2016 Yılı Türkiye İnsan Hakları İhlalleri: Fiili Otoriter Başkanlık Dönemi

2016 yılı,  AB üyelik müzakerelerinin başladığı 1999 yılından beri insan hakları ve demokrasi açısından en kötü yıl olarak yaşanmıştır.

2016 yılı, siyasal iktidarın de facto başkanlık modeli ile adeta demokrasiyi askıya alan ve fiili bir otoriter yönetim ile yönetildiği bir yıl oldu. İnsan hakları açısından ise bütün kategorilerde oldukça dramatik kötüleşmelerin yaşandığı gelişmelere tanıklık ettik. Elbette bunun sebepleri var. En önemli sebebi Türkiye’nin demokrasi ve insan hakları sorununun çözümünün istenmemesi, bu kapsamda siyasal iktidarın Türkiye’de ve Ortadoğu’da uyguladığı anti-Kürt/anti-Şii politikanın yarattığı savaş ortamı etkili olmuştur. Siyasal iktidarın bu politikayı uygulamak için giderek otoriterleşmesi ve fiili yönetimi dayatması dramatik olayların yaşanmasına sebep olmuş, 15 Temmuz günü gerçekleştirilen darbe girişimi bastırılmış, hemen akabinde karşı darbe süreci başlamıştır. Bu süreçte OHAL ilan edilmesi ve OHAL KHK’ları ile fiili yönetim Anayasal dayanağa kavuşmuştur. Nitekim bu ortamda hazırlanan ve önümüze getirilen Anayasa değişiklik referandumu mevcut fiili durumu Anayasal dayanağa kavuşturmaktan başka bir anlama gelmemektedir.

2016 yılı adeta Türkiye’nin güç ilişkilerine göre yönetildiği, vatandaşın temel hak ve özgürlüklerinin OHAL ilanı da bahane edilerek askıya alındığı ve iktidarın sınırsız güç kullandığı bir yıl olmuştur.

De facto başkanlık modelinin yürütülmesi amacı ile TBMM devre dışı bırakılmış, özellikle TBMM’de 3. büyük grubu bulunan HDP dışlanmış, HDP Eş Genel Başkanları olmak üzere 13 milletvekili tutuklanarak cezaevine gönderilmiş, HDP çizgisinde siyaset yapan DBP üyesi 84 belediye eş başkanı görevden alınmış, bu belediyelere devlet tarafından el konulmuş, 83 belediye eş başkanı ile HDP il ve ilçe eş başkanlarından 135 kişi tutuklanmış ve siyaset yapan aktivistlere dönük yargı baskısı o kadar büyük bir noktaya getirilmiş ki bu raporu açıkladığımız bu günlerde tutuklu sayısı binlerle ifade edilmektedir. HDP ve DBP üzerindeki ağır yargı baskısı, Kürtlerin legal siyaset ve sistem içinde sorunu çözme isteğini adeta sabote etmektedir.

Görüldüğü gibi serbest seçimlerle seçilen milletvekilleri ve belediye başkanlarının başına getirilen bu muamele Türkiye’de Anayasal güvencelerin Kürtlere ve hükümete muhalif olanlara fiilen uygulanmadığını ve tam bir ayrımcılık yapıldığını göstermiştir. Anayasa ve insan hakları sözleşmeleri ile güvence altına alınan hakların teminatı olan yargı ise tamamen devre dışı bırakılmış, siyasal iktidarın baskısı altında kendini dahi koruyamaz bir noktaya gelmiştir. Türkiye’de hukuk güvenliği hakkı kalmamıştır.

2016 yılında, Kürtlerin yaşadığı şehirlerde sokağa çıkma yasakları en sert biçimde uygulanmış, özellikle Cizre’de sivillere yönelik gerçekleştirilen yaşam hakkı ihlalleri insanlığa karşı suç boyutuna ulaşmıştır. Bu konuda raporlama yapan insan hakları örgütleri hedef haline getirilmiş, bu örgütlerle ilgili adli ve idari soruşturma süreçleri başlatılmıştır. Ancak Türkiye insan hakları hareketi ile birlikte dünya insan hakları hareketinin çabaları sonucunda konu Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği tarafından özel olarak takibi sağlanmış ve bu konu dünyanın gündemine taşınmıştır.

