İHEP’nda belirlenen dokuz amaçtan biri “Mülkiyet Hakkının Daha Etkin Korunması”dır. İHEP’te “mülkiyet hakkı” için “toplumun sosyal ve ekonomik yönden gelişimini temin eden temel bir haktır. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasa’da öngörülen bu temel hak, modern insan hakları doktrininde doğuştanlık ilkesine bağlı biçimde değerlendirilmekte olup, devletin koruması altındadır. Devlet, koruma yükümlülüğü dışında ‘uygulama yükümlülüğü’ olarak adlandırılan ödevi çerçevesinde de mülkiyet hakkının tam olarak hayata geçirilmesini temin edecek tedbirleri almak durumundadır” denilmektedir.
İnsan Hakları anlayışı bakımından, yaşam hakkından sonra gelen temel hak “Mülkiyet hakkı”dır. Mülkiyet, taşınır ve taşınmaz her türlü mal üzerinde kurulan sahipliktir. Bu sahiplik, kişinin başkalarına ve devlete karşı dokunulmazlığı ifade eder. Hak kavramı genel olarak şöyle tanımlanabilir: “hukuken korunan menfaat, adalet, insaf, hakkaniyet, kişilere tanınan yetki, davranış özgürlüğü, edinebilme, sahiplik ileri sürebilme yetkisi, yasaca tanınan ayrıcalık”.
Mülkiyet hakkı, mutlak haklardan biridir. Mülkiyet hakkına sahip olan kişinin dışındaki, gerçek ve tüzel kişiler, bütün kurum ve kuruluşları ile devlet, malike mülkiyet hakkı nedeniyle tanınan yetkilere saygı duymak zorundadır. Özellikle kamu otoritesi olarak, devlet, bu gücünden kaynaklı olarak belli bir kanuna dayalı olmayacak şekilde kişinin mülkiyeti üzerinde tasarrufta bulunamaz. Gerçek ve tüzel kişiler ya da devlet, hukuka aykırı olarak mülkiyet hakkının kullanımı sınırlayacak ya da tamamen veya kısmen ortadan kaldıracak bir eylemde bulunamazlar.
İHEP’nın değerlendirmesi bakımından, sözkonusu dönemde Türkiye çok önemli gelişmelere sahne olmuştur. 2023 yılında gerçekleşen ve 11 ili etkileyen deprem çok ağır bir felaketle sonuçlanmıştır. Depremin yarattığı yıkım, iktidar açısından, İHEP’nda belirtilen ilke, amaç ve faaliyetlerin gerçekleştirilmesinin sınanması açısından önemli bir durum yaratmıştır. İktidar, bu durum karşısında da, başka konularda olduğu gibi, “olağanüstü hal” uygulamaları ile sürece müdahale etmeyi tercih etmiştir. Olağan hallerde uygulandığı biçimiyle, kamu iradesi ile özel ve ortak/müşterek mallara el konularak özel şirketlere devredilmesi şeklinde gerçekleştirilen kamulaştırma ve acele kamulaştırma uygulamalarına devam etmiştir. Bir mülk, servet aktarımı olduğu kadar, gerçek ve tüzel kişiler arasında eşitsizlik ve haksız rekabet gibi sonuçlar doğuran bu kamulaştırma ve acele kamulaştırma uygulamaları mülkiyet hakkının olduğu gibi bu hakla ilintili diğer insan haklarının da ihlalidir. Yukarıda açıklandığı gibi, gerek olağan durumlarda başvurulan “acele kamulaştırma” gerekse de deprem gerekçesiyle başvurulan “rezerv alan” ve “acele kamulaştırma”, “acelelik”, “kamu yararı”, “olağanüstü hal” uygulamasının zamansal olarak aşan sonuçları, yargısal denetime tabi olmama, gibi birçok açıdan hukuksuz bir uygulamadır. Ulusal ve uluslararası hukuk kurallarının ve yargı organlarının kararlarının bile uygulanmadığı, “yok hükmünde” sayıldığı bir ortamda İHEP’nın da ancak göstermelik bir adım olmanın ötesine geçmeyeceği tahmin edilebilir. Nitekim Planın uygulama dönemindeki kamulaştırma, acele kamulaştırma uygulamaları birçok hak ihlali yaratmıştır.
Raporun Tamamı: ihd-mulkiyet-hakki-raporu-2025



