YARGI YETKİSİNİ KULLANAN OLAĞANÜSTÜ MERCİLERE VE MAHKEMELERE SON VERİLMELİDİR!

Son bir hafta içersinde yargı alanında yaşanan gelişmeler,toplumsal muhalefeti oluşturan kesimlerin kişi güvenliği ve özgürlüğü ile ifade özgülüğü hakkının  giderek baskı altına alındığını göstermektedir.

BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın yapmış olduğu bir konuşma nedeniyle cezalandırılmış olması ifade özgürlüğüne vurulmuş ağır bir darbe olmasının yanısıra tipik bir ayrımcılık uygulaması olmuştur. Milletvekilliği dokunulmazlığı görmezden gelinmiş, AİHM içtihatlarına aykırı bir karar verilerek, Anayasanın 90. maddesi bir kez daha ihlal edilmiştir. Bu durum Türkiye’de hala olağanüstü bir yargılama sisteminin devam ettiğinin de somut göstergelerinden birisi olmuştur.

Sosyalist Demokrasi Partisi Genel Başkanı Rıdvan Turan ve parti yöneticileri ile Toplumsal Özgürlük Platformu temsilcisi’nin aralarında olduğu 13 kişinin tutuklanması ve aynı soruşturmada Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’nın tutuklanması Türkiye’de ağır bir tutuklama rejimi uygulamasının devam ettiğini göstermiştir. Yasal bir siyasal zeminde faaliyet yürüten siyasetçilerin, yasadışı silahlı bir örgütle ilişkilendirilip tutuklanması hayatın olağan akışına terstir. Yargılamaların tutuksuz yürütülerek tutuklanan kişilerin serbest bırakılması gerekmektedir. Yazmış olduğu bir kitap nedeniyle tutuklandığı anlaşılan Hanefi Avcı’nın düşünceyi ifadesi cezalandırılmış durumdadır. Bu örnekler, yargılamaların aynı zamanda siyasal bir zemine kaydığını da göstermektedir.

AKP Hükümeti, 16-17 Aralık 2004 AB Devlet ve Hükümet Başkanları Brüksel Zirvesi’nde Türkiye için alınan tam üyelik müzakere kararına paralel olarak yeni hazırladığı ceza mevzuatında özgürlükleri kısıtlayan, şiddete başvuran ile başvurmayan arasında hiç bir ayrım yapmadan herkesi yasadışı örgüt üyesi yapabilen, düşünceyi ifadeyi cezalandıran, ağır tutuklama rejimine yer veren, özel yetkili ve görevli Ağır Ceza Mahkemeleri ve Savcılıkları sistemini (Eski DGMler) benimseyerek güvenlik eksenli bir kısıtlı özgürlük politikası benimsemiştir. Bu politika tüm dünyada ifade edildiği gibi 11 Eylül sonrasının özgürlükleri kısıtlayan bir güvenlik politikasıdır. Bu politikanın devam ettirilmesi Türkiye’nin demokratikleşmesi önündeki en büyük engellerden birisidir.

22.05.2004 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 5170 Sayılı Anayasa değişikliği ile ilgili kanunun 9. Maddesi ile Anayasanın 143. Maddesi kaldırılarak DGM’lerin varlığı sona erdirilmiştir. Ancak, 17.12.2004 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun’nun 250,251,252. Maddeleri ile eski DGMlerin usul ve işleyişleri yeniden düzenlenerek özel yetkili ve görevli Ağır Ceza Mahkemeleri ve Savcılıklarının kurulması sağlanmıştır. DGM’lerin kaldırılmasına gerekçe olarak Türkiye yargı sisteminin Avrupa ölçülerine uygun hale getirilmesi, 2003 tarihli AB Katılım Ortaklığı Belgesi ve 2003 İlerleme Raporu’ndaki beklentilere karşılık olması amacıyla yapıldığı belirtilmiştir. AKP Hükümeti, 17 Aralık Brüksel Zirvesi’nde tam üyelik müzakerelerin başlamasıyla ilgili alınan karara paralel olarak bu tahahhütlerini unutmuş, Eski DGM sistemini Yeni CMK ile isim değiştirerek devam ettirmiştir.

Anayasanın 37. Maddesinde, yargı yetkisine sahip olağanüstü mercilerin kurulamayacağı, 38. Maddesinde doğal yargıçlık ilkesinin benimsendiğine dair kurallar bulunmaktadır. Şu anda varlığını devam ettiren özel yetkili ve görevli Ağır Ceza Mahkemeleri ve Savcılıkları  mevcut anayasa bile aykırı durumdadırlar. Ayrıca Türkiye’nin taraf olduğu insan hakları alanıyla ilgili uluslararası sözleşmelerde düzenlenen hukukun üstünlüğü, adil yargılanma hakkı gibi temel ilkelere aykırı faaliyetlerine devam etmektedirler. Genellikle de toplumsal muhalefeti oluşturan kesimlere yönelik soruşturma ve koğuşturmalar buralarda yapılmaktadır. Ancak, şunu belirtmek gerekir ki, bu faaliyetin devamını sağlamak amacıyla CMK’da  her türlü düzenleme yapılmış, soruşturmalar telefon dinleme, teknik takip, gizli tanık ifadeleri ile yürütülmekte, katalog suç isnadıyle tutuklamalar sağlanmakta, uzun tutukluluğa imkan verecek düzenlemeler yer almaktadır. Dolayısıyla sorun bir bütün olarak ceza muhakemesi kanununda, insan haklarına ve anayasaya aykırılık taşıyan hükümlerden kaynaklanmaktadır. Siyasal iktidar ceza mevzuatını hukukun üstünlüğü ilkesini hayata geçirecek ve yurttaşların adil yargılanma hakkını güvence altına alacak değişiklikleri yapmak zorundadır. Yargı alanında yaşanan sorunlar toplum vicdanında adalet duygusunun giderek yok olmasına neden olmaktadır. Siyasal iktidarın artık bu sorunu görmesi kaçınılmazdır.

İnsan Hakları Derneği, yakın bir gelecekte başlatacağı ‘Herkese ve Her Kesime Özgürlük Kampanyası’ çerçevesinde, Anayasaya ayrkırı olduğunu düşündüğü özel görevli ve yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri ve Savcılıkları’nın kaldırılmasını talep etmektedir.

İHD Genel Merkezi

Bir cevap yazın