1 Eylül 2013
1 Eylül Dünya Barış Günü’ne özellikle Orta Doğu coğrafyasında savaş çığırtkanlığı yapıldığı bir dönemde giriyoruz. Suriye’de yaşanan iç çatışmalardan sonra, Suriye rejimine karşı mücadele eden Özgür Suriye Ordusu’nu (ÖSO) ve El Kaideyi destekleyen Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar uzun süredir Suriye’ye uluslararası bir müdahale istiyor ve bunun zeminini yaratmaya çalışıyorlardı. Geçen hafta içerisinde Suriye’de kimyasal silah kullanıldığı iddiasının ortaya atılması üzerine ABD Başkanı Obama 31 Ağustos 2013 tarihinde yaptığı açıklamada Suriye’ye bir saldırı kararı aldıklarını açıkladı. Daha önce Irak’ta ABD’nin yanında yer alan İngiltere’de halkın ve muhalefet partilerinin savaş karşıtı tavır alması üzerine İngiliz Parlamentosu şimdilik savaşa hayır demiştir. İtalya ve Almanya Suriye’ye saldırıya katılmayacaklarını açıklamışlardır. ABD umduğunu bulamayınca yalnız başına saldırı kararı almıştır. ABD’ye en büyük desteği Türkiye vermiştir; Başbakan Erdoğan “sınırlı bir saldırı bizi tatmin etmez” diyerek, ABD’den Esad rejiminin değiştirilmesini talep etmiştir. Böylece, Türkiye kraldan çok kralcı davranma politikasını sürdürmüştür. Erdoğan, Mısır’da darbe karşısında AB ve ABD’nin pasif tutum aldığını düşünerek daha fazla müdahale isteyerek, neredeyse ABD tarafından Mısır’ın da işgal edilmesini savunur duruma düşmüştür. Bütün bu gelişmelere rağmen Avrupa halkları savaşa onay vermemekte ve kendi hükümetlerinin Suriye’ye saldırmasına karşı çıkmaktadır.
Türkiye bir yandan Suriye’deki El Nusra’yı destekleyip Kürtlerin katledilmesine onay verirken, bir yandan da içeride PKK ile barış görüşmeleri yapıyor görünümü vermeye çalışmaktadır. Ancak, Hükümetin Suriye’de savaş, Türkiye’de barış şeklinde ifade edilecek politikasının da tutarlı olmadığı, aslında her yerde savaş politikası izlediğini göstermektedir. Çünkü Kürt sorununda bugün itibariyle tatmin edici adımlar atılmadığı, tek taraflı olarak PKK’nin çatışmasızlık politikasının dışında Hükümetin bir adım atma niyetinde olmadığını göstermektedir. Basına yansıyan yeni demokratikleşme paketinde de Kürt sorununu çözecek ciddi adımların olmadığı görülmektedir. Erdoğan Hükümetinin bu yeni paketle amacının 2014 ve 2015 seçimlerini rahat atlatmak olduğunu göstermektedir.
İnsan hakları savunucuları olarak hem içeride hem de dışarıda her türlü savaşa karşı çıkıyoruz. Türkiye’de olsun, dünyanın diğer coğrafyalarında olsun savaşın insanlık için büyük bir yıkım olduğu, kan, gözyaşı ve acıdan başka bir sonuç getirmediğini ABD’nin Irak ve Afganistan’ı işgalinin sonuçları ortaya koymaktadır. Emperyalist güçlerin müdahale ettiği her yerde milyonlarca insan ölmekte, doğa tahrip edilmekte ve insanlar daha çok yoksullaşmakta ve köle haline getirilmektedir.
İnsan hakları savunucuları olarak 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde dünyanın her yerindeki barış savunucuları ile birlikte savaşlara karşı çıkıp barışı savunacağız. Gözünü kan bürümüşlerin, petrol ve enerji kaynaklarını elde etmek için yürüttükleri savaşların karşısında olacağız. Halkların köleleştirilmesini savunanların yürüttüğü savaşların karşısında olacağız.
Biz insan hakları savunucuları her zaman ve her yerde barıştan yana olacağız ve barışı savunacağız. Ve Barış kazanacaktır.
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ



