İfade Özgürlüğü ve Tutuksuz Yargılama Esas Olmalıdır!

Türkiye Cumhuriyeti devletini yönetenler, bugüne kadar defalarca insan hakları eylem planları açıkladılar. Bu eylem planlarının en başta gelen maddelerinden biri, tutuksuz yargılamanın esas olacağı, tutuklamanın ise yalnızca istisnai bir tedbir olarak uygulanacağı yönündeydi. Ancak yaşadığımız süreç göstermektedir ki, coğrafyamızda en ufak bir suç isnadıyla açılan davalarda dahi tutukluluk, istisna değil kural haline gelmiştir.

Son olarak Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar’ın tutuklanması ve Adıyaman Belediye Başkanı Abdurrahman Tutdere’nin ev hapsi ve adli kontrol şartıyla serbest bırakılması, bu durumun açık bir göstergesidir. Siyasetçilerin, kamuoyu nezdinde çok da inandırıcı olmayan gerekçelerle suç isnatlarıyla günlerce gözaltında tutulmaları ve ardından tutuklanmaları, toplumda ciddi bir rahatsızlık yaratmaktadır.

İnsan hakları savunucuları olarak, her zaman tutuksuz yargılamanın esas olması gerektiğini savunduk. Ancak bu tür cezalandırıcı uygulamalar, ne yazık ki coğrafyamızda giderek derinleşen kutuplaşmayı da körüklemektedir.

Bu nedenle, özellikle DEM Parti’li belediye başkanlarıyla başlayıp CHP’li belediye başkanlarına uzanan; gözaltı, tutuklama ve hatta kayyum atama şeklinde süregelen bu siyasi müdahalelerin derhal sona erdirilmesi gerektiğini bir kez daha vurguluyoruz.

Toplum açısından inandırıcılığı olmayan bu uygulamalar, halk arasında gerginlik yaratmaktan başka bir sonuç doğurmamaktadır. Oysa ülke olarak en çok ihtiyacımız olan şey demokratikleşme ve sivilleşmedir. Buna karşın yargı eliyle yapılan bu uygulamalar, insan hakları açısından geriye gidişi hızlandırmaktadır.

Bir kez daha hatırlatıyoruz: Tutuklama bir istisna olmalıdır. Bu bağlamda, son yargı kararlarının gözden geçirilmesini talep ediyoruz. Öte yandan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin gerek Anayasası’yla, gerekse yazılı hukuku ile güvence altına aldığı basın özgürlüğü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9. ve 10. maddeleriyle de teminat altındadır. Ancak bu haklar da ne yazık ki olağanüstü bir şekilde ihlal edilmektedir.

Son olarak Sözcü TV’nin 10 gün süreyle karartılmış olması, bu ihlaller zincirinin bir parçasıdır. Düşünce suç değildir. Bunu defalarca dile getirdik. Basın özgürlüğü, demokratik bir toplumun vazgeçilmez koşullarından biridir.

Bu nedenle Sözcü TV’nin karartılması, sadece ifade özgürlüğüne değil, aynı zamanda kamuoyunun haber alma hakkına da açık bir müdahaledir. Ayrıca bu tür uygulamalar, bu kurumlarda çalışan basın emekçilerini açlığa ve güvencesizliğe mahkûm etmektedir.

Bizler, ifade ve örgütlenme özgürlüğünün engellenemeyeceğini, düşüncenin cezalandırılmaması gerektiğini bir kez daha yüksek sesle dile getiriyor; tüm bu baskıcı uygulamalara karşı basın emekçileriyle, siyasetçilerle ve toplumun her kesimiyle dayanışma içinde olduğumuzu ilan ediyoruz.

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