BOSTANİÇİ BELDESİNDE 21-22 HAZİRAN 2005 TARİHLERİNDE MEYDANA GELEN OLAYLAR İLE İLGİLİ RAPOR

VAN İLİ BOSTANİÇİ BELDESİNDE 21-22 HAZİRAN 2005 TARİHLERİNDE MEYDANA GELEN OLAYLAR İLE İLGİLİ ARAŞTIRMA-İNCELEME RAPORU

OLAY
20 ve 23 Haziran 2005 tarihlerinde İHD Van Şubesine Kerim İşnas, Maruf İpek ve Tahir Aslan tarafından yapılan başvurularda; 19 Haziran 2005 günü Van ili Gürpınar ilçesi kırsalında yaşamını yitiren Cafer İşnas (1981) adlı silahlı militanın; ailesi tarafından teşhis edilmesi, cesedinin ailesinin isteği doğrultusunda 21 Haziran günü Bostaniçi Gündoğdu mezarlığında defnedilmesi hazırlıkları sırasında, cenazeyi bekleyen topluluğun üzerine güvenlik güçlerince ateş açıldığı, birçok insanın ateşli silah mermisi ile yaralandığı, Fahrettin İnan (1986) adlı yurttaşın aldığı kurşun yarası sonucu yaşamını yitirdiği, Bostaniçi Beldesinde gerginliğin sabaha kadar devam ettiği, yaşamını yitiren Fahrettin İnan’a ait naaşın 22 Haziran günü defnedilmesi sürecinde de olayların meydana geldiği iddialarında bulunulmuş ve Derneğimizden yardım talep edilmiştir

HEYETİN OLUŞUMU
Derneğimize yapılan başvurular üzerine, meydana gelen olayları ve ölüm olayını araştırmak, bu konuda mağdurlar, mağdurların aileleri ve diğer görgü tanıkları ile yetkili makamlarla görüşmek, araştırma ve incelemeler sonrasında kamuoyunun gerçek bilgiye ulaşmasını sağlamak, çeşitli ulusal ve uluslar arası mevzuatlarda güvence altına alınan başta yaşam hakkı olmak üzere diğer hakların korunmasına katkıda bulunmak, hak ihlali meydana gelmiş ise; hakları ihlal eden faillerin yakalanarak haklarında gerekli soruşturmanın başlatılmasını talep etmek amacıyla;

İHD GYK Üyesi, Doğu-Güneydoğu Anadolu Bölge Temsilcisi Mihdi Perinçek, İHD GYK Üyesi A.Vahap Ertan, İHD GYK Üyesi Hüseyin Cangir, İHD MYK Üyesi Aygül Demirtaş ve İHD MYK Üyesi Necip Demir’ in yer aldığı İnsan Hakları Heyeti oluşturulmuştur.

HEYET GİRİŞİMLERİ
İnsan Hakları Derneği, 21-22 Haziran 2005 tarihlerindeki olayları ve Fahrettin İnan’ın ölüm şekli iddialarını araştırma istenci ve çalışma amacını önceden Van Valiliğine, Van C.Başsavcılığına, Van ve Bostaniçi Belediye başkanlığına 24.06.2005 gün ve 201/2005/22-235 sayılı yazısı ile iletmiş ve randevu talebinde bulunmuştur. Yazılı randevu talebine Van Valiliği ve Bostaniçi Belediye Başkanlığı aynı gün olumlu yanıt vermiştir.

Heyet, 26-28 Haziran 2005 tarihleri arasında Van ve Bostaniçi Beldesinde kişi ve kurumlar ile görüşmeler yaptı. Bunun yanı sıra ölüm olayının meydana geldiği yerde incelemelerde bulundu. Ayrıca, basından temin edilen 21 ve 22 Haziran günlerindeki cenaze töreni ve olaylara ait kamera görüntülerini izlemiştir.

İnsan Hakları Heyeti, 26 Haziran 2005 günü yaşamını yitiren silahlı militan Cafer İşnas’ın babası Kerim İşnas, Maktül Fahrettin İnan’ın babası A.Kadir İnan (1966), annesi Naime İnan (1957), olay esnasında yaralanan Bahattin Aslan (1974), görgü tanıkları Emin Özkan (1972), Mehmet Alim (1936), Memduh Aşkan (1988) Nasri Sungur ( 1980), Kenan Kanat (1952), Abdurrahman Doğar (1962), Şevket Akdemir, Özdal Üçer (1975) ve Fadıl Taşçı (1983) ile,

27 Haziran 2005 günü İHD Van Şube Sekreteri Gülseren Demir, Van Bölge Barosu Başkanı Ayhan Çabuk, Mazlum-Der Van Şube Başkanı Abdulbasit Bildirici, Van Valisi Niyazi Tanılır, Van Belediye Başkanı Burhan Yenigün, Van C.Başsavcısı Kemal Kaçan ve Bostaniçi Belediye Başkanı Gülcihan Şimşek ile,

28 Haziran 2005 günü Yaralı Rahmi Aslan’ın babası Tahir Aslan (1956 doğ.), A.Menaf İpek’in abisi Maruf İpek (1963 doğ.), yaralı İkram Aydın (1960 doğ.) ve görgü tanığı Gazi Aslan (1961 doğ.) ile görüşmüştür. Van 100.yıl Üni.Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Bölümünde tedavi gören Faysal Yalçın’ın beyanı alınmak üzere 28 Haziran 2005 günü belirtilen hastaneye gidilmiş, ancak, sağır ve dilsiz olduğu için beyanı alınamamıştır.

OLAY YERİ İNCELEMELERİ
Heyetimiz, 26 Haziran günü saat 14.45, 27 Haziran günü saat 09.30 dolaylarında; olay mahalli olan Bostaniçi Beldesi girişine (barış caddesi) gitti. Olay yerinde gerekli inceleme ve tespitlerde bulundu.

MAKTULÜN AİLESİ, YARALI-YARALILAR ve DİĞER GÖRGÜ TANIKLARI İLE YAPILAN GÖRÜŞMELER
Kerim İŞNAS: Yaşamını yitiren silahlı militan Cafer İşnas’ın babası Kerim İŞNAS şu anlatımlarda bulundu:’Oğlum Cafer’den 2001 yılından bu yana haber almıyordum. İsmini bilmediğim bir kişi bana telefon etti ve oğlumun 17 Haziran 2005 günü meydana gelen bir çatışmada yaşamını yitirdiğini ve cesedinin Van Devlet Hastanesi morgunda olduğunu 20 Haziran günü söyledi. Ben de 21Haziran günü Van İHD şubesine başvurarak hukuki yardım talebinde bulundum. Aynı gün saat 11.00 dolaylarında Gürpınar C. Savcılığına başvurdum. Gürpınar C savcılığında CD kayıtları ve fotoğraflardan oğlumu teşhis ettim. Cenazenin teslimi için Van C. Başsavcı Vekiline yazılı başvuruda bulunduk. Oğlumun bir gün önce gece 23.00 civarlarında nüfus kimliği tespit edilmeyen ceset olarak belediye tarafından defnedildiği söylendi. Savcılığın yönlendirmesi ile Belediye mezarlıklar müdürlüğüne yazı ile başvuruda bulunup oğlumun cesedini ikamet ettiğim Bostaniçi mezarlığına defnetmek için teslimini talep ettim.

Aynı gün saat 22.30 dolaylarında ceset bana teslim edildi. Jandarma mezarlık geçiş yolunu kapatmıştı. Bu nedenle; cenazemizi definde hazır bulunmak isteyenlerin engellenmiş, mezarlığa gitmek isteyenlere ateş edilmiş, bir kişi yaşamını yitirmişti. Bu vesileyle; normal güzergâh dışında bir güzergah kullanarak Bostaniçi mezarlığında cenazemizi sınırlı sayıda kişi hazır bulunarak defnettik. Cenazeyi defin için gelen insanlara yönelik yaşanan silahlı saldırılarda ben olay yerinde değildim. Cenaze teslim işlemleri ile uğraşıyordum.’

A.Kadir İNAN ( 1966 Doğumlu) Olayda yaşamını yitiren Fahrettin İNAN ın babası A.Kadir İnan özetle şu anlatımlarda bulundu: ‘Olay günü Van şehir merkezine gitmiştim. Saat 20.00 dolaylarında kentte iken Bostaniçin’de olayların meydana geldiğini, oğlumun da kolundan yaralandığını tanıdıklar söylediler. Devlet hastanesine gittim. Oğlumun öldürüldüğünü öğrendim. Emniyet mensupları otopsi yapılırken cenazeyi hemen defnetmemi istediler. Ben de her kes gibi oğlum için de örf ve âdetime uygun bir şekilde akraba ve sevenlerimizin de bulunacağı bir ortamda defnedeceğimi söyledim. 22 Haziran günü cesedini aldım ve Bostaniçi mezarlığına götürüp defnettim. Taziye evimize gelmek isteyen dostlarımız kolluk tarafından engelleniyor. Askeri araçlar devamlı taziye yerimizin etrafında dolanıyor. Bugün öğlen saatlerinde zırhlı bir araçla gelen askeri rütbeli taziye yerinin 5 m mesafesinde bir taşın üstüne oturarak sigara içerken bakışları ile taziyemize gelenleri taciz etti.’

