu bu şahısın yaralandığını farkettim, ben bunu savcılığa da söyledim. sonra yakalanır yakalanmaz beni bir araca bindirdiler ve gözlerimi kapattılar. Sonra Emniyet Müdürlüğüne götürdüler. Gözaltında cinsel organıma ve sağ ayak serçe parmağıma elektrik verdiler, kollarımı arkadan bağladıktan sonra bana “…şimdi helikoptere bineceksin” dediler ve beni bir sandalyenin üzerine çıkarttıktan sonra arkadan bağladıkları kollarımı askıya aldılar ve sandalyeyi ayağımdan çektiler. Ben askıda asılı kaldım, o an helikoptere binmenin askıya alınmak olduğunu anladım. Çırılçıplak soyarak tazyikli soğuk su sıktılar. Bu yöntemlere geçici olarak ara verdiklerinde de sürekli ayakta beklettiler, aç ve susuz bıraktılar, iki gün boyunca tuvalet ihtiyacımı gidermeye izin vermediler. Bunların dışında elle testislerimi sıktılar, kaba dayağa maruz bıraktılar, ölümle tehdit, cinsel işkenceyle tehdit ve hakaret ettiler. Bu işkenceler iki gün boyunca devam etti. Bir defasında gözlerim bağlı bir vaziyette beni arabaya bindirdiler ve 30-40 km. kadar yol gittikten sonra beni araçtan indirdiler. Beni öldüreceklerini söylediler. O esnada bana Şiyar’ ı da öldüreceklerini söylediler. Kulağımın dibinde iki el ateş ettiler. Son isteğimin ne olduğunu sorunca ben de bir sigara içmek istediğimi söyledim. Daha sonra beni tekrar gözlerim bağlı vaziyette Emniyet Müdürlüğüne geri götürdüler. İki gün boyunca avukatlarımızın bizimle görüşmelerine de izin vermediler. Emniyette bulunduğum süre boyunca işkence yapılmak suretiyle içeriğini bilmediğim bazı belgeleri zorla imzalattılar. Bana yapılan muameleleri bizim çıkartıldığımız doktorlara söyledim ancak muayene odasında polisler de bulunduğu için şikâyetlerimin ve vücudumda bulunan izlerin raporlara geçip geçmediğini bilmiyorum. Bana bu muameleleri yapan polislerden şikâyetçiyim. Burada birlikte gözaltına alındığımız Mehmet Kahvecioğlu ve Mehmet Veli Karadeniz ile birlikte aynı odada kalıyoruz. Ancak bildiğim kadarıyla Mehmet Gazi Aydın adlı şahıs tek kişilik hücrede tutulmaktadır.”

Heyet üyesi, mağdur Mehmet Nurettin Başçı’ nın sağ kolunda ve dirseğinde belirgin darp izi, psikolojik olarak gergin ve kaygılı bir ruh haline sahip olduğunu gözlemlemiştir.

Mehmet Gazi Aydın, özetle şu beyanlarda bulunmuştur:
“28 Mayıs 2004 günü Adana Ulu Camii önünde bulunduğum esnada polisler tarafından yakalanarak gözaltına alındım. Benim üzerimde silah yoktu. Gözaltına alındıktan sonra Emniyet Müdürlüğüne götürüldüm, bununla birlikte ayrıca Jandarma birimlerine de götürüldüm. Orada da sorgulandım. Gözaltında bulunduğum sürece kaba dayak, Filistin askısına asılma, çırılçıplak soyulma, tehdit gibi işkencelere maruz kaldım. Zaman zaman bayıldığım için elektrik verilip verilmediğini hatırlamıyorum. Benim okuma yazmam yok denecek kadar az olduğundan Emniyet Müdürlüğünde bana zorla imzalatılan ifadelerin içeriğinde neler olduğunu da bilmiyorum. Halen sağ dizimde gördüğüm işkencelerden kaynaklı izler vardır. Bizi muayene eden doktorların yanında polisler de olduğu için vücudumdaki izleri rapora yazıp yazmadıklarını bilmiyorum. Bir defasında yüzleştirme yapmak için beni Şiyar’ ın bulunduğu hastanede onun yanına götürdüler. Onu gördüğüm esnada çırpınıyordu. Ben duyduğu acılar ya da aldığı ilaçların etkisiyle böyle yaptığını düşündüm. İki gün boyunca avukatlarla görüşmedik. 1 Haziran 2004 tarihinde tutuklanarak cezaevine konuldum. Ben cezaevine getirildiğim andan beri tek kişilik bir hücrede kalmaktayım, buradaki görevliler ihtiyaçlarımı karşılamıyorlar. Örneğin defalarca kez sigara almak istediğimi söyledim ancak kantinde bitmiş olduğu için veremeyeceklerini söylediler. Geldiğimden beri iki defa bulunduğum hücreden dışarı çıkartılarak Cezaevi Müdürü ve Jandarma Komutanının yanına götürüldüm. Cezaevi Müdürü ve Jandarma Komutanı beni itirafçılığa zorlamaktadırlar. İtirafçı olmam durumunda cezaevinden çıkartılacağımı söylemekteler. Bu anlamda yoğun baskı altındayım. Ben de mevcut haklarımı bildiğimi ve itirafçılık yasasından yararlanmak istemediğimi kendilerine söyledim.”

Mehmet Gazi Aydın ile görüşen heyet üyesi Av. Reyhan Yalçındağ, Aydın’ ın son derece korkulu, gergin ve kaygılı bir ruh haline sahip olduğunu, tek kişilik bir hücrede tutulması nedeniyle de kendisini güvende hissetmediğini gözlemlemiştir. Aydın’ ın sigara talebine ilişkin ve tek tutulmasına ilişkin olarak da, görüş sonrasında Cezaevi Müdürü Bahri Görgün ile görüşmüş, Görgün, kendisine Aydın’ ın parası olmadığı için sigara verilmediğini söylemiştir. Ayrıca yakında yanına başkalarının da verileceğini, yalnız kalmayacağını söylemiştir. Bunun üzerine Yalçındağ, Aydın’ ın avukatı Beyhan Günyeli ile görüşmüş ve konuyu aktarmıştır. Günyeli de müvekkilinin ailesi aracılığıyla kendisine para yatırıldığını, parasız olduğunun doğru olmadığını, sigara vs. ihtiyaçlarının karşılanmaması suretiyle müvekkili üzerinde baskıların sürdürülmek istendiğini ileri sürmüştür.

