HDP’YE YAPILAN SALDIRILARI KINIYORUZ

25.02.2014

HDP’YE YAPILAN SALDIRILARI KINIYORUZ

23 Şubat 2014 günü Yerel seçim çalışmaları kapsamında seçim irtibat bürosu açılışı için İzmir’in Urla İlçesi’nde giden HDP seçim aracı, Cumhuriyet Meydanı’nda bekleyen 100 kişi civarında olduğu tahmin edilen grubun taşlı ve sopalı saldırısına uğradığı öğrenilmiştir. Aralarında HDP İzmir Büyükşehir Belediye Eş Başkan Adayı Osman Özçelik ile çok sayıda partilinin de bulunduğu seçim otobüsüne saldıranlar, otobüsün camlarını kırarak, otobüste bulananları linç etmek istenmiş ve bir kişi yaralanmıştır. Yine güvenlik güçlerinin müdahale etmediği saldırganlar olay yerinde ayrıldıktan kısa bir zaman sonra taş, sopa ve demir çubuklarla tekrar olay yerine gelerek saldırılarını sürdürmüş İzmir Büyükşehir Belediye Eş Başkan Adayı Osman Özçelik’in de bulunduğu 4’ü ağır 7 kişinin yaralanmasına neden olmuşlardır. Yine bu saldırı olayının ardından saldırganlardan hiç birinin gözaltına alınmadığı öğrenilmiştir. Aynı gün İzmir’in Karşıyaka ilçesinde de HDP’lilerin seçim çalışmaları esnasında bu yönlü saldırılarla karşılaştıkları bilinmektedir.

28 Ocak 2014 günüde İzmir’in Dikili ilçesinde HDP Dikili Belediyesi eş başkan adaylarının tanıtımı için partililerce Atatürk Meydanı’nda basın açıklaması yaptıkları sırada etraflarında toplanan yaklaşık yüz kişilik grubun, HDP’lileri taciz ettikleri, İstiklal marşı okuyup tehdit sloganlarıyla HDP’lilere küfür ve hakaret ettiği, bu esnada meydanda bulunan polis’in saldırganlara her hangi bir müdahalede bulunmadığı görülmüştür. Güvenlik güçlerinin bu yaklaşımından güç alan saldırganlar daha ileriye giderek partililere taş, pet şişe ve sopalarla saldırmış ve saldırıda HDP Dikili Belediye Meclis adayı Mehmet Aktan’ın başından aldığı darbelerle yaralandığı bu sırada güvenlik güçlerinin saldırıyı gerçekleştiren grubu alandan uzaklaştırdığı ve saldırganların gözaltına alınmadığı öğrenilmiştir.

İzmir’in çeşitli ilçelerinde yaşanan bu “linç” girişimleri asla bir toplumsal tepki değildir. Özellikle bu ırkçı ve şöven davranış biçimlerinin, her türlü sanat etkinliklerinin, festivallerin yapıldığı ve gerek ülke içi gerekse ülke dışından gelen insanlarla kültürel, ekonomik ve toplumsal anlamda iletişim içinde olan bu turizme açık yörelerde olması düşündürücüdür.

Türkiye de geçmiş yıllarda da yaşam hakkı ihlallerine varan linç girişimleri yaşandı ve ne yazık ki bu olayların hemen hemen hiç birisinde “linç” girişiminde bulunanlara karşı etkin bir müdahale ve hukuksal soruşturma yapılmadı. Daha çok saldırıya uğrayan kişilerin etnik kimlikleri, siyasal görüşleri ve yaptıkları eylemler öne çıkarılarak bu saldırgan davranış biçimleri “haklı tepkiler” olarak kabul gördü.  Devlet adına yetki kullanan güçlerin bu saldırı ve linç girişimlerini vatandaş tepkisi olarak nitelendirmesi elbette bu saldırıyı gerçekleştirenleri cesaretlendirmiştir.

Türkiye de yaşayan farklı etnik kimlik ve kültürlerden insanların bir araya gelerek oluşturdukları Halkların Demokratik partisine yönelik bu tip ırkçı saldırıların devlet içindeki çetelerden bağımsız olmadığını düşünmekteyiz, Türkiye de iç barışın sağlanabilmesi bakımından bu olaylarda göstermiştir ki devlet içindeki çetelerin mutlaka tasfiye edilmesi gerekmektedir.

Türkiye de nefret söyleminin yasaklanmaması ve nefret suçlarının düzenlenmesi ırkçı ve milliyetçi grupların bu tip linç girişimlerinde aktif rol almasını kolaylaştırmaktadır, hükümetin bir an önce yasal düzenlemeleri yapması gerekmektedir.

İzmir’de yaşanan bu kaygı verici gelişmelerden başta hükümet yetkilileri olmak üzere herkes sorumludur, şiddete bulaşmayan her toplantı ve gösteri, ifade özgürlüğü bu ülkede yaşayan her bireyin hakkıdır, devletlerin ve hükümetlerin görevi insan hak ve özgürlükleri kapsamında olan bu ve diğer bütün hakların kullanımını güvence altına almaktır.

Yerel seçimler az bir süre kala yaşanan bu olayların bir daha yaşanmamasını, barışçıl bir dille ve herkesin özgürce, dilediği biçimde siyaset yapmasını, toplanma ve gösteri özgürlüğü, ifade özgürlüğü gibi haklarını kullanması gerektiğinin önemini bir kez daha ifade ediyor ve kamu düzenini ve özgürlükleri korumakla görevli tüm kurum ve kuruluşları olası saldırıları önlemelerini ve hukuk devleti ilkesini unutmadan görevlerini yapmaları gerektiğini bir kez daha hatırlatırız.

 

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ

Bir cevap yazın