Türkiye Demokrasinin Neresinde İHD Değerlendirmesi

11046473_803236279725893_1119166821660941090_nGENEL DEGERLENDİRME VE SONUÇ:

A) Ulusal Program:

Türkiye Ulusal Programı’nı 19 Mart 2001 tarihinde kabul ve ilan etmişti. Ulusal Program’ın Siyasi Kriterler ana başlığı altında 16 alt başlık altında aşağıdaki konularda Kopenhag siyasi kriterlerine uyum sağlanacaktı:
1. Düşünce ve Ifade özgürlügü,
2. Dernek Kurma Özgürlüğü,Barışçı Toplantı Hakkı ve Sivil Toplum
3. İşkence İle Mücadele
4. Duruşma Öncesi Gözaltı
5. Insan Haklari İhlalleri Sonuçlarının Düzeltilmesi Imkanlarinin Güçlendirilmesi
6. Devlet Memurları ve Kamu Görevlilerinin İnsan Hakları Konusunda Eğitimleri
7. Devlet Güvenlik Mahkemeleri Dahil Olmak Üzere,Yargının İşlevselliği ve Verimliliği
8. Ölüm Cezasinin Kaldırılması
9. Kültürel Yaşam ve Bireysel Özgürlükler
10. Türk Vatandaşlarının Ekonomik, Sosyal ve Kültürel İmkanlarının Arttırılması Amacıyla, Bölgesel Dengesizliklerin Azaltılması
11. Tüm Bireylerin, Herhangi Bir Ayrım Yapılmaksızın ve Dil, Irk, Renk, Cinsiyet, Siyasi Görüş, Felsefi İnanç veya Dinine Bakılmaksızın,Tüm İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerinden Tam Olarak Yararlandırılması; Düşünce, Vicdan ve Din Özgürlükleri
12. Anayasa’nin ve İlgili Diger Yasaların AB Müktesebatına Uyumu,
13. BM Uluslar arası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ile İhtiyari Ek Protokolü ve BM Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi,
14. Cezaevlerindeki Tutukluluk Koşulları
15. Milli Güvenlik Kurulu
16. Olaganüstü HalB) Gerçekleştirilen düzenlemeler:
Yukardaki başlıklarla ilgili olarak, Ulusal Programın kabul edildiği 19 Mart 2001’den sonra
¨ Anayasanın 34 maddesinin değiştirilmesi,
¨ Avukatlık Kanunu,
¨ Terörle Mücadele Kanununun 16. maddesinin değiştirilmesi,
¨ Ceza İnfaz Kurumları ve İşyurtları Kurumu Kuruluş ve İdaresi Kanunu,
¨ İnfaz Hakimliği Kanunu,
¨ Cezaevleri İzleme Kurulları Kanunu,
¨ Ekonomik ve Sosyal Konsey Kuruluşu Hakkında Kanun,
¨ Medeni Kanun (Kadın erkek eşitliği alanında önemli değişiklikler getiren yeni Medeni Kanun’un, özellikle kazanılmış malların paylaşımı konusunda 1 Ocak 2002 tarihinden sonraki evlilik birliği için geçerli olması kabul edilemez. Ulusal Programın 21. sayfasında kadın ve erkeklerin eşit haklara sahip olduğuna ilişkin hükmün Anayasa’da yer alması taahhüt edilmesine rağmen kadın-erkek eşitliğinin, genel eşitlik ilkesini düzenleyen Anayasa’nın 10. Maddesinde yer almaması ve kadın ve erkekelerin yalnızca aile birliği içinde eşitliğini vurgulayan Anayasa’nın 41. Maddesinde yer alması da kabul edilemez.)
2002 yılında ise yukarıda sözü edilen çoğu maddesi ile ilgili görüşlerimizi açıkladığımız çeşitli kanunlarda değişiklikler içeren
¨ 6 Şubat 2002 tarihli I.Uyum Yasaları,
¨ 26 Mart 2002 tarihli II. Uyum Yasaları,
¨ 3 Ağustos 2002 tarihli III. Uyum Yasaları
¨ RTÜK ve İş Güvencesi Yasası yürürlüğe girmiştir.
C) Ulusal programda yer almasına karşın gerçekleştirilemeyenler:
Yukarıdaki başlıklarla ilgili olarak,
1) Ulusal programda Anayasa’nın tamamının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ışığında gözden geçirilmesi taahhüt edilmiş olmasına karşın bu çalışmanın tamamlanamadığı,
2) Basın Yasasının kapsamlı olarak gözden geçirilmesinin gerçekleştirilemediği,RTÜK yasasının ise düşünce ifade özgürlüğü açısından olumlu bir yönde değişiklik içermesi beklenirken bu alanda ciddi değişikliklerin gerçekleştirilmediği; AB’nin 2001 Düzenli Raporunda işaret ettiği Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin RTÜK’e aday göstermesininin kabul edilemezliğine ilişkin görüşünün dikkate alınmadığı ve 15 Mayıs 2002 tarihli RTÜK Yasası’nın 6. maddesinin( d) bendinde bu yolda ısrar edildiğinin görüldüğü,
3) Siyasi partiler kanunu değişikliği, özellikle düşünce ve ifade özgürlüğü başlığı altında taahhüt edilmiş olmasına karşın yukarıda da yer aldığı gibi yalnızca parti kapatma ile ilgili olarak gözden geçirildiği,
4) 3257 sayılı Sinema Video ve Müzik Eserleri Kanunu’nun gözden geçirilemediği,
5) Yeni Türk Ceza Yasası’nın yasalaştırılamadığı,bunun yerine bir kaç maddede değişikliklerin gerçekleştirildiği,
6) Sendikal haklarla ilgili mevcut sınırlamaların gözden geçirilemediği, 87 ve 98 sayılı ILO Sözleşmeleri ve Avrupa Sosyal Şartı doğrultusunda yeniden düzenlenemediği,
8. İşkencenin önlenmesi bakımından taahhüt edilen, Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ve Tüzüğü, Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu ve Yönetmeliği, Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanunu ve Tüzüğünün gözden geçirilmediği,
9) Adli Tıp kurumunun modernizasyonu için yasal değişikliklerin gerçekleştirilmediği,
10. Yeni Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun yürürlüğe sokulamadığı, bunun yerine birkaç maddede değişiklik yapıldığı,
11) Anayasa’nın DGM’lere ilişkin hükümlerinde değişikliklerin gerçekleştirilmediği,
12) Bu bağlamda DGM yasasında değişikliğin de gerçekleştirilmediği,
13) Yargı bağımsızlığını ihlal eden Anayasa hükümlerinin değiştirilmediği,
14) Bu bağlamda Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yeniden yapılandırılması için yasasının çıkarılmadığı,
15) 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun’un uygulamada edinilen tecrübeler ışığında gözden geçirilmesi taahhüt edilmesine karşın, tam tersi yönde memurların yargılanmasını güçleştirecek bir biçimde 4696 Sayılı yasanın çıkarılmak istendiği ve Cumhurbaşkanı tarafından bu yasanın TBMM’e geri gönderildiği, dolayısıyla bu taahhüdün de yerine getirilmediği,
16) Askeri Ceza Kanunu, 353 Sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluş ve Yargılama Usulü Kanunu ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununun gözden geçirilmesi taahhüt edilmesine rağmen bunun gerçekleştirilmediği, özellikle sivillerin askeri mahkemelerde yargılanmasına olanak veren 353 sayılı yasasının 11. maddesinin yürürlükte olması karşısında bu yönde hiçbir değişikliğin yapılmadığı,
18) Olağanüstü Hal Yasası’nın gözden geçirileceği taahhüt edilmiş olmasına karşın bunun gerçekleştirilmediği,
19) Milli Güvenlik Kurulu’nun Anayasal konumu ile ilgili 3 Ekim 2001 değişikliğine karşın, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Yasası değişikliğinin gerçekleştirilmediği,
20) Olağanüstü Hal uygulaması 2 il dışında kaldırılmış olmakla birlikte, Anayasa’ya aykırı olarak temel hak ve özgürlükleri kısıtlayan Kanun Hükmünde Kararnameler yürürlükte tutulmuş, insan hakları ve özgürlüklerinden bazıları ancak kanunla sınırlanabilecekken Kararnamelerle sınırlanmaya devam edilmiştir. Ayrıca yine hiçbir hukuksal dayanağı olmadığı halde “mücavir il” statüsü yaratılarak OHAL’in uygulandığı illere sınır komşusu olan illerde de fiili Olağanüstü Hal uygulamaları gerçekleştirilmiştir. OHAL’in sivil bir yönetim olduğu tezi bir fiksiyon olmaktan öteye gitmemiştir.
21) Cezaevleri sorun olmaya devam etmektedir. Bu alanda yapılan yasa değişiklikleri, özellikle F tipi cezaevlerindeki tecrit koşullarını ortadan kaldırmamış, ölüm oruçlarında yüzlerce insanın Wernicke-Korsakof rahatsızlığına yakalanmalarına engel olamamış, toplam 27’si kadın olmak üzere 57 kişinin yaşamını yitirmesini engelleyememiştir. Dolayısıyla, tecrit koşullarının kaldırılması ve böylece ölüm oruçlarının da sona ermesi sonucunu doğuracak bir politika oluşturulmamış, son derece mekanik bir yaklaşım sergilenerek ölümler izlenebilmiştir. Ayrıca insan hakları örgütleri, barolar ve hekim örgütleri ile diğer demokratik kitle örgütleri de her vesile ile bu konuda suçlanmış, haklarında soruşturmalar açılmış ve yargılanmalarına neden olunmuştur. Bu sancılı süreç, bu değerlendirmeyi yapığımız 3 Ekim 2002 tarihi itibariyle devam etmektedir.
22) Demokrasinin çogulculuk ve katılımcılık ilkesi açısından, ülke yönetimine katılım hakkı açısından büyük sorun teşkil eden Anayasa’nın 76. maddesi ile seçim yasalarında ve siyasi partiler yasasında bir değişiklik gerçekleştirilmemiştir. Düşüncelerini açıkladığı için hapis cezası ile cezalandırılanların ayrıca siyasi yasaklı olma durumunda bir değişiklik gerçekleştirilmemiştir.
23) Onaylanmayan sözleşme ve protokoller
AİHS 6 Protokolü
AİHS 13 Protokolü
BM Uluslar arası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ile İhtiyari Ek Protokolü ve BM Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi,
Sonuç:
Gerçekleşen değişikliklerle Türkiye’nin artık demokratik bir ülke olduğu sonucuna varmak olanaklı değildir. Zira, Yargıtay Başkanı’nın da 5 Eylül Adli Yıl açılışında ifade ettiği gibi, yargısı bağımsızlık ve yargıç güvencesi açısından sorunlu bir ülkede, hukukun üstünlüğü ilkesinin yaşam bulması, dolayısıyla yurttaşlarının insan hakları ve özgürlüklerinin yargı gücüyle korunmasından söz etmek olanaklı değildir. Bir ülkenin sisteminin demokratik mi, yoksa otoriter mi olduğunu saptamak öncelikle Anayasal ve yasal mevzuatına bakılarak anlaşılır. Sonra da uygulamanın ne yönde olduğu ile ilişkili bir sorundur bu.
Türkiye’nin son bir yil içersinde attigi adimlarin çok önemli ve anlamli oldugunu kabul etmek gerekir. Ancak yukaridaki tablo, Türkiye’nin demokratik bir ülke olarak nitelenebilmesi açısından daha pek çok alanda adım atması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Çerçevesi 12 Eylül Askeri Darbesi döneminde çizilmiş otoriter bir sistemin, demokratik değişim ve dönüşüme yönelmesi ve bunu başarması sancılı olacaktır. İnsan hakları ve temel özgürlükleri konusunda, demokratik kamuoyunun yıllardır verdiği mücadele, emek ve ödediği çok yüksek bedel, ürünlerini vermeye başlamaktadır.
İHD, insan hakları ve özgürlüklerini ithal edilebilen şey olarak görmemektedir. Dolayısıyla, her bir ülkede, her biri birer değeri ifade eden insan hakları için, iç dinamiklerin tayin edici rolünün altına çizmekteyiz. Türkiye toplumu bu değerleri talep etmekte ve bunun için çalışmaktadır. Türkiye toplumunun geçen yıllarda yaşamış olduğu talihsizliği, politik ve bürokratik kadroların demokrasiyi içselleştirmemiş kadrolar oluşunda aramak gerektiğini düşünüyoruz. Demokrasiyi içselleştirmiş kadrolar, demokratik değişiklikleri, devletin dış politikadaki ihtiyaçlarına göre ve o ihtiyaçlar karşılandığı ölçüde gerçekleştirmez. Bunu doğal olarak yapılması zorunlu değişiklikler olarak görür.
Bununla birlikte İHD, özellikle Helsinki Zirvesi(Aralık 1999)sonrası süreci değerlendirirken, politik ve bürokratik kadroları hareket ettiren saikin, dış dinamikler olduğu olgusunu saptamaktadır. Öyle ki, yasama organı faaliyeti tamamen AB takvimine göre şekillendirilmeye çalışılmıştır. Tüm bu süreçler kamuoyu tarafından izlenmiştir. Ancak yine de saik ne olursa olsun ve pek çok eksik yasalar, tatmin edici olmayan düzenlemelere karşın, özellikle ölüm cezası, farklı dillerin ve lehçelerin kabulu, bunların öğrenilmesine belirli sınırlamalarla olanak sağlanması, bu dillerde belirli sınırlarla da olsa radyo ve yayın yapılabilmesi olağanüstü önemde gelişmeler olarak değerlendirilebilir.
İHD esas olarak Türkiye’nin demokratikleşmesi programı olarak kendi çalışması olan “Kopenhag Siyasi Kriterleri ve Türkiye (Mevzuat Taraması)” kitabındaki görüşler doğrultusunda yasa değişikliklerini gözden geçirmektedir. Aradan iki yıl geçmiş olmasına karşın bu çalışma halen daha Türk hukuk mevzuatını bütünlüklü olarak tarayan ve analiz eden tek çalışma olarak durmaktadır. Bununla birlikte, Türkiye’nin hem adlarini andığımız yasaları doyurucu içerikleriyle çıkarabildiğinde ve hem de uygulamada uyum sağlayabildiği ölçüde demokratik bir ülke nitelemesine hak kazanabileceğini düşünüyoruz.
İHD Genel Merkezi, 3 Ekim 2002
Ölüm Cezası ile ilgili Değişikler
Anayasa Değişikliği:
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 38 inci maddesine aşağıdaki fıkra yedinci fıkra olarak eklenmiş, mevcut beşinci ve altıncı fıkralarından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
Savaş, çok yakın savaş tehdidi ve terör suçları halleri dışında ölüm cezası verilemez.
Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez.
Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz.Üçüncü Uyum Paketinde Yapılan Değişiklik
A) Savaş ve çok yakın savaş tehdidi hâllerinde işlenmiş suçlar için öngörülen idam cezaları hariç olmak üzere, 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunu, 7.1.1932 tarihli ve 1918 sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanun ile 31.8.1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununda yer alan idam cezaları müebbet ağır hapis cezasına dönüştürülmüştür.
Şu kadar ki,
a) Türk Ceza Kanununun 47, 50, 51, 55, 58, 59, 61, 62, 64, 65, 66, 102, 112, 451, 452, 462 ve 463 üncü maddeleri ile 7.11.1979 tarihli ve 2253 sayılı Çocuk Mahkemelerinin Kuruluşu, Görev ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 12 nci maddesinin idam cezasına ilişkin hükümleri,
b) Türk Ceza Kanununun 17 nci maddesi ile 13.7.1965 tarihli ve 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun 19 ve Ek 2 nci maddelerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından ölüm cezalarının yerine getirilmemesine karar verilenlere ilişkin hükümleri,
Saklıdır.
B) Bu Kanun hükümlerine göre idam cezaları müebbet ağır hapis cezasına dönüştürülenler hakkında Türk Ceza Kanununun 70, 73 ve 82 nci maddelerinde öngörülen süreler iki kat, terör suçluları hakkında üç kat olarak uygulanır.
Bu Kanun hükümlerine göre idam cezaları müebbet ağır hapis cezasına dönüştürülen terör suçluları hakkında Cezaların İnfazı Hakkında Kanun ile 12.4.1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun şartla salıverilmeye ilişkin hükümleri uygulanmaz. Bunlar hakkında müebbet ağır hapis cezası ölünceye kadar devam eder.İHD Değerlendirme ve Talepleri
Ölüm cezasının önce 3 Ekim 2001 tarihli Anayasa değişikliği ile adli suçlar için, ardından da 3 Ağustos 2002’de terör suçları için de kaldırılmış olması çok önemli değişikliklerdir.Böylelikle Türkiye’de artık barış döneminde ölüm cezası kaldırılmış olmaktadır.Yapılan değişikliklere paralel olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Ek 6 numaralı protokolün imzalanması ve onaylanması gerekir. Ancak Türkiye bununla yetinmemelidir. Savaş dönemi-barış dönemi ayrımı yapmaksızın ölüm cezasını kaldıran 13 numaralı protokolün de tarafı olmalıdır.

