Yeni Güvenlik Paketi Yasalaşırsa Türkiye’de Yönetim Tamamen Otoriterleşecek.

Yeni Güvenlik Paketi adı ile bilinen ve TBMM’ye Sevk Edilen Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ile Bazı Kanun ve KHK’larda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı torba kanun zihniyeti ile hazırlanmış ve tamamen siyasal iktidarın ihtiyaçları doğrultusunda şekillenmiştir.

Kanun tasarısının sadece kişi güvenliği ve özgürlüğü ile ilgili hükümleri tarafımızdan incelenmiş olup, bu şekilde yasalaşması halinde Türkiye’nin tamamen otoriter  bir yönetim altında temel hak ve özgürlüklerin daha fazla ihlal edildiği bir sürece girilecektir.

2559 Sayılı Polis Vazife Ve Salahiyet Kanunu Bakımından

2559 sayılı kanunun 4/a maddesi değiştirilerek polise kişilerin üstleri ve araçların aranmasında daha geniş bir yetki tanınmaktadır. Bu durumda bundan böyle sık sık kişilerin üstü ve aracının aranacağı bir süreç yaşayacağız.

Polis yasasının 15.maddesine yeni bir fıkra eklenerek polisin savcının veya mahkemelerin yetkisini kullanacak şekilde müşteki, mağdur veya tanık ifadelerini kişilerin ikamet ettiği yerde alması sağlanmaktadır. Bilindiği gibi tanık ifadeleri ancak mahkemeler tarafından alınabilir. Mağdur ve müşteki ifadeleri Cumhuriyet Savcısının bilgisi ve onayı dahilinde polis tarafından alınabileceği gibi her durumda mahkeme tarafından alınır. Bu yasal değişiklik ile polise çok geniş bir yetki tanınarak savcıların ve mahkemelerin yetkileri gasp edilmiş olacaktır.

Polis yasasının 16.maddesine ekleme yapılarak bugüne kadar toplumsal gösterilerde tomalar tarafından sıkılan basınçlı suların içerisinde yer alan boya gibi kimyasallara yasal dayanak oluşturulmak istenmektedir. O halde şu tespiti yapabiliriz. Bu güne kadar basınçlı su içerisinde kullanılan sıvı gaz ve boyaların kullanımının yasa dışı olduğu ortaya çıkmaktadır. Cumhuriyet savcılarının harekete geçerek göstericiler üzerinde kullanılan basınçlı su içerisindeki sıvı gaz ve boya maddeleri ile ilgili kolluk hakkında soruşturma açması gerekmektedir.

Polis yasasının 16.maddesinin 7.fıkrasına d bendi eklenerek Molotof, patlayıcı, yanıcı, yakıcı, boğucu, yaralayıcı vb. silahlarla açık veya kapalı alanlara yapılan saldırı veya saldırı teşebbüsünde bulunanlara karşı polisin saldırıyı etkisiz kılmak amacı ile ve etkisiz kılacak ölçüde silah kullanma yetkisi tanınmaktadır. Bu hüküm yasalaştığı taktirde polisten kaynaklı olarak yargısız infaz uygulamalarında ve orantısız bir şekilde silah kullanma sonucu çok sayıda ölüm olayı gerçekleşecektir. Bu durumun açığa çıkması ile birlikte molotof gibi yakıcı ama etkisi sınırlı saldırı araçlarını kullanan göstericilerin gerçek silah kullanmaya teşvik durumu ortaya çıkacaktır. Siyasal iktidar bu yasal değişiklik ile adeta şiddet kullanmaya eğilimli göstericileri silah kullanmaya teşvik edecektir. Kaldı ki, etkisi sınırlı yanıcı maddelerle yapılan saldırılara karşı silah gibi öldürücü araçlarla karşılık verilmesinde ölçülülük ilkesine aykırı davranılacağı ve böylece hem Anayasaya hem de AİHS’e aykırı bir durum oluşacağının da anlaşılması gerekmektedir.

Polis yasasının ek 7.maddesine eklemeler yapılarak MİT yasasında istihbarat toplama ile ilgili bazı yetkiler polis istihbarat birimlerine de tanınmış olmaktadır. Aynı hüküm 2803 sayılı Jandarma Kanununun ek 5.maddesinde de düzenlenerek jandarma istihbarata da geniş yetkiler tanınmaktadır.

2911 Sayılı Toplantı Ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu

Kanunun 23.maddesinin 1.fıkrasının b bendine ateşli silahlar ibaresinden sonra havai fişek, molotof vb. el yapımı olanlar dahil ibaresi eklenmiş, ayrıca demir bilye ve sapan ibaresi de eklenerek bunlara ateşli silah muamelesi yapılacağı belirtilmiştir. Kanunun 33.maddesinin 1.fıkrası değiştirilerek bu tip ateşli silahlar ve Molotof gibi patlayıcı maddelerin kullanılması halinde verilecek cezanın 2 yıl 6 aydan 4 yıla kadar olacağı düzenlenmiş ve cezalar arttırılmıştır.