2016 yılında Türkiye’de gerçekleştirilen hak ihlalleri ile ilgili olarak Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserliği, BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu çok sayıda rapor ve görüş yayınlamıştır. Ayrıca Avrupa Birliği ile Avrupa Konseyi siyasi mekanizmaları nezdinde de çeşitli raporlar görüşülmüştür. Türkiye’de yaşanan ağır insan hakkı ihlalleri ile insancıl hukuk ihlalleri konusunda Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi ve Birleşmiş Milletler teknik mekanizmaları asgari olarak raporlamalarını gerçekleştirmiş ancak bu kuruluşların siyasi mekanizmaları gerekli önleyici ve caydırıcı tedbir kararları almamıştır. Bu durum Türkiye’deki siyasal iktidara cesaret vermiş ve böylece ihlallerin devamına dolaylı olarak katkı sunmuştur. 2016 yılı bakımından Türkiye ile ilgili yaşanan bu gelişmeler dünya insan hakları sisteminin siyasi mekanizmasının adeta çökmüş olduğunun bir başka göstergesi olmuştur.

2016 yılında bu kadar ağır hak ihlali yaşanmasında siyasal iktidarın Anayasa dışı fiili durum yaratmasının yanı sıra cezasızlık politikası etkili olmuştur. 5442 sayılı İl İdaresi Kanununda açık yetki ve hüküm olmamasına rağmen vali ve kaymakamların hükümet direktifleri doğrultusunda sokağa çıkma yasakları ilan etmeleri ve bunu günlerce/aylarca sürdürmeleri çok açık kanunsuzluk hali olmuştur. Resmi devlet görevlilerinin karıştığı hak ihlallerinde etkili soruşturmalar yapılmaması ihlalin devamında etkili olmuştur. AKP iktidarının geldiği nokta maalesef cezasızlık politikasını tamamen pekiştirecek 6722 sayılı kanun olmuştur. 14 Temmuz 2016 günü Resmi Gazete de yayınlanan 6722 sayılı kanunla askerlerin ve diğer güvenlik görevlilerinin karıştığı suçların soruşturulmasının izne tabi tutulması cezasızlık politikasının resmen tescili anlamına gelmiştir. Nitekim 2016 yılı bilançosu incelendiğinde durumun ne kadar vahim olduğu ve cezasızlığın belirgin bir şekilde kendisini gösterdiği anlaşılacaktır. Bunun yanı sıra darbe teşebbüsünden hemen sonra darbenin bastırılması sayesinde gözaltına alınan binlerce insanın işkence ve kötü muameleye uğradığına dair görüntülerinin devlet ajansı ve televizyonu tarafından servis edilmesi her şeyi özetlemektedir.

2016 yılında yaşanan ağır insan hakkı ihlalleri ve insancıl hukuk ihlalleri üzerine söylenebilecek tek şey Türkiye’nin hızla yeniden bir barış sürecine geçmesi ve bunun içinde tarafların çatışmasızlık halini benimsemesidir. Bu sözlerimiz ilk etapta tuhaf karşılanabilir ancak savaşın ve çatışmanın devam ettiği bir ortamda insan haklarının düzelmesini beklemek hayal olur. Bu nedenle öncelikle savaşın ve çatışmanın durdurulması gerekmektedir. Siyasal iktidar bakımından geçmiş dönemlerde denenen savaş politikasının hiçbir sonuç getirmediğini görmesi ve kendi vatandaşı olan Kürtlerin yanı sıra bunların akrabası olan Suriye ve Irak’taki Kürtlerle barışması gerekmektedir. Türkiye’nin mevcut ideolojik ulus devlet sisteminde ısrar etmesi sorunları çözmediği gibi giderek büyütmektedir. Türkiye’nin geçmiş tarihine ve sosyolojik yapısına baktığımızda çoğulculuğun gereği olarak farklı etnik ve inanç gruplarının kabul edilmesi ve buna uygun bir yeni idari sisteme geçilmesi gerekmektedir. Ademi merkeziyetçi bir idari yapı yerine bütün yetkilerin tek kişide toplandığı Türk tipi başkanlık modeline geçilmesi sorunları daha da büyütecektir. Bu kapsamda hak savunucuları olarak barış hakkının savunulmasının önemli olduğunu ve çatışmanın en şiddetli olduğu dönemlerde bile barıştan bahsetmenin elzem olduğunu vurgulamak isteriz. Bize göre Türkiye 28 Şubat 2015 tarihinde İstanbul Dolmabahçe Başbakanlık ofisinde Abdullah Öcalan tarafından kaleme alınan bildiride belirtilen ilkelerle demokratik yoldan sorunları çözebilir.