Naime İNAN (1957 Doğumlu) Olaylarda yaşamını yitiren Fahrettin İNAN’ın annesi Naime İnan şu anlatımlarda bulundu: ‘Olay günü oğlum Fahrettin tarlamızda ot biçiyordu. Saat 19.00 da eve geldi üstünü değiştirdi. Kalabalık sesleri geldiğinden oraya doğru gidip kardeşlerini oralarda ise alıp getireceğini söyledi. Silah sesleri gelince ben de peşinde gittim. Oğlumun kolunda yaralandığını ve hastaneye götürüldüğünü söylediler. Hastaneye gittim, öldürüldüğünü öğrendim. Sonraki gün cenazeyi alıp defnettik.’

Bahattin ASLAN (1974 doğumlu): Olayda yaralanan Bahattin Aslan şu anlatımlarda bulundu: ‘’ Bitlis Taç Turizm seyahat şirketinde çalışıyorum ve sara hastasıyım. Olay günü (21 Haziran) devamlı kullandığım ilaçları almak için Bostaniçi Beldesindeki 10 nolu sağlık ocağına servis ile gittim. Bir kalabalık gördüm, önce düğün zannettim. Bir yanda gelecek otobüsün gelişini kollarken, diğer yandan kalabalığa doğru yürüyordum akşam ezanı dolaylarında. O esnada güvenlik güçlerinin kullandığı ve üzerinde uzun namlulu silah bulunan 2 adet Sortlandler geçti. İkinci aracın üzerinden ateş açıldı. Araçların gelişinden önce; askerlik yaptığım için rütbesini bildiğim bir komando yüzbaşı kitleye doğru jop sallıyordu. Ateş sonrası bir kişi öldü, altı kişi yaralandı. Ölü ve yaralıları olay yerinde gördüm. Yaralıları kaldırıp hastaneye götürmeye çalışırken. Ben de omzumun arka tarafından kurşun yarası aldım. Araçtan ateş edilmeden önce briket yapım ocağının etrafında tertibat alan askerler havaya ateş etti. Gaz bombası atıldı. Bunun üzerinde o sahada bulunan yaklaşık 100 kişilik topluluk taş atmaya başladılar. Yaralandığım için hastaneye götürüldüm. Gece saat 01.30 dolaylarında hastaneye gelen üç sivil polis; doktorun kulağına bir şeyler söyleyip, tedavim tamamlanmadan ve hastanede herhangi bir belge tanzim edilmeden beni alıp İl Jandarma Alay Komutanlığına götürdüler. Polisler tutanakla beni bir uzman çavuşa teslim ettiler. Yaklaşık yarım saat sonra, uzman çavuş beni başka bir odaya götürdü. Odada bir başçavuş ve çepliğinde ‘Özdemir’ yazan bir yüzbaşı vardı. Yüzbaşı ne iş yaptığımı, olay yerinde niçin bulunduğumu, nasıl yaralandığımı sordu. Bende yukarıda izah ettiğim durumu söyledim. Yüzbaşı kızarak ‘yok yok öyle deme. Sağdan soldan gelen ateş, PKK’ nin ateşi ile vuruldum diye söyle’ dedi. Yüzbaşı dediklerimi yalnızca elinde bulunan bir not defterine kaydediyordu. 22 Haziran günü beni direk C.Savcılığına götürdüler. Savcı beni hastaneye gönderdi.’’

Emin ÖZKAN ( 1972 doğ.)

Görgü tanığı Emin ÖZKAN şu anlatımlarda bulundu:‘Olay 21/06/2005 günü öğleden sonra yaşandı. Çatışmada yaşamını yitiren militanların cenaze törenine katılmak için gelen kalabalık bir insan topluluğu vardı. Van şehir merkezinden Bostaniçi beldesine giderken polisler tarafından takip ediliyorduk. Fakat bize müdahale etmediler. Bostaniçi girişinde orda bulunan jandarmalar tarafından durdurulduk. Cenaze merasimine izin verilmemesinden dolayı yaklaşık bir saat kadar oturduk. Bir saat sonra Bostaniçi Beldesi girişinde bulunan giriş levhasının yanına geri döndük. Geri döndüğümüzde emniyet güçleri de yola barikat kurmuştu. Cenaze merasimine katılan bizler jandarma ve polis barikatı arasında kalmıştık. Van DEHAP İl Başkanı emniyet mensupları ile yaptığı görüşmede cenaze merasimine katılanların dağılabilmesi için barikatın kaldırılması konusunda anlaştıkları ve bu durum il başkanı tarafından açıklanacağı esnada silah sesleri geldi. Silah kullananların jandarma olduğunu tahmin ediyorum. Zaten jandarma saldırdığı esnada insanların birçoğu dağılmıştı. Jandarmaya karşı siviller tarafından silah kullanıldığını görmedim. Olayın meydana geldiği yer ile mezarlık arasında tahminen 1 km bir mesafe var. Olay yerinde zırhlı askeri araç sayısı oldukça fazlaydı. Jandarma tarafından silahlar sıkıldıktan sonra insanların üzerine göz yaşartıcı bomba atıldı. Cenaze merasimine katılanlar Van şehir merkezinden Bostaniçi Beldesine kadar yürümesine rağmen herhangi bir taşkınlık yaşanmadı. 22/06/2005 tarihinde ayın 21’inde meydan gelen olaylarda ölen Fahrettin İnan’nın cenazesi alındıktan sonra cenazeyi alanlar ile emniyet güçleri arasında kısa bir arbede yaşandı. Bu arbede esnasında emniyet güçleri silah kullandılar’.

Mehmet ALİM (70 yaşında )
Görgü tanığı Mehmet Alim şu anlatımlarda bulundu : ‘Ailenin yaptığı görüşme neticesinde cenazelerin alınması için izin alınmıştı. Gürpınar da çatışmada yaşamını yitiren diğer militanın ailesinin Urfa’ dan gelmesi beklendi. Bu arada biz de defin hazırlıklarını yapmak üzere Bostaniçi-Gündoğdu mezarlığına doğru gittik. Mezarlığa doğru gelirken önümüz jandarmalar tarafından kesildi. Tamamı silahlıydı. Biz de oturma eylemi yaptık. Cenazeleri örf ve adetlerimize göre defin etmek istedik. Definden sonra da âdetimize göre taziye evine gitmemiz gerekiyordu. Jandarmalar bize tarlaya inin dedi. Biz tarlaya inerken dört taraftan bize ateş etmeye başladılar. Bunun üzerine ellerimizi havaya kaldırarak bize ateş etmeyin dedik’

Memduh AŞKAN (1988 doğ.)
Görgü tanığı Memduh Aşkan şu anlatımlarda bulundu:’Van Gürpınar ilçesinde meydana gelen çatışmada yaşamını yitiren silahlı militanın cenaze törenine katılmak üzere kalabalık bir topluluk DEHAP il binası içinde ve çevresinde toplanmıştık. Cenaze törenin yapılacağı Bostaniçi Beldesine polis refakatinde gittik. Bostaniçi-Gündoğdu mezarlığına gidilen güzergâhta bulunan Bostaniçi Jandarma Karakolu tarafından yola barikat kurulmuştu. Bu askerlerin başında rütbeli olarak binbaşı ve yarbay vardı. Bu şahıslar ile DEHAP Van İl Başkanı diyalog içindeydi. Yapılan tüm görüşmelere rağmen görevli yarbay, mezarlığa gitmemize izin vermedi. Yarbay rütbesindeki askeri yetkili bize hitaben ‘ ben sabırsız biriyim sabrımı taşırmayın’ diye sesleniyordu. İzin verilmemesi üzerine topluluk olarak hep beraber yaklaşık olarak kırk beş dakika oturduk. Görevli yarbay topluluğa hitaben’ kadın ve çocukları ayırın erkekçe savaşalım, tabi erkekseniz’ gibi cümlelerle topluluğu tahrik ediyordu. Bunu üzerine topluluk geri çekildi. Geri çekildiğimizde polis barikatıyla karşılaştık. Topluluk abluka altına alınmıştı. Topluluğun bir kısmı yolun kenarındaki briket imalat atölyesi ve bitişiğindeki pancar tarlasına gitti (yaklaşık 100 kişi). Kitlenin dağıldığı kısma yarbay geldi. Yarbay’ içinizde silahlı bir kişi var. Silahını versin’ dedi. Bunu söyledikten sonra havaya ateş etmeye başladılar. Aynı zamanda gaz bombalarını da kullanıyorlardı. Ben 2 yıldan beri Van Dehap il teşkilatından çalışırım. Topluluğun içinde hiç görmediğim ve tanımadığım bir kaç sima da vardı. Olayda yaralanmalar askerin zırhlı araçlardan yapmış oldukları ateşten kaynaklanmaktadır. Bir grup asker havaya ateş ederken bir grup asker de hedef gözeterek ateş ediyordu’

Nasri SONGUR (25 Yaşında)
Görgü tanığı Nasri Songur şu anlatımlarda bulundu: ‘Jandarma birliklerine komuta eden yarbay bize hitaben’ biz burada tarafız mevzide asker şehit düşüyor. Bizi geçmek için cenazemizi çiğnemeniz lazım.’diyerek tahrik ediyordu. Tahrikler karşılıklı (psikolojik) oldu. .topluluk geri dönme yönünde karar verdi. Ancak, topluluk jandarma ve polis barikatı arasında kaldı. Bu arada sivil polisler resmi polislerin arkasında topluluğa silah sıkıyordu. Ama öldüren askerlerdi’.