3 Ağustos tarihli değişiklikte idam cezaları müebbet ağır hapis cezasına dönüştürülenlerin 9 yıla kadar geceli gündüzlü hücrede tecrit koşullarında tutulacağı( TCK’nun 70,73,82. maddeleri uyarınca) hüküm altına alınmıştır. Tecrit bir tür işkence yöntemidir. Böyle bir düzenleme, insan onuru kavramı ile bağdaşmaz. İnsan hakları hukukuna aykırıdır. Ayrıca, değişiklikler sonrasında idam cezaları müebbet hapis cezasına dönüştürülenlerin cezalarının ölünceye kadar devam edeceği yolundaki düzenleme de insan hakları hukukuna aykırıdır. Hangi suç için olursa olsun, mahkumun bir gün özgür kalabileceği umudunu söndürmemek gerekir.

Öncelikli talep: Türkiye ölüm cezalarında yapılan değişiklikleri güvence altına almak için bir ivedilikle AİHS. 6 Nolu Protokolü imzalayarak onaylamalıdır.

Kısa vadeli talep: Türkiye, savaş hali de dahil olmak üzere ölüm cezasını tamamen ortadan kaldıran 13 Nolu protokolü imzalamalı ve onaylamalıdır.

765 Sayılı Türk Ceza Yasasında yapılan değişiklikler

Madde 159
Birinci Uyum paketinde yapılan Değişiklik: 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 159 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan “bir seneden altı seneye kadar ağır hapis” ibaresi “bir seneden üç seneye kadar hapis” olarak, üçüncü fıkrasında yer alan “15 günden 6 aya kadar hapis ve 100 liradan 500 liraya kadar ağır para” ibaresi “15 günden 6 aya kadar hapis” olarak değiştirilmiştir.

Üçüncü uyum paketinde yapılan değişilik: Türk Ceza Kanununun 159 uncu maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
Birinci fıkrada sayılan organları veya kurumları tahkir ve tezyif kastı bulunmaksızın, sadece eleştirmek maksadıyla yapılan yazılı, sözlü veya görüntülü düşünce açıklamaları cezayı gerektirmez.

İHD
159. maddede yapılan değişiklikler, ceza miktarında ve suçun ağır cezalık bir suç olmaktan çıkarılmasıyla, salt eleştiri amaçlı düşünce açıklamalarının cezayı gerektirmediği yolundaki değişikliklerdir.Suçun ağır cezalık olmaktan çıkarılması, verilen cezanın ertelenmesi için olanak yaratmaktadır.Bu değişiklikler, düşünce özgürlüğünü koruma altına almamakta, düşüncelerini açıklayanlar hapis tehdidi altında tutulmakta, böylelikle de politik irade düşünce açıklamalarını cezalandırma niyetinden vazgeçmediğini göstermektedir.Kuşkusuz hakaret ve sövme bir düşünce açıklaması olarak değerlendirilemez.
Ancak Türk Ceza Yasası’nın başka maddelerinde, genel olarak hakaret suçu düzenlenmiştir.159.maddede düzenlenen “Türklüğün” ifadesi, Anayasa’nın 10. maddesinde yer alan eşitlik ilkesine aykırıdır ve bununla neyin kastedildiği de belirsizdir.Türk ırkı mı ya da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı mı kastedilmektedir, belirsizdir.Ayrıca devlet kurumları ve bu kurumların personelinin de sayılmış olması manidardır.her ne kadar 159. maddede 3 Ağustos 2002 tarihinde ikinci kez değişiklik yapılıp, eleştiri suç olmaktan çıkarılmışsa da, eleştiri amacı ile söylenip söylenmediği de bir yargılama faaliyeti sonucunda anlaşılabilicektir.Sonuç olarak ifade özgürlüğünün korunması için 159. maddenin tümüyle yürürlükten kaldırılması gerektiğini düşünüyoruz.

Madde 312
Birinci Uyum Paketinde yapılan değişiklik:
Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 312. – Bir cürmü alenen öven veya iyi gördüğünü söyleyen veya halkı kanuna uymamaya tahrik eden kimseye altı aydan iki yıla kadar hapis cezası verilir.
Sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığına dayanarak, halkı birbirine karşı kamu düzeni için tehlikeli olabilecek bir şekilde düşmanlığa veya kin beslemeye alenen tahrik eden kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.
Halkın bir kısmını aşağılayıcı ve insan onurunu zedeleyecek bir şekilde tahkir eden kimseye de birinci fıkradaki ceza verilir.
Yukarıdaki fıkralarda yazılı suçlar 311 inci maddenin ikinci fıkrasında belirtilen araçlar veya şekillerle işlendiğinde verilecek cezalar bir katı oranında artırılır.

İHD
Türkiye yargısının düşünce açıklamaları konusunda en çok uyguladığı maddelerden birisi 312. maddedir.
312. maddeye yöneltilen temel eleştiri noktalarından birisi, soyut, genel ve belirsiz ifadeler taşıması idi.Yapılan değişikliklerle her ne kadar somutlaştırma, sınırları belirginleştirme yolunda adımlar aılmışsa da, düşünce açıklamaları üzerindeki ceza tehditi ortadan kalkmış değildir.
Ayrıca 312. maddeden mahkumiyet halinde, yurttaşların dernek kurucusu ve üyesi olamama, siyasi parti üyesi ve genel başkanı olamaması ve seçimlerde milletvekili adayı olamaması yasakları, varlığın ıilgili yasalarda sürdürmektedir.Dolayısıyla 312. madde yurttaşların yalnızca düşünce açıklama özgürlüğünü tehdit altında tutmamaktadır.Mahkumiyetin sonucu yalnızca özgürlükten yoksun kalma cezası(hapis cezası) olmayıp, daha geniş bir alanı kapsamaktadır.Bu maddenin de tümüyle kaldırılması gerekmektedir.

Madde 201 (III. Uyum Paketi)
Türk Ceza Kanununun 201 inci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 201/a ve 201/b maddeleri eklenmiştir.
MADDE 201/a. – Doğrudan doğruya veya dolaylı olarak maddî menfaat elde etmek maksadıyla, yabancı bir devlet tâbiiyetinde bulunan veya vatansız olan veya Türkiye’de sürekli olarak oturmasına yetkili mercilerce izin verilmemiş bulunan kimselerin Türkiye’ye yasal olmayan yollardan girmelerini veya ülkede kalmalarını, bu kişilerin veya Türk vatandaşlarının yasal olmayan yollardan ülke dışına çıkmalarını sağlamaya göçmen kaçakçılığı denilir.
Göçmen kaçakçılığı suçunun faillerine veya böyle bir suça iştirak etmeksizin, daha önce ülkeye sokulmuş veya girmiş kaçak göçmenleri, maddî menfaat elde etmek maksadıyla, yasal olmayan yollarla ülkeden çıkaranlara, yasal koşullara uymaksızın ülkede kalmalarını olanaklı kılanlara, bu maksatla sahte kimlik veya seyahat belgelerini hazırlayanlara veya temin edenlere ya da bu suçlara teşebbüs edenlere, fiilleri başka bir suç oluştursa bile ayrıca iki yıldan beş yıla kadar ağır hapis ve bir milyar liradan az olmamak üzere ağır para cezası verilir; suçun işlenmesinde kullanılan taşıtlar ve bu fiil nedeniyle elde edilen maddî menfaatler müsadere edilir.
Yukarıdaki fıkralarda yazılı olan suçlar, kaçak göçmenlerin yaşamlarını veya vücut bütünlüklerini tehlikeye soktuğu veya insanlık dışı veya onur kırıcı muamele biçimlerine tâbi kılınmalarına neden olduğu hâllerde faillere verilecek cezalar, yarısı oranında; ölüm meydana gelmiş ise bir kat artırılarak hükmolunur.
Yukarıdaki fıkralarda yazılı suçlar örgütlü olarak işlendiğinde faillere verilecek cezalar bir kat artırılarak hükmolunur.
MADDE 201/b. – Zorla çalıştırmak veya hizmet ettirmek, esarete veya benzeri uygulamalara tâbi kılmak, vücut organlarının verilmesini sağlamak maksadıyla, tehdit, baskı, cebir veya şiddet uygulamak, nüfuzu kötüye kullanmak, kandırmak veya kişiler üzerindeki denetim olanaklarından veya çaresizliklerinden yararlanarak rızalarını elde etmek suretiyle kişileri tedarik eden, kaçıran, bir yerden başka bir yere götüren veya sevk eden, barındıran kimseye beş yıldan on yıla kadar ağır hapis ve bir milyar liradan az olmamak üzere ağır para cezası verilir.
Birinci fıkrada belirtilen amaçlarla girişilen ve suçu oluşturan eylemler var olduğu takdirde, mağdurun rızası yok sayılır.
Onsekiz yaşını doldurmamış çocukların birinci fıkrada belirtilen maksatlarla tedarik edilmeleri, kaçırılmaları, bir yerden diğer bir yere götürülmeleri veya sevk edilmeleri veya barındırılmaları hâllerinde suça ait araç fiillerden hiçbirisine başvurulmuş olmasa da faile birinci fıkrada belirtilen cezalar verilir.
Yukarıdaki fıkralarda yazılı suçlar örgütlü olarak işlendiği takdirde faillere verilecek cezalar bir kat artırılarak hükmolunur.

