Anayasa Değişiklikleri

Türkiye Toplumu özellikle 12 Eylül askeri müdahalesinden sonra sürekli bir Anayasa bunalımı yaşamaktadır. Bireysel ve toplumsal hak ve özgürlükleri kısıt ve baskı altında tutan, hak arama yollarını zorlaştıran, yurttaşları kullaştıran, toplumu sessizleştiren, Devleti de mutlak bir otorite olarak kabul eden yürürlükteki Anayasa bu özellikleriyle sürekli ve yaygın bir eleştiriye hedef olmuştur.

Temel hak ve özgürlükler alanındaki adaletsizlikler, ekonomik sosyal ve kültürel alanlarda da yaşanmıştır. Çok kimlikli kültürel toplumsal çoğulcu yapıyı tekleştirme politikası yaşadığımız anayasal temel sorun alanlarından birini oluşturmaktadır. Anayasaya sinmiş bulunan bu kabul edilemez anlayış Türkiye'nin uluslararası alanda da büyük zorluklar yaşamasına neden olmuştur. Mevcut Anayasanın tümüyle değiştirilmesi gereği ertelenemez hale gelmiştir. Yeni bir Anayasanın toplumsal ve uluslararası istemlere denk düşen yeni bir anlayış ile hazırlanması gerekmektedir. Bu nedenlerle Anayasa'nın ve aynı anlayışla hazırlanmış pek çok yasanın değiştirilmesini Hükümet ve Parlamento da gündemine almış ve çalışmalar başlatılmıştır. Değişiklik sürecinin başlatılmış olmasını olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyoruz.

Ancak toplumsal yeniden yapılandırma gereksinimine çözüm ararken bu değişiklik çalışmalarının parlamentoda grubu bulunan siyasi partilerle ve Hükümet'le sınırlı tutulmasını büyük bir eksiklik ve yanlışlık olarak değerlendiriyoruz. Toplumsal sözleşme niteliğindeki Anayasa çalışmalarının açık katılımlı ve toplumun tüm kesimlerinin görüşünü alan bir süreç olarak yaşanmamış olmasını da temel bir eleştiri olarak dile getirmek istiyoruz. Bu, toplumsal iradeyi hiçe saymak demektir. Değişikliğin bazı maddelerle sınırlı tutulmasını da Anayasa'nın tümünde var olan antidemokratik anlayışın bütünlüğüne ve özüne dokunulmayacağının bir işareti olarak görüyoruz.

ANAYASA DEĞİŞİKLİKLERİ

Yukarıda açıklanan görüşlerin ışığında Partiler Arası Uzlaşma Komisyonu tarafından hazırlanıp,TBMM'ne sunulan anayasa değişikliklerini, sunulmak istendiği gibi bir "reform paketi" olarak değerlendirmek mümkün değildir. Fakat, 37 maddeden oluşan değişiklik önerilerini, eksik ama ileri bir adım olarak görüyoruz. Getirilmek istenen değişiklikler içerisinde hak ve özgürlüklerin geliştirilmesi açısından olumlu hükümler olduğu gibi, eksik hatta sakıncalı düzenlemeler de bulunmaktadır.

Bu çerçevede,

    Anayasanın başlangıç bölümünde, "hiçbir düşünce ve mülahazanın" ibaresi yerine "hiçbir eylem" denilerek; sınırlamaların eylemlere indirgenmesini;

    13. maddesinin değiştirilerek, hak ve özgürlüklerle ilgili genel sınırlama nedenlerinin kaldırılmasını,

    14. maddesinde anayasa hükümlerinin kişiler yanında devlet tarafından da kötüye kullanılamayacağının belirtilmesini,

    19. maddesindeki değişiklikle gözaltı sürelerinin kısaltılmasını ve haksız işlemler dolayısıyla ödenecek tazminatlar için sorumlulara rücu edilmesinin kabulünü;

    20. madde ile kişilerin özel kağıtlarına ve eşyalarına el konulmasının hakim onayına bağlanması ve belli sürede onaylanmayan el koymaların kendiliğinden kalkmasını;

    21. maddede aynı yönde değişiklik yapılmasını;