2016 yılında yaşanan ihlaller ile ilgili söyleyebileceklerden birisi de defakto fiili başkanlık modeli adı altında yönetilen Türkiye’nin geldiği yerdir. Demokratik kamuoyunun bu bilançoyu inceleyerek defakto başkanlık ya da Türk tipi başkanlık modelinde neler yaşanabileceğini görmesi bakımından ibret vericidir.

YAŞAM HAKKI

2016 yılında başta yargısız infazlar olmak üzere çok ciddi yaşam hakkı ihlalleri gerçekleşmiştir. Özellikle sokağa çıkma yasakları süresince sivillere yönelik gerçekleştirilen öldürme eylemleri, yasa dışı örgütlerin sivil yerleşim bölgelerindeki saldırılarında meydana gelen ölümler, 15 Temmuz darbe girişimi sırasında sokağa çıkan göstericilerin ağır silahlarla taranarak ve bombalanarak öldürülmesi Türkiye’de anayasal güvence altında olan yaşam hakkının etkili bir şekilde korunamadığını ve özellikle devlet görevlilerinin ağır ihlallerde bulunduğunu göstermiştir.

Siyasal iktidar tarafından sık sık dile getirilen ölüm cezasının geri getirilemeyeceğini ve konunun maalesef Anayasa değişikliği referandumunda siyasal istismar konusunun ötesine geçtiğini belirtmek isteriz. Ölüm cezası yaşam hakkını ortadan kaldıran bir devlet şiddeti, bir başka deyimle devlet eliyle taammüden işlenmiş bir cinayettir. Yaşam hakkı, korunması gereken en öncelikli haktır. Bizzat devletler tarafından bir ceza olarak yaşam hakkının ortadan kaldırılması, geri dönüşü olmayan ve giderilmesi olanaksız zararlara yol açarak insanlık değerlerinin yok sayılmasına neden olur. Dolayısıyla insan hakları savunucuları tarafından asla kabul edilemez. Kaldı ki, AİHS’e ek 6 ve 13 nolu protokoller ile BM Medeni ve siyasi Haklar Sözleşmesine ek 2 nolu Protokolü onaylayıp yürürlüğe koyan Türkiye’nin ölüm cezasını geri getirmesi halinde AB ve AK üyeliğinin askıya alınacağı kesindir. Bunun hukuki, siyasi ve ekonomik sonuçları ağır olacaktır. Ayrıca suç ve cezalar geçmişe yürütülemez. Bunu yapan ülkeler çağdaş dünyadan koparlar. Bu konu siyasi istismar edilemeyecek kadar çok ciddi bir konudur.

Türkiye’nin doğu ve güneydoğusunda Kürt nüfusun ağırlıklı olarak yaşadığı ve coğrafik olarak Türkiye Kürdistan’ı bölgesinde yaşanan çatışmalar insancıl hukuk kapsamında ele alınması gereken ve doğrudan doğruya Cenevre Sözleşmelerinin ortak 3. Maddesinin uygulanması gereken somut bir durum yaratmıştır. Uluslararası alanda üretilen mahkeme kararları da bu durumu teyit etmektedir.