İHD Sığınmacı ve göçmen Hakları Komisyonu Maddeyi değerlendirmektedir.

3713 Sayılı Terörle Mücadele Yasası
Madde 7 (I. Uyum Paketi)
12.4.1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 7 nci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Yukarıdaki fıkra uyarınca meydana getirilen örgüt mensuplarına yardım edenlere veya terör yöntemlerine başvurmaya özendirecek şekilde örgütle ilgili propaganda yapanlara fiilleri başka bir suç oluştursa bile ayrıca bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşyüzmilyon liradan birmilyar liraya kadar ağır para cezası verilir.

İHD: Maddenin 1. fıkrasında, silahlı yoldan sistemi değiştirmeyi hedeflemeyen, dolayısıyla silahlı bir politik örgüt oluşturmayan örgütlenmeleri kuran,düzenleyen veya yönetenlerin ağır hapisle cezalandırılacağı yazılıdır.Birinci fıkrada Terörle Mücadele Kanunu’nun 1. maddesi referans alınmaktadır.Birinci madde terörü tanımlamaktadır.Maddedeki terör tanımı ise, genel,soyut ve belirsizlik içermektedir.Bu yolla, siyasal iktidarlara veya sisteme muhalif olanların silahlı bir eylemleri ve hazırlıkları olmadığı halde çok ağır hapis cezalarıyla cezalandırılmaları yolu açılmaktadır.O nedenle maddenin tümüyle yürürlükten kaldırılması gerekir.7. maddede yapılan değişiklikle propaganda suçuna açıklık getirilmeye çalışılmış ve “terör yöntemlerine özendirecek şekilde” ibaresi eklenmiştir.Madde hem düşünceyi açıklama özgürlüğü açısından, hem de örgütlenme özgürlüğü bağlamında dernek ve sendikalar üzerinde bir tehdit olmaya devam etmektedir.Bu maddenin Türk hukuk pratiğinde çok sık uygulanmamış olması, uygulanmayacağı anlamına gelmemektedir.İleride de değineceğimiz gibi, 1991 yılı öncesi 40 yıl boyunca Türk Ceza yasası’nın 141 , 142 ve 163. maddeleri muhalif düşünce sahiplerine uygulanmış, 1991’den itibaren Terörle mücadele Kanunu’nun 8. maddesi yoğun bir biçimde uygulanmış, maddenin kötü ünü nedeniyle özellikle 1995’ten itibaren Türk Ceza Yasası’nın 312. maddesi uygulanmaya başlanmış, son üç yıldır da, düşünce açıklamalarına karşı yine çok sık bir biçimde Türk Ceza Yasası’nın 169. maddesi uygulanmıştır.O nedenle maddenin tümüyle kaldırılması gerekir.

Madde 8 (I. Uyum Paketi)
Terörle Mücadele Kanununun 8 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak amacıyla yazılı, sözlü veya görüntülü propaganda ile toplantı, gösteri ve yürüyüş yapanlar hakkında, fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmedikçe bir yıldan üç yıla kadar hapis ve birmilyar liradan üçmilyar liraya kadar ağır para cezasına hükmolunur. Bu suçun terör yöntemlerine başvurmaya özendirecek şekilde işlenmesi halinde verilecek ceza üçte bir oranında artırılır; mükerreren işlenmesi halinde ise, verilecek hapis cezaları paraya çevrilemez.
Birinci fıkrada belirtilen propaganda suçunun 5680 sayılı Basın Kanununun 3 üncü maddesinde belirtilen bir mevkute vasıtasıyla işlenmesi halinde, ayrıca bunların sahiplerine ilgili mevkutenin varsa bir önceki ay ortalama satış bedelinin dörtte üçü kadar ağır para cezası verilir. Ancak verilecek para cezası hiçbir halde üçmilyar liradan az olamaz. Bu mevkutelerin sorumlu müdürlerine, sahiplerine verilecek para cezasının yarısı uygulanır ve altı aydan iki yıla kadar hapis cezası verilir.
Birinci fıkrada belirtilen propaganda suçunun ikinci fıkrada yazılı mevkuteler dışındaki basılı eser ve sair kitle iletişim araçları ile işlenmesi halinde, sorumluları ve kitle iletişim araçları sahipleri hakkında altı aydan iki yıla kadar hapis ve birmilyar liradan üçmilyar liraya kadar ağır para cezasına hükmolunur. Ayrıca mahkeme, ilgili radyo ve televizyon kuruluşunun bir günden yedi güne kadar yayından men’ine karar verir.
Birinci fıkrada belirtilen propaganda suçunun ikinci ve üçüncü fıkralarda yazılı kitle iletişim araçları ile işlenmesi halinde verilecek ceza üçte bir oranında artırılır.

İHD
8. madde yeni düzenlemesi ile de düşünceyi açıklama özgürlüğü üzerinde tehdit oluşturmaya devam etmektedir.Politik irade, propaganda yapmayı suç olarak değerlendirdiği sürece düşünce suçu kategorisi de varlığını mevzuatta sürdürecektir.Bir fikrin propagandası serbest olmalıdır.O nedenle de 8. maddenin tümüyle ortadan kaldırılması gerekir.

2845 Sayılı DGM’nin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Yasası
Madde 16 (I. Uyum Paketi)
16.6.1983 tarihli ve 2845 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 16 ncı maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi madde metninden çıkarılmış, üçüncü ve dördüncü fıkraları ise aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Anayasanın 120 nci maddesi gereğince olağanüstü hâl ilân edilen bölgelerde yakalanan veya tutuklanan kişiler hakkında ikinci fıkrada dört gün olarak belirlenen süre, Cumhuriyet savcısının talebi ve hâkim kararıyla yedi güne kadar uzatılabilir. Hâkim, karar vermeden önce yakalanan veya tutuklanan kişiyi dinler.
Tutuklu bulunan sanık, müdafii ile her zaman görüşebilir. Cumhuriyet savcısı tarafından gözaltı süresinin uzatılmasına yazılı olarak emir verilmesinden sonra gözaltında bulunan kişi hakkında da aynı hüküm uygulanır.
İHD
:Gözaltı süresinin maddenin 1. fıkrasında saat olarak belirtilmiş olması uygundur.İkinci fıkrada da bu sürenin en fazla 96 saat olarak belirtilmesi gerekirdi.Üçüncü fıkrada yargıcın süre uzatımı konusunda, gözaltındaki kişiyi dinlemesi ve buna göre karar verecek olması çok önemlidir.Ancak fıkrada geçen” veya tutuklanan” ibaresi endişe vericidir.Tutuklanan kişi tutukevine konur.Demek ki, tutukevinden bir kişi alınabilmekte, güvenlik birimlerinde yeniden gözaltına alınmaktadır.Burada kastedilen prosüdür Olağanüstü Hal Bölgesi’inde uygulanan 430 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’deki(KHK) prosödürdür.Bu Kanun Hükmünde Kararname dahil OHAL’e ilişkin toplam 19 Kanun hükmünde Kararname çıkarılmış, bunlardan yalnızca 201,259 ve 387 sayılı KHK’ler Türkiye büyük millet Meclisi’nde görüşülmüş; diğerleri TBMM’e sunulmamış ve görüşülmemiştir.430 sayılı KHK’de TBMM’de görüşülmeyenler arasındadır.430 Sayılı KHK’nin 3. maddesinin © fıkrasında, hükümlü ve tutukluların bulunduruldukları ceza infaz kurumu ya da tutukevlerinden gözaltına alınabileceğini düzenlemektedir.İşte yukarıdaki değişiklikle yasa koyucu, yürütme gücü tarafından çıkarılmış ve Anayasa’ya aykırı olarak da kendisine sunulmamış, yasalar hiyerarşisine göre de daha alt bir düzenlemeye parelellik gösteren yasa düzenlemesi yapmıştır.Tutuklu bir kişinin bulunduğu cezaevinden tekrar tekrar gözaltına alınması insan hakları hukukuna aykırıdır.Belirtilen durumda gözaltı sürelerinin sınırlandırılmasının bir anlamı da kalmamaktadır.Bu durum kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlalidir.Nitekim uygulama da bu yöndedir.Adalet Bakanlığının uygulama konusundaki genelgelerinin durumu özü itibariyle değiştirmediği de açıktır.Adalet Bakanlığı ceza ve tutukevlerinden gözaltına almayın demiyor genelgelerinde.Yalnızca, “sürelere uyun” diyor.
Maddenin 4. fıkrasında, DGM kapsamındaki suçlar bakımından, gözaltı süresinin Cumhuriyet Savcısı tarafından uzatılmasına yazılı olarak karar verilmesinden sonra, gözaltındaki kişinin avukatıyla görüşebileceği hüküm altına alınmıştır.Bu düzenlemenin anlamını da açıklığa kavuşturmak gerekir.İlki, ilk 48 saat boyunca DGM kapsamındaki suçlardan gözaltına alınanların avukatıyla görüşemeyecekleridir.Bu durum adil yargılanma hakkına aykırıdır.( Avrupa İnsan hakları sözleşmesi madde 6)Ayrıca burada yazılı olan müdafi ile görüşme Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun düzenlediği biçimdeki bir görüşme değildir. Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 3842 sayılı yasa ile 18.11.1992 tarihli değişiklikleri bakımından gözaltındaki kişinin avukatın hukuksal yardımından yararlanması ayrıntılı biçimde düzenlenmiştir.Bu düzenlemeler DGM kapsamındaki suçları ayrık tutmuştur. (3842 sayılı yasanın 31. maddesi şöyledir:”Bu Kanunun 5,6,12,14,15,18,19 ve 22. madde hükümleri devlet Güvenlik Mahkemelerinin görev alanına giren suçlarda uygulanmaz.Bunlar hakkında 1412 sayılı Ceza muhakemeleri Usulü Kanununun bu değişiklikten önce yürürlükte olan eski hükümleri değiştirilmeden önceki halleriyle uygulanır. ”Burada belirtilen maddelerden 5. madde CMUK 106. maddede yer alan sanığın tutuklanması ve tutuklama müzekkeresinin şekliyle ilgili konuyu,6. madde CMUK 108. maddede yer alan tutuklunun sorguya çekilmesi konusunu, 12. madde CMUK 135. maddede yer alan ifade alma ve sorgu konusunu, 14. madde CMUK 136. maddede yer alan, yakalananın veya sanığın müdafi seçimi konusunu, 15. madde CMUK.138. maddede yer alan Baronun müdafi tayini konusunu,18. madde CMUK 142.maddede yer alan bir müdafiin birden fazla sanığı savunması konusunu,19. madde CMUK 143. maddede yer alan müdafiin dava evrakını tetkiki konusunu, 22. madde CMUK 146. maddede yer alan baro tarafından tayin edilen müdafi ücreti konusunu düzenlemektedir.)3842 sayılı yasanın 31. maddesi, 6.3.1997 tarihli 4229 sayılı yasayla değişmiştir.Bu değişiklik gözaltı süresinin indirilmesi ve müdafi ile görüşme konusundadır. Bu nedenle belirli süre geçtikten sonra DGM kapsamındaki suçlardan gözaltına alınanlar avukatlarıyla görüşecek olmakla birlikte, bu ifadesinin alınacağı zaman avukatın ona yardım edeceği anlamına gelmemektedir.
Konu ile ilgili 31. maddenin diğer kısıtlamaları yürürlüktedir.Bu kısıtlamalar,yukarıda da açıklandığı gibi,,gözaltında bulundurmaya,ifade alma ve sorgulamaya,müdafi yardımından yararlanmaya baro tarafından müdafi tayinine ilişkindir.
Nitekim 1.10.1998 tarihli “Yakalama,Gözaltına Alma ve İfade Alma yönetmeliğinin bazı maddelerinde değişiklik yapılmasına Dair yönetmelik”te de ve 18 Eylül 2002 tarihli bu yönetmelik’te değişiklik yapan yönetmelikte de bu istisnalar yer almaktadır.İkinci sorun, işkence yasağına uyulmasının( Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi madde 3) güvence altına alınması ile ilgilidir.İlk iki gün hiç kimseyle görüştürülmeme işkence uygulanmasına olanak sağlamaktadır.Üçüncü olarak, ilk iki gün görüştürülmeme kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlali anlamına gelmektedir(Avrupa İnsan Hakları Sözleşemesi madde 5)
Sonuç olarak, DGM Yasasınının 16. madde düzenlemesinin CMUK. Hükümlerine uyumlu hale getirlmesi, 3842 sayılı yasanın 31. madde hükmünün tümüyle yürürlükten kaldırılması, bu düzenlemelerle birlikte de yakalama, gözaltına alma ve ifade alma yönetmeliğinin yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.Bu gereklilik, hem işkencenin önlenmesi, hem kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ve hem de adil yargılanma hakkı açısından şarttır.1412 Sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu
Madde 107 (I. Uyum Paketi)