HEYETİN YAPTIĞI RESMİ GÖRÜŞMELER

1) Soruşturmayı yürüten DGM Savcısı Kasım YAĞMUR
Heyete özetle şu beyanlarda bulunmuştur;
“Dosyanın ilgili kısımlarını tefrik ederek Adana Cumhuriyet Başsavcılığına gönderme kararı verdim. İşkence ve adam öldürmeden dolayı güvenlik güçleri hakkında suç duyurusunda bulundum. Bu aşamadan sonra soruşturma yetkisi bizde değildir.”Heyet üyeleri arasında ailenin avukatlarının da bulunduğu ve dava dosyasını inceleme talebimizin olduğunu belirtmemize ve ısrarlarımıza rağmen, dava dosyasını incelememize izin vermemiştir. Dava dosyası ile ilgili henüz alınmış bir gizlilik kararının olmadığını, ancak 11 Haziran Cuma gününe kadar karar aldırmayı düşündüğünü, eğer dosyayı incelemekte ısrar edersek hemen gizlilik kararı aldıracağını belirtmiştir.2) Adana DGM Cumhuriyet Başsavcısı Nuri YİĞİT

 Heyete özetle şu beyanlarda bulunmuştur;
“Bizler hukukçuyuz, hukukun üstünlüğüne inanırız. 1997’ den bu yana çok sayıda insan hakları seminerine katıldım, bu konularda duyarlı bir insanım. Ancak işkence ve yargısız infaz iddialarıyla ilgili soruşturma yapma yetkisi DGM’de değildir. Bu nedenle dosyanın ilgili kısmını tefrik ederek Adana Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdik. Bu nedenle bu olaya ilişkin yorum yapamam. DGM Savcısının dosyayı inceletmemesi, O’nun kişisel hukuki görüşüdür. Bu konuda bir şey diyemem. Ancak dosyayı inceletmek istemiyorsa gizlilik kararı aldırması gerekir. Kendisi böyle takdir etmişse bir şey diyemeyiz. Bizim bu olaya ilişkin yaptığımız tek şey dosyayı Adana Cumhuriyet Başsavcılığına göndermektir. DGM’lerin istisnai mahkemeler olduğu bir gerçektir, biz 2845 sayılı yasa gereğince görevli mahkemeleriz. Ayrıca Türkiye bir hukuk devletidir, gerçekleşen bir hak ihlali varsa sorumlular mutlaka araştırılır. Bahsedilen olaya ilişkin olarak da işkence iddialarına ilişkin olarak da görevli savcılığa dosya intikal etmiştir. “3) İnfaz ve İşkence İddialarına ilişkin Soruşturmayı yürüten Adana Cumhuriyet Savcısı Tevfik LOĞOĞLU
Heyet üyelerine özetle şu beyanlarda bulunmuştur;
“Dosya henüz benim elime ulaşmadı, bu nedenle dosyaya ilişkin bir şey söyleyemem. Dosya elime ulaştıktan sonra inceleyip sonrasında size dosyanın örneğini verip vermeyeceğimi belirteceğim. Ancak bu aşamada herhangi bir bilgim yoktur. Bende sadece otopsiye ilişkin bir tutanak mevcuttur. Dosyanın çok önceden elime ulaşması gerekiyordu ancak emniyet dosyayı bana göndereceğine DGM’ye gönderdi, bu nedenle de dosya henüz bana ulaşmadı. Ben Şiyar Perinçek’ in otopsi işlemine giren savcıyım. Bende bulunan dosyada sadece ölü muayene tutanağı, cenazenin aileye teslim edildiğine dair tutanak ve maktulün elbiselerinin emniyete teslim edildiğine dair Devlet Hastanesinin yazısı mevcuttur. Onun dışındaki ilgili belgeler ve dosyanın tamamı elime ulaştıktan ve ben inceledikten sonra hangilerini size vereceğime karar vereceğim.”4) Adana Barosu YK Üyesi ve İl İnsan Hakları Kurulu Üyesi Av. İsmail ARISOY
Heyete özetle şu beyanlarda bulunmuştur;
“Ben, bu vakayı basından takip ettim, ancak bu vakayla ilgilenen avukatların suç duyuruları ve tutmuş oldukları bir tutanak bana Valilik İnsan Hakları İl Kurulu Üyesi olmam vesilesi ile ulaştırıldı. Bu olaya ilişkin soruşturmaya yeni başladık. Ancak Baroyu ilgilendiren kısmına ilişkin Baro Başkanı ile görüşmeniz gerekir. Adana’da genelde Avukatlar savunma hakkına ilişkin sürekli sorunlar ve engellemeler ile karşılaşmaktadırlar. Adana Kürkçüler Cezaevinden de sürekli ihlal şikâyeti almaktayız. Ancak Baromuzun bu konularda yeterince etkili olduğunu söylemek maalesef ki mümkün değildir. Yargısız infaz ve işkence iddialarını soruşturmak üzere İl İnsan Hakları Kurulu bünyesinde oluşturulan alt komisyonda ben de görev yapmaktayım. Bu nedenle konuyla ilgileneceğim, ne gerekiyorsa onu yapacağız.”