Kenan KANAT (1952 doğ.)
Görgü tanığı Kenan Kanat şu anlatımlarda bulundu : ‘ilk ateş eden askerdi. Polis yol verecekken askerler ateş etmeye başladı’

Bazi ASLAN (1961 doğ.)
Görgü tanığı Bazi Aslan şu anlatımlarda bulundu : ‘Ben 21.06.2005 tarihinde olay yerindeydim. Gündüz vakti DEHAP’ uğradığımda oranın çok kalabalık olduğunu, bir cenazenin Bostaniçi’ne geleceğini öğrendim. Saat 16:30 civarında halk çok fazla beklediği için cenazenin akıbeti konusunda tedirgin olmaya başladı. Cenazenin bir gün önce ailesinden habersiz defnedildiği bilindiği için halk en azından mezarlığı ve aileyi ziyaret etmek amacıyla Bostaniçi’ne doğru yola koyuldu. Yaklaşık 3 Km yol yürünerek kat edildi. Karşı taraftan ufak tefek tahrikler de yaşansa da halk buna uymadı. Topluluğun içerisinde bizimle hiç alakası olmayan kişiler vardı ve halkı tahrik ediyorlardı. Bunların bir kısmı bizim yanımızdan uzaklaşırken polis ve askerlerin yanına gidiyordu. Bostaniçi’ne varınca uzman askerler kalkanlarıyla ve zırhlı araçlarıyla yola barikat kurmuştu. Başlarında bir yarbay vardı. Sık sık halkla karşı karşıya gelip tahrik edici konuşmalar yapıyor ‘kadınları ve çocukları ayırın, erkekseniz eğer erkek erkeğe çarpışalım’ gibi sözler sarf ediyordu. Halkın ilerlemesine izin verilmediği için Bostaniçi girişine doğru geri dönüldü. Orada da polisler aynı şekilde barikat kurduğu için herkes arada sıkışıp kaldı. Topluluğun içerisinde bazı provokatörler hem topluluğu hem de askerleri provoke eden şeyler yapıyordu. Örneğin büyük bir taşı alıp askerlerin önüne yere çarparak kırıyor ve o taşları eline alarak topluluğun içine giriyordu. DEHAP İl Başkanı topluluğu dağıtmak isterken aniden bir tedirginlik başladı ve askerler topluluğun etrafını sarmaya başladılar. Hemen arkasından askerler tarafından topluluğun üzerine yaylım ateşi açıldı. İlk ateş pancar tarlası tarafındaki askerler tarafından açıldı. Sonra zırhlı araçlar ateş açtı. O sırada halk da panik oldu. Benim bulunduğum nokta hurdacının kapısıydı. Polise doğru gidip ‘lütfen yardım edin askerler ateş ediyor’ dedim Onlardan biri de ‘siz kitlenize sahip çıkın, biz müdahale edemeyiz’ dedi. Ben daha sonra kaçmaya başladım. Bu sırada bir gaz bombası sırtıma değdi. Sonra polisin açtığı kurşunla bir genç yanımda yaralanıp yere düştü. Kolundan yaralanan bu genci hemen kaldırıp yoldan geçen arabaya bindirdim. Ben yaralananın ismini bilmiyorum ama Hacı Salih’in oğlu olarak biliniyormuş, Hakkari’nin göçmenlerindenmiş ve hastaneye gitmediği için basına isimleri yansıyan yaralılardan değilmiş. Bu olaydan sonra halk dağıldı. Ben yeğenim Rahmi Aslan’ın yaralı olduğunu öğrendim. Hemen hastaneye uğradım, hastanenin önü çok kalabalıktı. Kapıda duran polis ekipleri hastaneye yaklaşmama izin vermediler. Daha sonra yaralı yeğenime telefonla ulaştım. Durumunun ağır olmadığını, ortopedi servisinde olduğunu belirtti. Ben daha sonra yeğenimi görünce kolunun parçalandığını gördüm. 21.06.2005 tarihinde halkın arasında tahrikçilik yapan şahıs 23-25 yaşlarında, kilolu, hafif sarışın, bıyıksızdı. Saçları biraz uzundu ve makasla kesilmiş gibiydi. Üzerinde monta benzer bir şey vardı ve yakasını kaldırmıştı. Bu kişi Jandarmanın çok yakınına giderek, taşları yerlerden toplayarak onların önünde parçalıyor, kitlenin içine geliyordu. Bu şekilde kitlenin askerlere taş atması için çaba sarf ediyordu. Ben bu şahısın kollarından tutarak ‘bu şekilde davranamazsın, yapma böyle’ dedim. Ben bir gün sonraki cenaze töreninde de aynı şahsı gördüm. Biz Bostaniçi’ne doğru yürürken bu şâhısı kitle içerisinde birkaç şahısın yakalamaya çalıştığını ve yakalandığını gördüm. Bu şahıs daha sonra silahını çekerek Jandarmalara doğru kaçmaya başladı. O sırada bu şahısı yakalamaya çalışanlar arasında orada Ekrem Kutlu, Şaban Aslan, Selim Turgut vardı. Ben 21.06.2005 tarihinde bulunduğum yer itibariyle her tarafı görmedim. Kitlenin içerisinde silah sıkan olduğunu da görmedim. Topluluğun içerisinden birkaç tane taş atıldı. Bu taşlar çok uzaktan atıldığı için askerlere değdiğini de görmedim, biz taş atanların birçoğuna müdahale ederek taşları ellerinden aldık ve atmalarına izin vermedik.’

Tahir ASLAN (1956 doğ.)
Görgü tanığı Tahir Aslan şu anlatımlarda bulundu :’21.06.2005 günü oğlum Rahmi Aslan Bostaniçi beldesinde meydana gelen olayda yaralanmıştır. Yaralandığı zaman ben orda değildim. Oğlum hastanede iken beni arayarak ağır hasta olduğunu gelmemi söyledi. Saat 20.00-21.00 arasında hastaneye gittiğimde polisler ve özel timler Hastane kapısı önündeydiler. Oğlumla görüşmeme engel oldular. 22/06/2005 günü öğle saatlerinde oğlumun ziyaretine gittim. Oğlum sol el ve kolunda kurşun yaraları vardı. Oğluma nasıl yaralandığını söylediğimde jandarma ve polisler tarafından yapıldığını söyledi Ben olay yerine gitmemiştim. 23.06.2005 günü terörle mücadele ekipleri oğlumu hastaneden aldılar. Oğlumu nereye götürdüğünde sorduğumda jandarmaya teslim edeceklerini söylediler. Oradan da savcılığa teslim edileceğini söylediler. Oğlum savcılığa çıkartıldıktan sonra tutuklanarak Van cezaevine konuldu. Oğlumun cezaevinde henüz ziyaretine gitmedim.’

Maruf İPEK (1963 doğ.)
Yaralanan A.Menaf İpek’in ağabeyi şu anlatımlarda bulundu: ‘Ben olay yerinde değildim. Olaya ilişkin görgüm yoktur. Kardeşim Abdulmenaf İpek’in yaralandığını bir arkadaşının telefon açmasıyla öğrendim. Hemen hastaneye gittim ama kardeşimle görüşemedim. Kardeşim üç gün hastanede kaldı. Güvenlik güçleri üç gün boyunca beni görüştürmediler. Daha sonra tutuklanıp Van Kapalı Cezaevine gönderildiğini öğrendim. 27.06.2005 tarihinde cezaevine giderek görüşmek istedim. Ancak görüşmeme izin vermediler.’

