100 Yıllık İnkara Son! Tanı, Af Dile, Tazmin Et

Tam 100 yıl önce bugün, Ermeni Soykırımı’nın başlangıcını temsil eden İstanbul tutuklamaları başladı. Ermeni soykırımı sürecinde Süryaniler ve Rumlar da soykırıma uğradı. Burada söz konusu olan 100 yıllık suçtur. 100 yıllık utançtır. 100 yıllık inkârdır.

Bizler, soykırımın faillerinin torunlarıyız. Belki hepimiz, birey olarak, doğrudan katliamlara ve yağmaya katılan kişilerin soyundan gelmiyoruz. Ama onların etnik ve dinsel kimlikleriyle doğduk. Soykırım faillerinin yarattığı düzenden ve ayrıcalıklardan yararlanmış, bunu sorgulamadan yaşamış bir toplumsal gruba aitiz. Soykırım ve inkâr suçu bizim içine doğduğumuz din ve etnik kimlik adına işlendi. Bunun utancını, sorumluluğunu ve manevi ağırlığını omuzlarımızda taşıyoruz

O yüzden diyoruz ki, soykırım suçunun işlendiği bu topraklar üzerinde yapılacak bir soykırım anması, ancak imha edilen halkların yokluğunda – ve bu yokluk sayesinde – çoğalma, gelişme ve zenginleşme olanağı elde edenlerin torunlarının bu utancı dile getirmesi ve soykırım inkârının sorumluluğunu kabul etmesi ile bir anlam taşır.

Bu, anmamızın ahlaki içeriğidir. Anmamızın somut talebi de, soykırımın tanınması, af dilenmesi, tazmin ve telafi edilmesidir.

Şu anda önünde bulunduğumuz Türk ve İslam Eserleri Müzesi olarak hizmet veren bu eski yapı, İbrahim Paşa Sarayı’dır. Saray uzun yıllar, içinde çocuklara ayrılmış bir “sübyan koğuşu”nun da bulunduğu cezaevi olarak kullanıldı. Burası, 24 Nisan 1915 tutuklamalarında gözaltına alınanların, Haydarpaşa’dan Anadolu’nun içlerine ve oradan ölüme gönderilmeden önce tutuldukları yerdir. Onların büyük bir bölümü, İstanbul Ermeni toplumunun önderleriydi. Şairler, yazarlar, milletvekilleri, bilim insanları, hekimler, Ermeni Millet Meclisi’nin temsilcileriydiler. Aralarında, binlerce Kürtçe, Ermenice, Türkçe türküyü köy köy gezerek derleyen ve ilk kez notaya geçiren, Ermeni kültürünün anıt ismi, çağının en ünlü müzikologlarından Gomidas da vardı.

Ama aralarında her kesimden Ermeni vardı. Örneğin kasap Garabed Ağa, üzerindeki önlüğü ve beline asılı bileği kayışını bile çıkaramadan, kasasını kapatamadan buraya getirildi. Tutuklular önce Sarayburnu’ndan Haydarpaşa’ya yola çıkarıldılar. Oradan trene bindirildiler. Geceyi Eskişehir’de geçirdikten sonra, doğuya doğru yolculukları devam etti. Bir grup Ayaş’a, bir grup Çankırı’ya götürüldü. Ayaş’a götürülen 70 kişiden 58’i, Çankırı’ya gönderilen 150 kişiden 81’i öldürüldü.

Vahşet bununla sınırlı kalmadı. Devletin yöneticisi İttihat ve Terakki Partisi ve onun tetikçi örgütü Teşkilat-ı Mahsusa aracılığı ile Anadolu’daki Ermeni varlığına, tüm tarihsel, ekonomik ve sosyal dokusuyla birlikte son verildi. Ermenilerin sadece canlarına kast edilmedi. Mallarına, mülklerine, paralarına, hatıralarına, tarihlerine el konuldu. Soykırım yalnızca imha değil, aynı zamanda devasa bir yağmaydı. Bir uygarlık, binlerce yıllık anayurdundan silinip yok edildi.

Buna rağmen Ermeni ulusuna, Ermeni varlığına son verilemedi. Ermeniler, dünyanın dört bir yanında, Ermenistan’da ve Türkiye’de de, ne kadar az sayıda kalsalar da, okulları, kiliseleri, yayınları ile kimliklerini yaşatmaya devam ediyorlar. Ne var ki inkâr, soykırımı her biri için sürekli kılıyor, suç işlenmeye devam ediyor.

Soykırım sürecinde Ermenilerle birlikte diğer Müslüman olmayan Anadolu halkları Asuri/Süryaniler, Rumlar, Ezidiler de aynı kaderi paylaştı. Hakkâri, Van ve Siirt’i kapsayan Tur Abdin bölgesinde ve kuzeybatı İran’da Urmiye bölgesindeki tehcir ve katliamlarda 300.000 Süryani öldürüldü. Küçük Asya Rumları 1914’ten başlayarak İttihat ve Terakki’nin emrindeki çeteler tarafından organize saldırılarla kaçırtıldı ve öldürüldü. Bu süreç 1923 yılına, Cumhuriyet’in kuruluşuna kadar devam etti. Bir buçuk milyona yakın Rum, kimi göçertilerek, 750 bin kadarı katledilerek binlerce yıllık anayurtlarından koparıldı. Yani üzerinde yaşadığımız bu coğrafya önce Hıristiyan halklardan arındırıldı.  Cumhuriyetin kurulmasının ardından bir kısmı, yer yer soykırım sürecine fiilen katılan Kürtler hedef alındı ve diğer Müslüman etnik grupların da asimilasyonunu içerecek şekilde, ülkenin Türkleştirilmesi aşamasına geçildi.

100. Yıl – İnkâra Son Girişimi olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne buradan sesleniyoruz: Soykırımı tanıyın. Af dileyin. Tazmin ve telafi edin. Ancak o zaman nehirlerden akan, vadilerde üst üste yığılan, uçurumlardan atılan, denizlerde boğulan mezarsız ölüler hak ettikleri gibi, haysiyetlerine uygun şekilde gömülmüş olacak. Ruhları huzura erecek. Yok edilen bir dünyayı geri getirmek mümkün değil; ancak suçun kabulü ve adaletin tesisi, kurbanların inkâr zulmüyle yaşayan ailelerinin duyduğu haklı öfke, acı ve özlemi bir nebze hafifletecektir.

100.YIL – İNKÂRA SON GİRİŞİMİ

Bir cevap yazın