İzzet Turan ve Halil Güneş’e Mektup

 

İHD Genel Merkezimizin cezaevlerindeki hasta tutuklu ve hükümlülerin sorunlarına dikkat çekmek amacıyla başlattığı etkinliğin 9. mektubunu sizlere gönderiyoruz.

Yazdığınız mektuplarınızda, hepimiz gibi sağlık sorunu olmadan cezaevine girdiğinizi, cezaevinin zor koşullarını, gayrı insani uygulamaları, tedavinizin aksatıldığını veya ağırdan alındığını, sağlık sorunlarınızı anlatmaktasınız. Bizler yaşadıklarınızı dışarıya yansıtmaya ve acılarınızı, çığlıklarınızı aktarmaya çalışıyoruz. İnsan hakları savunucuları olarak bunu çok iyi görmemize rağmen, asıl yaşadıklarınızı görmesi gerekenler, görmüyor, görmek istemiyor. Onlara inat onlar görene dek bizler sesiniz ve çığlığınız olmaya devam edeceğiz. Cezaevleri bir ülkenin aynasıdırlar. Orada yaşananlar ülkenin demokrasi standardını göstermektedir. Ülkemizdeki mahpuslar haklarını aradıklarında keyfi uygulamalarla karşı karşıya kalıyor, tedavileri yapılmıyor, disiplin cezasına çarptırılıyor sadece toplumdan değil yaşamdan da izole edilmeye çalışılıyor.

Sevgili İzzet Turan,

Şu anda Diyarbakır D tipi cezaevinde bulunmaktasınız. 1975 doğumluymuşsunuz. 1997 yılından beridir cezaevindeymişsiniz. Sırasıyla Adana E Tipi, G. Antep E Tipi, Adana Kürkçüler F Tipi, Ceyhan M Tipi, Bingöl M Tipi, en son Adalet Bakanlığı tarafından sağlık nedeniyle Diyarbakır D Tipi ceza evine nakledilmişsiniz. Ceza evine girmeden önce sadece böbrek probleminiz varmış. Adana TEM şubesinde gözaltında iken gördüğünüz Filistin askısı, tekerleğe konulma, koltuk altına kaynamış yumurta bırakma gibi işkencelerden dolayı sağlık sorunlarının başladığı ifade ediyorsunuz.

Gözaltında gördüğünüz işkencelerden dolayı, beliniz, burnunuz, sağ işaret parmağınız, sol başparmağınız insanlık dışı yöntem ve işkenceler ile kırılmış. İşkencelerden ve cezaevinin olumsuz koşullarından dolayı oluşan hastalıklar nedeniyle düzenli olarak tedavi göremediğini ifade ediyorsunuz. Böbrek, mide ülseri, kronik bronşit, kronik sinüzit, bel fıtığı, kemik erimesi, göz bozukluğu, tüm vücut bakımından iltihaplanma, (ankilozan, spandilit) sürekli ve kalıcı hastalıklar olarak baş gösterdiğini söylüyorsunuz. İlaçların pahalı olması nedeniyle, cezaevi müdürlüğü tarafından tedavinizin devam ettirilmediğini söylüyorsunuz. Cezaevi idaresine söylediğinizde ödeneğin olmaması nedeniyle tedavim yürütülmediğini söylemişsiniz. Size “devlet fakir olmuş, bizim size ilaç alacak paramız yok” şeklinde ifadeler kullanılmış. Hastaneye gönderilmek, için aylarca beklediğinizi ifade etmişsiniz.

Bingöl ceza evindeyken de tedavinizin yapılması için Diyarbakır’a gönderildiğinizi, şu anda Diyarbakır’da olmanıza rağmen, hastaneye sevkinizin yapılmadığını söylüyorsunuz. 2,5 yıldır D.Bakırda D Tipi cezaevinde olmanıza rağmen sınırlı olarak hastaneye gönderildiğinizi söylüyorsunuz. Adalet Bakanlığı, Cumhuriyet Başsavcılığı, Cezaevi Müdürlüğü ve hatta Cumhurbaşkanlığına kadar başvurduğunuzu ama sonuç almadığınızı ifade ediyorsunuz. Adalet Bakanlığı’nın size “hastalığınızın sürekli olduğunu ancak ölümcül olmadığını, bu nedenle de sürekli tedavinin sağlanamayacağını, ayrıca ilaçlarınızın çok pahalı” olduğunu belirterek talebinizi reddetmiş.