İkram AYDIN (1963 doğ.)
21 Haziran günü meydana olaylarda yaralanan İkram Aydın şu anlatımlarda bulundu. ‘Cenazeyi defin için insanlar evimin önünden geçerken ben de dükkânımı oğluma teslim edip defin için mezarlığa doğru giden insanlara katıldım. Birlikte gidiyorduk. Önümüz ve arkamız kolluk tarafından kapatıldı. Benim yaralanman marangozun civarında polis olduklarını tahmin ettiğim kişilerin taş atması sonucu oluştu. Olaydan sonra 3 gün hastanede kaldım. Yaşadıklarımı olduğu gibi savcılık ve hâkimlikte anlattım. Büyük bir haksızlığa uğradığıma inanmaktayım. Zaten şikayetçi olduğumu da savcılığa ve hâkimliğe söyledim’

SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ
Ayhan ÇABUK, Van Bölge Barosu Başkanı: ‘22.06.2005 tarihinde sivil toplum örgütleri ile birlikte bir kontrol sağlayalım, halkı sağduyulu olmaya çağıralım diyerek DEHAP İl Başkanı ile görüşerek birlikte Vali ile görüşmeyi önerdim. O da Vali Beyin kendileriyle görüşmek istediğini, o nedenle valiliğe gideceklerini belirtti. Bunun üzerine bizim de diğer sivil toplum örgütleri ile birlikte bu görüşmeye katılmak istediğimizi dile getirdim. Bu görüşmeye DEHAP İl Başkanı ile birlikte ben, İHD Şube Başkanı, Mazlum-Der Şube Başkanı ve Eğitim-Sen Şube Başkanı katıldı. Bu görüşmede valinin de çok sıkıntılı olduğunu gördüm. Olayların biraz onların dışında geliştiğini, bunları asla tasvip etmediğini dile getirerek DEHAP’a da kitlelerinin sağduyulu olmaya çağırmalarını söyledi. Cenazeyi kaldırma usulü konusunda mutabakat oluşturulmaya çalışıldı. Yasadışı sloganlar atılmaması, bayrak ve flamalar açılmaması konusunda tavsiyelerde bulundu. O gün Vali Bey ile böyle bir görüşme yapılması önemliydi. Vali bey, 21.06.2005 tarihindeki olaylara ilişkin de ‘bu olay adliyeye intikal etmiştir, dışımızda bir süreçtir’ dedi. Biz de Bostaniçi’nin jandarma bölgesi olduğunu, halkın 21.06.2005 tarihinde gerçekleşen olayla ilgili çok tedirgin, tepkili ve gergin olduğunu, bu anlamda gerekli tedbirlerin alınması gerektiğini dile getirdik. Açıkçası vali de gelişmelerden son derece rahatsızdı. Turizm ve ekonomiye ilişkin kaygıları vardı. Biz bu olayın, askeri birliği yöneten şahıslardan kaynaklandığını düşünüyoruz. Askerler sanki halkla değil, dağdakilerle karşı karşıyaymış gibi yaklaşımlar sergilemiştir. Sivil otoritelerin, hükümetin sorunlarla ilgili iddialı olmadığını biliyoruz. Bu konuda inisiyatif askeri otoritelerdedir. Van’da ikinci gün de bazı provokatörlerin girişimleri ile bir takım taşkınlıklar oldu. Vatandaşlar cenazeyi elde taşımak istiyordu. DEHAP ile görüşmelerimizde, cenaze en azından cenaze arabasına bindirilsin dedik. Hatta jandarma ile yine karşı karşıya gelineceğini de tahmin ediyorduk. Bu nedenle sözü geçen insanların en önde ve kitlenin içinde düzenli şekilde dağılarak yürümeleri gerektiğini önerdik. Ama sıkıntılar henüz hastane çıkışında başladı. Ciddi anlamda provokasyona açık bir yürüyüştü. Burada bir grup kitleyi şehir merkezine doğru yönlendirdi. Polis yolu hemen kapattı. Selim Sadak’ın da girişimleriyle kitle diğer yola yönlendirildi. Akabinde askerler gelip şehir merkezinde polisi saf dışı bıraktılar ve etrafı sardılar. Askerlerin kontrolü şehir merkezinde başladı. Bu şekilde askerlerin kontrolünde yürüyüş devam etti. Bu olayların tekrarlanmamasını diliyoruz’.

Abdulbasit BİLDİRİCİ, MAZLUM-DER Van Şube Başkanı:
‘Doğrusu Van’da ne oldu, ne bitti, olaylar nasıl gelişti? Bu anlamda çok katkı sunma şansım bulunmamaktadır. Sadece 22.06.2005 tarihinde vali Beyle yapılan görüşmeye katılımımız söz konusudur. Vali beyle görüşmeye ben biraz geciktim. Gittiğimde görüşme başlamıştı. Bu görüşmede Vali Beyin dışında Emniyet Müdürü de vardı. Cenazenin götürülüşüne ilişkin usul konuşuluyordu. Vali Beyin sloganlar atılmaması yönünde talebi oldu. DEHAP İl başkanı Abdurrahman Doğar da slogan atmanın halkta bir kültür haline geldiğini, slogan atmayın denilince ters tepki yaratacağı ve halkın o zaman daha çok slogan atacağını dile getirdi. Görüşme bittikten sonra hastaneye gittik. Kitle hastanenin önüne toplanmıştı. Cenaze alındıktan sonra yola çıkıldı. Sonraki kısma ben katılmadım. Gözlemim bundan ibarettir. Ancak biz de halkı sükunete çağırmak amacıyla kurum olarak bir basın açıklaması yaptık. Bir basın açıklamasını da diğer kurumlarla ortaklaşa yaptık. ‘

Gülseren DEMİR- Van İHD Şube Sekreteri :
Van İHD Şube Sekreteri Gülseren Demir şu anlatımlarda bulundu : ‘20.062005 tarihinde çatışmada yaşamını yitiren örgüt militanı Cafer İşnas’ın babası Kerim İşnas ve kardeşi Mihrap İşnas şubemize başvuruda bulundu. Başkale- Gürpınar arasında Çayla Yaylasında meydana gelen çatışmada basından duyduklarına göre oğulları Cafer İşnas’ın yaşamını yitirdiğini, cenazelerinin teşhisi ve kendilerine teslimi için yardım talebinde bulundu. 21.06.2005 tarihinde şube başkanımız Av. Zeki Yüksel başvurucu aile ile birlikte cenazenin teşhis ve teslim işlemleri için Gürpınar Cumhuriyet Savcılığı’na başvuruda bulundu. Gerekli tüm evraklar tamamlandıktan sonra Van Belediyesi Mezarlıklar Müdürlüğü’nden önceki akşam isimsiz bir şekilde gömülen Cafer İşnas’ın mezarı tespit edilerek oradan çıkarıldı ve gece saat 23.30 civarında Bostaniçi Gündoğdu Mezarlığı’na defnedildi.

Aynı akşam şubemize gelen bilgilerden Bostaniçi Beldesine girişte halkın cenazenin gelişini beklediği esnada, halka ateş açıldığı, bunun sonucu Fahrettin İnan isimli bir yurttaşın öldüğü ve yaralıların da olduğunu öğrendik. Duyumlarımız üzerinden araştırma yapmak üzere şube yöneticilerimiz Cüneyt Caniş ile birlikte akşam saat 20.00 civarında Van Devlet Hastanesine gittim. Hastanenin acil servisi güvenlik güçlerince tamamen kontrol altına alınmıştı ve hastaneye girişimize izin verilmediği için oradan ayrılarak şube binamıza geri döndük. Gece saat 23.30 civarında tekrar hastaneye döndük. Saat 24.00 civarında Cumhuriyet Savcısı hastaneye geldikten sonra ölen yurttaşın otopsi işlemleri yapıldı. Bu işlem sabah saat 03.00’de bitti. Yaşamını yitiren Fahrettin İnan’ın ailesi şehir dışından da akrabalarının gelmesini beklediğini söyleyerek saat 12:00’da cenazesini alacağını belirtti. Bu nedenle cenaze işlemleri sabaha kaldı ve biz oradan ayrıldık.

22.06.2005 tarihinde sabah saat 10:00’da Şube Başkanımız Av. Zeki Yüksel, Baro Başkanı Ayhan Çabuk, Mazlum-Der Başkanı, Eğitim-Sen Şube Başkanı ve DEHAP İl Başkanının bulunduğu heyet İl Valisi ile görüşmeye gitti. Ben de diğer şube yöneticilerimiz ile birlikte Devlet hastanesine gittik. Hastanenin önünde toplanan kalabalık bir kitle vardı. Ayrıca bir gün önce yaşanan kötü olayların tekrarlanmaması için birçok sivil toplum örgütü temsilcisi halkı sağduyulu olmaya çağırmak için hastanenin önüne gelmişti. Saat 12:30’da cenaze Devlet Hastanesi morgundan çıkarılarak cenaze aracına aktarıldı ve Bostaniçi’ne götürülmek üzere yola çıkarıldı. Hastaneden çıktıktan sonra kitlenin etrafında güvenlik kuvvetlerince barikat oluşturuldu. Bostaniçi girişine kadar kitleyi takip ettik. Mezarlığa giden yolun üzerinde askerler barikat oluşturduğu için halk durmuştu. Burada kalabalık kitle yaklaşık 45 dakika bekletildi. Halk burada beklemeye başlayınca aralarında şube başkanımız Zeki Yüksel, Dehap İl başkanı Abdurrahman Doğar, Dehap Genel Merkez Yöneticisi Veli Büyükşahin, Bostaniçi Belediye Başkanı Gülcihan Şimşek ve Selim Sadak’ın oluşturduğu bir heyet Jandarma yetkilileri ile görüşmeye gitti. Bu görüşmelerden sonra cenaze mezarlığa götürülerek defnedildi.

