2019 Yılı Baskı ve Tehdit Yöntemleriyle İfade Alma, Mülakat Yapma, Ajanlaştırma ve Kaçırma Olaylarıyla İlgili Özel Rapor

İnsan Hakları Derneği olarak “Baskı ve Tehdit Yöntemleriyle İfade Alma, Mülakat Yapma, Ajanlaştırma ve Kaçırma Olaylarıyla İlgili Özel Rapor”umuzu 16 Kasım 2018 tarihinde bir bilanço ile birlikte kamuoyu ile paylaşmıştık.[1] Raporumuzda bu uygulamaların 15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişimi sonrası ilan edilen OHAL ile birlikte devletin baskı politikası haline geldiğini, bunların aynı zamanda TCK’da tanımlı tehdit, hakaret, işkence, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma, görevi kötüye kullanma gibi birden fazla suçu da teşkil ettiğini belirtmiştik.

Rapor tarihinden bu yana bu uygulamaların arttığı, şikâyetlerin etkili bir şekilde soruşturulmadığı ve faillerin cezalandırılmadığı, yapılan başvurulardan ve basına yansıyan haberlerden anlaşılmaktadır. Ayrıca Hak İnisiyatifi tarafında da 20 Haziran 2019 tarihinde benzer bulguları içeren ayrıntılı “2016 Yılı Sonrası Kamu Görevlileri Tarafından Yasadışı Alıkonulma İddialarına İlişkin İnceleme ve Araştırma Raporu” yayınlanmıştır.[2]

2018 yılı raporundaki verilere göre İHD İstanbul Şube’ye 14, Diyarbakır Şube’ye 7, İzmir Şube’ye 19, Ankara Şube’ye 4 kişi başvurmuş, İHD Genel Merkez’e 23 kişi başvurmuştu. Genel Merkez Dokümantasyon Birimi ise bunların haricinde 23 vakayı basın yoluyla tespit etmiştir. Bu başvurulardan Genel Merkez’e yapılan yalnızca bir başvuru kaçırılma ve kaybedilme başvurusu olup ailesiyle yapılan görüşmelerde kişinin bulunduğu ancak can güvenliği için bu bilginin basınla paylaşılmadığı öğrenilmiştir.

2019 yılında ise İHD Genel Merkez’e 8 kişi, İHD İstanbul Şube’ye 36, Diyarbakır Şube’ye 8, İzmir Şube’ye 8, Ankara Şube’ye 5, Malatya Şube’ye 1, Batman Şube’ye 5 kişi başvurmuştur. Genel Merkez Dokümantasyon Birimi ise 13 kişinin kaçırılarak ajanlık teklifine ve tehdidine maruz kaldığını, bu kişilerin resmi işlem yapılmadan serbest bırakıldığını belirlemiştir. 61 kişinin ise çeşitli yerlerde (gözaltında ve gözaltı yerleri dışında) ajanlık teklifine ve tehdidine maruz kaldığını, 5 kişinin de hapishanede iken savcı ya da diğer güvenlik görevlilerince ajanlık teklifine maruz kaldığını tespit etmiştir.

Elbette ki yaşanan olaylar bu sayının çok daha üstündedir, ancak mağdurlar savcılığa veya derneğimize başvuru yapmaktan da çekinmektedir.

Ekte özetleri yer alan bu başvurulara bakıldığında, genelde öğrencilere, siyasi parti üyelerine, basın emekçilerine ve hapishanede görüşçü olan aile üyelerine karşı bu baskı yöntemlerinin uygulandığını görmekteyiz. İstihbarat ve terörle mücadele görevlileri kişileri tehdit edip özel hayatlarındaki bilgileri de bildiklerinden hassas oldukları konularda yardım edecekleri vaadiyle psikolojik işkence yapmaktadırlar. Kişileri tutuklanmakla, kaçırılmakla, ölümle veya işkenceyle tehdit etmekte, peşinlerini bırakmayacaklarını söyleyerek de yasa dışı ajanlığa zorlamaktadırlar. Kimi zaman bu daha da öteye geçmekte, kişiler kaçırılarak aylarca nerede olduklarını bilmeden fiziki ve psikolojik işkenceye maruz kalmaktadırlar.