4.4.1929 tarihli ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 107 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 107. – Tutuklamadan ve tutuklamanın uzatılmasına ilişkin her karardan tutuklunun bir yakınına veya belirlediği bir kişiye, hâkimin kararıyla gecikmeksizin haber verilir.
Ayrıca, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürmemek kaydıyla, tutuklunun tutuklamayı bir yakınına veya belirlediği bir kişiye bizzat bildirmesine de izin verilir.
Madde 128 (I. Uyum Paketi)
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 128 inci maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi madde metninden çıkarılmış ve üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Yakalamadan ve yakalama süresinin uzatılmasına ilişkin emirden yakalananın bir yakınına veya belirlediği bir kişiye, Cumhuriyet savcısının kararıyla gecikmeksizin haber verilir.
İHD:
Madde 107 ve Madde 128 de yapılan değişiklikler, Anayasanın 19. maddesinde yapılan değişikliğe uyum göstermek amacıyla düzenlenmiştir.
Madde 327 (III. Uyum paketi)
Yasanın 327 nci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 327/a maddesi eklenmiştir.
MADDE 327/a. – Kesinleşmiş bir ceza hükmünün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlâli suretiyle verildiği saptandığında ihlâlin niteliği ve ağırlığı bakımından Sözleşmenin 41 inci maddesine göre hükmedilmiş olan tazminatla giderilemeyecek sonuçlar doğurduğu anlaşılırsa; Adalet Bakanı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuruda bulunan veya yasal temsilcisi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde Yargıtay Birinci Başkanlığından muhakemenin iadesi isteminde bulunabilirler.
Bu istem, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca incelenir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince saptanan ihlâlin sonuçları tazminatla giderilmiş veya istem süresi içinde yapılmamış ise reddine; aksi hâlde, dosyanın davaya bakması için kararı veren mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmaksızın kesin olarak karar verir.
Madde 335 (III. Uyum Paketi)
Yasanın 335 inci maddesine son fıkra olarak aşağıdaki hüküm eklenmiştir.
327/a maddesi hükümleri saklıdır.1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu
Madde 445 (III. Uyum paketi)
18.6.1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 445 inci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 445/A maddesi eklenmiştir.
MADDE 445/A. – Kesin olarak verilmiş veya kesinleşmiş olan bir kararın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlâli suretiyle verildiği saptandığında, ihlâlin niteliği ve ağırlığı bakımından Sözleşmenin 41 inci maddesine göre hükmedilmiş olan tazminatla giderilemeyecek sonuçlar doğurduğu anlaşılırsa; Adalet Bakanı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuruda bulunan veya yasal temsilcisi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde Yargıtay Birinci Başkanlığından muhakemenin iadesi isteminde bulunabilirler.
Bu istem, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca incelenir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince saptanan ihlâlin sonuçları tazminatla giderilmiş veya istem süresi içinde yapılmamış ise reddine; aksi hâlde, dosyanın davaya bakması için kararı veren mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmaksızın kesin olarak karar verir.
B) Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 448 inci maddesine son fıkra olarak aşağıdaki hüküm eklenmiştir.
445/A maddesi hükümleri saklıdır.III. Uyum Paketi (Kanun No: 4771 Tarih: 3 Ağustos 2002)
GEÇİCİ MADDE 2. – Bu Kanunun 6 (Hukuk Usulu Muhakemesi Yasası Madde 445 ) ve 7nci (Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası Madde 327 ve Madde 335) maddeleri, bu maddelerin yürürlüğe girdiği tarihten sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurular üzerine verilecek kararlar hakkında uygulanır.
GEÇİCİ MADDE 3. – Bu Kanunda öngörülen yönetmelikler, Kanunun yürürlük tarihinden itibaren bir yıl içinde yürürlüğe konulur.
Yürürlük
MADDE 13. – Bu Kanunun 6 (Hukuk Usulu Muhakemesi Yasası Madde 445 ) ve 7nci (Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası Madde 327 ve Madde 335) maddeleri, bu Kanunun yayımı tarihinden bir yıl sonra, diğer hükümleri yayımı tarihinde yürürlüğe girer.İHD:
Yapılan Değişiklikle İlgili Görüşler (CMUK 327,335 ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu 445 Maddeler ile III. Uyum paketinin Geçici 2 ve 3. maddelerine ilişkin toplu görüş)
“Ek Geçici 2. Madde” ve yürürlük maddesinin (madde 13) yarattığı sorunlar:
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının yargılamanın yenilenmesi sebebi sayılması için, Yasa’nın 6 ve 7. maddeleri ile Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasası’nın 445. maddesine ve Ceza Muhakemeleri Yargılama Usulü Yasası’nın 327. maddesinde değişiklik yapılmıştır. Fakat bu değişikliklere 2 önemli sınırlama getirilmiştir:
Birincisi, yürürlüğün 1 yıl ertelenmesidir: Yasa’nın 13. maddesi ile, 6. ve 7. maddelerde yapılan değişikliklerin, yasanın resmi gazetede yayımlandığı tarihten 1 yıl sonra yürürlüğe gireceği belirtilmiştir. Buna göre, AİHM kararlarının yargılamanın yenilenmesi sebebi sayılmasına ilişkin olarak 6. ve 7. maddelerle yapılan düzenleme 09.08.2003 tarihinde yürürlüğe girecektir.
İkincisi, AİHM kararlarının çok büyük bir bölümünün yapılan düzenlemenin kapsamı dışında tutulmasıdır: Yasanın Geçici 2. maddesinde; yapılan düzenlemenin “… bu maddelerin (6. ve 7. maddelerin) YÜRÜRLÜĞE GİRDİĞİ TARİHTEN SONRA Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine YAPILAN BAŞVURULAR ÜZERİNE VERİLECEK KARARLAR HAKKINDA UYGULANACAĞI …” öngörülmüştür. Böylece;
a)Bu yasa değişikliğinin yürürlüğe girmesinden önce (bu güne kadar verilmiş ve 09.08.2003 tarihine kadar verilecek) AİHM’nin verdiği kararlar kapsam dışı kalmaktadır.
b)Yasanın yürürlüğe girmesinden önce AİHM’ne yapılmış BAŞVURULAR da kapsam dışı kalmaktadır. Buna göre, bu güne kadar yapılan tüm başvurular kapsam dışı kaldığı gibi, 09.08.2002 tarihine kadar açılacak davalar sonucunda verilecek kararlar da yargılamanın yenilenmesi sebebi sayılamayacaktır.
c)Yapılan değişiklik, SADECE YASANIN YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNDEN (09.08.2003 tarihinden) SONRA AİHM’ne YAPILACAK BAŞVURULAR HAKKINDA VERİLECEK KARARLARA uygulanacaktır.
Dolayısıyla, bu güne kadar verilen AİHM kararları ile halen mahkemenin gündeminde olan ve önümüzdeki 1 yıl içerisinde açılacak davalar da dahil binlerce dava kapsam dışı kaldığı için, yapılan değişiklik en erken 5 YIL SONRA uygulanabilecek demektir. Çünkü, AİHM’ne yapılan başvurular ortalama 4 yılda karara bağlanabilmektedir. Bunun sonucu olarak, insan hakları ihlallerinin en yoğun yaşandığı 1987 – 2003 yılları arasında yapılan başvurular ve verilen kararların Türkiye’de uygulanması mümkün olmayacaktır. Bu da, AİHM kararlarının uygulanması amacıyla yapılan bu değişikliği anlamsız kılmaktadır.
2) 6. ve 7. Maddelerde öngörülen prosedür, temel ilkelere aykırı olduğu gibi, gerçekçi de değildir:
Yapılan düzenlemeye göre, yargılamanın yenilenmesi taleplerini inceleyecek organ Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ile Yargıtay Ceza Genel Kurulu’dur. Yargıtay Kuruluş Yasası’na göre bu kurullar Yargıtay hukuk ya da ceza dairelerinin başkan ve üyelerinden oluşmaktadır. Yargıtay’ın her dairesi 1 başkan ve 4 üyeden oluştuğuna göre, her daireden genel kurullara 5 kişi katılmaktadır. Yargıtay’da 21 tane Hukuk Dairesi bulunduğuna göre, Hukuk Genel Kurulu 21×5= 105 kişidir. Ceza Dairesi sayısı da 11 olduğuna göre Ceza Genel Kurulu 11X5= 55 kişidir (Not: Daire sayıları kesin değildir)
a) Yapılan başvurunun Yargıtay Ceza/Hukuk Genel Kurulu’nda DOSYA üzerinde görüşülmesi öngörülmektedir. Buna göre, inceleme sırasında duruşma yapılmayacağı için, başvurucunun savunma yapma olanağı olmayacaktır. Bu durum savunmanın kısıtlanması niteliğindedir.
b) Yargıtay Ceza/Hukuk Genel Kurulu’nun vereceği kararın KESİN olması öngörülmüştür. Herhangi bir itiraz ya da temyiz olanağı olmadığı için, bir hata yapılması halinde düzeltilmesi mümkün olamayacaktır.
c) Yargılamanın yenilenmesi istemlerinin 105 ya da 55 üyesi olan son derece kalabalık kurullarda incelenip, karara bağlanmasının bir yararı yoktur. Aksine, bu istemlerin böylesine büyük ve en üst kurulları verilmesi; başvurunun İSTİSNAİ niteliğini daha da öne çıkarmakta ve istemlerin reddi eğilimini güçlendirmektedir. Çünkü bir başvuru ne ölçüde “İSTİSNAİ” ise, başvurunun olumlu sonuçlanmasının da o ölçüde “İSTİSNAİ” olması, işin doğası gereğidir. Bu durumun, “AİHM karalarının uygulanmasını sağlama” amacı ile çeliştiği açıktır.