Abdurrahman DOĞAR – ( Van DEHAP İl Başkanı)
Abdurrahman Doğan (Van Dehap İl başkanı) şu anlatımlarda bulundu; ‘20.06.2005 tarihinde Van devlet hastahenesinde çalışan sağlık personelinden Gürpınar kırsalında çıkan çatışmada ölen iki kişinin cenazesinin morgda bekletildiğini söylemelerine üzerine haber aldık. Bu şahısların kim olduğu konusunda bilgimiz yoktu. Bu şahısların mülteci, halktan biri veya gerilla olabileceğini tahmin ettik. İnsani dürtüler ile biz bu cenazeye sahip çıkmak istedik. Hastaheneye gelen cenazelerin çürüdüğü konusunda bize bilgiler geliyordu. Hatta cenazelerin SSK hastahanesine nakledileceği konusunda bilgiler de geliyordu. 20.06.2005 tarihinde haber kaynakları Devlet Hastahanesi Morgunda bulunan cenazelerin Şanlıurfa ve Van Bostan içi Nüfusuna kayıtlı silahlı militanlar olduğunu söylemesi üzerine Bostaniçi’nde bulunan aile ile irtibata geçilmişti. 20.06.2005 tarihinde aileye cenazelerin teşhis etmeleri gerektiği söylendi. 20.06.2005 günü akşam saatlerinde basın mensupları bize cenazelerin aldığımız duyum üzerine istasyon mezarlığına defnedildiğini söylediler. Emniyet güçleri cenazelerin morgdan alınacağını düşünüyordu. Kanaatime göre Van emniyet Müdürlüğüne bağlı Güvenlik şubenin cenazelerin defnedildiği konusunda bilgileri yoktu. 21.06.2005 tarihinde cenazelerin alınması için İnsan Hakları Derneği Van Şubesine başvuran ailenin talepleri doğrultusunda İHD şube başkanı gerekli yasal girişimlerde bulundu. Cenazelerin defnedildiği istasyon mezarlığından alınıp Bostaniçi mezarlığına getirilmesi için gerekli resmi işlemler yapılırken olayı duyan halk parti binamıza yoğun olarak gelmeye başladı. Gelen insanların sayısı artıkça biz parti yöneticileri topluluğu muhafaza edemeyeceğimizi düşünerek cenazenin defin edileceği Bostaniçi mezarlığına gönderildi. Topluluk Bostaniç’ine yürüyerek gitti. Cenaze merasimine katılmak isteyen topluluk polis salahiyet bölgesinde hiçbir engelleme ile karşılaşmadan ve olumsuz bir olay yaşanmadan Bostaniçi Beldesinin girişine kadar gitti. Cenazenin yıkanacağı camiye 200–300 m kala jandarma barikatı ile karşılaştık. Söz konusu barikatın kaldırılması için yarbayla görüşmek istedim. Yarbay ‘seninle muhatap olmam’ dedi. Jandarma barikatını kaldırmaması üzerine cenaze merasimine katılmak isteyen topluluk burada oturmaya başladı.. Söz konusu yarbay bize hitaben’ sizi mezarlığa sokturmam’ dedi. Bütün ısrarlarımıza rağmen bizi mezarlığa sokmadı. Bu arada yarbay bizlere hitaben ‘kadınları ve çocukları kitlenin içinden çıkarın biz erkekçe kapışalım’ dedi. Jandarmanın topluluğun cenaze törenine katılmasına engel olması üzerine topluluğa geri döneceğimizi söyledim. Bizim döneceğimiz esnada jandarma üzerimize geliyordu. Bostaniçi giriş noktasına gitmeye çalışıyorduk. Geri dönerken Bostaniçi girişi yakınında polis de bir barikat kurmuştu. Polis barikatını gören bizler oturduk. Cenazenin geç geleceğini düşünen kitle dağılmaya başladı. Kitlenin dağılabilmesi için Güvenlik şube de görevli Murat beyle görüşerek kitlenin dağılabilmesi için barikatlarını kaldırmalarını istedik. Güvenlik şubede görevli Murat ismindeki görevli kitlenin toplu bir şekilde dağılmaması koşulu ile barikatı kaldıracağını söyledi. Kitlenin dağılacağı esnada bir grup genç tarladaydı. Onları çağırdık. O gençler gelirken askeri birliklerin önünden gelmemelerini söyledim. Polis birlikleri barikatı açmaya başlamışlardı ben bu durumu kitleye söyleyeceğim esnada silah sesleri gelmeye başladı. Tarlada ve briketlerin yanında olan jandarmalar yaylım ateşine başladılar. Bu atışlardan sonra her taraftan silah sesi gelmeye başladı. Bunun üzerine topluluk da taş atmaya başladı. Kanaatime göre meydana gelen ölüm ve yaralamaya neden olan jandarmalardır. Yaralanalar hep belden yukarı yaralanmışlardı. Jandarmalardan bir kısmı havaya ateş ederken bir kısım (özel jandarma birlikleri)hedef gözeterek ateş etmeye devam ediyordu. Yaptığım telefon görüşmelerinde bütün yolların kapalı olduğunu öğrendim. Olaydan sonra emniyet müdürü beni arayarak görüşmek istediğini söyledi. Van Devlet Hastanesinde Emniyet Müdürü ile görüştüm. Olaya ilişkin olarak konuştuk. Emniyet Müdürü de konuşmalarımızı Van Valisine iletiyordu. Hastanede yaralılar ve doktorlar üzerinde büyük baskılar vardı. Olaylara neden olan yarbay soy ismi Kesen veya Eksen, 1.80-2.00 metre boylarında orta kilolu birisiydi. Barikat kuran jandarma içinden bir kişi gelerek cenaze törenine katılan gençlere sizde silah var bizlere verin dediği gençlerin bizde silah yok demesi üzerine geldikleri yere gittiler.

21.06.2005 günü cenaze töreninde bulunan ve jandarmanın açtığı ateş sonucu hayatını kaybeden Fahrettin İnan isimli vatandaşın cenazesinin alınması için ailenin emniyet müdürlüğü yaptığı görüşmede cenazesinin sabah alınacağı söylendi. Cenaze saat 12.00 dolaylarında alındı. Cenaze törenine katılan kitle önceki günkü olaylardan dolayı oldukça gergindi. Cenazenin defin edileceği Bostaniçi Beldesine kadar yürüdük. Kitle geçiş güzergâhında bulunan polisler gerginliğe neden olmamak için sokak ararlına çekildi. Kitle ile polis memurları arsında ilk etapta bir gerginlik yaşansa da polislerin çekilmesi ile beraber söz konusu gerginlik sona erdi. Bostaniçi beldesi girişine gelindiğinde jandarma ekipleri barikat kurmuşlardı. Topluluk barikata 300 metre kala durdu. İçinde Selim Sadak’ın olduğu bir heyet kolluk kuvvetleri komutanı ile görüştü. Diyalog sonrası kitle mezarlığa gidip, cenazeyi defin etti.’

Şevket AKDEMİR-TMMOB YÜKSEK ONUR KURULU ÜYESİ
TMMOB Yüksek Onur Kurulu Üyesi Şevket Akdemir şu anlatımlarda bulundu: ‘21.06.2005 tarihinde sabah saatlerinde Van Adliyesinde bulunan bir davam için ifade vermek üzere adliyeye gitmiştim. Adliyeye gittiğimde cenazeden haberdar oldum. 22.06.2005 tarihinde bir önceki gün silahlı militanın cenaze töreninde meydana gelen olayda yaşamını yitiren Fahrettin İnan’nın cenaze töreninde istenmeyen olayların çıkmaması için ilimizde bulunan Sivil toplum örgütleri ile bir koordinasyon kurduk. Yaşamını yitiren Fahrettin İnan’nın cenazesinin morgdan alınmasından sonra emniyet güçleri ile cenazeye katılanlar arsında kısa bir arbede yaşandı. Yaşanan bu arbedede polisler havaya kurşun sıktılar. Oluşturduğumuz koordinasyon olayın büyümesine engel oldu. Kitle belirlenen güzergahta yoluna devam etti. Cenazenin defin edileceği Bostaniçi beldesi sınırına gelindiğinde jandarma ekipleri bir barikat kurmuştu. Cenazenin defin işlemlerinin yapılabilmesi için oluşturulan bir heyet ile jandarma alay komutanlığı ile görüştüler. Görüşmenin yapıldığı esnada merasime katılanların arasında bir şahıs( 30 yaşlarında uzun saçlı 1.70 boylarında atletik vücutlu) jandarmaya taş atıyordu. Cenaze merasimine katılanlar bu şahsı fark edince şahsı engellemeye çalıştı. Söz konusu şahıs bu engellemeye karşı silahını çekerek tehdit etti. Bu olayı gözlerimle gördüm. Kalabalığın içinde bulunan bu şahsı polislere taş atarken de gördüm. Cenaze merasimine katılan Selim SADAK olayların büyümesine engel oldu. Jandarmanın tavrı iyi değildi.’