13 Haziran 2019 tarihli duruşmasında 6 ay boyunca gördüğü işkenceyi tüm detaylarıyla anlatan Ayten Öztürk bunlardan yalnızca bir tanesidir. Ayten Öztürk yaşadıklarını ifadesinde şu biçimde dile getirmiştir:

…İlk yirmi gün sabah, öğle, akşam konuşmam için özellikle psikolojik işkence yaptılar. İğneyle bayılttılar. Saçımı çekip kafamı yatırarak ağzıma bir hortumla zorla sıvı gıda vermeye çalışıyorlardı yemek yemediğim için. İki çeşit elektrik işkencesi uyguladılar. Biri tırnakla parmak arasından, parmak ucundan vererek uygulanan işkenceydi. Serçe parmağımdan veriyorlardı. İzi hala var. Regl olduğum dönemlerde daha çok işkence yapıyorlardı, bitkin düşüyordum. Üzerime sıvı benzeri şeyler sürerek ahlaksız sözler sarf ediyorlardı. Copla taciz ve tecavüz etmeye çalışıyorlardı.

Ayten Öztürk ile ilgili bu suçun faillerinin cezalandırılması için ihbarda bulunulduğu halde ne savcılık aşamasında ne mahkemede vücudundaki izlerin tespiti için bile gerekli adımlar atılmıştır.

12 Kasım 2019’da İHD İstanbul Şube’ye başvuran tehditle ajanlık teklif edilen B.Ç. ise başvurusunda şu ifadeleri kullanmıştır:

Kurtuluş yönüne doğru giderken arkamdan orta boylarda saçı ve sakalı kırlaşmış bir adam adımı söyleyerek durdurdu. Kendisi ilk olarak bana polis kimliğini aşağıya doğru cüzdandan okutarak gösterdi ve hemen kapattı. Feriköy Caddesi yönünde bana A.,D. ve N. Y. hakkında bilgiler vermeye başladı. Ben de onları çok yakın tanımadığımı söyledim. “Bize yardımcı olmanı istiyoruz, ESP, SGDF’den onları kurtaralım birlikte” gibi sözler söylemeye başladı. “Biz bu insanları kurtarmaya çalışıyoruz” gibi sözler söylemeye devam ederken bir fotoğraf gösterdi. Fotoğrafta bütün vücudu kanlar içinde kalmış bir kadın fotoğrafı, Y. Ç.’nin fotoğrafı olduğunu söyledi. “Kimsenin böyle olmasını istemiyoruz” dedi. Kardeşimden bahsetti, ailemden bahsetti diğer polis. Ben onlara yardımcı olamayacağımı söyledim. Tekrar görüşeceğimizi belirterek ayrıldık.

16 Eylül 2019’da İHD Diyarbakır Şube’ye başvuran Z.B. gözaltındaki kayıt dışı ifade şu biçimde aktarmıştır:

Gözaltı süresinin 3. Gününde 3 kişi nezarethaneye geldiler. Bu kişiler benimle sohbet edeceklerini söyledi. Ben bunu kabul etmedim. Yasal olmayan yollarla ifade alma yöntemi olarak değerlendirdiğim için bu taleplerini kabul etmedim. Bana ‘biz senin kim olduğunu biliyoruz; nerde ne yaptığını biliyoruz, biz polis değiliz’ dediler. Polislerden biri bana ‘benim adım emre, eğer sen burada rahat konuşamıyorsan; bir kafede oturup seninle konuşabiliriz’ dedi. Ben bunu reddedince, bana ‘kararını değiştirirsen nezarethanede bulunan polise emre bey ile konuşmak istediğini söyle, hangi saat olursa olsun gelirim’ dedi. Bana, ‘siz bana yardımcı olursanız biz de sana hem maddi hem de manevi olarak yardımcı oluruz’ dedi. Tam giderlerken bana dönerek tekrar ‘iyi düşün, taşın’ dedi. Ben bunları tekrar reddedince bana ‘her türlü ağır cezayı alman için uğraşacağız’ dediler.”

Şube başvurularına bakıldığında yaşananlar daha ayrıntılı bir biçimde görülebilecektir.