Ayrıca 3713 sayılı kanunun 7.maddesinde düzenleme bulunmasına rağmen benzer bir düzenleme 2911 sayılı kanunun 33.maddesinin b bendine getirilerek yasa dışı örgüt propagandası yapanlar bakımından 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası getirilmektedir. Siyasal iktidar bu düzenlemeyi getirerek şiddet kullanan ve yüzünü kapatanlar bakımından cezalandırmaya gitmesinin yanı sıra hiçbir şekilde şiddet kullanmayan ve yüzünü kapatmayanlar bakımından da 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası getirerek çok açık bir şekilde ifade ve gösteri özgürlüğü hakkını ihlal edeceğini ve ihlal etmeye devam edeceğini ilan etmiş durumdadır.  Böylece siyasal iktidarın amacının tüm toplumsal muhalefet kesimlerini ceza tehdidi altında korkutmak ve sindirmek olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır.

3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanunu Bakımından

Kanunun 7.maddesinin 2.fıkrasının a bendi yürürlükten kaldırılmış, bunun yerine yeni bir fıkra eklenmiştir. Buna göre, mevcut kanunda 1 yıldan 5 yıla kadar olan ceza süresi 3 yıldan 5 yıla çıkarılmış, cebir ve şiddet kullananlar bakımından ise cezanın alt sınırının 4 yıldan az olamayacağı düzenlenmiştir. Böylece toplantı ve gösterilerde şiddet kullanmasa bile yüzünü tamamen veya kısmen kapatanların en az 3 yıl ceza alması sağlanarak ifade özgürlüğü bakımından oldukça ağır bir düzenleme getirilmektedir.

5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu Bakımından

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 91.maddesine 4.fıkra eklenerek kolluk amirlerinin yazılı veya sözlü talimatı ile polise önleyici gözaltı yetkisi tanınmaktadır. Suçüstü halleri ile sınırlı kalmak kaydı ile çeşitli durumlarda 24 saat şiddet olaylarının yaşandığı durumlarda ise 48 saat gözaltı yetkisi getirilmektedir. Önleyici gözaltı vatandaşların bizzat idari bir birim olan kolluk tarafından suçlu kabul edilerek getirilmiş bir düzenlemedir. Bu durum hukuk devleti ilkesine, masumiyet karinesine açıkça aykırıdır.

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100.maddesinin 3.fıkrasına Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 33.maddesi ile Terörle Mücadele Kanunu’nun 7.maddesinin 3.fıkrası eklenerek toplantı ve gösterilere katılanlar bakımından tutuklama zorunluluğu getirilmektedir. Böylece mevcut 100.maddenin 3.fıkrası kaldırılmak yerine daha da ağırlaştırılarak tutuklama sorunu Türkiye’nin gündemine yeniden girecektir.

5442 Sayılı İl İdaresi Kanunu Bakımından

İl İdaresi Kanununun 11.maddesine G, H ve I bendleri eklenerek vali ve kaymakamların adli kolluk amiri sıfatını kazanması sağlanmaktadır. Böylece doğrudan doğruya siyasi otoriteye bağlı vali ve kaymakamlar suç soruşturmalarında adli kolluk amiri ünvanı alarak soruşturmalar bakımından Ceza Muhakemesi Kanunundaki evrensel ilkeleri hiçe saymış olacaklardır. Bu yolla adliye teşkilatının savcılık bürosu vali ve kaymakamlar üzerinden hükümete bağlanmış olacaktır.

Sonuç olarak;

Vali ve kaymakamların adli kolluk amiri olduğu, kolluk amirlerinin önleyici gözaltı yetkisi bulunduğu, toplumsal gösterilere katılanlar bakımından şiddet olayları gerekçe gösterilerek, kolay tutuklama getirilerek, ifade ve örgütlenme özgürlüğünü kısıtlayacak ağır cezalar getirilerek, polisin silah kullanma yetkisini genişleterek, molotofun silah sayılıp bundan böyle her türlü gösteride Molotof bahane edilerek polisin ateşli silah kullanacağı ve polisin her canı sıkıldığında istediği her kişinin üstünü ve araçlarını arayacağı yeni bir döneme girmiş olacağız. Böylesi yasaların olduğu ve otoriter uygulamaların bulunduğu ülkelere olsa olsa POLİS DEVLETİ denir.

Yeni Türkiye’nin yeni polis devleti ile yaşamaya mecbur değiliz. Temel hak ve özgürlüklerimiz için demokratik ve meşru zeminde direnme hakkımızı kullanacağız.                                                           

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ

Bir cevap yazın