5680 Sayılı Basın Kanunu
Madde Ek 1 ve Ek 2 (II. Uyum Paketi)
A) 15.7.1950 tarihli ve 5680 sayılı Basın Kanununun Ek 1 inci maddesinin birinci ve ikinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve üçüncü fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.
Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün, millî güvenliğin, kamu düzeninin ve genel ahlâkın korunması, suç işlenmesinin önlenmesi ile Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun ve Anayasanın 174 üncü maddesi kapsamında yer alan inkılâp kanunları aleyhine işlenen suçlar için, tedbir yoluyla soruşturma safhasında Cumhuriyet savcılığının talebi üzerine sulh ceza hakimince, kovuşturma safhasında görevli mahkemece her türlü basılmış eserin dağıtımının önlenmesine veya toplatılmasına karar verilebilir. Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde bu eserlerin dağıtımının önlenmesine veya toplatılmasına, doğrudan doğruya Cumhuriyet savcılığınca yazılı olarak karar verilebilir. Bu halde Cumhuriyet savcısı kararını en geç yirmi dört saat içinde yetkili sulh ceza hâkiminin onayına sunar. Sulh ceza hâkimi kırksekiz saat içinde kararını açıklar; aksi halde Cumhuriyet savcılığının kararı kendiliğinden hükümsüz sayılır.
Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, Cumhuriyetin temel ilkeleri ve millî güvenlik aleyhinde işlenmiş bir suçtan mahkûmiyet halinde, faillerden bir veya birkaçına ait olmaları şartıyla suçu ihtiva eden mevkute veya mevkute sayılmayan basılmış eserlerin basımında kullanılan makineler ile diğer basım aletlerinin müsaderesine de karar verilir.
B) Basın Kanununun Ek 2 nci maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Basın yoluyla işlenen ve Ek 1 inci maddede yazılı suçlardan mahkûmiyet hallerinde, suç teşkil eden yazının yayımlandığı mevkutenin bir günden onbeş güne kadar kapatılmasına da mahkemece karar verilebilir.
Birinci fıkraya göre kapatılmasına karar verilen mevkutenin yayınına kapatılma süresinde devam edenler veya o mevkutenin açıkça devamı niteliğini taşıyan yeni mevkute çıkaranlar bir aydan üç aya kadar hapis cezası ile cezalandırılırlar.

İHD:
Yukarıdaki hükümlerin tümü anti demokratiktir.İletişim özgürlüğüne aykırıdır.Basını, bir takım soyut, genel,belirsiz kavramlarla baskı altında tutma amacı güdülmektedir.Bir yayının, belirsiz ve soyut kavramlara dayalı olarak dağıtımının önlenmesi veya toplatılması kabul edilemez.Atatürk’ün yasayla korunmaya ihtiyacı bulunmamaktadır.
Anayasa’nın 174. maddesinde yer alan ve “inkılap kanunları”olarak nitelenen kanunların sayısı 8’dir.bu yasalardan bazıları,- aradan geçen 80 yıldan sonra, dünyadaki bireysel özgürlükler ve insan hakları çerçevesinde, insan hakları hukukuna aykırı düşmektedir..Ayrıca, genel ahlak gibi, suçun önlenmesi gibi, milli güvenlik gibi, ülke bütünlüğü gibi genel ifadeler ifade özgürlüğünü sınırlandıran ve bugüne değin uygulamada özgürlükler aleyhine kullanılan kavramlardır.Bu maddenin yasadan tamamen çıkarılması gerekir.Basın kanunu ile ilgili olarak, gazeteci örgütlerinin ve uzmanların hazırladığı yasa tasarısı taslakları bulunmaktadır ve bu görüşler doğrultusunda yeni bir yasa hazırlanmalıdır.Esasen İHD ek 1 ve ek 2. maddenin kaldırılmasını talep etmektedir.

Madde 5 (III. Uyum paketi)
15.7.1950 tarihli ve 5680 sayılı Basın Kanununun 5 inci maddesinin üçüncü fıkrasının (6) numaralı bendinde geçen “bu Kanunun ek birinci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan suçlar” ibaresi, “bu Kanunun ek 1 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan suçlar” şeklinde değiştirilmiştir.Madde 21 (III. Uyum paketi)
B) Basın Kanununun 21 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 21. – 9 uncu maddenin birinci fıkrası ile 11 inci madde hükümlerine aykırı hareket edenler, onmilyar liradan otuzmilyar liraya kadar ağır para cezasına mahkûm edilirler.
9 uncu maddenin son fıkrasına göre yayımı durdurulan mevkutenin yayınına beyanname vermeden devam edenler, yirmimilyar liradan altmışmilyar liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılırlar.
Madde 22 (III. Uyum paketi)
C) Basın Kanununun 22 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 22. – Hakikate aykırı beyanname veren kimse, fiil başka bir suç oluştursa bile yirmimilyar liradan yüzmilyar liraya kadar ağır para cezasına mahkûm edilir.
Madde 24 (III. Uyum paketi)
D) Basın Kanununun 24 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 24. – 12 nci maddenin birinci fıkrası hükmünü yerine getirmeyenler hakkında otuzmilyar liradan yüzmilyar liraya kadar ağır para cezasına hükmolunur.
Madde 25 (III. Uyum paketi)
E) Basın Kanununun 25 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 25. – 13 üncü maddede yazılı şart ve vasıfları haiz olmayan kimseleri çalıştıranlar, onbeşmilyar liradan aşağı olmamak üzere ağır para cezasıyla cezalandırılırlar.
Madde 30 (III. Uyum paketi)
F) Basın Kanununun 30 uncu maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Yukarıdaki fıkralar hükümlerine aykırı hareket edenler, yirmimilyar liradan yüzmilyar liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılırlar.
Madde 33 (III. Uyum paketi)
G) Basın Kanununun 33 üncü maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Bu yasağa aykırı hareket edenler, onmilyar liradan otuzmilyar liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılırlar.
Madde 34 (III. Uyum paketi)
H) Basın Kanununun 34 üncü maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Bu defter tutulmadığı veya deftere noksan ve yanlış malûmat geçirildiği veyahut savcılıkça talep vukuunda defter ve ihtiva etmesi gereken hususlar gizlendiği takdirde mevkutenin sahibi veya onun mümessili, birmilyar liradan onmilyar liraya kadar ağır para cezasına mahkûm edilir.
İHD:
Para cezaları çok ağırdır.Böyle bir cezanın ödenmesi özellikle mali yapıları güçlü olmayan kişi ve basın kuruluşları açısından faaliyeti sürdürememe sonucunu doğurur.Ayrıca ödeyememe durumunda da eski yasa hükümlerine göre daha uzun süreli hapis cezasını gerektirir niteliktedir.
Basın suçlarında hapis cezasının kaldırılmış olmasını önemli bir gelişme olarak değerlendiriyoruz. Ancak yukarıda belirtildiği gibi para cezaları çok ağırdır.2908 Sayılı Dernekler Kanunu
Madde 4 (II. Uyum Paketi)
A) 6.10.1983 tarihli ve 2908 sayılı Dernekler Kanununun 4 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 4. – Fiil ehliyetine sahip ve onsekiz yaşını doldurmuş olan herkes, önceden izin almaksızın dernek kurma hakkına sahiptir.
Ancak;
1. Türk Silâhlı Kuvvetleri ile genel ve özel kolluk kuvvetleri mensupları ve özel kanunlarında dernek kuramayacakları belirtilen memur statüsündeki kamu hizmeti görevlileri,
2. Affa uğramış olsalar bile;
a) Türk Ceza Kanununun İkinci Kitabının birinci babında yazılı suçlardan biriyle mahkûm olanlar,
b) Basit ve nitelikli zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflâs gibi yüz kızartıcı suçlar, istimal ve istihlâk kaçakçılığı dışında kalan kaçakçılık suçları ve resmî ihale ve alım satımlara fesat karıştırma suçlarından biriyle mahkûm olanlar,
c) Türk Ceza Kanununun 316, 317 ve 318 inci maddelerinde yazılı suçlardan biriyle mahkûm olanlar,
Sürekli olarak,
3. a) Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesinin ikinci fıkrasında yazılı suçtan mahkûm olanlar hükmün kesinleştiği,
b) Kurulması yasaklanmış dernekleri kuranlar ve yönetenler ile dernekler için yasaklanmış faaliyetlerde bulunmaları sebebiyle mahkemece kapatılmasına karar verilen derneklerin yöneticileri kapatma kararının kesinleştiği,
Tarihten itibaren beş yıl süre ile,
Dernek kuramazlar.
İHD:
Dernek kurma hakkı ile ilgili çok geniş sınırlamalar içeren 4. maddeden bu sınırlamaların bazılarının kaldırılmış olması olumludur.Ancak Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşme’si düşünülerek, 18 yaşın altındaki çocukların dernek kurmaları ile ilgili bir düzenleme gereklidir.Türk Ceza Yasası’nın 312. maddesi düşünce özgürlüğünü sınırlandıran bir maddedir.Düşüncesini açıkladığı için cezalandırılan bir kişiye ayrıca Dernekler yasası ile, belirli bir süre ile de olsa dernek kurucusu olamama yaptırımı uygulamak demokratik bir tutum değildir.Ayrıca 536 ve 537. maddelerde yazılı suçlar, duvarlara yazı yazma, afiş ve pankart asma gibi eylemlerdir.Siyasi içerikli bir pankart içeriği itibariyle suç teşkil etmese bile ceza yaptırımına tabi tutulabilmektedir.Böyle bir suç nedeniyle cezalandırılmanın ayrıca dernek kurucusu olamama gibi bir yaptırıma tabi tutulması hukuka uygun değildir.Madde 5 (II. Uyum paketi)
Dernekler Kanununun 5 inci maddesinin (6) numaralı bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “(6.) Türkiye Cumhuriyeti ülkesi üzerinde ırk, din, mezhep, kültür veya dil farklılığı veya bunlara dayanarak azınlık yaratmak ya da herhangi bir bölgenin veya ırkın veya sınıfın veya belli bir din veya mezhepten olanların diğerlerine hâkim veya diğerlerinden imtiyazlı olmasını sağlamak,
İHD: Türkçe dışında dillerin ve kültürlerin varlığını yadsıyan düzenlemenin ortadan kalkması olumlu olmakla birlikte, 10 madde halinde sıralanan yasakların neden konduğunu anlamak ve bazı yasakların anlamını da anlamak mümkün değildir.Örneğin “Türkiye devletinin manevi şahsiyetini kötülemek veya küçültmek” ne yapılırsa gerçekleşir, belli değildir.Madde 6 (III. Uyum paketi)
C) Dernekler Kanununun 6 ncı maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Bazı ad ve işaretleri kullanma yasağı
Madde 6. – Derneklerin, mevcut veya kapatılmış bir siyasî partinin, bir sendikanın veya üst kuruluşun, bu Kanun hükümlerine göre mahkemece kapatılmasına karar verilen bir dernek veya üst kuruluşun adını, amblemini, rumuzunu, rozetini ve benzeri işaretleri ya da daha önce kurulmuş Türk devletlerine ait topluma mal olmuş bayrak, amblem ve flamaları kullanmaları yasaktır.
Dernekler, resmî işlemlerinde Türkçe kullanırlar

İHD: 6. maddede daha önce var olan dil ve kültür yasaklarını kaldırmak olumludur.Derneklerin resmi işlemlerinde Türkçe kullanacağına dair hükmün nasıl uygulanacağı zamanla anlaşılacaktır.

Madde 11 (II. ve III. Uyum paketi)
6.10.1983 tarihli ve 2908 sayılı Dernekler Kanununun yürürlükten kaldırılmış olan 11 inci maddesi, kenar başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.
Türkiye’de kurulan derneklerin yurt dışındaki faaliyetleri
Madde 11.- Uluslararası alanda işbirliği yapılmasında yarar görülen hâllerde; uluslararası faaliyette bulunma amacını güden derneklerin kurulması, bu derneklerin yurt dışında şube açması, yurt dışındaki benzer amaçlı dernek veya kuruluşlara üye olması veya bunlarla işbirliği yapması veya yurt dışında faaliyette bulunması, Dışişleri Bakanlığının görüşü alınmak suretiyle, İçişleri Bakanlığının önerisi üzerine Bakanlar Kurulunun iznine bağlıdır.
Yurt dışındaki bir dernek ve kuruluşa üye olmak ya da bunlarla işbirliğinde bulunmak isteyen dernek veya üst kuruluş, bu dernek veya kuruluşun statüsünün Türkçeye çevrilmiş noterden onaylı iki örneğini İçişleri Bakanlığına vermekle yükümlüdür.
Türkiye’deki derneklerin üye olduğu veya işbirliği yaptığı yabancı dernek veya kuruluşların kanunlarımıza ve millî menfaatlerimize aykırı faaliyetlerde bulunması hâlinde, Türkiye’de kurulmuş derneğin, bu yabancı dernek veya kuruluşlarla olan ilişkilerine Dışişleri Bakanlığının görüşü alınmak suretiyle, İçişleri Bakanlığının önerisi üzerine Bakanlar Kurulu kararıyla son verilir.

İHD:
26 Mart 2002 tarihinde II. Uyum paketi ile yürürlükten kaldırılan madde 3 ağustos 2002 tarihinde yeniden yasalaştırılmıştır.Oysa yürürlükten kaldırılırken gerekçe olarak Medeni Kanunun 91,92 ve 93. maddelerinde konunun düzenlendiği ve bu nedenle medeni Kanun ile uyumu sağlamak amacıyla yürürlükten kaldırıldığı bildirilmişti.Madde, derneklerin yurtdışındaki kuruluşlar ile iletişimini ve işbirliği olanaklarını son derece sınırlandırmakta ve izin sistemine bağlamaktadır.Madde yürürlükten kaldırılmalıdır.

Madde 12 (II. ve III. Uyum paketi)
Dernekler Kanununun yürürlükten kaldırılmış olan 12 nci maddesi, kenar başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.
Yurt dışında kurulan derneklerin Türkiye’deki faaliyetleri
Madde 12- Yurt dışında kurulan derneklerin, uluslararası alanda işbirliği yapılmasında yarar görülen hâllerde ve karşılıklı olmak koşuluyla, kültürel, ekonomik, teknik, sportif ve bilimsel konularda bilgi veya teknolojilerinden yararlanılmak üzere; Türkiye’de şube açmalarına, Türkiye’de kurulmuş bulunan derneklere üye olmalarına veya bunlarla işbirliği yapmalarına, Türkiye’de faaliyette bulunmalarına, Dışişleri Bakanlığının görüşü alınmak suretiyle, İçişleri Bakanlığının önerisi üzerine Bakanlar Kurulunca izin verilebilir.
Yukarıdaki fıkrada sözü edilen derneklerin, kanunlarımıza veya millî menfaatlerimize aykırı faaliyetlerde bulunması hâlinde, verilen iznin geri alınmasına Dışişleri Bakanlığının görüşü alınmak suretiyle, İçişleri Bakanlığının önerisi üzerine Bakanlar Kurulunca karar verilir.

İHD:
26 Mart 2002 tarihinde II. Uyum paketi ile yürürlükten kaldırılan madde 3 ağustos 2002 tarihinde yeniden yasalaştırılmıştır.T.C. Hükümeti burada egemenlik hakkını kullanmaktadır. İHD ilkesel olarak devletlerin düny daki hükümet dışı kuruluşların ilişkilerine bu tür ve her zaman müdahale olanağı tanıyan düzenlemelere karşı çıkmaktadır. Yeryüzünü, doğayı ve insanları sınırlarla ayıran, devlet mekanizmaları ve o mekanizmaları yönlendiren zihniyettir. Bu eleştiri yalnızca kendi hükümetimize değildir. Bu ve benzeri gerekçelerle insanlar ve insanların oluşturduğu hükümet dışı gönüllü kuruluşların ilişkilerine kendisinin belirlediği sınırlamalar getiren her hükümetedir.

Madde 15 (III. Uyum paketi)
C) Dernekler Kanununun 15 inci maddesinin birinci ve ikinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
İçişleri Bakanlığınca Dernekler Daire Başkanlığında ve illerde valilikler bünyesinde derneklerin kaydolunacağı Dernekler Kütüğü tesis olunur.
Dernekler Daire Başkanlığındaki Dernekler Kütüğüne bütün konfederasyon, federasyon ve dernekler ile şubeleri ve merkezleri yurt dışında bulunan derneklerin Türkiye’de açılmış şubeleri kaydolunur.

İHD:
15. madde değişikliğinin Dernekler açısından hiçbir pratik yararı bulunmamaktadır.Değişiklik, İçişleri Bakanlığına bağlı bir genel müdürlük olan emniyet genel müdürlüğünden, yine içişleri bakanlığına bağlı dernekler daire başkanlığının kütük ve kayıt işlerinden sorumlu olmasından ibarettir.

Madde 38 (III. Uyum paketi)
Dernekler Kanununun 38 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 38. – Yükseköğretim kurumlarında kayıtlı öğrenciler, ancak eğitim, öğretim, çalışma, moral, beslenme, dinlenme ihtiyaçlarının karşılanması, beden ve ruh sağlığının geliştirilmesi ve öğrencilerin bu konularda kurum idaresi veya diğer kuruluşlar nezdinde temsil edilmesi amaçlarıyla öğrenci derneği kurabilirler.

İHD:
Öğrenci derneklerinin belirtilen amaçlar dışında faaliyette bulunamayacağına ilişkin hükmün madde metninden çıkarılması olumlu olmakla birlikte, üniversite öğrencilerinin ki 18 yaşını bitirmiş kişilerdir,neden öğrencilik statüsü dışındaki konularda dernek kurucusu olamayacaklarının izahı bulunmamaktadır.Bu hüküm anti demokratiktir.

Madde 40 (III. Uyum paketi)
D) Dernekler Kanununun 40 ıncı maddesinin kenar başlığı ve birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Millî Savunma ve kolluk hizmetlerine hazırlayıcı faaliyette bulunma yasağı
Dernekler, askerliğe, millî savunma ve kolluk hizmetlerine hazırlayıcı öğretim ve eğitim faaliyetlerinde bulunamazlar. Bu amaçları gerçekleştirmek üzere kamp veya talim yerleri açamazlar.

İHD:
40. madde değişikliği olumlu bir değişikliktir.

Madde 43(III. Uyum paketi)
F) Dernekler Kanununun 43 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 43. – Dernekler, en az yedi gün önceden merkezlerinin bulunduğu ve faaliyetin düzenleneceği illerin valiliklerine bildirimde bulunmak şartıyla yabancı ülkelerdeki dernek veya kuruluşların üyelerini Türkiye’ye davet edebilir ya da yabancı dernek veya kuruluşların davetlerine uyarak üyelerini veya dernek üyesi olma hakkına sahip üçüncü kişileri yurt dışına gönderebilirler. Bildirimde, davetin amacı, tarihi, yeri, ilgili dernek veya kuruluşun adı ve adresi ile katılacak üyelere veya temsilcilere ait bilgiler bulunur.

İHD:
Pratikte çeşitli sorunlara neden olan “izin” sisteminden,”bildirim” sistemine geçilmiş olması olumlu olmakla birlikte, uygulamanın nasıl yapılacağını zaman gösterecektir.

Madde 45 (III. Uyum paketi)
E) Dernekler Kanununun 45 inci maddesi, kenar başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Beyanname verme yükümlülüğü ve denetim

Madde 45.- Dernekler, faaliyetleri ile gelir ve gider işlemlerinin sonuçları konusunda, İçişleri Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikte belirtilen şekle uygun olarak düzenleyecekleri beyannameyi yıl sonu itibarıyla mahallin en büyük mülkî amirine verirler.
Gerek görülen hâllerde derneklerin yönetim yerleri, müesseseleri ve her çeşit eklentileri, defterleri, hesap ve işlemleri, İçişleri Bakanlığı veya bulundukları yerin en büyük mülkî amiri tarafından her zaman denetlenebilir. İçişleri Bakanlığı, bu denetlemeyi Dernekler Daire Başkanlığı Personeli veya Bakanlık Teftiş Kurulu aracılığıyla; en büyük mülkî amirler, bizzat veya görevlendirecekleri memur veya memurlar aracılığıyla yaptırırlar.
Dernekler, amaç ve faaliyetleriyle ilgili olan bakanlıklarca da denetlenebilir. Denetleme sonuçları, bilgi için İçişleri Bakanlığına bildirilir.
Denetleme sırasında görevli memurlar tarafından istenecek her türlü bilgi, belge ve kayıtların, dernek yetkilileri tarafından gösterilmesi veya verilmesi, yönetim yerleri, müesseseler ve eklentilerine girme isteğinin yerine getirilmesi zorunludur.
Denetim sırasında, suç teşkil eden fiillerin tespit edilmesi hâlinde, ilgili mülkî amirlik durumu derhal Cumhuriyet savcılığına bildirir.İHD:
45. madde değişikliği ile ileriye doğru değil, geriye doğru bir gidiş bulunmaktadır.Dernekler her Genel kurul tarihlerinde çalışma dönemlerine ilişkin zaten kesin hesap blançosu tutmak, kendi denetleme kurulları ile denetlenmek ve genel kurullarına bunu sunmak ve bu konuda üyeleri tarafından aklanmak durumundadır. Yıl sonu beyanname verme yükümlülüğü ek bir külfettir.
İkincisi, maddenin ikinci fıkrasında yazılı olan “Gerek görülen hal” keyfiliğe elverişli bir düzenlemedir.İçişleri Bakanlığı örneğin İHD’yi her yıl denetlemektedir.Bu ve 46. maddede, derneklerin işlemleri kolaylaştırılmamaktadır.
İnsanların kendi emek ve maddi katkıları ile kurdukları gönüllü kuruluşları, bu arada insan hakları örgütlerini İçişleri Bakanlığı neden, hangi hak ve yetkiyle denetleyebiliyor
Bu durumun yasadan kaynaklandığı biliniyor. Ancak, dernek formatlı bir örgütlenme ile asıl görevi güvenliği sağlamak olan bir Bakanlık arasında ilişki kurulabilmesinin anlaşılabilir bir nedeni bulunmamaktadır.
Dernekler Yasasında yapılan değişiklikler, halen yürürlükte bulunan, örneğin bir sansür maddesi olan 44. maddeyi, derneklerin yurt dışındaki kişi ve kuruluşlardan yardım almasını bir sınır koymaksızın İçişleri bakanlığının iznine bağlayan 61. maddesini içermiyor. Dernekler yasası ya bir bütün olarak yeniden ele alınmalı ya da Medeni Kanun hükümleri ile yetinilmelidir.2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu
Madde 3 (II. Uyum Paketi)
6.10.1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Yabancıların bu Kanun hükümlerine göre toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemeleri, İçişleri Bakanlığının iznine bağlıdır. Yabancıların bu Kanuna göre düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde topluluğa hitap etmeleri, afiş, pankart, resim, flama, levha, araç ve gereçler taşımaları, toplantının yapılacağı mahallin en büyük mülkî idare amirliğine toplantıdan en az kırksekiz saat önce yapılacak bildirimle mümkündür.
İHD:
3. madde değişikliği ile yabancılar açısından, toplantı düzenlemedeki izin sistemi korunmaktadır.Toplantıda konuşma, afiş pankart taşımak suretiyle toplantılara katılımda ise bildirim sistemi uygulanacaktır.Bu madde Derneklerin yabancılarla ilişkilerinde kritik maddelerden birisidir.Zira Dernekler, dernekler Yasası’nın 38. maddesine göre, yabancı bir derneğin yöneticisini ya da üyesini bildirimle Türkiye’ye davet edebilecektir.Dernekler yasası bunu bir “ilişki” olarak değerlendirmektedir.Davet ettiği bir yabancı kuruluş ya da derneğin üyesi yada yöneticisinin katılacağı bir toplantıyı düzenleme durumunda ise, yine Dernekler Yasası’nın 11. maddesine göre bu “ilişki” “uluslar arası işbirliği” olarak nitelenebilmekte(nitelenecek) ve bu durumda da Bakanlar Kurulu’nun izni gerekecektir.Dolayısıyla, özellikle Dernekler açısından yabancılarla ve yabancı kuruluşlarla ilişki ve işbirliği kavramları ve bunun prosedürleri konusundaki kısıtlayıcı düzenlemeler konusunda bir gelişmeden söz etmek olanaklı değildir.
Madde 9
6.10.1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 9 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 9.- Bu Kanuna göre yapılacak toplantılar, fiil ehliyetine sahip ve onsekiz yaşını doldurmuş, en az yedi kişiden oluşan bir düzenleme kurulu tarafından düzenlenir. Bu kurul, kendi aralarından birini başkan seçer. Diplomatik dokunulmazlıkları bulunan kişiler, düzenleme kurulu başkan veya üyesi olamazlar.
Tüzel kişilerin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemeleri, yetkili organlarının kararına bağlıdır.
İHD:
9. maddede yapılan değişiklikle,21 yaşlık sınır 18 yaşa çekilmektedir.İkametgah koşulu kaldırılmaktadır.Olumlu bir düzenlemedir.
Madde 10
Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 10 uncu maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Toplantı yapılabilmesi için, düzenleme kurulu üyelerinin tamamının imzalayacakları bir bildirim, toplantının yapılmasından en az kırksekiz saat önce ve çalışma saatleri içinde, toplantının yapılacağı yerin bağlı bulunduğu valilik veya kaymakamlığa verilir.
İHD:
Madde 10’da yapılan değişiklik yalnızca 72 saatlık bildirim süresini 48 saate çekmektedirMadde 17 (II. Uyum Paketi)
Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 17 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 17.- Bölge valisi, vali veya kaymakam, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla belirli bir toplantıyı yasaklayabilir veya iki ayı aşmamak üzere erteleyebilir.
İHD:
İdari makamlara tanınan bu yetki toplantı hakkının kullanımını zorlaştırıcı niteliktedir.Bunun çok sayıda örneği de bulunmaktadır.yapılan değişiklik pratikte özgürlükleri genişletici nitelikte değildir.Madde 19 (II. Uyum Paketi)
Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 19 uncu maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Bölge valisi, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla bölgeye dahil illerin birinde veya birkaçında ya da bir ilin bir veya birkaç ilçesinde bütün toplantıları üç ayı geçmemek üzere erteleyebilir.
İHD:
19. madde değişikliğinde 3 aylık “yasaklama” yetkisi, “ertelemeye” dönüşmüştür.Pratikte sözcük değişikliğinin bir anlamı bulunmamaktadır.657 Sayılı Devlet Memurları YasasıMadde 13 (II. Uyum Paketi)
14.7.1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 13 üncü maddesine birinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir. “İşkence ya da zalimane, gayri insanî veya haysiyet kırıcı muamele suçları nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince verilen kararlar sonucunda Devletçe ödenen tazminatlardan dolayı sorumlu personele rücu edilmesi hakkında da yukarıdaki fıkra hükmü uygulanır.”
İHD
İşkencenin önlenmesinde, bir kararlılığı ifade etmesi açısından yerinde bir yasa değişikliğidir.İşkencenin önlenmesi için tüm yasal ve idari önlemler alınmalıdır.Esasen rücu için iç hukuk tarafından hükmedilen tazminatlar konusunda ikinci paragrafta yazılı suçların da açık bir şekilde yer alması daha isabetli olurdu.Madde 29 (II. Uyum Paketi)
10.6.1949 tarihli ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanununun 29 uncu maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
Kaymakamlığa sadece mülkî idare amirliği hizmetleri sınıfından olanlar vekâlet edebilir.
İHD:
Sivilleşme yolunda “mini” bir adım olmakla birlikte anlamlı ve olumludur. Ancak İl İdaresi yasasının bir bütün olarak ele alınması zorunluluğu bulunmaktadır. Bu ele alma yerel yönetim yasaları ile birlikte yapılmalıdır. Bu durumu, Ulusal programda yer verilmeyen bir konu olmakla birlikte yerel demokrasinin gelişmesi için kaçınılmaz bir zorunluluk olarak görüyoruz. Zira Türkiye yerel yönetim alanında İl Özel İdaresi ve Belediye Örgütlenmesi biçiminde ikili bir yapıya sahiptir ve merkezi yönetim geliştirdiği bu modelle gerçek yerel yönetim modeli olan Belediyeleri – doğrudan demokrasinin uygulanabileceği organları – vesayet altında tutmaktadır. 5442 Sayılı İl İdaresi Yasası ile Valilere – merkezi idarenin yereldeki temsilcilerine – olağanüstü yetkiler tanımaktadır.2820 Sayılı Siyasi Partiler Yasası
Madde 101