    22. maddede haberleşme özgürlüğü deyiminin iletişim özgürlüğü şeklinde günümüz gereksinimlerine uygun hale getirilmesini ve bu özgürlüğün hangi nedenlerle sınırlanabileceğinin açıkça belirtilmiş olmasını;

    23. maddesinde yurtdışına çıkma özgürlüğü yönünden ülkenin ekonomik durumunun bir sınırlama nedeni olmaktan çıkarılmasını;
    26. maddedeki "kanunla yasaklanmış dil" kavramının çıkarılmış olmasını;

    28. maddedeki aynı yönde değişiklik yapılmasını;

    33. maddedeki düzenleme ile hakim kararı olmadan derneklerin faaliyetten alıkonulmasına olanak veren hükmün çıkarılmasını;toplantı ve gösteri yürüyüşleri ile ilgili olarak 34. maddede değişiklik yapılmasını ve idari mercilerin toplantıları yasaklamasına ya da ertelemesine olanak veren anayasa hükmünün metinden çıkarılmasını;

    36. maddeye "adil yargılanma" ilkesinin eklenmesini;

    38. maddeye yasaya aykırı kanıtların kullanılamayacağına ve sadece sözleşmeden doğan yükümlülükler için özgürlüklerin kısıtlanamayacağına dair hükümler konulmasını;

    40. maddede idari işlemlere karşı başvurulacak mercilerin, yasa yollarının ve sürelerinin belirtilmesi zorunluluğunu getiren değişikliği;

    41. maddedeki kadın erkek eşitliğini öngören değişikliği;

    46. maddede kamulaştırma bedellerinin peşin ödenmesini ve gecikme halinde kamu alacaklarına uygulanan en yüksek faiz oranında faiz ödenmesine ilişkin düzenlemeyi;

    49. maddede devlete işsizleri koruma görevi verilmesini;

    51. maddede sendika hakkı düzenlenirken işçiler yerine, çalışanlar teriminin kullanılmasını;

    66. maddeden yabancı erkekle evlenen kadının vatandaşlığı ile ilgili hükmün çıkarılmasını;

    67. maddede değişiklik yapılarak, taksirli suçlardan cezaevinde olanlara oy hakkı tanınmasını ve seçim yasalarındaki değişikliklerin takip eden seçimden sonra yürürlüğe girmesinin öngörülmesini;dilekçe hakkı ile ilgili olarak
    74. maddede yapılan değişikliği, milletvekillerin dokunulmazlıkların kaldırılması ve yargılanması ile ilgili olarak

    83. maddede yapılan değişiklikler;

    87. maddeden TBMM nin af yetkisini sınırlayan hükmün çıkarılmasını;

    milletlerarası sözleşmelere öncelik tanıyan 90. madde değişikliğini;

    Anayasa Mahkemesi'nin parti kapatma kararlarını 3/5 çoğunlukla alabileceğini öngören 149. madde değişikliğini, ve ,

    Geçici 15. maddenin ihtilal döneminde çıkarılan yasaların anayasa aykırılığının iddia edilemeyeceğine ilişkin son fıkrasının metinden çıkarılmasını;

olumlu değişiklikler olarak değerlendiriyoruz.

Buna karşılık,

    Hak ve özgürlüklerin temel sınırlama nedenleri olarak 'milli güvenlik', 'kamu düzeni','genel ahlak' gibi sınırları ve tanımı net olmayan, kötüye kullanılmaya müsait kavramların kullanılması özgürlükler alanındaki anayasal güvenceyi ortadan kaldırır niteliktedir. Aynı kavramların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından kullanılıyor olması düzenlemeyi haklı kılmaz.

    26.ve 27. Maddelerde yapılan değişiklikle, ifade özgürlüğü ile basın özgürlüğü gibi en temel özgürlük alanlarının kullanım esaslarının düzenlenmesinin yasalara bırakılmış olması, siyasal iktidarlara bu yolla özgürlükleri kolaylıkla sınırlama olanağı getirmektedir. Özellikle, anlatım ve basın özgürlüğünün önündeki en temel engellerden biri olan ve toplumumuzun çoğulcu yapısı ile çelişen "kanunla yasaklanmış dil" konusunda siyasi partiler arasında uzlaşma sağlanamaması ve konunun çözümünün yasalara bırakılmış olması kaygı vericidir. Toplumumuzun çoğulcu yapısına uygun olarak herkesin anadilini kullanma ve geliştirme hakkı kabul edilmeli, anadilde eğitim anayasal bir hak olarak düzenlenmelidir.

