CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu hakkında verilen, artık bir hak ihlalinin çok ötesinde, hakkın özünü ortadan kaldıran bu kabul edilemez karar, demokratik itiraz alanını yargı aracılığıyla tümüyle kapatmaktan başka bir şey değildir. Ancak, her şeye karşın bu zor günleri de hep birlikte hak mücadelesini ve dayanışmayı büyüterek aşacağımıza inanıyoruz.”
Bizler, insan hakları ve demokrasinin korunup geliştirilmesini kendine görev bilen insan hakları örgütleri olarak, son günlerde birbiri ardına yaşanan gelişmelerden derin kaygı duymaktayız.
Gezi Davasında verilen vahim kararlar, Halkların Demokratik Partisi’ne (HDP) yönelik kapatma davası, Cumhurbaşkanı’na hakaret iddiasıyla açılan davalar, milletvekilleri hakkında peş peşe Meclis’e getirilen dokunulmaz fezlekeleri, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği’ne açılan kapatma davası, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında siyaset yasağı istenmesi, insan hakları örgütlerinin yöneticileri hakkında açılan davalar ve bu açıklamaya sığmayacak sayıda daha pek çok gelişme kopkoyu bir karanlığa doğru sürüklenmek istendiğimizin açık göstergeleridir.
Demokratik itiraz alanını yargı aracılığıyla kapatma, başka bir ülke ve dünyanın mümkün olduğunu, umudu, değiştirebilme inancını temsil eden sivil ve siyasal aktörleri cezalandırmaya yönelik bu kararlar bir çıplak baskı formunu almıştır. Çünkü esas amaçlanan toplumun ona dayatılandan farklı bir talebin varlığını, demokratik bir siyasetin mümkün olduğunu ummasını engellemektir ve “cezalandırılan” her bir kişinin nezdinde aslında yurttaş olma iradesi kötürümleştirilmektedir.
Tüm bu kaygılarımızı haklı çıkaran bir diğer gelişme de CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu hakkında, en eskisi 2013 yılına dayanan sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek verilen kararın Yargıtay tarafından onanması oldu. Yargıtay’ın bu onama kararının, hem “kamu görevlisine hakaret” hem “Cumhurbaşkanı’na hakaret” hem de “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni alenen aşağılamak” suçlarına ilişkin yakın bir dönemde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından alınan kararlara açıkça aykırı olduğu görüşündeyiz.
Yaşanan bu tür baskı pratiklerinin, artık bir hak ihlali olmanın çok ötesine geçen, hakkın özünü, varlığını ortadan kaldıran, devlet-yurttaş, yurttaş-yurttaş ilişkisinin referansını hak taşıyıcılığı olmaktan çıkarıp, biat talebine indirgeyen fiiller olduğunu ilan etmemiz gereken koşullar altındayız. Bu koşullar hem biz insan hakları savunucularına ama hem de her bir yurttaşa endişelenmenin ötesinde sorumluluklar yüklemektedir. Hiçbir hak alanının birbirinden ayrışamayacağını ve hakların bütünselliğini apaçık gösteren bu koşullar altında, ortaklaşma, dayanışma ve birlikte mücadele etme yollarını acilen bulmak zorundayız. Demokratik bir ortak yaşam iradesini açığa vuracak, tüm haklara saygılı bir itiraz alanını yükseltmeli ve umudun varlığını göstermekten vazgeçmemeliyiz.
Türkiye’de en ağır koşullarda bile insan haklarını ve demokrasiyi savunmaktan vazgeçmeyen insan hakları örgütleri olarak, Canan Kaftancıoğlu hakkında verilen son kararı yukarıda saydığımız diğer gelişmelerle birlikte büyük bir endişe ile izlemekteyiz. Ancak, her şeye karşın bu zor günleri de hep birlikte hak mücadelesini ve dayanışmayı büyüterek aşacağımıza inanıyoruz.
İnsan Hakları Derneği (İHD) – Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV)