Kalıcı Çatışmasızlık İçin Eylemsizlik Kararına Olumlu Cevap Verilmeli, Seçim Güvenliği Sağlanmalıdır

21 Mart 2013 tarihinde PKK/KCK tarafından ilan edilen 8. Ateşkes dönemi devletin ilk defa olumlu cevap verdiği ve zımnen kabul ederek eylemsizliğe geçtiği dönem oldu. Bu dönem içerisinde Kürt sorununun barışçıl ve demokratik çözümü noktasında Abdullah Öcalan ile girilen diyaloğun önemli kazanımları oldu. Ancak siyasal iktidarın diyalogdan müzakereye geçmek istememesi, seçimlerde HDP’nin baraj altı bırakılarak AKP’nin tek başına iktidarda kalma isteği, Türkiye’nin Ortadoğu’da izlediği anti Kürt ve anti Şii politikası ve özelde de Suriye’nin Rojava bölgesindeki gelişmeleri kabul etmemesi ve siyasal iktidarın AB katılım müzakereleri sürecindeki demokratikleşme refleksini kaybetmesi, sürecin sona ermesinin sebepleri olarak sıralanabilir.

Barış ve çözüm sürecinin devamı noktasında Türkiye halkı 7 Haziran 2015 milletvekili genel seçimlerinde iradesini ortaya koymuştur. Ancak AKP, halkın bu mesajını kabul etmemiş ve tek başına siyasal iktidarını sürdürmek için hükümet kurulmasını engelleyerek 1 Kasım 2015 seçimlerine gidilmesine yol açmıştır. AKP’nin doğal lideri olarak kabul edilen Cumhurbaşkanı bu süreçte aktif rol almıştır.

7 Haziran seçimleri sonrasında hükümet kurulamaması ve yukarıda belirttiğimiz nedenleri sıraladığımızda çatışmalı sürecin yeniden başlaması kaçınılmaz oldu. Nitekim 24 Temmuz 2015 tarihinde PKK kadroları ile militanlarının bulunduğu Türkiye ve Irak’taki medya savunma alanlarına yönelik kapsamlı hava harekâtlarının başlatılması çatışmasızlık dönemini bitirdi ve yeni bir çatışmalı sürecin başlamasına sebep oldu.

Çatışmalı süreç başladıktan sonra barış ve demokrasi güçleri ile demokratik kamuoyunun taraflara silahları susturması noktasındaki çağrıları etkili oldu ve KCK yönetimi 10 Ekim 2015 tarihi itibari ile eylemsizlik kararı aldığını açıkladı.

Türkiye’deki siyasal iktidarın yukarıda belirtilen sebeplerle Kürt sorununda demokratik ve barışçıl çözümü hedeflememesi sonucu, çatışmalı süreç devam etmektedir. Siyasal iktidar, Kürt sorununa maalesef terör sorunu olarak yaklaşmakta ve güvenlik politikaları ile bu sorunu çözebileceğini zannederek geçmiş süreçte yaşanan hataları tekrarlamaktadır. Siyasal iktidarın bu hatasının Türkiye’ye ve Türkiye halkına maliyeti oldukça ağır olmuştur.

7 Haziran 2015 milletvekili genel seçimlerinden sonra başlayan çatışmalı süreçte sadece sivillere dönük gerçekleştirilen saldırılarda 24 Temmuz ile 27 Ekim tarihleri arasında 125 sivil kişi yaşamını yitirmiştir. 10 Ekim 2015 günü siyasal iktidar, önleme görevini kasıtlı olarak yapmayarak, IŞİD militanlarının Ankara’da gerçekleştirdiği 2 adet canlı bomba saldırısında 102 kişinin yaşamını yitirmesine sebep olmuştur. İHD Genel Merkezi olarak, 9 Ekim 2015 tarihinde, sivillere yönelik ağır yaşam hakkı ihlallerinin savaş suçu olduğunu ve sivil ölümlerin durdurulması gerektiğini belirtmemize rağmen, maalesef bu suçlar işlenmeye devam etmektedir. Tekrar belirtmek gerekir ki, Türkiye’nin, devam eden silahlı çatışmalarda, Cenevre sözleşmelerinin ortak 3. maddesinin uygulama yükümlülüğü ve sorumluluğu bulunmaktadır. Ayrıca bu konuda uluslararası toplumun da denetim görevini yerine getirmediğini özellikle belirtmek isteriz.