Hastalığınız nedeniyle sürekli yatakta kalmak zorunda olduğunuzu, hastalığın sizi gün geçtikçe erittiğini, doktorların verdiği raporlarda sakat kalma ihtimalinin yüksek olduğu belirtilmiş. Adana Numune, Balcalı Hastanesi ve Ceyhan Devlet Hastanesindeki doktorlar, ben hastaneye gittiğim zaman  “sen bizim devlete karşı savaştın, seni tedavi etmeyiz” şeklinde beyanda bulunmuşlar. Bingöl devlet hastanesinde 20.10.2005 tarihli Sağlık Kurulu raporu ANKİLOZON SPANDİLİT tanısı konmuş. Hastalığının kronik olup, rehabilitasyon gerektiği ifade edilmiş. Diyarbakır Devlet Hastanesinin 27.04.2006 tarihli raporunda da aynı tanı konmuş. Şu anda sakatlığı yok ilerde sakatlığa yol açabilir denilmektedir. Ayrıca Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin 09.07.2007 tarihli raporuna göre yaşına % 26 kemik ve mineral yoğunluk kaybının olduğu ifade edilmiş.

Sevgili Halil GÜNEŞ,

1993 yılında Diyarbakır ilinde siyası nedenden dolayı tutuklandığını, yargılandığını, müebbet ceza aldığınızı, sırasıyla Diyarbakır E Tipi, Urfa E Tipi, Halfeti K Tipi, Urfa E Tipi, Diyarbakır E Tipi, Elazığ E Tipi, Ulucanlar, Adıyaman, Diyarbakır, Elbistan Ceyhan M Tipi, Kürkçüler/ Adana F Tipi, Elbistan, Ceyhan, Diyarbakır, D Tipinde kalmışsınız. Diyarbakır TEM şubede işkence gördüğünüzü, falakaya yatırıldığınızı, Filistin askısına alındığınızı, tekerlek içinde bekletildiğinizi, size en çok uygulanan işkence yöntemi olan yumurtalıklarınızın sıkıldığını, soğuk su ve tazyikli suya tutulduğunuzu, kaba dayağa maruz kaldığınızı, aç bırakıldığınızı, betonda yatırıldığınızı ve bu işkence yöntemlerinin 29 gün aralıksız sürdüğünü ifade ediyorsunuz. İşkence gördüğünüz esnada makatınızdan kan akmaya başlayınca Diyarbakır Devlet Hastanesine iki defa götürüldüğünüzü, iğne, serum verildiğini, döndükten sonra işkenceye devam ettiklerini ifade etmektesiniz. Tüm bu işkence uygulamalarından dolayı sağlığınızın bozulduğunu, cezaevlerindeki olumsuz koşullardan dolayı hastalıkların azdığını ve en son PET-BT osteozşarkom yani kemik kanserine yakalandığınızı bu teşhisin Kasım 2007’de konulduğunu ifade ediyorsunuz. Size verilen raporda sol yedinci kostede (kolargo) genişleme ve SCREROTİK değişiklikler gözlendiği yazılmaktadır. Tedavi için biyopsi istenmiş. Tedaviye başlamadığını ifade ediyorsunuz. Tüm sağlık sorunlarınızın giderilmesi amacıyla bizlere başvurmuşusunuz.”

Sevgili İzzet ve Halil,

Biz insan hakları savunucuları sizin yaşadıklarınızdan sorumlu olanların sizlere cevap vermeyenlerin olduğunu hatırlatmamıza sanırım gerek yok. Bu ülkede mahpusların sorunları maalesef gittikçe artıyor. Sizin bir an önce iyileşmeniz için bu ayki mektuplarımızı sizin için gönderiyoruz. İnanıyoruz ki bu ülkede tüm bu uygulamalar bir anda bitmeyecek, bıçak gibi bir anda kesilmeyecektir. Bu bir insanlık mücadelesidir. Demokrasi ve insan hakları mücadelesidir. Tutulduğunuz cezaevlerinde sizlere bakmakla mükellef olan devlet, size yasa dışı yöntemlerle işkence yapanları görmüyor. Sizin sağlığınızla sorumlu olan devlet, sizin sağlığınızla ilgili ciddi girişimlerde bulunmamakla varlık nedeni de sorgulamaya açıyor. Devlet kimin için var sorusu çıkıyor karşımıza ki bu tehlikeli ve faşizan tutumlar bizleri tedirgin etmekte, devam etmesinden de kaygı duymaktayız.

Sizlerin bir an önce iyileşmenizi, bu sesinize birilerinin kulak vermesini diliyor, cezaevlerinin olmadığı özgür günlerde buluşmak dileğiyle.

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ

Bir cevap yazın