Özdal ÜÇER- VAN Eğitim-Sen Şube Başkanı
Van Eğitimsen Şube başkanı Özdel ÜÇER şu anlatımlarda bulundu: ‘ 21.06.2005 tarihinde meydana gelen olaylara ilişkin görgüm mevcut değildir. 22.06.2005 tarihinde Fahrettin İnan’nın cenazesi Devlet hastahanesi morgundan alınıp defin edileceği Bostaniçi Beldesine götürüleceği esnada kolluk kuvvetlerinin kitleye karşı provokatif davranışları vardı. DKÖ temsilcilerinin tüm ısrarlarına rağmen polis memurlarının kitle üzerine taş atmaları şeklindeki provokatif eylemleri devam ediyordu. Cenaze töreni sırasında çok sıkı güvenlik önlemleri alınmıştı. Ağır silahlı araçlar cenazenin defin edileceği mezarlığın yakınında konumlandırmışlardı. Adeta bir savaş alanı gibiydi. Uluslar arası antlaşmalarla insanlara karşı kullanılması yasaklamış silahları 21.06.2005 tarihinde insanlara karşı kullandığı söylüyorlar. Çatışmalarda öldürülen silahlı militanların cesetlerinin sağlıklı bir şekilde korunmaması cenaze törenine katılanları öfkelendirmiştir.’

Fadıl TAŞÇI-YÖDER Başkanı
100. yıl üniversitesi Öğrenci Derneği Başkanı Fadıl Taşçı (22 yaşında) anlatımında: ‘21.06.2005 tarihindeki cenaze törenine katılmak için Bostaniçi Beldesine gittik. Bostaniçi beldesi girişinde bulunan jandarma karakolunun bulunduğu yerde jandarmalar tarafından mezarlığa giden yol güzergâhına barikat kurulmuştu. Biz jandarma yetkilileri ile barikatların kaldırılması konusunda görüşürken 200 kişilik jandarma takviyesi daha geldi. Jandarmanın barikatı kaldırmaması üzerine cenaze törenine katılmak isteyenler oturma eylemi yaptı. Bizi mezarlığa bırakmayacaklarını anladığımızda geri dönmeye karar verdik. Geri döndüğümüzde polis ekipleri de bir barikat oluşturmuştu. Cenaze törenine katılmak isteyenler jandarma ve polis barikatları arasında sıkıştırıldı. Söz konusu abluka daraldıkça halk dağılmaya başladı. Bu arada briketlerin yanında 100’e yakın genç bulunuyordu. Jandarma bunları da ablukaya almak için abluka çemberini genişletti. Dehap il başkanı söz konusu gençlere ana caddeye gelmelerini söyledi. Gençler söz konusu yere gelmeleri zor olduğunu zorda kalabileceklerini söyledi. Jandarmanın kitleye saldırma niyeti vardı. Bir askeri yetkili’ sizde silah var, bana verin’ dedi. Ve havaya ateş ettiler. Kitle de jandarmayı taşladı.’ .

HEYET ÜYELERİNİN GERÇEKLEŞTİRDİĞİ RESMİ GÖRÜŞMELER

Gülcihan ŞİMŞEK, Van Bostaniçi Beldesi Belediye Başkanı:
‘Bölgemizde yaşanan son gelişmeler çok kaygı vericidir. 21.06.2005 tarihinde ben Van’da değildim. Telefonla Bostaniçi’ni aradığımda sürekli silah sesleri duyuyordum. O gün sivil ve askeri birçok yetkiliye ulaşmaya çalıştım. Ancak ulaşmak istediğim hiç kimseye ulaşamadım, aradığım her yerde yetkili kimse yok şu anda denilerek bana cevap verildi. Son olarak Belde karakolunu aradığımda telefona çıkan bir uzman çavuş, provokasyonlar olduğunu, beldede istenmeyen olaylar yaşandığını dile getirdi. 22.06.2005 günü Van’a geldim. Yaşamını yitiren Fahrettin İnan’ın cenazesi Van Devlet Hastanesi’nden alındı ve Bostaniçi’ne doğru yüründü. Hastane çıkışında gerginlik çok fazlaydı. Polislerin yaklaşımı da hiç doğru değildi. Burada provokatif girişimlerde bulunanlar bizi çok tedirgin etti. Bayındırlık Müdürlüğü önünde kimliği belirsiz kişilerin taş atması havayı tekrar gerginleştirdi. Daha sonra Bostaniçi Beldesine gelindi. Burada jandarmanın oluşturduğu barikatla halkın ilerlemesi engellendi. Oluşturduğumuz heyetle Jandarma yetkilisi ile görüşmeye gittik. Yetkili komutan ismini bilmediğim bir albaydı. Komutanın tarzı çok reddediciydi ve çok gergindi. Bizim görüşmelerimizin sürdüğü esnada arkamızdan gelen üç sivil giyimli şahıs ‘halkı provoke edenler var’ dediler. Biz görüşmeler yaparken halkta gerginlik olması beni düşündürdü. Bostaniçi son dört gündür olağanüstü hali yaşıyor. Son olarak Diyarbakır ve Batman’dan taziye için gelenlerin saatlerce yollarda bekletilmeleri, üstlerinin ve araçlarının aranması, yine kendimi tanıtmama rağmen güvenlik kuvvetleri tarafından aranmam son derece kaygı vericidir. Beni arayan güvenlik görevlilerinden tutanak istememe rağmen verilmedi. Son günlerde Van’da yaşanan olumsuz olaylarla ilgili resmi ağızların suskunluklarını koruması, açıklamalar yapmıyor olmaları düşündürücüdür. Ayrıca taziye evinin etrafına sürekli jandarmaların gelerek taciz edici hareketlerde bulunmaları, belediyenin etrafını abluka altına almaları da anlaşılır değildir. Gerginlik bu anlamda beldemizde devam etmektedir. Beldemize şehir dışından taziye için her gelen olduğunda jandarmalar belediyemizin etrafı da dahil olmak üzere her tarafı abluka altına alıyorlar. Bu durum halkta gerginlik yaratıyor.’

M. Niyazi TANILIR, Van Valisi:
‘Bu bizi ikinci ziyaretiniz. Böyle üzücü olaylar nedeniyle bizi ziyaret etmiş olmanız bizi de üzdü tabi ki. Kan dökülmesinden haz almak mümkün değildir. Ülkemizin bu durumdan çıkmasını istiyoruz. Ama biliyorsunuz ki, ülkemizin konumu, içinde bulunduğu durum, kolay bir coğrafya değil tabi. Ülkemizin sorunlarından biri de terör olaylarıdır. Terörle bağlantılı birtakım olaylar meydana gelebiliyor. Terör olaylarının bitmesi ülkede aklı başında olan her insanın talebidir. Basında da görüyoruz aydınlar son zamanlarda bu yönde girişimlerde bulundular. Ülkemizin terör olayları için harcadığı emeği kalkınma için harcaması hepimizin talebidir.

Devlet bildiğiniz gibi bir örgüttür ve amacı halka hizmet etmektir. Devleti oluşturan da biz kamu görevlileriyiz. Bizler vatandaşa uygun hizmet edersek vatandaş devleti sevecektir. Ama biz kapılarımızı vatandaşa kapatırsak vatandaş tabi ki devleti sevmeyecektir. Bu olaylar bizim amacımıza engel olmayacaktır. Temennimiz bu olayların olmamasıdır. Yaşam hakkı kutsaldır ve devletin temel görevlerinden biri yaşam hakkını korumaktır. Ancak vatandaşın da parlamentonun oluşturduğu yasalara uyma gibi bir sorumluluğu vardır. Şimdi olaylarda direk devleti suçlamak doğru değildir. Hizmet sunulurken kamu görevlileri de hata yapabilirler. Sürekli suçlama ve gerginlik olursa durum daha da kötü olacaktır.

Biz DEHAP İl Başkanını da çağırıp konuştuk. Kitlenin tahriklere girmemesi için, tahrik ortamlarının yaratılmaması için kendilerinin de çaba sarf etmesi için ricada bulunduk. 22.06.2005 günü hem güvenlik kuvvetlerinin tedbirleri hem de halkın sağduyusu ile olaysız geçti. Burada sadece devlete değil, siyasi partiler ve sivil toplum örgütlerine de halkı sağduyulu olmaya çağırma noktasında büyük görevler düşüyor. Biz, güvenlik kuvvetlerinin silah kullanma yetkisini aştığı yönünde değil bunun tam tersi bilgiler aldık. Ama konuya ilişkin bilgi vermek yetkimizi aşıyor. Çünkü yargıya intikal eden bir vaka söz konusudur. Her halükarda hakkaniyetten ayrılmamak gerekiyor. Meseleleri aydınlatırken objektif bir perspektiften bakmak gerekiyor. İnsanın olduğu her yerde şüphesiz hata da vardır. Hukuk ortamında hataların üstü örtülemez ve hakkaniyet ölçüsünde hareket edilir. Biz hukuk dışına çıkmama gayreti içerisindeyiz. Eksiklerimiz de olsa gidişimiz bu yöndedir. Biz de kasıtlı olarak hukuku ihlal edelim, vatandaşa eziyet edelim anlayışı olmaz. Varsa da bu hukuk alanında tespit edilir. Bu olaya ilişkin disiplin boyutunu mutat olarak ilgili mevzuat çerçevesinde yapıyoruz.

Burada en önemli husus huzurdur. Bizde her şeyi devletten beklemek gibi bir anlayış vardır. Bu zihniyeti değiştirmek gerekiyor. Hep üstten çözümler beklemek doğru değildir. Sivil toplum harekete geçmeli ve gerektiğinde idareyi de harekete geçirmelidir. Bu anlamda sivil toplum örgütlerine her sahada büyük görevler düştüğüne inanmaktayım.’

Kemal KAÇAN Van Cumhuriyet Başsavcısı
‘Dışarıdaki görüntü savcılığın ayrı araştırma yürüttüğü, sizin de ayrı soruşturma yürüttüğünüz şeklindedir. Bizler olay günü sabaha kadar hiç uyumadık. Vatandaşı oraya sürükleyen HADEP İl başkanıdır. Vatandaşa soruyorsun onlar ne olduğunu bilmiyor. Bizim yaptığımız soruşturma iddianame düzenleninceye kadar gizlidir. Olay eski DGM’deki savcıların yetkisindedir. Teröristlerin otopsileri yapıldıktan sonra bizden habersiz hastaneye getirilmişler. Keşke haberimiz olsaydı da orada gömdürseydik. Birkaç gün morgda kalmışlar. Daha sonra morgdaki teknik sıkıntılar nedeniyle cesetler koktuğu için gömülmüşler. Daha sonra da cenazenin gömüldüğü yerden alınmasına karar verilmiş. Biraz daha demokratik olalım anlayışı ile ilk önce güvenlik kuvvetlerince müdahale edilmemiştir. Daha sonra kitle büyümüş, Abdullah Öcalan’ın posterleri, flama, bayrak v.s taşınmış. Jandarma da Bostaniçi’ne girmelerine izin vermemiştir. Daha sonra kitle taş atmaya başlıyor, hemen arkasından da ateş açıyor. Hatta bir provokatör panzere ateş açıyor. Orada mutlaka tespit edilen silahlar vardır, gerekli tahkikatlar yapılmıştır. Olay yerinde yüzlerce kovan varmış. Yaralanmalar grubun içerisinde ateş edenler nedeniyle gerçekleşmiştir. Jandarmalar havaya ateş açmıştır. NTV’de izledim, askerler öyle bir can havliyle kaçıyordu keşke o görüntüyü siz de görseydiniz. 22.06.2005 günü özellikle taş atmaya çalışan bir provokatörün bazı sivil toplum örgütlerinde çalışan bireyler tarafından yakalandığı, kendisinin kitleye silah çekerek güvenlik kuvvetlerine doğru kaçtığı hususu doğru değildir. Emniyet bunun tam tersini söylemektedir. Olay bu şekilde çarpıtılmaya çalışılmaktadır. Biz daha önce de o semtte silahlar bulduk. Bunlarla şehrin değişik yerlerine saldırı yapılacaktı. Ancak bunu yapamadıkları için, bu tören vesilesiyle kitle o mahalleye götürülerek olaylar çıkarıldı. Van’dan Bostaniçi’ne giderken ilk 3 Km’lik yolun sorunsuz geçtiğini söylemek doğru değildir. Burada alınan tedbirleri görmezden gelmemek, tek taraflı yaklaşmamak gerekiyor. Emniyet tedbirlerini almasaydı çok daha kötü şeyler olacaktı. Bostaniçi’nde tüm olanlar Başsavcı Vekilimizin bilgisi dahilindedir. Bence şu anda tahkikat devam ediyor ve hiçbir birim buna karışmamalıdır. ‘

Burhan YENİGÜN-Van Belediye Başkanı:
‘Öncelikle ziyaretiniz bizi çok memnun etti. Duyarlılığınız için teşekkür ederim. Ben bütün Van’ın Belediye Başkanıyım. Kadın olsun, erkek olsun, Müslüman, Mecusi ya da Yahudi olsun hiç fark etmez. Herkes eşittir. Birçok etnik kimliğe sahip insan vardır Türkiye’de. Bunlar Türkiye’nin gerçekliğidir. Demin de dedim, ben tüm Van’ın Belediye Başkanıyım, Hizmet sunarken de hiçbir ayırım yapmayız. Bu noktada bizim de belli sınırımız vardır. Bizde 54 birim vardır ve her birim kendi görevini yapar. Bizden önce DEHAP vardı. DEHAP dönemin de mezarlar kepçe ile kazılıyordu. Bu yöntem teknik açıdan iyi değildi. Makine ile kazma işlemi sırasında yakınındaki diğer mezarlar da zarar görebiliyordu. Biz 15 kişilik bir ekip kurduk ve bunlar sürekli mezar kazıyorlar. Kadın cenaze yıkayıcımız da vardır. Van Belediyesi Savcılık ya da hastaneden resmi yazı gelince bu yazıya binaen sahipsiz cenazeyi alır ve mezarlığa gömme işlemi yapılır. Geçen akşam mesai bitiminde bir yazı gelmiş ve bizim görevliler cenazeyi gömmüşler. Sonraki gün gelen yazıyla da cenaze defnedildiği yerden çıkarılarak ailesine teslim edilmiştir. Biz cenazeyi veremeyiz de diyemeyiz. Zaten olay bundan ibarettir. Tabi bu işlemler hep böyle gerçekleştirilir. 21.06.2005 tarihinde ben Van dışındaydım. Dışarıdan izledim ve çok üzüldüm. Van bir huzur ve güven kenti oldu. Kimse kimsenin burnunun kanamasını istemiyor. Ve herkes diyor ki, burada güven olsun, huzur olsun. Ayrıca bizim iki cenaze aracımız vardır. Her gün çevre illere gönderiliyor. Bölgeye hizmet sunulmaya çalışıyoruz.. Bu anlamda koşullarımız da çok ağırdır. Ben hiçbir zaman öylesi olayların çıkmasını istemem. Her zaman huzur ve güven ortamının olmasını isterim. Bir ailede bile herkes aynı fikirde olamaz ve aynı fikirde olmak zorunda da değillerdir. Dolayısıyla Kürdü, Türkü herkes birbirine saygıyı ve birlikte yaşamayı öğrenmek mecburiyetindedir. Dünya artık bu noktaya çoktan geldi. Biz barış içinde yaşamayı başarmak zorundayız. Birbirimizi sevmemiz lazımdır.’

HEYETİN YAPTIĞI TESPİTLER

Heyetimiz;

1. Ölüm olayının meydana geldiği yerin; Van il merkezine yaklaşık 3 km, Bostaniçi belde Jandarma karakoluna yaklaşık 400 m. mesafede olduğunu,

2. Bostaniçi giriş levhasının yaklaşık 30 m ilerisinde ve yolun sağında bir briket imalat atölyesinin bulunduğunu, briket imalat atölyesinin güneyinde ve bu alana bitişik şeker pancarı tarlası olduğunu, her ikisinin de doğusunun yaklaşık 150 m. uzunluğunda ve yaklaşık 1.50 m. yüksekliğinde bir ihata duvarı ile sınırlanmış olduğunu, şeker pancarının güneyinde birkaç evin olduğunu, briket imalat atölyesinin Van tarafına bakan yönünde ve Barış caddesine bitişik su kanalının dibinde 2×3 m. ebadında bir kulübenin ve bitişiğinde bir evin olduğunu, Barış caddesi ile pancar tarlasının güneyindeki evler arasının yaklaşık 180 m. olduğu ve bu alan içinde başkaca bir yapının olmadığını,

3. Briket imalat atölyesi ile şeker pancarı tarlasının kapladığı boş alanın; binaların bulunduğu noktalar dışında tüm yönlerden rahat bir biçimde görülebildiğini,

4. Briket imalat atölyesindeki ( 2×3 m.) kulübenin barış caddesine bakan yönünde duvarı delen bir mermi çekirdeği izi olduğunu,

5. Bostaniçi-Barış caddesi ile briket atölyesi arasında yaklaşık 1 m genişliğinde bir su kanalı olduğunu,

6- Bostaniçi Belde halkının tedirgin olduğunu,

7- Resmi kayıtlarda bir ölüm (Fahrettin İnan) ve yedi yaralanma (Menaf İpek (1965 doğ.), Rahmi Aslan (1988 doğ.), Mustafa Demirhan (1952 doğ.), İkram Aydın (1964 doğ.), Faysal Yalçın (1983 doğ.)- Bilal Bilek ve Bahattin Aslan (1974 doğ.)) vakasının olduğu, ancak, yaralı sayısının bu sayılardan çok yüksek olduğu, kayıtlara geçmeyen yaralıların hafif yaralı ve tutuklanma kaygısıyla kendi imkanları ile tedavilerini sürdüklerini, belden yukarı yaralanmaların çoğunlukta ve ateşli silah yaralanması olduğunu,

8-Yaralılardan Rahmi Aslan ve A.Menaf İpek’in mahkemece tutuklanarak Van M tipi kapalı cezaevine konulduğu ve halen tutuklu olduğunu, yaralılardan Faysal Yalçın’ın Van 100.yıl Ünv. Araştırma hastanesi Genel Cerrahi Bölümünde yattığı ve tedavisinin devam ettiğini,

9-Van C.Başsavcılığı Vekilliğince olay ile ilgili hazırlanan dosya içeriğinde, Jandarma tarafından ekleri ile birlikte tanzim edilmesi gereken olay tutanağı’nın 27.06.2005 tarihi itibariyle olmadığını,

10- 19 Haziran 2005 günü yaşamını yitiren Silahlı Militanların kimliklerinin tespitinde, defin ruhsatını vermede ve kimliklerinin tespiti için yasanın emrettiği 15 günlük sürede cesetlerin uygun ortamlarda muhafaza edilmesinin koşullarını yaratmada Gürpınar C.Savcılığı yetkili ve görevli olması gerekirken, Van C.Başsavcılığının cesetleri; bu süreyi beklemeden 20 Haziran gününün gecesinde Van Belediyesi Mezarlık Müdürlüğüne kimliği tespit edilmeyen cesetler olarak defin ettirdiğini tespit etmiştir.

