KÜRT DİLİNE UYGULANAN YASAKLAR KALDIRILSIN, KÜRT SORUNU ÇÖZÜLSÜN

KÜRTÇE’NİN KAMUSAL ALANDA KULLANILMASI ÖNÜNDEKİ YASAL ENGELLERE İLİŞKİN ÖZEL RAPOR’U OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

İlkçağlarından bugüne değin insanoğlunun toplumsal hayatı kolaylaştırmak amacıyla milyarlarca icadı olmuştur. Hiç kuşkusuz ki harflerin yan yana getirilmesiyle iletişimimizi sağlayan “dil” en büyük icat olmuştur. Her toplum kendi ihtiyaçlarından yola çıkarak bir dil oluşturmuştur. Coğrafik ve doğa koşulları, yaşam biçimi dillerinin yapısını oluşturmuş ve o toplum ile özdeş hale gelmiştir. Dil yalnızca bir ifade aracı ya da ortamı değildir; ifadenin içeriğini ve anlamını renklendirir.  Dil ifadenin biçimiyle ve içeriğiyle öylesine sıkı sıkıya bağlantılıdır ki, eğer kişi kendi seçtiği dili kullanma özgürlüğünden edilir ise dil anlamında gerçek bir ifade özgürlüğü olamaz.  Dil, bir halkın kendi kültürel kimliğini sayesinde ifade edebildiği bir araçtır. Ayrıca bireyin kendi kişisel kimliğini ve bireysellik duygusunu ifade edebildiği bir araçtır.

Mezopotamya haklarından olan Kürt halkının dili 1923 yılından itibaren yasaklanmaya başlamıştır. İlk yıllardan itibaren Kürt dili yasaklanmaya başlamıştır. Kürt köyleri, bölgeleri, kasabaları, çeşmeleri, dağları, ovaları, yeni doğan çocuk isimleri tamamen Türkçeleştirilmeye, bir dil ve kültür ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti devleti, Ermenilere karşı Tehcir, Rumlara karşı Mübadele, Kürtler ve Araplara karşı asimilasyon politikaları ile ulus-devleti inşa sürecine girişmiştir. Zorunlu İskan ile Kürtler batıya zorla göç ettirilmişlerdir.

Kürtlerin yaşadığı illere balkanlardan Türk göçmenler getirilip yerleştirildi. Tüm bu çalışmaların amacı Kürt dilinin unutturulmasıydı. Kürtçe uzun yıllardır yasak olduğundan kamusal alanda kullanılmadığından edebiyat dili, bilim dili olarak çok fazla gelişemedi. Fakat Dengbejler ve çirokbejler aracılığıyla Sözlü Edebiyat  kültürü sayesinde ağızdan ağza fısıltı halinde dolaştı. Günlük kullanımdan düşmedi. Gelişti, yurt dışında sürgün hayatı yaşayan yazarlar çok güçlü edebiyat eserleri yazdılar. Kürt müziğine gönül koymuş olanlar, içli nağmelerini gizlice karanlık odalarda amatörce kasetlere kayıt ettiler. Bu kasetler elden ele dolaşarak evlerde kısık sesle dinlendi.

19 Ekim 1983 tarihinde çıkan 2932 sayılı yasa 1991 yılında iptal edilmiş olmakla birlikte, Türkçe hala Anayasaya göre tek resmi dil durumundadır ve eğitimde, medyada, siyasi hayatta ve birçok başka alanda öteki dillerin kullanımına ilişkin hala birçok kısıtlama bulunmaktadır. 2932 sayılı yasa ile Türkiye’de Kürtçe, özel hayatta bile yasaklanmış durumdaydı.  Yasa, Türk vatandaşlarının anadilinin Türkçe olduğunu ilan etmekte ve başka bir dilin bir anadil olarak kullanımına ilişkin her türlü etkinliği yasaklamakta ve Türkçe dışında herhangi bir dilde plak, teyp ve görsel-işitsel malzemeyi yasadışı saymaktaydı. Tüm bu yasaklar Kürtçe’nin gelişmesine ve dünyada sayılı diller arasına girmesine engel olamadı. Fransada da Le Monde adlı derginin 2008 yılındaki araştırmasına göre Kürtçe, bütün yasaklamalara rağmen binlerce dil içerisinde ilk 30 dilin ardından 31’inci sırada yer alıyor. 