Eski Yugoslavya Ceza Mahkemesi’nin Boskoski Kararı (Prosecutor v. Boskoski, Ljube, Tarculuvski, Johan), Tadiç’ten itibaren mahkemece geliştirilen “çatışmanın yoğunluğu” ve “silahlı grubun örgütlülüğü” kriterlerine ilişkin objektif belirtici (indicative) faktörlerin derli toplu ve neredeyse eksiksiz bir dökümünü içermektedir. Gerek çatışmanın yoğunluk düzeyini değerlendirmek için mahkemece göz önüne alınan faktörler(saldırıların ciddiliği, çatışmaların coğrafi olarak ve belli bir süreye yayılması, savaş bölgesinde kaçmak zorunda bırakılan siviller, kullanılan silahların, özellikle ağır silahların, tank ve diğer askeri teçhizatların türü, çatışmanın neden olduğu zayiatın (ölü, yaralı) boyutu, konuşlandırılan asker ve birliklerin sayısı vb.) gerekse silahlı grubun örgütlenme düzeyinin tespitinde kullanılan beş grup etmen( komuta yapısının varlığına işaret eden etmenler, örgütlü bir şekilde operasyon yürütebileceğini gösteren etmenler, lojistik düzeyini gösteren etmenler, disiplin düzeyi ve ortak 3. Maddenin yükümlülüklerini yerine getirebilme kabiliyeti ve Silahlı grubun sözbirliği içinde olup olmadığını gösteren etmenler) incelendiğinde, Türkiye’de süren çatışmanın Cenevre Sözleşmeleri ortak 3. Madde anlamında Uluslararası Nitelikte Olmayan bir Çatışma olduğu kuşkuya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkmaktadır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 12 Kasım 2013 Tarihli Benzer ve Diğerleri/ Türkiye (Benzer AndOthers v. Turkey) kararı bu hususu kategorik biçimde teyit etmektedir. Şırnak ilinin Kuşkonar ve Koçağılı köylerinin 26 Mart 1994 günü Türk savaş uçakları ile bombalanması sonucu toplam 38 kişinin ölümü ile ilgili davada Türkiye mahkum olmuştur. Bu davada AİHM, kararın 89.paragrafında ortak 3. maddeye, 90.paragrafında ise güvenlik güçlerinin güç ve silah kullanımını belirleyen Birleşmiş Milletler esaslarına ilişkin ilkelerine yer verdikten sonra,184. Paragrafında, Mahkeme’nin daha önceki İsayeva/Rusya kararına göndermede bulunularak sivillere ve köylere yönelik ayrım gözetmeyen hava bombardımanın demokratik bir toplumda kabul edilemez olduğuna ve uluslararası örf adet ve insancıl hukuk kuralları ile silahlı çatışmada kuvvet kullanmasını düzenleyen kurallara aykırı olduğuna karar vermiştir.

Türkiye’deki yaşam hakkı ihlallerinin en önemli sebepleri arasında ülke içi devam eden silahlı çatışmalardır. Bu çatışmalara insancıl hukukun uygulanarak, devam eden ihlallerin önlenebileceğini belirtmek isteriz.

2015 yılında yasalaşan iç güvenlik paketi ile PSVK’da kolluğun silah kullanma yetkisi önemli oranda artırılmış olup son iki yıldaki yargısız infaz vakalarındaki artış da bunu teyit etmektedir. Bu değişiklikler ile 6722 sayılı kanunun acilen değiştirilmesi ve cezasızlığın son bulması gerekmektedir.

İŞKENCE ve KÖTÜ MUAMELE

15 Temmuz darbe girişiminin faillerini açığa çıkarmak üzere soruşturmalar vakit geçirilmeksizin başlatılarak kısa sürede binlerce asker ve sivil kişi gözaltına alınmıştır. Ancak gözaltına alınanlar ile ilgili medyaya yansıyan haber ve görüntülerde, yüzlerinde ve vücutlarında fiziksel şiddetin kanıtı olan yara izleri ve berelenmeler bulunan, ters kelepçelenmiş, çıplak vaziyette tutulan, yüzükoyun yere yatırılmış ya da bir samanlıkta oturtulmuş onlarca kişi görülmüştür. Bu durum kaygı vericidir.

