Yaşama Ses Ver, Hapishanelerde Ölümler Olmasın!

8 Kasım 2018 tarihinde Leyla Güven’in başlattığı süresiz dönüşümsüz açlık grevleri tüm hapishanelere yayılmış, bugüne kadar 7 mahpus çözüme giden yolu açabileceği düşüncesi ile yaşamına son vermiştir. İmralı Hapishanesinde uygulanan ağır tecrit kaldırılmadığı için, hapishanelerde 160. güne dayanan açlık grevinde bu gün itibari ile 30’u ölüm orucunda olmak üzere 3 bin mahpus ölümle burun buruna yaşam mücadelesi vermektedir.

Sürecin uzaması; 20 kiloya varan kilo kayıpları ile, kalp, tansiyon, şeker, mide rahatsızlıkları, yoğun kas ve eklem ağrıları, uyuyamama, uzun süren ishal ve kanamalarla birleşerek mahpusları ayağa kalkamaz hale getirmiştir. Fiziki sorunların dışında pek çok mahpus görme ve işitme problemleri, denge sorunları, unutkanlık yaşamaktadır. Günlerin uzaması mahpusların sıvı almasında da zorluklar ortaya çıkarmış, yeterince sıvı alamayan mahpuslar ile ölüm orucunda bulunanların her an ölüm riski ortaya çıkmıştır.

Devletin, Anayasasına ve yasalarına uygun davranması ile çözülebilecek bir sorunun, 3 bin mahpusun yaşam hakkını tehdit eden bir çözümsüzlüğe sokulması, hukuk dışılığının yanında akla ve vicdana da sığdırılamaz.

Mahpusların yaşam haklarının korunması ve tecrit işkencesine son verilmesi, her ikisi de devletin sorumluluğudur.

Ceza infaz hukuku ve mahpus hakları bize; ceza infazında insan onuruna zarar verecek yöntemler kullanılamayacağını, özgürlükten mahrum bırakma cezasının başka yöntemlerle ağırlaştırılamayacağını söyler. Her mahpusun anayasa ve yasalarla teminat altına alınmış hakları olduğu, her mahpusun avukatları, ailesi ve yakınları ile görüşme, ortak alan kullanımı ve iletişim haklarının yasalarda düzenlenmiş olduğu da bilinmektedir. Bu hakların İmralı Hapishanesinde tutulmakta bulunan Abdullah Öcalan ve 3 diğer mahpus için de kullanılabilir olması gerekirken, bu neden engellenmektedir?

Devlet anayasal ve yasal hakların gaspı anlamına gelen bu uygulamayı, insan ve mahpus hakları yanında hukukun üstünlüğü adına derhal sonlandırmak zorundadır.

Bu kolay, insani, hukuki çözüm yerine maalesef dolambaçlı yöntemler kullanılmakta, 3 bin mahpusun yaşam hakkı pazarlık konusu edilmektedir.

Abdullah Öcalan’ın avukatları tarafından 6 Mayıs’ta yapılan 2 Mayıs günü İmralı’da görüşme yapıldığına ilişkin açıklamanın ardından, YSK İstanbul kararı ile Kürtlerin seçimdeki tutumu üzerine sürdürülen tartışmalar,

12 Mayıs’ta yayınlanan bir gazete haberine göre MİT başkanı Hakan Fidan’ın Abdullah Öcalan ile görüşmesi,

Avrupa İşkenceyi ve İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele ve Cezayı Önleme Komitesi (CPT) nin İmralı Hapishanesini ziyaret ettiği açıklaması,

16 Mayıs günü Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün İmralı hapishanesinde uygulanan tecride ilişkin “görüşme yasağına ilişkin kararlar kaldırıldı ve görüşme imkânı getirildi” açıklamasına rağmen ne avukatların ne de ailenin görüşme taleplerinin halen kabul edilmemesi,

bu pazarlığın parçası mıdır?

Bu belirsizlik, kaos bir pazarlık gereğiyse, soruyoruz; hangi pazarlık 3 bin mahpusun canından değerli olabilir?

Mahpusların yaşam hakkını koruması gereken devlet bu görevini yerine getirmediği için, çocuğu ölmesin diye hapishane önlerinde akşam etmeye, orada gerekirse günlerce nöbet tutmaya razı annelere yapılan insanlık dışı muameleler hiçbir gerekçe ile açıklanamaz.

Türkiye’de herkesin ihtiyacı olan hukuku savunmanın içerdeki mahpuslar ve dışarıdaki endişeli annelerine bırakılmış olması,  toplumun büyük bir kesiminin ölümleri izlemekle yetinmesi, muhalif tüm hareketler başta olmak üzere toplumun bir kez daha kendisini sorgulamasını gerektirmektedir.

İnsan hakları savunucuları olarak mahpusların yaşam haklarının korunması ve daha fazla ölüm ve kalıcı hasar oluşmadan sorunun çözüme kavuşturulması için öncelikle devleti göreve çağırıyoruz.

Ancak devleti keyfi tutumundan vazgeçirecek olanın toplumsal mücadele, toplumsal dayanışma olduğunu da biliyoruz ve ülkeyi yönetenlerin hukuka ve yasalarına uyması gerektiğine inanan vicdan sahibi herkesi mahpusların yaşam hakkını korumak için mahpuslara ses olmaya çağırıyoruz.

Yaşama ses ver, mahpuslar ölmesin.

İnsan Hakları Derneği

İstanbul Şubesi