2019 yılı Şubat ayının çeşitli günlerinde ise Salim Zeybek, Gökhan Türkmen, Erkan Irmak, Yasin Ugan, Özgür Kaya ve Mustafa Yılmaz zorla kaçırılmıştır. Mağdurların aileleri tarafından yapılan suç duyurularında ise etkili bir araştırma yapılmamıştır. Derneğimiz aracılığıyla (Erkan Irmak ailesi hariç) aileler Mart 2019’da BM Zorla ve İrade Dışı Kaybetmeler Çalışma Grubu’na şikâyetlerini iletmişlerdir. Hükümet, Nisan 2019’da BM Çalışma Grubu’na kayıp ve kaçırılma iddialarıyla ilgili olarak verdiği cevapta şu iddialara yer vermiştir:

Türkiye demokratik bir hukuk devletidir. Kamu yetkililerinin görev ve yetkileri ile bu görev ve yetkilerin sınırları uluslararası yükümlülüklerimizle uyumlu olan kanunlara dayanmaktadır. Kişinin hürriyetinden hukuka aykırı bir şekilde yoksun bırakılması iç hukukta açık bir şekilde yasaklanmıştır. Türk Ceza Kanunu’nun 109. maddesi bir kişiyi cebren hürriyetinden yoksun bırakan kamu görevlilerine 14 yıla kadar hapis cezası verilebileceğini öngörmektedir. Ankara Cumhu17riyet Başsavcılığı, bu kişiler hakkında “Fethullahçı Terör Örgütü – Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) üyesi/yöneticisi olmak” ve “siyasi ve askeri casusluk amacıyla Devlete ait gizli bilgi/belge temin etmek” suçlamalarıyla soruşturma başlatmıştır. Bu bakımdan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, gözaltına alınmaları için yakalama kararı çıkarmıştır. 29 Ağustos 2016 tarihinde Türkmen hakkında, 14 Eylül 2017 tarihinde (Mustafa Yılmaz hariç) diğerleri hakkında tutuklama kararı verilmiştir. (Mustafa Yılmaz’ın yurt dışı çıkış yasağı adli kontrol tedbiri bulunmakta olup yakalama kararı hiç olmamıştır.) Bu kişiler, haklarında başlatılan ceza kovuşturması kapsamında adli merciler tarafından hâlen aranmaktadır. …Eğer kamu yetkilileri kendilerinin nerede olduklarını biliyor olsalardı veya kendilerini bulabilmiş olsalardı, bu kişiler hakkında verilmiş olan yakalama kararı/tutuklama emri dolayısıyla derhal tutuklanmış olurlardı. Bir başka deyişle, haklarında soruşturma bulunmasından dolayı kendilerinin bulunması ve tutuklanması soruşturmaların tamamlanması bakımından kamu yetkilileri açısından önem arz etmektedir. Şunu da vurgulamak önemlidir; FETÖ/PDY’nin üyelerini yurtdışına çıkarıp daha sonra adaleti yanıltmak, dezenformasyon yaratmak ve kendi propagandasını yaymak amacıyla şahısların kaybedildiğini veya kamu yetkilileri tarafından kaçırıldığını iddia ederek ulusal ve uluslararası mekanizmalara başvuru yapma taktiğini kullandığı bilinmektedir.

BM’ye verilen Hükümet cevaplarından sonra 28 Temmuz 2019 tarihinde ailelere Salim Zeybek, Erkan Irmak, Yasin Ugan ve Özgür Kaya’nın rutin GBT kontrollerinde gözaltına alındığı haberi verilmiş, ancak tutuldukları Terörle Mücadele Şubesi’nde ailelerin avukatlarına görüşme izni verilmemiştir.

Mağdurların 12 gün boyunca avukatlarıyla görüşmeleri engellenmiş, özel avukatları dahi emniyete girememiş, sadece eşleriyle görüştürülmüşlerdir. Görüşmelerden sonra dört kişinin zayıfladıkları ve tedirgin bir halde olduğu bilgisi kamuoyuna yansımıştır. Bu kişilerin tutuklanma talebiyle Sulh Ceza Hakimliği’ne sevkinin ardından mahkeme koridorunda aileler hangi avukatın sorguya eşlik ettiğinden habersiz şekilde bekletilmiş, tutuklama kararından sonra bile ifadeye eşlik eden avukatlara ulaşamamışlardır. Ankara Barosu İnsan Hakları Merkezi de ailelerin başvurusu üzerine tüm bu süreci takip etmiş ve raporlamıştır.[3] Kişiler tutuklanmalarının ardından Ankara Sincan 1 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli K.C.İ.K.’na götürülmüşler ve tek kişilik odalara konulmuşlardır.

