Darbelere Hayır

Bundan tam 43 yıl önce, 12 Eylül 1980 tarihinde, coğrafyamızda bir askeri darbe meydana geldi. Aslında 12 Eylül askeri darbesi bir milat değildi. Gerçek şu ki Türkiye Cumhuriyeti devleti kuruluşundan itibaren, militarist bir cumhuriyet olarak kuruldu ve bu şekilde yönetiliyor. Zaman zaman son derece yıkıcı, yok edici ve insan haklarını tamamen ortadan kaldıran askeri darbeler dönemi yaşandı. Bunlardan belki de en can yakıcı olanı 12 Eylül askeri darbesiydi.

12 Eylül askeri darbe sonucu, 650 bin kişi gözaltına alındı ve 90 güne varan gözaltı sürelerinde ağır işkencelere maruz kaldılar. 1 milyon 683 bin kişi, komünist, Alevi, Kürt, dinci, şeriatçı denilerek fişlendi, açılan 210 bin davada 230 bin kişi Sıkıyönetim Mahkemeleri’nde yargılandı,7 bin kişi için idam cezası istendi, 517 kişiye idam cezası verildi, 124 kişinin idam cezası Askeri Yargıtay tarafından onaylandı. Haklarında idam cezası verilenlerden 50’si maalesef idam edildi. (Bu kişilerin 18’i sol görüşlü, 8’i sağ görüşlü, 23’ü adli suçlu, 1’i ASALA militanı idi) İdamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis’e gönderildi. 500 kişi Türk Ceza Kanunu’nun 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı, 404 kişi “örgüt üyesi olmak” suçlamalarından yargılandı, 388 bin kişiye pasaport verilmedi, 30 bin kişi “sakıncalı” olduğu için işten atıldı, 525 kamu görevlisi hakkında soruşturma açıldı, 14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarıldı. 30 bin kişi mülteci olarak yurtdışına gitti, 366 kişi “kuşkulu bir şekilde” öldü, 171 kişinin “işkenceden öldüğü” belgelendi, cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi, 14 kişi açlık grevinde öldü, 16 kişi “kaçarken” vuruldu, 95 kişi “çatışmada” öldü, 73 kişiye “doğal ölüm raporu” verildi, 43 kişinin “intihar ettiği” bildirildi.

937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı, 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.

Siyasi partiler ve sendikalar kapatıldı, çok sayıda siyasetçi gerekçesiz gözaltında tutuldu ve tutuklandı.

3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi. 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi. Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi, 31 gazeteci cezaevine girdi, 300 gazeteci saldırıya uğradı, 3 gazeteci silahla öldürüldü, gazeteler 300 gün yayın yapamadı, 13 büyük gazete için 303 dava açıldı, 39 ton gazete ve dergi imha edildi. Yüzbinlerce yayına el konuldu.

İşte böylesine yakıcı insan hakları ihlallerinin, insanlık suçlarının işlendiği bir askeri darbe sürecinde İnsan Hakları Derneği ilk kurulan sivil toplum örgütü oldu. İnsan Hakları Derneği 17 Temmuz 1986 tarihinde kuruldu ve İnsan Hakları Derneği kurulurken “militarizmle mücadeleyi” onun yarattığı hiyerarşiyi ve biat etme sorununu en önemli unsur olarak kabul etti.

İnsan Hakları savunucuları olarak, militarizmin, sadece askerler tarafından yönetilme ya da bir askeri bir darbe anlamına gelmediğini biliyoruz. Militarizm, aynı zamanda hiyerarşinin ve biat kültürünün topluma dayatılması anlamına gelir ki coğrafyamızda militer yönetim tarzı kuruluştan itibaren varlığını devam ettirdi. Türkiye Cumhuriyeti devleti bugün hala 1980 askeri darbesi generallerinin yaptığı, anayasa ile yönetiliyor. Birtakım düzenlemeler yapılmış olsa da askerlerin yaptığı anayasa hala yürürlükte. O nedenle hiçbir siyasi partinin vesayetten söz etme hakkının olmadığını düşünüyoruz.

Maalesef ki coğrafyamızda iktidar ve kendilerini muhalefet olarak tanımlayanların birçoğu da militer değer yargılarla donatılmış durumda. Son günlerde insan hakları savunucusu ve siyasetçi Sezgin Tanrıkulu’nun, devletin işlediği suçlara bir örnek olan olayı anlatması sonrasında, kendi partisi CHP’nin bu insanlık suçuna karşı gösterdiği tavır da militarizmin hala siyasi partiler üzerinde ne kadar egemen olduğunun çok açık bir göstergesi. İnsan hakları savunucuları olarak her zaman demokratikleşme ve sivilleşmeyi savunuyoruz. Coğrafyamızda yaşayan tüm etnik, inanç kimlikleri, cinsel kimliklerin özgürce yaşamasını bir hak olduğunu ileri sürüyoruz.

Militer değer yargılara, hiyerarşik ilişkilere ve biat kültürüne karşı sonuna kadar mücadele edeceğiz. 12 Eylül bir milat değildir. Militarizm bu coğrafyanın maalesef ki siyasi geleneğinin özünü oluşturmaktadır. Bu nedenle insan hakları savunucuları olarak 12 Eylül askeri darbesinin yıl dönümünde militarizme karşı olan tutumumuzu bir kez daha tüm kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz.

Tüm askeri darbelere hayır!

Hiyerarşik ve hiyerarşi yaratan, biat kültürü yaratan tüm ilişki biçimlerine de hayır diyoruz.

 

İnsan Hakları Derneği