‘Hayata Dönüş Operasyonu’, Türkiye’de yaşanan en büyük cezaevi katliamıdır

19 Aralık günü başlatılan 'Hayata Dönüş Operasyonu', Türkiye'de yaşanan en büyük cezaevi katliamıdır

Değerli İnsan Hakları Savunucuları ve Basın Emekçileri,

İnsan Hakları Derneği, 14 önce 12 Eylül rejiminin cezaevlerinde estirdiği teröre karşı tutuklu ve hükümlü aileleri ile avukatlar ve aydınlar tarafından kurulmuştu. 12 Eylül rejimi ile bugünkü rejim arasındaki pek çok ortak noktadan biri, siyasi tutukluları insanlıktan çıkartma, kişiliklerini sindirme uygulamalarıdır. İnsan hakları savunucuları, o gün de bugün de, yalnızca işkenceye karşı insan yaşamını ve onurunu savunmakla kalmıyor, bugün de dezenformasyona, yalana ve duyarsızlığa karşı mücadele vermek zorunda kalıyor.

1996 yılında, ölüm oruçlarının cezaevlerindeki katliamlardan sorumlu olanların yargılanacağı vaadiyle sonuçlanmasının ardından kısa bir süre sonra Diyarbakır E Tipi Cezaevinde; 1999 yılında ise, Ankara Ulucanlar Cezaevinde tutuklu ve hükümlüler katledildi. Sorumlulardan hiçbiri henüz cezalandırılmadı; cezalandırılacaklarına dair bir işaret de yoktur. Uluslar arası hukuk açısından, insan hakları ihlallerinden sorumlu görevlilerin düzgün yargılanmaması, sorumluluğun tamamıyla siyasi iradeye ait olduğunu gösterir. Bugün olduğu gibi tüm bu katliamların birinci derecede sorumluluğu, İçişleri Bakanına aittir.

19 Aralık günü başlatılan 'Hayata Dönüş Operasyonu', Türkiye'de yaşanan en büyük cezaevi katliamıdır; bu katliamın -başta Başbakan, Adalet Bakanı, İçişleri Bakanı ve Sağlık Bakanı olmak üzere- sorumlularının yargılanması, İHD'nin takipçisi olacağı bir konudur.

Operasyonun ilk gününden itibaren, bir katliama dönüşebileceği kaygımızdan söz etmiştik. Bu, cezaevlerine ilişkin deneyimlerimizin getirdiği bir sonuçtu. Bütün propaganda çalışmalarına ve her aşamadaki hukuksuzluklara rağmen, yaşamını yitirenlerden bir kısmının bizzat güvenlik görevlileri tarafından kimyasal maddelerle yakıldığı, en az birinin yine kimyasal silah niteliğindeki gaz bombalarının etkisiyle öldüğü, pek çoğunda darp izi bulunduğu kesinleşmiştir. Yaralılara ilişkin kesin verilerde, kimyasal silah ve işkenceye ilişkin bulgular vardır. TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun Ulucanlar Cezaevindeki katliama benzer uygulamaların yapıldığı, aynı şekilde operasyon emrini verenlerin ve uygulayanların suçlarını örtmek için planlı önlemler alındığı anlaşılmaktadır. Bunun üstünün örtülmesine izin vermeyeceğiz.

Fakat bugün için öncelikli sorunumuz, katliama ilişkin gerçeklerin ortaya çıkartılması, sorumluların yargılanması ve Türkiye yurttaşlarının bu insanlıkdışı uygulamalara karşı güvence altına alınmasından önce, kayıp olan, F-tipi cezaevlerinde ya da hastanelerde bulunan tutuklu ve hükümlülerin durumudur. En az 11 tutuklu ve hükümlü, bir haftadır kayıp statüsündedir.

Ayrıca, ölüm oruçları, artan katılımlarla ve çok daha tehlikeli bir şekilde sürmektedir. Bazı ölüm oruççuları protesto amacıyla yaralarının tedavi edilmesini reddetmekte; vitamin ve sıvı alımını reddetmektedirler. F-tipi cezaevlerine sevk edilmiş bulunan pek çok tutuklu ve hükümlüye ise, cezalandırma ya da caydırma amacıyla sıvı ve vitamin verilmediği rapor edilmektedir. Bazı eylemcilerin sıvı ve vitamin almayı, hatta operasyonlardan kaynaklanan yanık ya da yaralarının tedavisini reddetmeleri, aileleri, avukatları ve bağımsız hekimlerle görüşmelerinin önlenmesinden kaynaklanmaktadır.

Hükümet, ölüm oruçlarının sona erdirilmesi için gerekli bütün yolları tıkamış bulunmaktadır. Ölümlerin başlaması an meselesi haline gelmiştir.

Üçüncü bir acil sorun da, F-tipi cezaevlerine sevk edilen tutuklu ve hükümlülerin koşulları ile ilgilidir. Daha yakın bir zamanda F Tipi cezaevlerinin insan haklarına aykırı olduğunu ve revizyon yapılması gerektiğini kabul eden hükümet, bugün sevklerin geçici olmadığını ilan etmektedir. Ailelerin ve avukatların tutuklu ve hükümlülerle görüşmelerinin başlamasıyla, bu koşullar hakkında ilk raporlar alınmıştır.

1. Bütün F-tipi cezaevlerinde işkence ve onur kırıcı muamele rapor edilmiştir. Beklendiği gibi, tretman uygulamalarında 12 Eylül uygulamalarına dönülmüştür. Açlık grevlerinin temel nedenlerinden biri, F-tipi cezaevlerinin yaşam güvenliği ve işkence açısından uyandırdığı kaygılardır; bu kaygılar haklı çıkmıştır.

2. Yaralıların tedavileri eksiktir ve pek çok tutuklu ve hükümlü de, tepkisel olarak ya da güvensizlikten dolayı tedavi olmamakta; talep ettikleri bağımsız hekimler tarafından tedavilerine izin verilmemektedir.

3. F-tipi cezaevlerinde, ısınma, su ve elektrik gibi asgari yaşam koşullarına ilişkin gereksinimler karşılanmamaktadır.

4. Tutuklu ve hükümlüler, ameliyat önlükleriyle ve iç çamaşırlarıyla yaşamakta; yeterli battaniye ve giysi ulaştırmanın önünde de engeller bulunmaktadır.

Sonuç olarak, kamuoyuna defalarca taahhüt edildiği gibi, F-tipi cezaevlerinin kapatılması konusunda ısrarlıyız. Tutuklu ve hükümlülerin başka cezaevlerine nakli konusunda tarih açıklanmalı; tedavileri ve sağlıkları için gerekli diğer önlemlerin alınması acilen sağlanmalıdır.

Hükümete soruyoruz: Daha kaç kişinin ölmesini bekliyorsunuz?

Saygılarımla,

Hüsnü Öndül
İHD Genel Başkanı

Bir cevap yazın