22.4.1983 tarihli ve 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanununun 101 inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
Anayasa Mahkemesi, yukarıdaki fıkranın (a) ve (b) bentlerinde sayılan hallerde temelli kapatma yerine, dava konusu fiillerin ağırlığına göre ilgili siyasî partinin almakta olduğu son yıllık Devlet yardımı miktarının yarısından az olmamak kaydıyla, bu yardımdan kısmen veya tamamen yoksun bırakılmasına, yardımın tamamı ödenmişse aynı miktarın Hazineye iadesine karar verebilir.Madde 102
Siyasî Partiler Kanununun 102 nci maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları aşağıdaki şekilde; ikinci fıkrasında geçen “Cumhuriyet Başsavcılığı” ibareleri, “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı” olarak değiştirilmiştir.
Siyasî partilerin faaliyetlerinin izlenmesi amacıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının istediği bilgi ve belgeleri bildirilen süre içinde vermeyen siyasî partiye Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ikinci bir yazı tebliğ olunur. Bu yazıda, bildirilen süre içinde cevap verilmediği ve istek yerine getirilmediği takdirde o siyasî partinin kapatılması ya da Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılması için dava açılabileceği de belirtilir. Bu tebliğde bildirilecek süre içinde yine istek yerine getirilmez veya cevap verilmezse Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı o siyasî partinin kapatılması ya da Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılması için Anayasa Mahkemesinde re’sen dava açabilir.
Siyasî parti, tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde istem yazısında belirtilen hususu yerine getirmediği takdirde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasa Mahkemesinde o siyasî partinin kapatılması ya da Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılması için dava açar. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen iddianamenin tebliğinden itibaren otuz gün içinde ilgili siyasî parti tarafından söz konusu parti organı, merci veya kurulun işten el çektirilmesi ve parti üyesi veya üyelerin partiden kesin olarak çıkarılmaları halinde, o partinin kapatılması ya da Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılması için açılan dava düşer. Aksi takdirde Anayasa Mahkemesi, dosya üzerinde inceleme yaparak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının ve siyasî parti temsilcilerinin sözlü açıklamalarını, gerekli gördüğü hallerde diğer ilgilileri ve konu üzerinde bilgisi olanları da dinlemek suretiyle açılmış bulunan davayı karara bağlar.Madde 103
Siyasî Partiler Kanununun 103 üncü maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
Bir siyasî parti, bu nitelikteki fiiller o partinin üyelerince yoğun bir şekilde işlendiği ve bu durum o partinin büyük kongre veya genel başkan veya merkez karar veya yönetim organları veya Türkiye Büyük Millet Meclisindeki grup genel kurulu veya grup yönetim kurulunca zımnen veya açıkça benimsendiği yahut bu fiiller doğrudan doğruya anılan parti organlarınca kararlılık içinde işlendiği takdirde, söz konusu fiillerin odağı haline gelmiş sayılır.
İHD:
Siyasi Partiler Kanununun101,102 ve 103.madde değişiklikleri genellikle olumlu düzenlemelerdir.Ancak, Siyasi partiler Kanunun 78 ila 88 ve 97. maddeleri hükümleri siyasi partilere yasaklanmış konuları ve alanları işaret etmektedir.Bu alanların ve konuların çoğu bir siyasi parti için fikrini söylemesi gereken alan ve konulardır.Siyasi partiler yasası’nın “ siyasi partilerle ilgili yasaklar” başlığı altında düzenlenen bu yasaklar anti demokratiktir.Dolayısıyla, salt bir siyasi partinin o konularda görüş açıklaması bile kapatılmaya neden olabilecektir.O nedenle yukarıdaki düzenleme parti kapatmalarında izlenecek usulleri ve alternatif yaptırımları içermesiyle olumluluk taşımakla birlikte, yasak faaliyetlerin yeniden ele alınmasında ve şiddet içermeyen eylem, düşünce açıklama ve faaliyetler için bir yaptırım öngörülmemek gerekir.Örneğin yukarıdaki 78 ila 88 ve 97. maddeler dışında siyasi partilere üye olmayı düzenleyen, seçme ve seçilme hakkını da ilgilendiren 11. maddesinin, Türkiye’den başka dil ve yazı kullanılmasını yasaklayan 43. maddesinin demokratik standardlara aykırılığı açıktır
2559 Sayılı Polis Vazife ve Salahiyet KanunuMadde 8 (III. Uyum Paketi)
4.7.1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanununun 8 inci maddesinin (D) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
D) Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Anayasa düzenine, genel güvenliğe ve genel ahlâka zararı dokunacak oyun oynatılan, temsil verilen, film veya video bant gösterilen yerler ile internet üzerinden yapılan yayınlara izin verilen yerler,

İHD:
Yasanın 8. maddesi, polisce delil elde edilmesi ve mahallin en büyük mülki amirinin emri ile (Vali ya da Kaymakam) polis tarafından kapatılmasını veya faaliyetlerinin men edileceği yerlerle ilgili düzenlemedir, (D) fıkrasında yapılan değişiklik, fıkraya internet üzerinden yayın yapılacak yerlerin eklenmesinden ibarettir. Burada polisin yurttaşların kişi özgürlüğü ve güvenliği haklarının genişletilmesinden değil, polise tanına yetkinin artırılmasından söz edilebilir.Madde 9 (III. Uyum Paketi)
Polis Vazife ve Salâhiyet Kanununun 9 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 9. – Polis, millî güvenlik ve kamu düzeninin, genel sağlık ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve hürriyetlerinin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, taşınması veya bulundurulması yasak olan her türlü silâh, patlayıcı madde veya eşyanın tespiti amacıyla usulüne göre verilmiş hâkim kararı veya bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde mahallin en büyük mülkî amirinin vereceği yazılı emirle;
A) 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu kapsamına giren toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin yapıldığı yerde veya yakın çevresinde,
B) Özel hukuk tüzel kişileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları veya sendikaların genel kurul toplantılarının yapıldığı yerin yakın çevresinde,
C) Halkın topluca bulunduğu veya toplanabileceği yerlerde,
D) Öğretim ve eğitim özgürlüğünün sağlanması için her derecede öğretim ve eğitim kurumlarının ve 20 nci maddenin ikinci fıkrasının (A) bendindeki koşula uygun olarak girilecek üniversite, bağımsız fakülte veya bağlı kurumların içinde, bunların yakın çevreleri ile giriş ve çıkış yerlerinde,
E) Umumî veya umuma açık yerlerde veya öğrenci yurtlarında veya eklentilerinde,
F) Yerleşim yerlerinin giriş ve çıkışlarında,
G) Her türlü toplu taşıma veya seyreden taşıt araçlarında,
Suçun önlenmesi amacıyla kişilerin üstlerini, araçlarını, özel kâğıtlarını ve eşyasını arar; suç unsurlarına el koyar ve evrakı ile birlikte Cumhuriyet savcılığına tevdî eder.
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ile diğer kanunlara göre suç iz, eser, emare veya delillerinin tespiti veya faillerinin yakalanması amacıyla polis tarafından yapılacak aramalar için de usulüne göre verilmiş hâkim kararı veya bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde, diğer kanunlarda yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmalıdır.
İHD:
Polise çok geniş yetkiler tanıyan Yasa’da köklü hiçbir değişikliği içermeyen bir düzenlemedir.”Gecikmesinde sakınca bulunan hal” sürekli bir uygulamadır. yurttaşların kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına yargısal bir koruma sağlamamaktadır. Somut bir tehlike ve somut bir kişi ya da kişiler gözetilerek sınırlama getirilmemektedir. Örneğin, İstanbul polisi huzur operasyonu adı altında genel aramalar yapabilmektedir.son günlerde AB uyum adı altında, somut kişi ya da kişiler ve olaylar belirtilmeden, mahkemelerden karar alınarak, caddelerde insanların üzerlerinin, otomobillerinin aranması uygulamasına geçilmekte ve mahkeme kararı gösterilmektedir.Dolayısıyla idarenin uygulamasına yargısal bir kararla güçlendirilmiş uygulaması görüntüsü kazandırılmaktadır.bunun hukukun üstünlüğü ilkesine ve insan hakları ve temel özgürlüklere saygı ilkesine uyarlığından söz edilemez.Madde 11 (III. Uyum Paketi)
Polis Vazife ve Salâhiyet Kanununun 11 inci maddesinin (C) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
C) Genel ahlâk ve edebe aykırı mahiyette her türlü sesli ve görüntülü eserleri, kaydedildiği materyale bakılmaksızın üreten ve satanları,
İHD:
(c) bendi değişikliği ile eski düzenlemede yer alan “genel ahlak ve edebe aykırı mahiyetteki film, plak, video ve ses bantlarını yapan ve satanları” hükmü yukarıdaki biçime dönüştürülmüştür. Böylelikle, polise tanınan yetki alanı genişletilmiş olmaktadır.Madde 12 (III. Uyum Paketi)
D) Polis Vazife ve Salâhiyet Kanununun 12 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 12. – Kanunî istisnalar saklı kalmak üzere, eğlence, oyun, içki ve benzeri amaçlı umuma açık ve açılması izne bağlı yerlerde onsekiz yaşından küçükler çalıştırılamaz.
Polis bar, pavyon, gazino, meyhane gibi içkili yerler ile kıraathane ve oyun oynatılan benzeri yerlere yanlarında veli ve vasileri olsa bile onsekiz yaşını doldurmamış küçüklerin girmesini meneder.
Bu madde hükümlerine aykırı hareket edenler hakkında 17 nci, işyerleri hakkında da 8 inci madde hükümlerine göre işlem yapılır.
İHD:
Çocukların korunması açısından uygun bir düzenlemedir.Madde 13 (III. Uyum Paketi)
E) Polis Vazife ve Salâhiyet Kanununun 13 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 13. – Polis,
A) Suçüstü hâlinde veya gecikmesinde sakınca bulunan diğer hâllerde suç işlendiğine veya suça teşebbüs edildiğine dair haklarında kuvvetli iz, eser, emare veya delil bulunan şüphelileri,
B) Haklarında yetkili mercilerce verilen yakalama veya tutuklama kararı bulunanları,
C) Halkın rahatını bozacak veya rezalet çıkaracak derecede sarhoş olanları veya sarhoşluk hâlinde başkalarına saldıranları, yapılan uyarılara rağmen bu hareketlerine devam edenler ile başkalarına saldırmaya yeltenenleri ve kavga edenleri,
D) Usulüne aykırı şekilde ülkeye giren ya da haklarında sınır dışı etme veya geri verme kararı alınanları,
E) Polisin kanunlara uygun olarak aldığı tedbirlere karşı gelenleri, direnenleri ve görev yapmasını engelleyenleri,
F) Bir kurumda tedavi, eğitim ve ıslahı için kanunlarla ve bu Kanunun uygulanmasını gösteren tüzükte belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirlerin yerine getirilmesi amacıyla, toplum için tehlike teşkil eden akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol bağımlısı serseri veya hastalık bulaştırabilecek kişileri,
G) Haklarında gözetim altında ıslahına veya yetkili merci önüne çıkarılmasına karar verilen küçükleri,
Yakalar ve gerekli kanunî işlemleri yapar.Yakalanması belirli bir usule bağlanmış kişilerle ilgili kanun hükümleri saklıdır.Yakalanan kişilerin kaçması veya saldırıda bulunmasının önlenmesi bakımından kişinin sağlığına zarar vermeyecek şekilde her türlü tedbir alınabilir.