    Örgütlenme özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yapma özgürlüklerinin sınırlama nedenleri anayasada belirtildikten sonra, özgürlüklerin kullanımının yasalarla düzenlenmesi savıyla, özgürlüklerin kullanımı zorlaştırılmamalı, yeni sınırlamalar getirilmemelidir.

    Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne ek 6 Nolu Protokol hükümlerine uygun olarak ölüm cezasının herhangi bir ayrıma tabi tutmadan, kesin olarak kaldırılması yerine, savaş, yakın savaş ve terör suçları hallerinde ölüm cezasının verilebileceğinin öngörülmesini insan haklarına ve demokratik ilkelere aykırı buluyoruz. Ölüm cezası gibi geri dönüşü olmayan bir konuda ,Yakın savaş ve terör suçları gibi tanımı zor ve sınırları kesin olarak belirlenmemiş kavramlara yer verilmiş olması ceza hukuk ilkeleri ile de bağdaşmamaktadır.

    Anayasanın 51. maddesinde yapılan değişiklikle özel olarak "sendikaların devlet tarafından denetimine" yer verilmesi, sendikaları devlet kontrolü altına almaya yönelik geriye gidiş yönünde, geri bir adım olarak değerlendirilmektedir.

    Asgari ücretin tespiti ile ilgili 55. maddede getirilen ilkeler "sosyal devlet" ilkesinden uzaklaşıldığı izlenimi vermektedir. Asgari ücretin tespitinde, ülke kaynaklarının hakça paylaşımına yer verilmeli, sosyal devlet ilkesine vurgu yapılmalıdır.

    Parti kapatmaları konusunda 69. maddede zorlaştırıcı düzenlemeler yapılmış ve kapatma yerine mali yaptırımların uygulanabilmesi olanağı getirilmiş ise de; yapılan düzenlemenin demokratik ilkelerle ve siyasi partilerin demokrasilerin temel kurumları olduğu gerçeği ile bağdaştığı söylenemez. Suçların kişiselliği ilkesi doğrultusunda, siyasi parti mensup ve üyelerinin suç olan eylemleri konusunda kişisel sorumluluk ilkesi getirilmeli, parti kapatmaları anayasadan çıkarılmalıdır.

    Milli Güvenlik Kurulu anayasadan tümüyle çıkarılmalıdır. Anayasal bur kurum olmaktan çıkarılmadıkça, üye yapısında değişiklik yapılması, Kurulun hükümetler üstü etkili konumunu değiştirmeyecektir.

    Anayasanın Geçici 15. maddesi tümüyle kaldırılmalıdır. Böylece hem olağanüstü bir dönemde çıkarılmış olan yasa ve yasa hükmündeki düzenlemelerin anayasa mahkemesi tarafından iptal edilmesinin önü açılacak, hem de olağanüstü dönemin yöneticilerine tanınan yargı bağışıklığı ortadan kalkacaktır. Demokrasilerde hiç kimseye ayrıcalık tanınamaz, sınırsız yargı bağışıklığı verilemez.

İmzacı Kuruluşlar:
İsmet Demirdöğen, Başkan, Çağdaş Gazeteciler Derneği
Ali Ersin Gür, Başkan, Çağdaş Hukukçular Derneği
Çetin Öner, Genel Başkan, Edebiyatçılar Derneği
Mustafa Coşar, Genel Sekreter, Halkeveleri
Hüsnü Öndül, Genel Başkan, İnsan Hakları Derneği
Yılmaz Ensaroğlu, Başkan, İnsan Hakları ve Mazlumlar için Dayanışma Derneği
Sami Evren, Başkan, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK)
Ali Balkız, Genel Başkan, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği
Yavuz Önen, Başkan, Türkiye İnsan Hakları Vakfı
Kaya Güvenç, Başkan, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Başkanı
Babür Pınar, Y.K.Üyesi , Türkiye Ortadoğu Forumu Vakfı

Bir cevap yazın