Mustafa Yılmaz’ın eşi Sümeyye Yılmaz ise 22 Ekim 2019 tarihinde twitter hesabından Ankara TEM’den arandığını, eşinin Karapürçek karakolunda bulunarak oraya getirildiğini, savcıdan aile görüşü izni alabileceğinin söylendiğini açıklamıştır. Sümeyye Yılmaz, 23 Ekim 2019 tarihinde Ankara TEM’de eşiyle yaptığı görüşmeden sonra basına açıklamalarda bulunmuştur. Eşinin 25 kilo kaybettiğini, ellerinin soğuk olduğunu, cildinin bembeyaz olduğunu, teslim olduğuna inanmadığını, avukat istemediğini anlatmıştır. 25 Ekim 2019 tarihinde ise eşine gözaltı süresinin uzatıldığının söylenmesine rağmen barodan avukat atanarak ifadesinin alınmasının ardından tutuklandığını açıklamıştır.

Gökhan Türkmen’in eşi Zehra Türkmen ise 6 Kasım 2019 tarihinde Antalya Emniyeti’nden arandığını, eşinin gözaltında olduğunu ve Ankara Emniyeti’ne gönderildiğinin haber verildiğini sosyal medya hesabından duyurmuştur. Gözaltı sürecinde, eşine görüşme izni verilmiştir ve kendisi avukatıyla görüşmek istemediğini belirtmiştir. Zehra Türkmen twitter hesabından yaptığı açıklamada, 7 Kasım 2019 tarihinde eşini gördüğünü duyurmuştur. Benzer biçimde eşinin ellerinin aşırı beyaz olduğunu söylemiş, daha önce kaybedilen ve tutuklanan dört kişi gibi eşinin kendisinden twitter hesabını kapatmasını, tüm başvurularını geri çekmesini istediğini belirtmiştir. Eşinin avukat istemediğini de eklemiştir. Gökhan Türkmen de 8 günlük gözaltından sonra tutuklanmıştır.

6 Ağustos 2019 tarihinde zorla kaybedildiği ileri sürülen Yusuf Bilge Tunç ile ilgili halen bir haber veya bilgi yoktur.

Bu başvurular Derneğimizce İçişleri Bakanlığı’na ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’na gönderildiği halde etkili bir soruşturmanın yapılmadığı görülmüştür. Komisyonda hâlâ kolluğu denetlemekle ilgili bir alt komisyon oluşturulmamıştır. İçişleri Bakanlığı bünyesinde kurulan Kolluk Gözetim Komisyonu ise 7 Ağustos 2019’da yürürlüğe giren Yönetmelik ile faaliyetlerine başlamıştır, ancak halen hangi çalışmaları yaptığında dair bir rapor yayınlanmış değildir.

SONUÇ VE ÖNERİLER

  • Cumhuriyet savcıları, TCK’da tanımlı tehdit, hakaret, işkence, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma, görevi kötüye kullanma gibi birden fazla suç teşkil eden kaçırma ve ajanlaştırma faaliyetlerine sessiz kalmamalı, şikayetleri etkili bir biçimde soruşturmalı ve failler tespit edilerek devlet korumasından çıkarılarak yargılanmalıdır.
  • TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu kolluğun denetlenmesine yönelik olarak bir alt komisyon kurmalı ve başvuruları değerlendirmelidir.
  • Kolluk Gözetim Komisyonu, çalışmaya başladığında bu raporda belirttiğimiz ihlallerle ilgili etkili faaliyetler yürütmelidir.
  • TBMM Güvenlik ve İstihbarat Komisyonu alt komisyon kurarak istihbarat örgütlerinin yasa dışı faaliyetleri konusunda araştırma yapmalıdır.

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ

[1] https://www.ihd.org.tr/baski-ve-tehdit-yontemleriyle-ifade-alma-mulakat-yapma-ajanlastirma-ve-kacirma-olaylariyla-ilgili-ozel-rapor/

[2] https://hakinisiyatifi.org/wp-content/uploads/2019/06/Hak%C4%B0nisiyatifi.2019Al%C4%B1konulma%C4%B0ddialar%C4%B1Raporu.pdf

[3] http://www.ankarabarosu.org.tr/HaberDuyuru.aspx?DUYURU&=3370