Yakalanan kişilere, yakalama sebebi herhalde yazılı ve bunun mümkün olmaması hâlinde sözlü olarak derhal; toplu suçlarda ise en geç bu kişiler hâkim huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilir.

Kişinin yakalandığı, istediği kanunî yakınlarına derhal bildirilir.

Yakalananlardan,
A) Uyuşturucu madde kullanmış olanlar ile sarhoş olanların,
B) Zor kullanılarak yakalananların,
C) Haklarında suç soruşturması yapılacak olan şüpheli ve sanıkların,
Yakalanma anındaki sağlık durumları tabip raporuyla tespit edilir.
Yakalanan kişilerden suç işlediği şüphesi altında olanlar adlî mercilere sevk edilir. Haklarında ıslah veya tedavi tedbiri alınması gerekenler, ilgili kurum yetkilileri tarafından teslim alınır. Yakalama sebebi ortadan kalkanlar derhal serbest bırakılır.

İHD:
Genel olarak Bu kanunda yapılan düzenlemeler, polisin sınırlayıcı yetkilerini değiştirmemektedir. Yakalama ve gözaltına alma ile ilgili değişiklikler Anayasa değişikliklerine uyum sağlamak için yapılmıştır.Ek 1. Madde (III. Uyum Paketi)
F) Polis Vazife ve Salâhiyet Kanununun ek 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Ek Madde 1. – Umumî veya umuma açık yerler ile umuma açık yer niteliğindeki ulaşım araçlarında, gerçek kişi veya topluluklar, mahallin en büyük mülkî amirine, en az kırk sekiz saat önceden yazılı bildirimde bulunmak suretiyle, oyun ve temsil verebilir veya çeşitli şekillerde gösteri düzenleyebilir.
Bunlardan, Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne, Anayasal düzene veya genel ahlâka aykırı olduğu tespit edilenler hakkında mahallin en büyük mülkî amiri tarafından derhal Cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunulur.
Birinci fıkra uyarınca yapılacak bildirimde oyun veya temsile katılan yönetici ve diğer kişilerin kimlik, ikametgâh ve tâbiiyetleri belirtilir.
İHD:
Maddede Özellikle tiyatro ve ses sanatçılarını potansiyel suçlu gören, sanattan korkan ve onu denetim altında tutan bir bakış açısı göze çarpmaktadır.Sanatçılar 21. yüzyılda hala, sanatlarını icra edebilmek için polise, kimliklerini, ikametgahlarını ve tabiyetlerini gösterir belgelerini bildirmekle (bu bildirimler anılan belgelerin fotokopilerini sunarak yapılmaktadır.) yükümlüdürler.İkinci fıkra düzenlemesi, oyunun oynandığı gösterinin yapıldığı alanın polis kameraları ile izlenmesini ve eylemin gerçekleştiği çevrenin polislerce kuşatılması anlamına gelmektedir ve uygulama da bu şekilde yapılmaktadır.Ek madde değişikliğinde müracaat sözcüşü yerine yazılı bildirim sözcüğü kullanılmaktadır. Polis mülki amirin emri ile polis tarafından men edilme uygulaması sona erdirilmekte ve durumun cumhuriyet savcılığına bildirileceği şeklinde bir düzenleme getirilmektedir. Böyle bir düzenlemenin eski hükme gore yurttaşların özgürlük alanına ilişkin bir güvence sağladığını savunmak olanaklı değildir.Yabancı Dil Eğitimi ve Öğrenimi KanunuYabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi Kanununun 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 1. – Bu Kanunun amacı, eğitim ve öğretim kurumlarında okutulacak yabancı diller, yabancı dille eğitim ve öğretim yapan okullar ile Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerin öğreniminin tâbi olacağı esasları düzenlemektir.

Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi Kanununun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendine aşağıdaki hükümler eklenmiştir.

Ancak, Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerin öğrenilmesi için 8.6.1965 tarihli ve 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu hükümlerine tâbi olmak üzere özel kurslar açılabilir. Bu kurslar, Cumhuriyetin Anayasada belirtilen temel niteliklerine, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı olamaz. Bu kursların açılmasına ve denetimine ilişkin esas ve usuller, Millî Eğitim Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.
İHD:
Yasa çok önemli bir gelişmedir.Farklı dil ve kültürlere sahip yurttaşlarımızın bu farklılıklarının ifade edilmesine olanak tanımak kültürel hakların başka bir ifade ile demokrasinin çoğulculuk ilkesinin bir gereğidir.Bu konuda da uygulama önem kazanmaktadır.2762 Sayılı Vakıflar Kanunu
Madde 1 (III. Uyum Yasası)
5.6.1935 tarihli ve 2762 sayılı Vakıflar Kanununun 1 inci maddesinin sonuna aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
Cemaat vakıfları, vakfiyeleri olup olmadığına bakılmaksızın, Bakanlar Kurulunun izniyle dinî, hayrî, sosyal, eğitsel, sıhhî ve kültürel alanlardaki ihtiyaçlarını karşılamak üzere taşınmaz mal edinebilirler ve taşınmaz malları üzerinde tasarrufta bulunabilirler.
Bu vakıfların dinî, hayrî, sosyal, eğitsel, sıhhî ve kültürel alanlardaki ihtiyaçlarını karşılamak üzere, her ne suretle olursa olsun, tasarrufları altında bulunduğu, vergi kayıtları, kira sözleşmeleri ve diğer belgelerle belirlenen taşınmaz mallar, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde başvurulması hâlinde vakıf adına tescil olunur. Cemaat vakıfları adına bağışlanan veya vasiyet olunan taşınmaz mallar da bu madde hükümlerine tâbidir.
İHD:
Olumlu bir yasa değişiklik olmakla birlikte, başka vakıfların mülk edinmesinde öngörülmeyen bir prosedür öngörülmektedir. Bu da mülk edinmeyi, Bakbalar Kurulu üznüne bağlama prosedürüdür. Bu durun Anayasa’nın 10. Maddesindeki eşitlik ilkesine ayrıdır. Ayrıca Lozan Barış Antlaşmasının 37 ila 44. maddesi hükümleri dikkate alındığında öngörülen prosedür, hakların kullanılmasında kolaylıştırıcı olma yükümlülüğüne aykırı düşmektedir. (Lozan Antlaşması , Madde 42/3)

227 Sayılı Vakıflar Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükümünde kararname (III. Uyum paketi))8.6.1984 tarihli ve 227 sayılı Vakıflar Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki Ek Madde eklenmiştir.

EK MADDE 3. – Türkiye’de kurulan vakıflar, amaçları doğrultusunda uluslararası alanda işbirliği yapılmasında yarar görülen hâllerde, İçişleri ve Dışişleri bakanlıklarının görüşleri alınmak suretiyle, Vakıflar Genel Müdürlüğünün bağlı bulunduğu Bakanlığın önerisi üzerine Bakanlar Kurulunun izniyle yurt dışında kurulmuş vakıf veya kuruluşlara üye olabilirler.

Türkiye’de kurulan vakıfların vakıf senedinde belirtilen amaçları gerçekleştirmek üzere uluslararası faaliyette bulunması ve yurt dışında şube açması ile yurt dışındaki benzer amaçlı vakıf veya kuruluşlarla işbirliği yapması, İçişleri ve Dışişleri bakanlıklarının görüşleri alınmak suretiyle, Vakıflar Genel Müdürlüğünün bağlı bulunduğu Bakanlığın önerisi üzerine Bakanlar Kurulunun iznine bağlıdır.

Yabancı ülkelerde kurulmuş vakıflar, uluslararası alanda işbirliği yapılmasında yarar görülen hâllerde, karşılıklı olmak koşuluyla, İçişleri ve Dışişleri bakanlıklarının görüşleri alınmak suretiyle, Vakıflar Genel Müdürlüğünün bağlı bulunduğu Bakanlığın önerisi üzerine Bakanlar Kurulunun izniyle Türkiye’de faaliyette bulunabilirler, şube açabilirler, üst kuruluşlar kurabilirler, kurulmuş üst kuruluşlara katılabilirler veya kurulmuş vakıflarla işbirliği yapabilirler.
İHD:
”Uluslararası faaliyet”, “işbirliği” gibi kavramlar Türkiye’de tartışmalıdır. Vakıflarla ilgili bu düzenleme, yurtdışı faaliyetleri ve yabancı kuruluşlarla Türkiye’de gerçekleştirilecek faaliyetleri de Bakanlar Kurulunun iznine tabi kılmaktadır.Bu düzenleme ile vakıf çalışmaları kolaylaştırılmamakta, tersine z orlaştırılmaktadır.3984 Sayılı RTÜK Yasası
Madde 4/Birinci Fıkra
13.4.1994 tarihli ve 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki hükümler eklenmiştir.
Ayrıca, Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerde de yayın yapılabilir. Bu yayınlar, Cumhuriyetin Anayasada belirtilen temel niteliklerine, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı olamaz. Bu yayınların yapılmasına ve denetimine ilişkin usul ve esaslar, Üst Kurulca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.
İHD:
Çok olumlu bir yasa değişikliğidir. Demokrasinin çoğuılculuk, başka bir niteleme ile kültürel hakların tanınmasının gereği yerine getirilmektedir. Ancak bu konudaki uygulama önemlidir.
Madde 4/İkinci Fıkra
Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun 4 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (f) ve (v) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
f) Özel hayatın gizliliğine saygılı olunması.
v) Yayınların şiddet kullanımını özendirici veya ırkçı nefret duygularını kışkırtıcı nitelikte olmaması.
İHD:
Değişiklikler olumlu olmakla birlikte, değiştirilmesi gerekli bentler bunlardan ibaret değildir.4. maddede yayın ilkeleri sayılmaktadır.Oysa bunlar muğlak dolayısıyla yayın kuruluşları açısından risk teşkil eden yayın yasaklarını içermektedir. O nedenle 3984 Sayılı RTÜK yasasını Mayıs 2002’de değiştiren ve Cumhurbaşkanı tarafından bazı maddelerinin iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulan Yasanın özellikle ele alınması gereklidir.
Madde 26
Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun 26 ncı maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Bu Kanuna aykırı olmamak kaydıyla, yayınların yeniden iletimi serbesttir. Yeniden iletime ilişkin usul ve esaslar, Üst Kurulca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.

Bir cevap yazın