Erkek Egemen Şiddet Politiktir

Kadına yönelik devlet kaynaklı cinsel şiddetin en bariz örneğinin yaşandığı bir günün yıldönümünde, kadına yönelik şiddet alanında tüm kadınları isyana sürükleyen mevcut durumu bir kez daha tüm topluma hatırlatmak istedik.

Bugün Ekin Wan ( Kader Kevser Ertürk)’ün 10 Ağustos 2015 tarihinde Varto’da vurulduktan sonra vücudunun çırılçıplak teşhir edildiği günün yıldönümü…

Bu suçu, devletin yetkili resmi makamları işledi. Bugüne kadar da işlenen bu suç nedeniyle hiç kimse yargılanmadı, hesap verilmedi.

İnsan hakları savunucusu kadınlar olarak, her zaman kadına yönelik şiddetin politik şiddet olduğunu dile getirirken kastettiğimiz gerçeklik, tam da budur. Yerleşik sistem; son derece erkek egemen militer, feodal ve fobik özellikler taşımaktadır. Maalesef ki, sistemin bu özellikleri erkek egemen şiddeti de beslemektedir.

İçinden çıktığımız Temmuz ayı içinde 32 kadın katledilmiştir. Bu sayı, yalnızca kamuoyuna yansıyan vakalardır. Bilmediğimiz başka kadın cinayetlerin olması da muhtemeldir.

Bu sayı, korkunç bir sayıdır.

Bu sayı, yaşadığımız coğrafyada hiçbir kadının güvende olmadığının da ispatıdır.

Yaşanan bu yoğun erkek şiddetini, sistemi tartışmadan ve sistemin yapısıyla birlikte değerlendirmeden anlamak da mümkün değildir.

Geçtiğimiz hafta içinde, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından tüm camilerde Cuma hutbesi olarak okunmak üzere hazırlanan hutbenin içeriği, bu sistemin de özünü de ifşa etmektedir. Söz konusu hutbede, “Hayasızlık ahlaki değerleri yok eden, insanın onur ve saygınlığını ayaklar altına alan bir felakettir. Şeytanın en sinsi tuzaklarından biridir.” denmiş; aynı hutbede giyim sektörü, modacılar ve bazı medya çevreleri “çıplaklığı özendirmek ve örtünmeyi değersizleştirmekle” suçlanmıştır ve hutbede “Allah’ın örtünme emrinin ihlali” değerlendirmesi yapılmıştır.

Aynı hutbede, tıbbı zorunluluk olmadan yaptırılan estetik ameliyatların şeytanın oyunu olduğu, günah olduğu; dövme yaptırmanın ise haram olduğu savunulmuştur.

Diyanet’in yayınladığı bu hutbe, kadınların katledilmesine gerekçe yapılan anlayışların tamamını temsil etmektedir. Kadınlar, giyim kuşamlarında ve yaşam tarzlarını seçmekte özgürdür.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, altına imza attığı uluslararası sözleşmeleri sürekli ihlal etmektedir. Kadına yönelik şiddet alanında bugüne kadar yazılmış en önemli sözleşme olan Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi’ni ilk imzalayan devlet olmasına rağmen, Türkiye Cumhuriyeti’nin 2021 yılında bu sözleşmedeki, imzasını çekmesi, şiddeti besleyen bir anlayışı maalesef daha da görünür hale getirmiştir.

Ailede, okulda, çalışma yaşamında, televizyon dizilerinde, futbolda- bütün bu alanlarda kadına yönelik şiddeti artırmakla sonuçlanan erkek egemen anlayış övülmektedir. Bugün yaşanan kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddet konusunda bu anlayışın etkisinin olmadığını söylemek mümkün değildir.

İşte, tam da bu nedenle kadına yönelik şiddet politiktir.

Erkek egemen akıl; Cuma hutbeleriyle, futbolla, televizyon dizileriyle, eğitim sistemiyle toplumun içine yayılmaya çalışılmakta, adeta şiddet devlet eliyle “meşrulaştırılmaktadır.”

Bizler insan hakları savunucusu kadınlar olarak, devlet şiddetinin en yoğun bir biçimde uygulandığı bir günün yıldönümünde- yani Ekin Wan’ın vücudunun devlet güçleri tarafından çıplak olarak teşhir edildiği bugünde- kadına yönelik şiddet konusunda ne kadar isyan içinde olduğumuzu bir kez daha topluma anlatmak istedik.

Kadına yönelik şiddet, resmi şiddetten bağımsız düşünülemez. Yerleşik, militer, feodal erkek egemen devlet aklı, bu şiddetin temel besleyicisidir. Aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni, altına imza attığı uluslararası sözleşmelere uygun davranmaya ve Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesini ivedilikle imzalamaya davet ediyoruz.

İnsan Hakları Derneği Merkezi Kadın Komisyonu