2009 yılında hala belediye başkanları Kürtçe davetiye kartlarında “W, X, Q, Δ harfleri kullanıldığından dolayı yargılanmaktadırlar. Üstelik bu yasak daha önceki 765 sayılı TCK’da  yok iken, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren yeni TCK’ da (222 maddesinde) düzenlenmiştir.

Ayrıca genel ve yerel seçim çalışmalarında seçmenlerine hitap eden, onları selamlayan siyasetçiler 2820 sayılı seçim kanunun 81. maddeye muhalefetten dolayı yargılanmaktadırlar. Diyarbakır Barosu Kürtçe Ajanda bastırdığından dolayı görevini kötüye kullandığından bahisle yargılanmaktadır. Anne babalar yeni doğan çocuklarına Kürtçe isim bırakamamaktadırlar.

2008 yılı Temmuz ayında Konya’da inşaatlarda çalışan iki Kürt genci parkta cep telefonu ile ailesiyle Kürtçe konuştuklarından dolayı her ikisine de “gürültü yaptıklarından dolayı 62’er TL para cezası kesilmiştir. Bu idari işleme yaptığımız itiraz geçen gün karara bağlandı ve reddedildi. Kürtçe konuşmanın gürültü olduğu kayıtlara geçti. Hiçbir dil gürültü değildir. Her dil kendisine has bir rengi, güzelliği vardır.

Cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerin aileleri ile telefonda Kürtçe konuştuklarından dolayı konuşmaları kesilmektedir. Bazı Cezaevlerine Kürtçe günlük gazete olan Azadiya Welat ile Kürtçe şiir, öykü, roman gibi kitapların da alınması keyfi olarak engellenmektedir.   Bu keyfi ve hukuk dışı uygulamalar karşısındaki girişimler de sonuçsuz kalmaktadır. TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Başkanlığı’na yapılan başvurular neticesinde bildirilen Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün 88. maddesinin (p) bendine göre “ Telefon görüşmeleri Türkçe yapılır. Ancak hükümlünün Türkçe bilmemesi veya görüşeceğini bildirdiği yakınının mahallinde yaptırılacak araştırma ile Türkçe bilmediğinin tespit edilmesi halinde, konuşmasının yapılmasına izin verilir’ denilmektedir.  Basında bu tüzüğün kaldırılacağına dair siyasetçilerin konuşmaları olmuşsa da hala yasaklar devam etmektedir. Bu işlem ulusal ve ulusal üstü belgelere ve insan hakları hukukuna aykırıdır. Bir insan cezaevinde olan yakını ile istediği dilde konuşabilmelidir. Bunun Adalet Bakanlığı tarafından tüzükle düzenlenip birçok şarta, araştırmaya, incelemeye bağlı olarak, incelemeyi yapacak güvenlik güçlerinin, ikna olup, olumlu rapor vermesiyle uygulanmasını, gayri insani bir muamele olarak görmekteyiz. İnsanların Türkçe bilmeme koşulunu aramak bile baskının var olduğunun ispatıdır.  Aslında bu zorlu ve dolambaçlı yollar ile Kürtçe’ye getirilen yasak, Devletin Kürt sorununa bakışını açıkça ortaya koymaktadır. Burada başka dilde konuşamaz ibaresi Kürtçe’ye getirilen bir yasaktır. Kürt halkı bu ülkenin bir realitesidir. Anadolu gibi çok dilli, çok dinli, çok kültürlü bir coğrafyanın halklarının dillerini yasaklayıp, onları tek dille iletişime zorlamak, yasakçı zihniyeti açıkça ortaya koymaktadır.
                            