5) Adana Barosu Başkanı Av. Necati ERDEM
Heyete özetle şu beyanlarda bulunmuştur;
“Basından olayın çatışma olduğunu duydum, öyle sanıyordum. İnfaz iddialarını şimdi sizden duydum. Adana’da hazırlık dosyalarının incelenmesi ve gözaltında müdafilerin müvekkilleri ile görüşmesi hususu oldukça problemlidir. Savcının dosyayı müdafilere inceletmeyeceğine dair bir yazısı var elimizde, buna ilişkin Adalet Bakanlığına yazı yazdık ancak henüz cevabı gelmedi. Kürkçüler Cezaevinden zaman zaman işkence iddiaları kulağımıza geliyor ancak henüz bir belge veya somut bir bilgi ulaşmadı. Dosyalardan fotokopileri alamamanız hususuna gelince, Adana Cumhuriyet Başsavcılığı, Avukatlık Yasasının 46/2. Maddesinde avukatların alabilecekleri belgelerden bahsedilirken bunun dava dosyalarını kapsadığını ancak hazırlık aşamasını kapsamadığını iddia etmektedir. Ortada keyfi ve yasal olmayan bir muamele söz konusudur.”

Heyet üyelerinin, olaydan sonra müvekkilleriyle gözaltında görüşmek üzere Emniyet Müdürlüğü TEM Şubesine gittikleri ancak iki gün süreyle görüştürülmediklerini; buna karşılık avukatların, müvekkillerinin gözaltında işkence gördüklerine dair iddiaların olduğunu söylemeleri üzerine, Erdem şu aktarımlarda bulunmuştur:

“Bu konu ile ilgili avukatların başvurusu bize ulaşmadı. Onun dışında zaman zaman Kürkçüler Cezaevinde işkence vakalarının yaşandığına ilişkin, özellikle de sayım anlarında kötü muamele yapıldığına ilişkin iddialar Baromuza da iletildi. Konuyu araştıracağız.”

6) İl İnsan Hakları Kurulu İnsan Hakları Masası Başkanı Mehmet TOPRAK
Heyete özetle şu beyanlarda bulunmuştur;
“Bu olayı 28 Mayıs 2004 günü mesai çıkışında saat başı haberlerini takip ederken basından öğrendim. Daha sonra hafta sonuna denk geldiği için herhangi bir girişimimiz olmadı. İHD Genel Merkezinin 31.05.2004 tarihli fax başvurusu üzerine konuyu ele aldık. Başvuruyu üç kişilik alt komisyona havale ederek bu konuda araştırma yapıp bir raporla İl kuruluna sunmalarını istedik. Alt komisyon çalışmalarına başladı ancak henüz tamamlanmadı. Alt komisyon, hem yazışma yaparak hem de tanıklarla bire bir görüşmeler yaparak çalışmasını yürütecektir. Soruşturmada herhangi bir hataya mahal vermemek için dikkatli ve çok hızlı olmayan bir tarzda yürütüyoruz. Hızlı davranarak hata yapmak istemiyoruz. Soruşturmayı yürüten alt komisyonda Barodan bir avukat, bir hazine avukatı ve bir STK temsilcisi (Esnaf ve Sanatkârlar Odasından) mevcuttur. Bu olayın gerçekliğe kavuşturulması için biz de elimizden geleni yapacağız. Yaşam hakkının kutsal ve dokunulmaz olduğu yolundaki belirlemelerinize tamamen katılıyorum. Bu açıdan olayı tüm yönleriyle araştıracağız.”

7) Adana İl Emniyet Müdür Yardımcısı Cemal LEVENT
Heyet üyelerinin kendilerini tanıtmaları ve geliş amaçlarını açıklamaları üzerine Emniyet Müd. Yrd. Cemal LEVENT, son derece agresif ve saygı sınırlarını aşan bir üslupla insan hakları savunucularına yönelik ithamlarda bulunmuştur. Heyet üyelerinin kendi kurumlarının Türkiye’ de uzun yıllardan beri yürütülen insan hakları mücadelesindeki yerlerinden bahsetmeleri ve çalışmalarını özetlemeye çalışma gayretlerine de yine benzer şekilde nezaket kurallarını aşan bir üslupla yanıt vermiştir. Özetle;
“Sizler insan hakları savunuculuğu adı altında maskeler takmış bireyler ve kurumlarsınız. Buraya gelişinizi de bu şekilde değerlendiriyorum. Bu olay bir terör meselesidir. Sizler ikili tutum almaktasınız; bu olayla uğraşacağınıza TV’ da birbirini darp eden insanlarla, birbirini yaralayan insanlarla, eşini döven adamlarla uğraşın. Sizin çabalarınız art niyetli çabalardır, insan haklarına saygı çabası değildir” şeklinde ifadelerde bulunmuştur. Bunun üzerine heyet üyeleri de hiçbir şekilde insan hakları savunucusu kimliklerini tartıştırmayacaklarını ve bu üslubunu sürdürmesi durumunda kendisiyle görüşmeye devam edemeyeceklerini belirterek Emniyet Müdürü ile görüşmeyi talep etmiş ve yine Cemal LEVENT ile birlikte Emniyet Müdürü Mehmet CEBE ile görüşmüşlerdir.

8) Adana İl Emniyet Müdürü Mehmet CEBE
Heyet üyeleri, yaşam hakkının kutsal ve dokunulmaz olduğunu ve bu nedenle Adana’ da gerçekleşen vakanın bir yargısız infaz olması ve yine akabinde gerçekleşen gözaltılarda şahısların işkence gördüklerine dair iddiaların olması nedeniyle konuyu araştırmak üzere geldikleri bilgisini verdikten sonra Mehmet Cebe, kendisine vakayla ilgili yöneltilen sorulara konuyu bilmediğinden dolayı yanıt verememiş; ancak görüşmeye katılan Emniyet Müdür Yrd. Cemal Levent’ e sorarak konuyla ilgili bilgileri aktarabilmiştir. Heyet üyeleri, Emniyet Müdürü Cebe’ nin, olayın gerçekleşme biçimi, maktulün üzerinden çıktığı iddia edilen silah, vb malzemeler, kaç kurşun isabet ettiği, hastanede kaç gün kaldığı, hangi hastanede kaldığı, akabindeki gözaltılarda avukatların TEM Şube tarafından müvekkilleriyle iki gün boyunca görüşemedikleri, vb konularda bilgi sahibi olmadığını gözlemlemiştir. Buna karşın aktarılan soruları Cemal Levent’e yönelterek heyet üyelerine bilgi vermiştir. Cemal Levent de;

