20 Haziran Dünya Mülteciler Günü

İnsan Hakları Derneği olarak 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü vesilesi ile mülteciliğe neden olan savaşların, çatışmaların, ağır yoksulluğun, ekolojik krizlerin önlenmesini ve ülkesinden zorunlu nedenlerle ayrılmak zorunda kalan ancak gerek göç yollarında gerek vardığı ülkelerde ağır insan hakkı ihlallerine maruz kalan milyonlarca mülteci için insanca yaşamaya yönelik politikaların güçlendirilmesini talep ediyoruz.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 2001 yılından bu yana; çatışma, şiddet ve zulüm nedeniyle ülkelerini terk etmek zorunda kalan ve yerlerinden edilen mültecilerin sorunlarına dikkat çekmek ve dayanışma sağlamak amacıyla 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü olarak kabul edilmiştir. Ancak geçen 24 yıllık süreçte mültecilerin yaşadıkları ağır sorunlar halen çözülemediği gibi, devletlerin göç ve mülteci politikaları sığınma hakkını tehdit eder bir noktaya varmıştır.

UNHCR’nin Zorla Yerinden Edilmeye İlişkin Küresel Eğilimler 2024 raporuna göre; “2024 yılı sonu itibarıyla 123,2 milyon kişi zorla yerinden edildi. Bu, Dünya’daki her 67 kişiden 1’ine denk geliyor. Son on yılda yerinden edilme neredeyse iki katına çıktı.”

Mültecilerin insan onuruna uygun yaşam sürmeleri ve insan haklarına uygun kalıcı çözümlere ulaşabilmeleri için tüm ülkelere daha fazla sorumluluk düşmektedir. Bu çağrıyı dile getiren insan hakları savunucularının aksine, devletlerin insan hakları değerlerinden uzaklaşan politikaları insanların yerinden edilme durumlarını arttırdığı gibi, devletler geliştirdikleri sınır ve mülteci politikaları ile insan haklarından uzaklaşmakta, sorumluluklarını tamamen göz ardı etme gayretine girmektedirler.

Devletlerin kendi güvenlikleri ve refahı için mültecilere sınırlarını kapatmaları ve mültecileri kabul etmemeleri; savaşlardan, ekonomik ve siyasal nedenlerden dolayı daha güvenli ülkelere ulaşmak isteyen mültecileri insan kaçakçılarının hedefi haline getirmekte, güvensiz ve tehlikeli yollara mecbur bırakmaktadır. Ne yazık ki bugün mülteciler için Ege Denizi ve Akdeniz gibi sınırlar da birer mezarlık haline gelmiştir. Denizlerde yaşamını yitirmeyen mülteciler bu defa da sınırlarda devletlerin şiddetine maruz kalmakta, işkenceye, açlığa ve soğuğa maruz bırakılmakta, değerli eşyaları gasp edilmekte, hukuki korumanın dışında bırakılarak geri itilmektedirler. Bu olaylar sırasında özellikle çocuklar ve kadınlar olmak üzere tüm mültecilerin yaşamlarına yönelik ağır tehdit oluşmaktadır.

Birleşmiş Milletler’e bağlı Uluslararası Göç Örgütü (IOM)’nün yayımladığı 2024 Dünya Göç Raporu’na göre dünyada 281 milyon göçmen bulunmakta. Çatışma, şiddet, doğal afet ve diğer nedenlerle yerinden edilen kişi sayısı ise 117 milyonla tarihteki en yüksek rakamı buldu. Raporda ayrıca 2023 yılına kadar çoğu savaş ve şiddet nedeniyle yerinden edilen 75,9 milyon kişinin ülke içinde yerinden edildiğine dikkat çekilerek, çatışmalardan en çok etkilenen ülkelerin Ukrayna, Filistin, Sudan, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Myanmar ve Etiyopya olduğu vurgulandı.

Mülteci kampları genel olarak ciddi sorunların mekanı olarak tanımlanmakta, bu kamplar kötü koşulları ile bütün dünyada gündem olmaya devam etmektedir. Örnek olarak Yunanistan’da çıkan yangınla gündeme gelen Moria Kampı gibi. BM Gözetimi altında bulunan Mahmur Göçmen Kampında da ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Türkiye tarafından yürütülen sınır ötesi operasyonlarda sivillerin zarar gördüğü hava saldırılarına maruz kalan kampta kalanların güvenliğinin sağlanması için gereken önlemler alınmalı, uluslararası destek sağlanmalıdır. Yine Suriye sınırları içindeki kamplarda bulunan sığınmacıların da can güvenlikleri korunmalı ve insan onuruna uygun yaşam sürmeleri sağlanmalıdır.