Dil, insan kimliği için temel bir unsurdur. Bireyler açısından olduğu gibi, toplumla ilişki açısından da kendini tanımlama için temel bir referans noktası oluşturmaktadır. Demokratik toplumlarda anadil, kişi kimliğinin ayrılmaz bir parçasıdır. Anadilde eğitim de temel insan haklarından birisidir. Dilimizi, yaşadığımız tecrübelerdeki derin yapı kodlamalarını ifade etmek için kullanıyoruz. Söylediğimiz her şey bütün dünyadaki insanların söylediği her şey, temelde beynimizde kodlanan subjektif bir durumu ifade etmekte ve yüzeyde var olan kara kutu içindeki gramere bağlı olarak sınırlandırılmaktadır. Dolaysıyla dil sadece bir iletişim aracı değil, hayattan daha fazla haz alabilmenin, çok iyi iletişim kurabilmenin de temel ölçütüdür. Yabancısı olduğunuz bir dilde, o dili bilseniz dahi iyi iletişim kuramayacağınız ve sorunlarınızı iyi anlatamayacağınız bir gerçektir.

Bu raporda Türkiye’de Türkçenin dışında dillerin kullanılmasını yasaklayan uygulamadaki mevzuatlar bulunmaktadır. Tespit edebildiğimiz kadarıyla raporda yer alan kanun hükümlerinin kaldırılması gerekmektedir. En büyük sıkıntı yaratan mevzuat hükümleri; Eğitimde Türkçe dışında dilleri yasaklayan Anayasanın 42 ile Vatandaşlığı düzenleyen Anayasanın 66 maddesi, Belediye Başkanlarının Kürtçe hizmet yapması önünde engel oluşturan 1353 sayılı kanunun dayanak olduğu TCK 222 ile 257/1 maddeleri, 2820 sayılı siyasi partiler kanununun 81 maddesi, Cezaevlerinde Kürtçe konuşulmasını yasaklayan Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün 88. maddesinin (p) bendi engel oluşturmaktadır.

Bu amaçla Kürt dilini yasaklayan Türk Hukuk mevzuatında bulunan ve bizim tespit edebildiğimiz “KÜRTÇE’NİN KAMUSAL ALANDA KULLANILMASI ÖNÜNDEKİ YASAL ENGELLER RAPORU” muzu bu gün sizlerle paylaşıyoruz. Bu amaçla;

• Raporumuzda açıklandığı üzere tespit edebildiğimiz Kürt dilinin kamusal alanda kullanılması önündeki yasal engellerin kaldırılmasını,
• Üniversitelerde Kürdoloji bölümlerinin kurulmasını,
• Yerel ve ulusal kanallarda Kürtçe yayınların tamamen serbest bırakılmasını,
• Okullarda Kürtçe eğitim verilmesini,
• Daha önce Kürtçe isimleri değiştirilmiş yerleşim yerlerinin üzerindeki yasağın kaldırılmasını,
• Ceza ve tutukevlerinde Kürtçe konuşulmasının, Kürtçe dergi, gazete, kitap alınmasının, Kürtçe mektup yazılmasının engellenmemesini,
• Kürtçe çocuk isimleri üzerindeki yasağın kaldırılmasını,
• Hava yolları, otogar, Tren’lerde, Minibüs ve otobüslerde Kürtçe anonsların yapılmasını, buralarda yön gösteren levhaların iki dilde yazılmasını,
• Camilerde, mabetlerde insanlar kendi ana dillerinde ibadet yapabilmesini,
• Sokak, cadde ve bulvar tabelalarının Türkçe-Kürtçe yapılmasını,
• Hastane, sağlık ocağı ve Adliye gibi kamu kurumlarında Kürtçe konuşabilen personellerin istihdamını,
• Ulusal ve yerel televizyonların Kürtçe haber yapabilmelerini,
• Yerel Yönetimlerin Kürtçe hizmet verme imkanına kavuşmalarının en temel insani ihtiyaçları olduğunu düşünüyor, diller üzerindeki her tür yasağın kaldırılmasını talep ediyoruz.

Saygılarımızla

Av. Muharrem ERBEY
İHD Genel Başkan Yardımcısı ve Diyarbakır Şube Başkanı

Bir cevap yazın