“Olay günü takipte olan şahıslar güvenlik görevlilerinin “dur”ihtarına uymamış ve bu nedenle kullanmakta oldukları motosiklete çarparak yere düşürülmüşlerdir. Yere düşürülen şahıslardan biri, yerde bulunduğu esnada üzerinde bulunan silahla ateş ettiği için polisler ona ateş etmişlerdir. Bunun sonucunda yaralanmıştır. Daha sonra hastaneye kaldırılmıştır. Hastaneye getirildiği esnada şuuru kapalıymış. Olaydan sonra gerçekleşen operasyonlarda gözaltına alınan şahısların avukatlarıyla iki gün süreyle görüştürülmedikleri doğrudur. Çünkü operasyon devam ettiği için böyle davranılmıştır. Kötü muameleye maruz kaldıklarına ilişkin iddialarının avukatları aracılığıyla Savcılığa iletilmesi sonucu da şahıslar doktora çıkartılarak sağlık raporları alınmıştır. Alınan raporlarda darp cebir izine rastlanılmamıştır” şeklinde açıklamalar yapmıştır.

Aşağıda belirtilen görüşmelerde heyete TİHV Adana Temsilcisi ve YK Üyesi Av. Mustafa CİNKILIÇ ile TİHV Adana Temsilciliği Başvuru Doktoru Mehmet ANTMEN de dahil olmuştur:

9) Adana Devlet Hastanesi Baştabibi Yrd.Doç.Mehmet YAĞCI

 Heyete özetle şu beyanlarda bulunmuştur;
“Ben olay günü, yani yaralının hastaneye getirildiği gün görev başındaydım ancak bizzat ilgilenmedim, sürekli olarak gelişmelere ilişkin doktorlarından bilgi aldım. Ameliyatını yapan doktor Mehmet Kobanel’dir. Onunla görüşürseniz daha sağlıklı bilgi alabilirsiniz. Hastanemizde yoğun bakım ünitesi mevcut değildir. Ancak yapım çalışmaları devam etmektedir.”10) Adana Devlet Hastanesi Kalp Damar Cerrahisi Uzmanı-Ameliyatı Yapan Doktor Mehmet KOBANEL
Heyete özetle şu beyanlarda bulunmuştur;
“28 Mayıs günü saat 15:00’ da yaralı, 112 Hızır Acil Servis tarafından hastaneye getirildi. Yaralıyı ben ameliyat ettim. Ameliyata saat 15:17’ de başladık. Yarası ağır olduğu için 4-5 ünite kan verdik. Kurşun sol koltuk altına yakın bir yerden girip sağ sırt bölgesine yakın bir yerden çıkmıştı. İç organlarını parçalamıştı. Vücutta barut yanığı veya benzer bir şey yoktu, hasta ameliyata alındığında elbiseleri yoktu. Ameliyat 1,5 saat sürdü. Daha sonra onu ameliyathaneden çıkarıp, Hastanemizde yoğun bakım ünitesi bulunmadığından serviste tek kişilik bir odaya aldık. Saat 18:00 sularında hastayı nöbetçi doktora devrederek hastaneden ayrıldım. Hasta tedavi gördüğü süre zarfında hastaneden hiçbir şekilde dışarı çıkarılmadı. Ben ve personelim tedavi konusunda azami dikkati gösterdik. Tedavi süresince kimliği hakkında bize hiçbir şey söylemedi, daha doğrusu benimle hiçbir şekilde iletişim kurmadı. Bazen bilinci yerine geliyordu ve bu esnada serum vb. bütün hortumları çıkarmaya çalışıyordu; bu nedenle ellerini yatağa bağlamak zorunda kaldık. Tansiyonu vs. normal gidiyordu, istese bizimle konuşabilirdi ancak hiç konuşmadı. Polisler mütemadiyen ve her istedikleri zaman odaya girip çıktılar, ancak bize yönelik tehdit, baskı vb. bir şeyle karşılaşmadık. Görevimizi yaparken engellenmedik. Ölümünü normal bir gelişme olarak tanımlayabiliriz, çünkü yarası çok ağırdı. Biz hastane personeli olarak elimizden gelen her şeyi yaptık. Telefonla iki defa Balcalı Araştırma Hastanesini arayarak yoğun bakım ünitesi için yer istedim ancak dolu olduğunu söylediler”

11) 112 Hızır Acil Servis Başhekimi Dr.Fulya KAYA
Heyete özetle şu beyanlarda bulunmuştur;
“Bu olaya ilişkin bilgi istiyorsanız resmi bir başvuru yapmanız gerekir. Biz de bunun üzerine amirlerimiz izin verdiği takdirde sizlere yazılı veya sözlü bilgi verebiliriz. Bu nedenle size bilgi vermek zorunda değiliz. Bunu aynen bu şekilde raporunuza yazabilirsiniz.”

12) Adli Tıp Kurumu Grup Başkanı Dr.Necmi ÇEKİN
Heyete özetle şu beyanlarda bulunmuştur;
“Cesede otopsiyi ben ve bir meslektaşım yaptık. Ceset geldiğinde üzerinde veya yanında elbiseleri yoktu. Bu nedenle atış mesafesine ilişkin bir bilgi elde edemeyiz. Ancak otopsiyi çok detaylı yaptık. Patolojik araştırma için vücuttan alınan bir parçayı da Balcalı Araştırma Hastanesine gönderdik. Onun sonucu da gelince otopsi raporunu en kısa zamanda tüm detaylarıyla hazırlayacağız.”