Çatışmalı süreç devam ederken, siyasal iktidar mensuplarının yaptığı açıklamaların savaşı körükleyici ve halk üzerinde korku barajı yaratmaya dönük olduğuna, Başbakanın Van’da, “AKP tek başına iktidar olamazsa beyaz Toroslar dolaşır” sözünün oldukça vahim olduğuna dikkatinizi çekeriz. 13 yıllık AKP iktidarı döneminde cezasızlık politikası etkili bir şekilde uygulanmış, 80’li ve 90’lı yıllar ağırlıklı olmak üzere Türkiye Kürdistanı başta olmak üzere gerçekleştirilen gözaltında kayıp vakaları, faili meçhul cinayetler ve yargısız infazların failleri yakalanıp yargı önüne çıkarılmamıştır. Yargı önüne çıkarılabilenler ise cezasızlık politikasının etkisi ile adeta aklanıp ödüllendirilmiştir. Bir başbakanın bu şekilde konuşması halk üzerinde korku yaratma amaçlıdır. Türkiye’nin taraf olduğu insan hakları ile ilgili uluslararası sözleşmelerin en önemli amacı, halkın korkudan ve yoksulluktan kurtulmasıdır. Bir siyasal iktidar mensubunun insan haklarına karşıt bu vahim sözleri hiçbir zaman unutulmayacaktır.

Siyasal iktidarın Kürt sorununa güvenlik eksenli yaklaşımı, kendisini Rojava politikasındaki hasmane tutumunda da göstermiştir. Siyasal iktidarın doğrudan doğruya Suriye’nin iç işlerine karışarak, Suriye-Türkiye sınır hattında bulunan ve halen IŞİD ve El-Nusra isimli cihatçı yapılanmaların denetiminde bulunan Cerablus ile Azez arasındaki coğrafyanın, içerisinde PYD ve YPG ile birlikte hareket eden Arap siyasal örgütlerinin denetimine geçmesini engelleyici politikası, oldukça vahimdir. Siyasal iktidarın bu yanlışı cihatçı örgütlerin Türkiye topraklarını kullanmasını ve Diyarbakır, Suruç ve Ankara katliamlarını gerçekleştirmelerini sağlamıştır.

İnsan hakları savunucuları olarak Türkiye’nin ve belki de Ortadoğu’nun en önemli sorunu olan Kürt sorununun çözümünde demokratik ve barışçıl çözümün kaçınılmaz olduğunu, bunun sağlanabilmesi için tarafların mutlaka kalıcı çatışmasızlığı sağlamaları gerektiğini, bu nedenle KCK’nin tek taraflı olarak ilan ettiği eylemsizlik kararına karşı siyasal iktidarın olumlu cevap vermesini, askeri operasyonların sona erdirilmesini, siyasal amaçlı olarak yapıldığı açık olan gözaltı ve tutuklamaların durdurulmasını ve PKK’nin de misilleme eylemlerinden vazgeçmesi gerektiğini yinelemek isteriz.

Seçim ve sandık güvenliği sağlanmalıdır

 1 Kasım 2015 seçimlerine gidilirken seçim ve sandık güvenliği sorunlarının devam ettiğinin görülmesi gerekir. 7 Haziran 2015 tarihinden bu tarafa siyasal partilere dönük gerçekleştirilen saldırılarda, sadece parti binaları ve bürolarından HDP’ye 133, AKP’ye 8, CHP’ye 3, DBP’ye 4 ve Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’ne 1 kez saldırı gerçekleştiğini, 6-7-8 Eylül 2015 günlerinde tüm Türkiye’de HDP’lilere ve Kürt yurttaşlara yönelik yapılan ırkçı ve nefret saldırılarının toplamının birkaç yüz olduğunu hatırlatırız. Bu konudaki çalışmalarımızın sürdüğünü belirtmek isteriz. Sadece 2015 yılı içerisinde sadece HDP ve DBP’ye yönelik saldırıların sayısının ise şimdiden 400’ün üzerinde olduğunu özellikle vurgulamak isteriz.

7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra sadece HDP’ye yönelik siyasal iktidardan kaynaklı yargı yolu ile baskı politikası sonucunda, HDP ve DBP’li 19 belediye eş başkanının tutuklandığını, bu partilere mensup il ve ilçe yöneticilerinden 63’ünün tutuklu olduğunu özellikle belirtmek isteriz. Bu durum, siyasal iktidarın HDP’ye yönelik açık baskı politikasının dışa vurumudur.

Sandık güvenliğinin sağlanabilmesi bakımından İnsan Hakları Derneği olarak, bu seçimde de bağımsız seçim gözlemciliği yapacağımızı belirtiriz. İHD, şube ve temsilciliklerinin bulunduğu 35 ilde bağımsız seçim gözlemciliği yapacak olup, 10 ilde koordinasyonunu Eşit Haklar Derneği’nin gerçekleştirdiği bağımsız seçim izleme platformu ile birlikte seçim gözlemciliği gerçekleştireceğiz. 1 Kasım günü İHD Genel Merkezi ve tüm şubeleri açık tutulacaktır.

1 Kasım 2015 milletvekili genel seçimlerinin önemi dikkate alındığında, tüm seçmenlerin sandık güvenliğinin sağlanması konusunda duyarlı olmasını, siyasal parti müşahitlerinin sandık sonuç tutanaklarının ıslak imzalı bir örneğini mutlaka alması gerektiğini, seçim gözlemciliği yapan sivil toplum örgütü temsilcilerine kolaylık sağlanmasını ve böylece yapılabilecek seçim hilelerinin önlenebileceğini tekrar hatırlatırız.

 

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ

Bir cevap yazın