11- İncelenen olay yerinin hal hazır durumundan, yaralı ve tanıkların anlatımları ile incelenebilen CD kayıtlarında; topluluktan doğru silahla ateş edildiğine dair en küçük belirti ve ipucuna rastlanmazken;

Yaralı ve tanık anlatımlarında;

a) Gerek 21 Haziran ve gerekse 22 Haziran günlerinde yapılan cenaze törenlerinde topluluk içinden taşların atıldığı, bu taş atmaların kolluk kuvvetlerince silahla müdahaleden önce de olduğu,

b) Taş atanları 2-3 kişinin yönlendirdiği, bu kişilerin iki günün törenlerinde de görüldüğü,

c) Kitle içinde bulunan şahısların müdahale ederek bu kişileri engelleye çalıştığı ve bunlardan birisinin ( 30-35 yaşlarında, 1.75-1.80 boylarında, kumral, atletik vücutlu, hafiften uzun saçlı, kot pantolonlu ve renkli üst giyimli erkek bir şahıs) etkisiz hale getirildiği sırada silahlı olduğunun kitle tarafından tespit edildiği sırada gömlek-montunun altından ve kuyruk sokumundan silahını çekerek sağ eliyle kitleye hareketli bir biçimde doğrulttuğu, bu şahsın çekilen ve doğrultulan silahtan tedirgin olan ve geri çekilen kitlenin bu durumundan istifade ederek kolluk kuvvetlerine doğru kaçtığı,

d) 21 Haziran günü meydana gelen olayda; kolluk ve güvenlik güçlerince aralıklı olarak başta havaya daha sonra kitleye doğru çok sayıda silahın sıkıldığı, Briket imalat atölyesi ve pancar tarlasının doğusunda tedbir alan kolluk kuvvetlerinin ilk önce ve havaya ateş ettiği, daha sonra Barış caddesi üzerinde tertibat alan kolluk güçleri ve araçlarından silah sıkıldığı, silah sıkma zamanını yaklaşık 40 dakika sürdüğü,

e) İki günün cenaze töreninde ve 21 haziran günkü olay anında çok sayıda kolluk ve güvenlik gücü, kolluk ve güvenlik güçlerine ait çok sayıda çeşitli araçların bulunduğu net ve kesin biçimde vurgulanmıştır.

12- Heyetimiz, 21 Haziran günü meydana gelen, hukukun üstünlüğünü savunan, adalet ve vicdan duygusu ile inancı gelişkin tüm kişi ve kurumları üzen olayların, olayda yaşamını yitiren Fahrettin İnan’ın cenaze töreninde, cesedinin defin işlemleri sırasında tekrar yaşanmaması için Van ilindeki Sivil Toplum Örgütleri ve Van Valiliğinin duyarlılık ve ortaklaşa çabasının olumlu sonuç verdiğinin altını önemle çizer.

AYDINLATILMASI GEREKEN NOKTALAR

1-Özel sağlık kurumları dışında, Van ilinde morgu olan 5 adet resmi sağlık kurumu olmasına rağmen, Silahlı Militanların cesetleri neden hemen defnedilmiştir? Defin öncesi morgu olan diğer resmi ve özel hastanelerde cesetlerin muhafazası için bir işlem yapılmış mıdır? Yasanın emrettiği 15 günlük süre ve usul ihlal edilmiş midir?

2- Beyan-anlatımlarda geçen şüpheli şahıs-şahıslar ile ilgili adli ve idari makamlar özel bir çalışma yapıyor mu? 22 Haziran günü yapılan cenaze töreninde kitlenin müdahalesi sonrası silahını çekip kolluk kuvvetlerine doğru kaçan sivil şahsın akıbeti ne oldu? Kimliği tespit edilmiş midir?

3- 21 Haziran 2005 günü yaşanan olaylara ilişkin anlatımlarda öne çıkan; ‘ o gün Bostaniçi Beldesinde tüm kontrolün kolluk güçlerinde olduğu’ iddiaları doğru mu? Olayların gelişmesine neden olduğu iddia edilen ve kolluğun başında bulunan ikinci derecedeki rütbeli için iddia olunanlar doğru mu? Bunun için herhangi bir araştırma yapıldı-yapılıyor mu veya yapılacak mıdır?

KANAAT VE SONUÇ

Kanaat
1-Heyetimizde, anlatımlara göre ölen ve yaralananların silahlar atılmadan hemen önce durdukları nokta ve ateşli silah mermilerinin vücuda isabet ettiği noktalar ( çoğunlukla sırttan ve kolların arka yüzünden isabetler meydana gelmiştir.) itibariyle; geniş ve boş alanın doğusundaki ihata duvarına yakın noktalarda tertibat alan kolluk güçlerince açılan ateş ile ölmüş ve yaralanmış olma olasılığını çok düşük, Bostaniçi Beldesi Barış caddesi üzerinde tertibat alan kolluk güçleri ve kolluk güçlerinin kullandığı araçların üzerindeki silahlardan atılan kurşunlar sonucu olma olasılığının yüksek olduğu kanaati ağır basmıştır.

2- Silahla müdahale edilen alanın açık ve kontrol edilebilir bir yer olması, cenaze törenine katılan topluluğun; Bostaniçi-Barış Caddesinin girişindeki yaklaşık 100 m. mesafede iki noktadan kolluk ve güvenlik güçleri ve kullandıkları araçlar ile bloke edilmesine rağmen; gösteri ve yürüyüş yasasına muhalefet eden-edenler var idiyse bunların etkisiz hale getirilip yargıya intikal ettirmenin tüm hukuki, yasal ve meşru yöntemleri kullanılmadan, orantısız bir müdahale- aşırı güç kullanılarak, daha da önemlisi telafisi mümkün olmayan sonuca götüren yöntem kullanılarak ve kitle hedef alınarak ölüm ve yaralanmalara neden olunmuştur.

3-Heyetimiz, tüm incelemeler sırasında yaptığı görüşmeler ve edindiği bulgular ve aynı şekilde gözlemlerinden hareketle, 21-22 Haziran 2005 tarihlerinde Van ilinde yaşanılanların yaşam hakkı ve inanç özgürlüğü hakkının ihlali olduğu, Fahrettin İnan’ın ölümünün bir ‘ Yargısız İnfaz’ olduğu düşüncesini taşımaktadır.

4- Sivil insanlardan oluşan topluluğun bulunduğu ortamda binlerce merminin atılması, gerek çevrede yaşayan insanlarda ve gerekse topluluk üzerinde ciddi bir travmaya yol açtığı kanaatindeyiz.

Sonuç
Yaşam hakkı, her koşulda kutsaldır ve dokunulmazdır. Yaşam hakkı ihlali, insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamındadır. Başta Fahrettin İnan adlı yurttaşımızın öldürülmesi olayı olmak üzere tüm yaşanılanlar kapsamlı bir şekilde araştırılmalı, deliller karartılmadan hazırlık soruşturması ivedilikle tamamlanmalı ve failler yargılanarak hak ettikleri cezaya çarptırılmalıdır.

İdari yönetim, olayların üzerinden bir hafta geçmesine rağmen hala tedirginliği devam eden Bostaniçi Belde halkının tedirginliği sona erdirecek girişimleri başlatmalıdır. Bunun yanı sıra; idari yönetim kendi mekanizması dahilinde 21-22 Haziran tarihlerinde Van ilinde yaşanılanları soruşturmak üzere bir komisyon oluşturmalıdır.

Hukukun bağlayıcılığı herkes için geçerlidir. Yargı mekanizması en etkin şekilde ve kısa zamanda adil sonuca ulaşmalıdır. Hukuk kurumu olması nedeniyle ve yasaca insan haklarını koruma göreviyle yükümlü kılınan Van barosu, sivil İnsan Hakkı Savunucusu Kurumlar olarak Mazlum-Der ve İHD Van şubeleri hukuki format dahilinde iç hukukun etkin sonuca ulaşımı için Van Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan yargısal sürecin takipçisi olmalıdır.

Fahrettin İnan’ın öldürülmesi konusunun ayrıntılarıyla açığa kavuşturulması, sorumlular hakkında hukuksal ve idari kovuşturmanın yapılması için TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu ve Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı ivedilikle inceleme başlatmalıdır.

 
Mihdi Perinçek A.Vahap Ertan  Hüseyin Cangir  Aygül Demirtaş  Necip Demir
 İHD GYK üyesi, Doğu-Güneydoğu Bölge Temsilcisi İHD GYK Üyesi İHD GYK Üyesi İHD MYK Üyesi  İHD MYK Üyesi

Bir cevap yazın