13) Adana Barosu Avukatlarından Av. Beyhan GÜNYELİ
Gözaltına alınan şahıslardan Mehmet Nurettin Başçı ve Mehmet Kahvecioğlu müdafii Av. Beyhan Günyeli, müvekkilleriyle görüşmek üzere 29 Mayıs 2004 tarihinde saat 11.00’ da Emniyet Müdürlüğü TEM Şubesine meslektaşları Sevil Aracı ile birlikte gittiğini, ancak saat 11:50Ye kadar bekledikten sonra tahkikatın devam ettiği gerekçesiyle görüştürülmediklerini, bunun üzerine DGM Savcılığına başvurduklarını ifade etmiştir. DGM Cumhuriyet Savcısı ile görüşmenin ardından yine aynı gün saat 15:20’de tekrar TEM şubesine giderek müvekkilleriyle görüşme talebini yinelediklerini beyan ederek özetle şu beyanlarda bulunmuştur:

“Gözaltına alınan müvekkillerimiz Mehmet Kahvecioğlu ve Mehmet Nurettin Başçı ile görüşmek üzere 29 Mayıs 2004 günü saat 11:00 da Adana Emniyet Müdürlüğü TEM Şubesine meslektaşım Av. Sevil Aracı ile birlikte gittik. Gittiğimizde bize tahkikatın devam ettiği gerekçesiyle o an görüşemeyeceğimiz söylendi. Biz bunun yasal hakkımız olduğunu, gerçekleşen yeni yasal değişiklik sonrasında hangi gerekçeyle olursa olsun gözaltına alınan şahıslarla anında görüşme hakkımızın olduğunu ifade etmemize ve bu yönde ısrarcı olmamıza rağmen bu talebimiz reddedildi. Yaklaşık 1 saat süreyle bekletildikten sonra şubeden ayrıldık. Bunun üzerine DGM Cumhuriyet Savcısı Nevzat İnanoğlu ile görüşmek üzere meslektaşlarım Av.Sevil Aracı, Av.Mehmet Aydın, Av.Hüseyin Kılınç ve Av.İknur Önal ile birlikte adliyeye gittik. Cumhuriyet Savcısı bunun bir engelleme olmadığını görüşme yapabileceğimizi söyledi. Bunun üzerine görüşme talebimiz kabul edildi ve aynı gün müvekkillerle görüşmek üzere tekrar TEM Şubesine gittik. TEM’de görevli başkomiser, görüşmenin iki dakika süreceğini bundan da savcının haberi olduğunu söyledi. Bu sürenin kendileri tarafından belirlenemeyeceği, iki dakikalık görüş yapmayacağımızı ve savcılığın da bu yönlü bir kısıtlamasının olmadığını beyan ettikten sonra müvekkillerimiz Mehmet Kahvecioğlu ve Mehmet Nurettin Başçı ile ben, Av.Sevil Aracı ve Av.Mehmet Aydın olmak üzere TEM’in girişindeki bir odada 15.20-15.40 arasında görüşebildik. Odada bulunan Nurettin Başçı iki eliyle iki kolunu tutmuş, yalvarır bir şekilde “beni buradan çıkarın, bana işkence yapıyorlar” dedi. Başçının sol kol dirseğinde morluklar, sol omzunda derin morluklar, belinin değişik yerlerinde morluklar gözlenmiş olup, kendisinin beyanına göre sol ve sağ ayak parmaklarına, cinsel organına elektrik verildiğini, gözaltındayken bir otomobil ile dışarı çıkarılıp, boş bir arazide kulağının yanında birkaç el silah ateşlendiğini, sabaha kadar ayakta yeme içme ve tuvalet ihtiyacı karşılanmadan ve uyumasına izin verilmeden bekletildiğini belirtti. Bunun üzerine beraber görüş yaptığımız meslektaşlarımız ile birlikte M.Nurettin Başçının şikayetlerini ve yaşadığımız olumsuzlukları içeren bir tutanak düzenleyerek aynı gün Başçı’nın işkence iddialarının araştırılması ve belgelenmesi için adli tabipliğe sevkini ve bu nedenle göz altı süresinin uzatılmamasını talep eden bir dilekçeyi tutuğumuz tutanakla birlikte DGM Savcılığına sunduk. Görüşmenin ardından TEM şube tarafından düzenlenen avukat görüşme tutanağına ilk geliş saatimiz olan saat 11:00 da görüştürülmediğimizi, hiçbir hazırlık evrakını inceleyemediğimizi not düştük.

14) Adana Barosu Avukatlarından Av. Sevil ARACI
Av. Sevil Aracı da yukarıda meslektaşı Av. Beyhan Günyeli’ nin aktarımlarının aynısını belirterek, gözaltında bulunan müvekkilleriyle görüşmek için uzun bir süre engellendiklerini, bu durumun yasal olmadığını belirtmelerine rağmen TEM Şubesi görevlilerinin ısrarla görüştürmediklerini ve hazırlık evraklarına ise hiçbir aşamada ulaşamadıklarını ifade etmiştir. Aracı da benzer şekilde, gözaltında görüştükleri esnada Başçı’ nın vücudunun farklı yerlerinde fiziksel darp izlerini gözlemlediklerini ve kendisinin elektrik, aç ve susuz bırakılma, ayakta bekletilme, darp edilme gibi işkence yöntemlerine maruz bırakıldığını söylediğini belirtmiştir. Aracı, ayrıca 29 Mayıs 2004 tarihinde saat 15.45’ de bu durumu yazılı bir tutanakla imza altına aldıklarını ifade etmiştir.

HEYETİN YAPTIĞI TESPİTLER
1. İnsan Hakları Heyeti, olayın gerçekleştiği yere giderek incelemelerde bulunmuş, Şiyar Perinçek’ in ateşli silahla vurulması vakasının, Turan Cemal Beriker bulvarında, İHD Adana Şubesi binasının tam karşısında gerçekleştiğini tespit etmiştir.

2. Heyet, olayın gerçekleşmesinin hemen akabinde basın mensupları tarafından çekilmiş tüm fotoğrafları incelemiş ve olay yerinde silah, bomba, mermi, boş kovan vb herhangi bir maddenin bulunduğunu gösteren herhangi bir fotoğrafa rastlamamıştır.