Üstte genel hatlarına değindiğimiz sorunlarla paralel; 14. maddesinde “ Herkesin, zulüm altında başka ülkelere sığınma ve sığınma olanaklarından yararlanma hakkı vardır” diyerek mülteciliği bir hak olarak düzenleyen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi yanında, 1951 tarihli BM Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Sözleşme ve 1967 Protokolü,  mültecilerin zulüm görme riski altına girebilecekleri ülkelere geri gönderilmesini yasaklamasına rağmen, yapılan geri kabul anlaşmaları, paktlar ve hukuka aykırı tutum ve politikalarla bu hak küresel düzeyde ihlal edilmekte, devletler sorumluluklarına aykırı davranmaktadırlar. AB sınırlarının güvenliği için oluşturulan Frontex tartışması sürerken Ortak Avrupa Sığınma Sistemi’nde reform ihtiyacı için toplanan AB Mülteci Zirvesi’nden çıkan sonuçlar Devletlerin 1951 BM Cenevre Sözleşmesini ve İHEB 14. Maddesini tamamen rafa kaldırma eğiliminde olduklarını göstermektedir.

Mülteciler gerek Türkiye’de gerekse sığındıkları ülkelerde; ülkelerin ekonomik çıkarlarına, dış politikalarına malzeme edilmekte, keyfi uygulamalarına maruz kalmakta, emekleri sömürülmekte saygıdan ve her türlü korumadan yoksun bırakılmaktadırlar. Kamplar ve Geri Gönderme Merkezlerinde suçlu muamelesi görmekte özgürlüklerinden mahrum yaşamaya zorlanmaktadırlar.  Oysa mültecilik bir tercih değil sonuçtur ve sorumlu tüm taraflar ve ülkeler, mültecilerin insan onuruna yaraşır yaşam olanaklarına sahip olması için çaba sarf etmek zorundadır.

1951 BM Cenevre sözleşmesine coğrafi çekince koyarak sadece Avrupa Konseyi ülkelerinden gelenlere hukuken mülteci statüsü verebilen Türkiye’de geçici statüler üzerine kurulu sığınma sistemi ve mültecilere yönelik kalıcı çözümlerden uzak politikalar nedeniyle mülteciler birçok hak ihlaliyle karşılaşmaktadır. Başta çalışma hakkı, eğitim hakkı, sağlığa erişim hakkı, kültürel ve sosyal haklar, seyahat haklarının yok sayılmasının yanı sıra ve her alanda ayrımcılığa uğramaktadırlar. Ayrıca siyasetçilerin sorumsuzca söylemleri nedeniyle mülteciler ırkçı ve nefret söylem ve eylemlerine maruz kalmakta ve tehditler nedeniyle yerleştikleri yerlerden başka bölgelere göçmek zorunda kalmaktadırlar. Bu nedenle sürekli bir yerinden edilme durumu meydana gelmekte ve mülteciler kendilerini güvencesiz ve korku içinde hissetmektedirler.

20 Haziran Dünya Mülteciler Günü vesilesi ile bir defa daha; tüm devletleri çatışmalara, savaşlara ve küresel çapta sömürü politikalarına son vererek mülteciliği yaratan nedenleri ortadan kaldırmaya, sığınma hakkına ve mültecilik hukukuna uymaya, bu doğrultuda sorumluluk almaya, mülteciler için insanca yaşama koşullarını oluşturmaya ve mültecileri siyasi pazarlık konusu yapmayan hak odaklı insani politikalar üretmeye, mültecilerin eğitim, barınma, beslenme, çalışma ve sağlığa erişim gibi temel haklarının sağlanması konusunda kalıcı çözümler geliştirmeye çağırıyoruz. Özetle:

  • İHEB ve 1951 BM Cenevre Sözleşmesi ile düzenlenen ve korunan “sığınma hakkı” bir insan hakkıdır, mültecilerin bu hakka erişimi sağlansın,
  • Türkiye, 1951 BM Cenevre sözleşmesine koyduğu coğrafi çekinceyi kaldırsın ve ülkede bulunan mültecilere hukuki statü sağlansın,
  • Geri gönderme yasağını ihlal eden ve sığınma hakkı ihlallerine neden olan AB Türkiye arasındaki Geri Kabul Anlaşması iptal edilsin,
  • Mültecilere yönelik mültecilik hukukuna ve insan haklarına aykırı uygulamalara son verilsin,
  • Mültecilere yönelik ayrımcı, ırkçı yaklaşımlar, nefret söylem ve eylemleri ile mültecilere yönelik nefret suçlarında cezasızlık önlensin,
  • Mültecilere yönelik çifte standartlar ortadan kaldırılsın, hangi ülkeden geldiğine bakılmaksızın hukuki koruma ve insanca yaşama olanakları ve tam olarak insan haklarına erişimleri sağlansın,
  • Mülteci kadın, çocuk, LGBTİ+, yaşlı, engelli gibi kırılgan mülteci gruplar için uygun koruma ve imkanlara erişim sağlansın,
  • Eğitim, sağlık ve benzeri temel ihtiyaç alanlarına ve bütün kamu hizmetlerine anadilde erişim sağlansın,
  • Geri Gönderme Merkezleri kapatılsın, idari gözetim uygulamasına son verilsin,
  • Mültecilik, ancak mülteciliği yaratan nedenlerin önlenmesi ile önlenebilir, savaşları, çatışmaları, ekonomik ve ekolojik krizleri önleyin.

İnsan Hakları Derneği