Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan tarafından Mart 2021 de, insan hakları alanında büyük bir reform iddiası ile ’’ İnsan hakları Eylem Planı’’ kamuoyuna açıklanmıştır. İnsan hakları Eylem Planı daha güçlü insan hakları koruma sistemi, yargı bağımsızlığı ve adil yargılanma hakkının güçlendirilmesi, hukuki öngörülebilirlik ve şeffaflık, ifade, örgütlenme ve din özgürlüklerinin korunması ve geliştirilmesi, kişi özgürlüğü ve güvenliğinin güçlendirilmesi , kişinin maddi ve manevi bütünlüğü ile özel hayatının güvence altına alınması, mülkiyet hakkının daha etkin korunması ,kırılgan kesimlerin korunması ve toplumsal refahın güçlendirilmesi ile insan hakları konusunda üst düzey idari ve toplumsal farkındalık yaratma amaçlarını içermektedir.
İnsan Hakları Eylem Planı’nın kaynağında; insan hakları hukukunun evrensel standartlarının öne çıktığına vurgu yapılmıştır.
İnsan hakları eylem planının yürürlüğe girdiği tarih olan Mart 2021’den itibaren Hükümet tarafından Yargı Reform Sistemi kapsamında 4 adet Yargı Paketi açıklamıştır. Reform ve iyileştirme şiarıyla yapılan bu değişikliklerin uygulamada karşılık bulamadığını, yapılan değişikliklerin kağıt üstünde kaldığını bu kamuoyu araştırmasının demografik sonuçlarında görmekteyiz. Yine Eylem Planın açıklandığı 2021 yılı itibariyle Hükümetin İstanbul Sözleşmesinden çıkması ,Türkiye’nin AİHM kararlarını uygulamaması, taraf olduğu sözleşmelere uygun hareket etmemesinden kaynaklı olarak toplumda adalet kavramına güven duygusu aşınmaktadır.
Kamuoyu araştırmasında yer alan demografik veriler ışığında katılımcıların, İnsan hakları kavramını öncelikle yaşam hakkı, özgürlük ve eşitlik kavramlarıyla tanımlandığını görülmektedir. İnsan hakları kavramını Kürtler ve Aleviler daha çok özgürlük ve eşitlik kavramlarıyla, kadınlar ise yaşam hakkı kavramıyla ilişkilendirmektedir. En önemli insan hakları yaşama hakkı, ifade ve düşünce özgürlüğü hakkı ve adil yargılanma hakkı olarak görülmektedir. Kadınlar, yaşama hakkı ile ifade ve düşünce özgürlüğünün ardından eşitlik hakkının en önemli insan hakkı olduğunu belirtmektedir. Anadilde eğitimin en önemli insan hakkı olduğunu belirtenlerin oranı etnik kimliğini Kürt olarak ifade edenlerde yüzde 24, Türk olarak ifade edenlerde yüzde 9 olmuştur.
Son 3 yılda insan hakları sorunlarının kaynağında eğitim ve hukuk sistemindeki sorunların yer aldığını düşünenlerin oranı artmıştır. Toplumun yarıya yakın kesimi hukuk sistemindeki sorunların, yaklaşık üçte birlik kesimi de siyasi yöneticilerin insan haklarına karşı tutumunun insan haklarının kaynağındaki sorun olduğuna işaret etmiştir.
Sorulara verilen cevaplar ,insan hakları ihlallerinin en çok siyasi nedenlerden gerçekleştirildiğini düşünüldüğünü göstermektedir. Hükümetin ayrıştırıcı ve nefret söylemi içeren kutuplaştırıcı dili ve uygulamalarının insan hakları ihlallerini ortaya çıkardığı algısını oluşturmaktadır.
Türkiye’de en çok yoksulların insan hakkı ihlaline uğradığını düşünenlerin oranı son 3 yılda artmış görünmektedir. Toplumun yüzde 38’i yoksulların insan hakkı ihlaline uğradığını düşünmektedir. Ekonomik kriz nedeniyle yoksulların dezavantajlı kimliğe sahip olduğunu gösterirken, bunun insan hakları ihlali üretecek kadar toplumsal bir yarılma ortaya çıkardığını da göstermektedir.
Yoksulların ardından en çok kadınların insan hakkı ihlaline uğradığı düşünülmektedir. Toplum genelinde kadınların insan hakları ihlaline uğradığını düşünenlerin oranı yüzde 38 görünmektedir.
Toplum, en çok siyasetçilerin insan haklarını ihlal ettiğini düşünmektedir. Toplumun yarısından fazlası siyasetçilerin insan haklarını ihlal ettiğini düşünmektedir. Ancak burada dikkat çekici olan «Sizce en fazla kimler/hangi gruplar insan haklarını ihlal ediyor?» sorusuna herhangi bir yanıt vermeyenlerin oranının yıllar içinde artmış olmasıdır. İfade ve düşünce özgürlüğü kapsamında bugün gelinen noktada, toplum üzerindeki otoriter siyasi baskı mekanizmasının yaratmış olduğu çekinceyi ortaya koymaktadır.
Toplumun büyük bir kesimi devletin güç kullanmasını kabul edilebilir bulmaktadır.Devletin güç ve şiddet kullanımını onaylama eğiliminin arttığını görülmektedir. Yargı ve kolluk kuvvetleri aracılığıyla uygulanan şiddet pratiğinin toplum tarafından içselleştirildiği ve normalleştirildiğinin göstergesidir.
Toplum genelinde hukuk kurumu ve yargıya güven oldukça düşük çıkmıştır. Toplumun yüzde 65’i hukukun ve yargının işleyişinden memnun değilken, yüzde 67’si de mahkemeye düşerse adil karar çıkmayacağından korktuğunu belirtmiştir. Üstelik bu oran yıllar içinde de yükselmiş görünmektedir.
Toplumun yüzde 35’i hükümetin, yüzde 29’u devlet kurumlarının insan haklarını temin etme ve koruma konusunda esasen sorumlu olduğunu düşünmektedir. Her 5 kişiden 4’ü insan hakları savunucularının yürüttükleri çalışmaları değerli bulmaktadır.
Toplum genelinin Türkiye’de demokrasinin işleyişine verdiği puan 10 üzerinden 3,7dir. İktidar bloku seçmenlerinin verdikleri bu not, Türkiye ortalamasının üzerinde olsa da yine de toplumun ortalama düzeyinin altında kalmaktadır. Toplum genelinin insan haklarının işleyişi bakımından devlete verdiği not 5 üzerinden 2,5 olup bu not yıllar içinde düşüş göstermiştir. Toplumun yüzde 40’ı insan haklarının korunması ve teşvik edilmesi bakımından hiç kimseye güvenmediğini beyan etmektedir. Bu oran da 3 yıl içinde 12 puan yükselmiş görünmektedir.
Bu kamuoyu araştırması verileri ışığında görüyoruz ki üzerinden geçen üç yıl boyunca Hükümet ortaya koyduğu İnsan Hakları eylem planını hayata geçirememiş, adalete erişim, adil yargılanma, eşitlik ,özgürlük, şeffaflık, temel hak ve özgürlükler alanında kazanımlardan ziyade toplum üzerinde güvensizlik ve korku iklimi yaratılmıştır.
İnsan hakları savunucuları olarak temel hak ve özgürlükleri savunmaktan vazgeçmeyeceğimizi bir kez daha belirtmekteyiz. Araştırma sonuçlarını kamuoyuna saygıyla duyururuz.
Kamuoyu araştırmasının tamamına buradan erişebilirsiniz: İnsan Hakları Algısı Kamuyu Araştırması
İnsan Hakları Derneği