3. Heyet, fotoğraflardan yapılan tespitlere göre, kaldırım kenarında motosiklete bitişik duran sivil metalik kurşuni renkte 01 PK 677 plakalı Wolkswagen Polo marka aracın sağ ön ve arka kapı hizasında çarpmaya yönelik bariz izler, içe gömülme tespit etmiştir. Bu durum, motosikletin seyir halindeyken bahsedilen araç tarafından çarpıldığını açığa çıkartır niteliktedir.

4. Heyet, görgü tanıklarının anlatımına göre olay anında motosiklet üzerinde bulunan ve çarpma sonucu yere düşen maktul Şiyar Perinçek ile Mehmet Nurettin Başçı’ nın üzerinde silah bulunduğuna ilişkin herhangi bir belirleme saptamamıştır. Tanıklar, silahlı mukavemet olayını yalanlamaktadırlar.

5. Heyet, yaralanma olayından sonra polis görevlilerinden birinin ambulansa bindirilme işlemine kadar dizleriyle o an yaralı bulunan Şiyar Perinçek’ in omuzlarına bastığı yolunda bilgiler almıştır.

6. Yine görgü tanıklarının ve Başçı’ nın anlatımlarına göre, olayın oluş biçimi ve olay yerinde çok sayıda güvenlik görevlilerinin (28.05.2004 tarihli saat 18:45’ de tutulan Olay Yeri İnceleme ve Tespit Tutanağına göre, Bölge Asayiş Şube, Ş.E. Çıtak Polis Merkezi ekipleri, TEM Şubesi, Cinayet Büro) bulunmuş olmasına göre, olay yerinden Nurettin Başçı’ nın kaçarak izini kaybettirmiş olması olanaklı değildir.

7. Polislerin açtığı ateş sonucu saat 14:30 sıralarında yaralanan Şiyar Perinçek için olayın üzerinden 15 dakika geçtikten sonra ambulans istenmiş, yaklaşık olarak 5 dakika sonra olay yerine gelen ambulansla Adana Devlet Hastanesi acil servisine götürülmüş; dosyada mevcut tutanaklara göre saat 15:00’ da Hastaneye yatırılmıştır. Emniyet görevlileri tarafından 28 Mayıs 2004 tarihli ve 15:15 saatinde hazırlanan üst arama tutanağına göre Perinçek’ in üzerinden para, çakmak, sigara ve üzeri yazılı bir kağıt parçası çıkmıştır.

8. Maktul Şiyar Perinçek, Adana Devlet Hastanesine getirildikten sonra ameliyat edilmiş ancak hayati tehlikeyi atlatamamasına rağmen, yoğun bakım ünitesi bulunan tam teşekküllü bir hastaneye nakli sağlanmamıştır. Heyetin Devlet Hastanesi Doktoru Dr. Mehmet Kobanel ile görüşmesinde kendilerine iki defa Balcalı Araştırma Hastanesi yetkilileri ile telefonda görüştüğü ve yoğun bakım ünitesine yatırılmasını talep ettiği söylenmiştir. Heyet, hayati tehlikenin mevcut olduğu bir durumda telefonla yapılan talebi son derece yetersiz bulmaktadır.

9. Maktulün kesin ölüm sebebinin ne olduğunu açıklayan klasik otopsi tutanağı henüz tanzim edilmemiş; hazırlık dosyasında ölü muayene tutanağı mevcuttur.

10. Heyet üyeleri, maktulün üzerinde bulunan ve atış mesafesini tespit için oldukça önemli olan giysilerin akıbetinin ne olduğuna ilişkin yetkili makamlardan herhangi bir yanıt alamamış; maktulün ailesinin cenazeyi tamamen elbisesiz bir vaziyette teslim aldığını tespit etmiştir.

11. Heyet üyeleri, sağlık görevlileri tarafından verilen bilgilere göre, açılan ateşin son derece profesyonel biri tarafından açıldığı ve tek atış olmasına rağmen kalp ve akciğerlere isabet eden öldürücü bir atış olduğu bilgisine ulaşmıştır.

12. Heyet üyeleri, olayın gerçekleşme biçimi, tanıklar, Mehmet Nurettin Başçı’ nın ifadeleri, olay yerinde çok sayıda güvenlik görevlilerinin bulunması gibi nedenlerle Nurettin Başçı’ nın maktulün vurulduğu dakikalarda yakalandığını tespit etmekle birlikte, yakalama tutanaklarına göre Başçı’ nın yakalanma yeri Dağlıoğlu Mahallesi 23. sokak ve saati de olaydan yaklaşık 9 saat sonra yani 00.30 olarak görülmektedir.

13. Maktulün vurulmasını müteakip gözaltına alınan Mehmet Kahvecioğlu, Mehmet Nurettin başçı, Mehmet Veli Karadeniz ve Mehmet Gazi Aydın ile görüşmek isteyen avukatlar TEM Şubesine ilk gittiklerinde engellenmişler ve görüştürülmemişlerdir. Daha sonraki gidişlerinde gerçekleşen görüşmelerde ise Nurettin Başçı’ nın işkence gördüğünü tespit etmişler ve bu defa da müvekkilleriyle ilgili hazırlık evraklarını inceleyememişlerdir. Hazırlık evraklarının incelenmemesi ve ilk gittiklerinde yasal olmayan bir şekilde müvekkilleriyle görüştürülmemeleri konusu, güvenlik görevlileri ve avukatlar tarafından tutanakla imza altına alınmış olup savcılık aşamasındaki dosyada mevcuttur.

14. İnsan hakları heyetinin bir gün devam eden çalışmaları hiçbir şekilde engellenmemiş, görüşme talep edilen resmi makamlar, görüşmenin gerçekleşmesi ve heyetin bekletilmemesi konusunda duyarlı davranmışlardır. Ancak görüşme talep edilen Adana Cumhuriyet Başsavcılığı görüşmeyi reddetmiş ve görüşülen makamlardan Emniyet Müdür Yardımcısı Cemal Levent ise heyete nezaket kurallarını aşan bir üslupla davranmış ve insan hakları savunucusu sıfatlarını benimsemediğini söyleyerek hakarette bulunmuştur.

