8 Mart’ta ve Her Gün Daha Güçlü Örgütlenme Daha Güçlü Mücadele

8 Mart’ta ve Her Gün

Daha Güçlü Örgütlenme Daha Güçlü Mücadele

1857’de New York’ da dokuma işçisi kadınların başlattığı mücadele, bugün dünyanın birçok yerinde kadınların kimlik ve sosyal statü için her türlü şiddete karşı, kadın ticaretine, zorunlu göçe, tecavüzlere karşı devam etmektedir. Dokuma işçisi kadınların daha iyi bir yaşam için başlattıkları direniş bugün, 152. yılında…

152. yılında kadının özgürlük mücadelesinde büyük anlamı ve değeri olan 8 Mart’ı kadına yönelik şiddetin ve savaşların sürdüğü, ekonomik krizlerin yoksullaştırdığı her alandaki hakların bir kez daha gasp edildiği bir dönemde karşılıyoruz. Kadınların, emek, cinsiyet ve hak mücadelesinde yarattığı kazanımları, dünya üzerinde devam eden bölgesel savaş ve iç çatışmalar, kapitalist ekonomik sistemin her geçen gün derinleştirdiği eşitsizlikler ve adaletsizlikler, ekonomik alanda büyük bir piyasaya dönüşen kadın ticareti ve fuhuş sektörü nedeniyle geriye gitmektedir. Bu tablo kadının insan hakları mücadelesinin her alanda daha da gelişerek ve genişleyerek 21. yüzyıla damgasını vuracak temel toplumsal dinamiklerin başında geleceğinin sinyallerini vermektedir. Kadın özgürlük hareketinin, tam da böylesi bir dönemde örgütlü mücadele ve dayanışması bu 8 Mart’ı da biz kadınlar için bir ivme noktası haline getirmektedir.

SAVAŞLAR KADININ İNSAN HAKLARI İHLALLERİNİN TEMEL ZEMİNİDİR.

Geçtiğimiz yıla damgasını vuran İsrail saldırısı örneğinde de gördüğümüz gibi savaş suçları devletler tarafından kadın üzerinde işlenmeye devam etmektedir. Uluslararası hukuk ve uluslararası örgütlenmeler politik menfaatler ölçüsünde müdahale etme refleksine sahip olduklarından ve özünde de erkek egemen karakterlerinden dolayı bu suçları işleyenler yargılanmamakta ve insanlığın en temel hakları kadın cinsiyeti üzerinde yok edilmeye devam etmektedir. Biz insan hakları savunucuları savaşların en çok kadın üzerinde fiziksel, psikolojik, sosyal, ekonomik ve kültürel yıkıma neden olduğunu ve kadının insan haklarının ihlali anlamına geldiğini bir kez daha dile getirmek istiyoruz. Çocuklarını savaşlarda kaybeden tüm kadınların, savaşların en ağır yükünü taşıdıkları ve mağduru oldukları en acı gerçeğimizdir. Ülkemizde devam eden çatışma ortamı da evlatlarını kaybeden veya kaybetme riski altında yaşayan tüm kadınları mağdur etmektedir.

Biz, kadınların yaşamda ve yasalarda gerçek eşitliğinin ve özgürlüğünün gerçekleşmesi için mücadele eden insan hakları savunucuları, insan haklarının yaşam bulması, demokrasi ve barışın egemen olması için bir kere daha SAVAŞA HAYIR diyoruz.

KRİZLERLE GİDEREK DERİNLEŞEN SİSTEM KADININ EMEĞİNİ YOK SAYMAYA DEVAM ETMEKTEDİR.

Serbest piyasa ekonomilerinin, kadının emeğini her geçen gün daha görünmez hale geldiği gerçeğini ekonomik verilerle ortaya koymakta, buna bağlı olarak artan eşitsizliklerin kadına yönelik ekonomik şiddeti ve kadının yoksullaşmasını hızlandırmakta olduğu aşikârdır. Zaten cinsiyeti olarak her türlü ayrımcılığa maruz kalan kadının yoksullaşması şiddet olarak ortaya çıkmakta ve adaletsizliğin yeniden üretilmesinin zemini olmaktadır. Geçtiğimiz yıl işten çıkarılan kadınların, yine yasal ve idari eksiklik ve sorunlardan kaynaklı iş kazalarında gerek kendileri gerekse kaybettiği çocukları veya eşleri nedeniyle büyük kırılma ve acılar yaratan ölümler bulunduğumuz noktanın vehametini ortaya koymaktadır.

KADINA YÖNELİK ŞİDDET İNSANLIK SUÇUDUR.

2008 Yılı raporlarımızda da görüldüğü üzere ülkemizde kadının insan haklarının korunması ve geliştirilmesi anlamında etkin politikalar ve uygulamada düzenlemeler çok yetersiz. Yapılan yasal iyileştirmelere rağmen yargı mekanizmasının ve idari yolların yetersizliği ve etkisizliği nedeniyle uygulamada kadın özgürlük hareketini tatmin edecek bir gelişim sağlanmadığı, cinsel saldırı anlamında devam eden dava örneklerinde, yine ev içi şiddet olaylarında yaşanan artışta kendini göstermektedir. 2008 yılında yaşanan namus cinayetleri ise kadın bedeni üzerindeki tahakkümün boyutunu ve bunu önlemede devlet politikalarının yetersizliğini bir kez daha ortaya koymaktadır. Geçtiğimiz yıl tanık olduğumuz Üzmez davası örneğindeki Adli Tıp Kurumu skandalı bu anlamda kadın hareketi ve insan hakları savunucularında bir kırılma yaratmıştır. Ülkemizde tecavüz edilerek katledilen barış savunucusu Pipa Bacca davası ise tarafımızdan ciddiyetle izlenmektedir. Bizler insan hakları savunucuları olarak bu davanın sonucunun benzer bir kırılma yaratmamasını istiyoruz.

Bizler 8 Mart’la birlikte 2009 yılının kadının insan hakları ihlallerinin yaşanmadığı bir yıl olmasını diliyoruz.

BEN KADINIM;

Kendim için BARIŞ istiyorum
Kendim için EMEKTEN YANA BİR HAYAT istiyorum
Kendim için ÖZGÜRLÜK istiyorum
Kendim için EŞİTLİK istiyorum
Kendim için EVDE DEĞİL HER YERDE ANADİL istiyorum
Kendim için ADALET istiyorum
Kendim için CİNSEL KİMLİĞİMİZE ÖZGÜRLÜK istiyorum
Kendim için SAVAŞSIZ VE SİLAHSIZ BİR DÜNYA istiyorum

İHD’Lİ KADINLAR

Bir cevap yazın