AYDINLATILMASI GEREKEN NOKTALAR
1. Olayın gerçekleştiği yerin, İHD Adana Şubesinin tam karşısında olması bir tesadüf müdür? Maktulün İHD Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölge Temsilcisi Mihdi Perinçek’ in oğlu olduğu, operasyonu yürüten güvenlik görevlileri tarafından daha önceden bilinmekte miydi?

2. Maktule ve yanında motosiklet üzerinde bulunan Mehmet Nurettin Başçı’ ya yönelik neden “dur” ihtarında bulunulmadı? “Dur” ihtarında bulunmak yerine neden araçla çarparak motosikletin devrilmesine yol açıldı?

3. Maktulün yere düştükten sonra silahla mukavemet etmesi ne kadar olasıdır? Dosyadaki tutanaklardan anlaşıldığına göre güvenlik görevlileri bir gün önceden almış oldukları ihbar doğrultusunda (ihbarda şahısların kaldıkları evin açık adresi de mevcuttur) kapsamlı bir operasyon hazırlığı gerçekleştirmiş olduklarına göre, neden aynı gün evlerine baskın yaparak yakalamak mümkün olmadı, ya da yüzüstü bir vaziyette silahsız bir şekilde yerde bulunan yaralının etkisiz hale getirilmesi nasıl mümkün olmadı?

4. Görgü tanıklarının maktulün yüzüstü yerde olduğu ve mukavemet etmediği bir anda yanına yaklaşan bir polis görevlisince yerde yatan şahısa ateş edildiği iddiası araştırılmış mıdır?

5. Hızır Acil Servisine ait en yakın ambulans olay yerine sadece 5 dakika uzaklıkta iken, ambulansın gelmesi neden 20 dakika gibi bir süre aldı? Maktulün yaralı vaziyette yerde iken, dizleriyle maktulün omzuna basmasına orada bulunan diğer güvenlik görevlileri neden sessiz kaldılar?

6. İddia edildiği gibi maktul Şiyar Perinçek’ in silahla mukavemet ettiği doğru ise, olayın hemen akabinde çekilen fotoğraflarda neden silaha ve diğer patlayıcı maddelere ilişkin en ufak bir emare mevcut değildir?

7. Maktulün üzerinde bulunan giysilerin müsadere altına alındığına dair herhangi bir belgenin savcılık aşamasındaki dosyada bulunmamasına rağmen, giysilere ne olduğu neden bilinmemektedir? Giysilerin bu aşamada ortadan kaldırılmasıyla hedeflenen ateş mesafesini ortaya çıkartabilecek emarelerin karartılması mıdır?

8. Maktul ameliyattan çıkartıldıktan sonra neden yoğun bakım ünitesinin bulunduğu tam teşekküllü bir hastaneye götürülmemiştir? Hayati tehlikenin atlatılamadığı bir durumda yetkili Başhekimlik olarak sadece telefon yoluyla Balcalı Hastanesi ile görüşmek maktulün hayatta kalması için gösterilmesi gereken çaba olarak algılanabilir mi? Maktul hastanede bulunduğu süre zarfında hastane görevlileri, emniyet görevlilerinin sürekli olarak onun odasına girip çıkmasına neden müsaade ettiler?

9. Maktul Şiyar Perinçek için 30.05.2004 tarihli ve saat 17.20’ de düzenlenen Ölü Muayene ve Otopsi Tutanağına göre maktulün yaşamını yitirdiği gün ve saat; 30 Mayıs 2004 ve 15:30 sıralarıdır. Oysa Adana Emniyet Müdürlüğü TEM Şube Müdürü Kamil Karabörk imzasıyla Adana DGM Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen 31.05.2004 tarihli ek gözaltı izninin istenmesi yazısında “……..maktulün 31.05.2004 tarihinde öldüğü” belirtilmektedir. Ölüm tarihine ilişkin dosyada mevcut çelişkili durumlar yetkili makamlar tarafından neyle açıklanmaktadır?

10. Nurettin Başçı’ nın kendi ifadesinden, görgü tanıklarının beyanından, olayın oluş biçiminden ve dosyada mevcut 29.05.2004 tarihli ve 14.00’ da tutulan Yüzleştirme ve Teşhis Tutanağından anlaşıldığına göre Mehmet Nurettin Başçı, maktulün yaralanması esnasında yakalanarak gözaltına alınmasına rağmen, neden hazırlık dosyasındaki sevk tutanağında şahsın 28 Mayıs 2004 günü saat 00.30 sıralarında ve vakanın gerçekleştiği yerin çok uzağında bir semtte, Dağlıoğlu mahallesi 23. sokakta yakalandığı şeklinde tutanak tutulmuştur? Kaldı ki saat 00.30, 28 Mayıs gününün başlangıcını, vakanın gerçekleşmesinden yaklaşık 14 saat kadar öncesini ifade eder. Benzer şekilde, İçişleri Bakanlığı Şüpheli ve Sanık Hakları Formunda Başçı’ nın yakalanma tarihi 28.06.2004 saati ise 23.50 olarak gösterilmektedir. Başçı’ nın yakalanmasının, farklı tutanaklarda, olay yerinden ve saatinden farklı bir yerde ve saatte yapılmış gibi gösterilmesiyle hedeflenen amaç nedir? 28.06.2004 günü saat 23:30 da Nurettin Başçının kardeşi de evden göz altına alındı mı? Nurettin’in kardeşi olan şahıs Nurettin’in kendisiymiş gibi Devlet Hastanesine götürülerek doktor kontrolünden geçirilip sağlam raporu alındı mı?

11. Vakayı müteakip gerçekleşen gözaltılar sonucu müvekkilleri Mehmet Nurettin Başçı, Mehmet Veli Karadeniz, Mehmet Kahvecioğlu ve Mehmet Gazi Aydın, gözaltına alınmalarından sonraki ikinci gün olmasına rağmen neden TEM Şubeye gelen avukatları tarafından görüştürülmelerine izin verilmemiştir? Bununla gizlenmek istenen nedir? Benzer şekilde hazırlık evraklarının incelettirilmemesinden gizlenmek istenen nedir?

KANAAT VE SONUÇ

Kanaat
İnsan Hakları Heyetimiz, tüm incelemeler sırasında yaptığı görüşmeler, edindiği bulgular, dosyada mevcut ifade ve tutanaklar, fotoğraflar ve aynı şekilde gözlemlerinden hareketle; Emniyet Birimlerinin açıklamaları ve tuttukları tutanaklar dışında maktul Şiyar PERİNÇEK’e ateş edilmeden önce “dur” ihtarında bulunulduğuna ve Şiyar PERİNÇEK tarafından güvenlik görevlilerine karşı silahlı mukavemette bulunulduğuna dair hiçbir bilgi, belge, tanık anlatımına ulaşılamamış; aksine Emniyet Birimlerinin iddialarını kuşkulu hale getiren verilerle karşılaşılmıştır. Bu aşamada kesin veriler elde edilememekle birlikte heyetimizde Şiyar PERİNÇEK’in Adana Emniyet Müdürlüğü görevlilerince yargısız infaz sonucu öldürüldüğüne dair baskın bir kanaat oluşmuştur.

Heyetimiz, maktul Perinçek’in ameliyat sonrasında tam teşekküllü yoğun bakım ünitesi olan bir hastaneye gönderilmemesinin ve hastanede bulunduğu sırada da güvenlik görevlilerinin keyfiyetlerince sürekli olarak onun bulunduğu odaya girip çıkmalarının, ciddi şekilde araştırılması gereken hususlar olduğu kanaatindedir. Maktulün üzerinde bulunan giysilerin nerede bulunduğunun bilinmemesinin de, atış mesafesini gizlemeye yönelik bir durum olduğu düşüncesini taşımaktadır. Kesin ölüm nedeninin bilinebilmesi için Klasik Otopsi tutanağının hazırlanması gerekmektedir.

Heyet, vaka sonrasında gerçekleşen operasyonlarda gözaltına alınan şahıslarla avukatlarının görüştürülmemesinin Emniyet Müdürlüğünün keyfi bir tutumu olduğu kanaatindedir. Nitekim bu durum yasal değildir. Yasal olmayan bir şekilde müdafi yardımından yararlanma hakkı ihlal edilmiştir. Heyet, bu durumun gözaltına alınan şahısların gördükleri işkence ve gayri insani muamelelerin gizlenmesi amaçlı olduğunu düşünmektedir.

Heyet üyeleri, benzer şekilde, bundan sonra da, yaşam hakkı ihlali, işkence ve kötü muamele gibi ihlallerin gerçekleşme riskinin mevcut olduğu kaygısını taşımaktadır.

Sonuç
Yaşam hakkı, her koşulda kutsaldır ve dokunulmazdır. Yaşam hakkı ihlali, insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamındadır. İşkence, kötü muamele ve gayri insani muamele yasağı da insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamındadır. Şiyar Perinçek adlı şahsın yargısız infaz sonucu öldürülmesi olayı ile sonrasında gözaltına alınan şahısların işkence gördükleri iddiaları kapsamlı bir şekilde araştırılmalı, deliller karartılmadan hazırlık soruşturması ivedilikle tamamlanmalı ve failler yargılanarak hak ettikleri cezaya çarptırılmalıdır.

Şiyar Perinçek’ in yargısız infaz sonucu öldürülmesi ve Mehmet Nurettin Başçı ile Mehmet Gazi Aydın’ ın işkence ve kötü muameleye maruz kaldıklarına ilişkin ciddi iddialar olmasına rağmen, sorumlular hakkında herhangi bir yasal ve idari işlem başlatılmamış olmasından dolayı, vatandaşlar kendilerini güvende hissetmemektedirler ve kamuoyunun vicdanı da ciddi şekilde zedelenmektedir.

Hukukun bağlayıcılığı herkes için geçerlidir. Yargı mekanizması en etkin şekilde ve kısa zamanda adil sonuca ulaşmalıdır. Hukuk kurumu olması nedeniyle ve yasaca insan haklarını koruma göreviyle yükümlü kılınan barolar ile diğer STK’ lar, iç hukukun etkin sonuca ulaşımı ve faillerin hak ettikleri cezaya çarptırılmaları için Adana Cumhuriyet Savcılığınca başlatılan yargısal sürecin takipçisi olmalıdır.

Şiyar Perinçek’ in yargısız infaz sonucu öldürülmesi vakası ile sonrasında gözaltına alınanların işkence gördüklerine ilişkin iddiaların ayrıntılarıyla açığa kavuşturulması, sorumlular hakkında hukuksal ve idari kovuşturmanın yapılması için TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu ve Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı bu raporu da dikkate alarak ivedilikle inceleme başlatmalı ve sonucu kamuoyuna açıklamalıdırlar.

Heyetimiz, yaşam hakkı ve işkence yasağının bir daha ihlal edilmemesi umudunu taşımakta; bu tür ihlallerin bir daha yaşanmaması için şu ana kadar gerçekleşmiş ihlallerin faillerinin adli yargı önüne çıkartılmasının önemine inanmaktadır.

Av. Reyhan YALÇINDAĞ: İHD Genel Başkan Yrd.

Ali Rıza EKİNCİ :KESK adına, DİVES Genel Başkanı 

Av. Şükran BULDU: İHD GYK Üyesi ve İç Anadolu Bölge Temsilcisi

Av. Mustafa CİNKILIÇ: TİHV Adana Temsilcisi , YK Üyesi

Av. Selahattin DEMİRTAŞ: İHD MYK Üyesi, Diyarbakır Şube Bşk.

Dr. Mehmet ANTMEN: TİHV Adana Temsilciliği Başvuru Dr

Av. Şeyhmus ÜLEK: Mazlum-Der Genel Bşk. Yrd.

Sabri KAHRAMAN: Adana İHD Şube YKÜ

 

Bir cevap yazın