Birleşmiş Milletler (BM) İşkenceye Karşı Sözleşmesini imzalayarak otoritesini ve denetleme yetkisini Türkiye’nin de tanıdığı BM İşkenceye Karşı Komite (UNCAT) Mayıs 2016’da Türkiye’nin dördüncü periyodik raporunu değerlendirmiş ve çeşitli uyarı, tavsiye ve öneriler içeren Sonuç Gözlemlerini kabul etmiştir. BM İşkenceye Karşı Komite (UNCAT), sözü edilen Sonuç Gözlemlerinde, son dönemde kolluk kuvvetlerinin alıkonulan kişileri işkence ve kötü muameleye maruz bıraktığına dair kendilerine ulaşan çok sayıda güvenilir raporlar nedeniyle duyduğu kaygıyı dile getirerek, Türkiye’ye İşkenceye Karşı Sözleşmenin 2. maddesinin 2. paragrafında yer alan, hiçbir istisnai durum, ne savaş hali ne de bir savaş tehdidi, dahili siyasi istikrarsızlık veya herhangi başka bir olağanüstü hal, işkencenin uygulanması için gerekçe gösterilemez” şeklindeki mutlak işkence yasağını hatırlatmıştır. Komitenin bu uyarısı bugün içinden geçtiğimiz olağan üstü koşullarda çok daha fazla anlam kazanmaktadır.

Ayrıca tüm uluslararası belgelerde özellikle belirtildiği gibi gözaltı giriş ve çıkış muayenelerinin asıl yapılması gereken yerler olan sağlık kurumları yerine olağanüstü durum gerekçe gösterilerek emniyet ya da başka yerlerde yapıldığı, hekimlerin bu raporlandırmayı yapmak üzere sağlık kurumu dışında yerlere gitmeye zorlandıkları da bildirilmektedir.

Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserinin, 6-14 Nisan 2016 tarihleri arasında Türkiye’yi ziyareti sonrası hazırladığı ve 2 Aralık 2016 günü açıkladığı “Türkiye’nin Güneydoğu Bölgesindeki Terörle Mücadele Operasyonlarının İnsan Haklarına Etkilerine İlişkin Memorandum” raporunda da tıpkı BM Komitesi gibi işkence ve kötü muamele iddialarına yer vermektedir.

2016 yılında 1458 kişinin sadece gözaltında ve gözaltı yerleri dışında işkence gördüğünü beyan ettiği bilinmektedir. Bu sayıya 15 Temmuz darbe girişiminden sonra yakalanıp gözaltına alınan ve tutuklanan kişiler dahil değildir. Devlet ajansı ve TV’lerindeki darp edilmiş yüzlerce insan durumun ne kadar kötü olduğunu göstermiştir.

Cezasızlık hala işkence ile mücadelede en önemli engeldir. Faillere hiç soruşturma açılmaması, açılan soruşturmaların kovuşturmaya dönüşmemesi, dava açılan vakalarda işkence yerine daha az cezayı gerektiren suçlardan iddianame düzenlenmesi, sanıklara hiç ceza verilmemesi ya da işkence dışında cezalar verilmesi ve cezaların ertelenmesi gibi nedenlerle cezasızlık olgusu işkence yapılmasını mümkün kılan en temel unsurlardan birisi olarak hala karşımızda durmaktadır.

OHAL KHK’ları ile gözaltı süresi 30 güne kadar artırılmış, gözaltının ilk 5 günü avukatla görüş yasağı getirilmiştir. Gözaltında ve tutuklandıktan sonra avukata erişim hakkı sınırlandırılmış ve gizli olması gereken avukat-müvekkil görüşmeleri kayıt altına alınarak çok ciddi savunma hakkı ihlali yaratılmıştır. Bu şekilde işkence ve kötü muamele yapılmasına zemin hazırlanmıştır. 23 Ocak 2017 günü çıkarılan bir başka KHK ile gözaltı süresi 14 güne indirilmiş, gözaltının ilk beş günü avukatla görüş yasağı kaldırılmıştır. Ancak, 14 günlük sürenin de uzun olduğunu ve uluslararası belgelere aykırı olduğunu belirtmek isteriz.

KÜRT SORUNU

7 Haziran 2015 Genel Seçimlerinin hemen ardından Türkiye’nin insan hakları ve demokrasi genel sorununun en önemli halkası olan Kürt Sorunu’nun barışçı yollardan çözümünden vazgeçilmesi 90’lı yılları anımsatan ağır ve ciddi insan hakları ihlallerinin yaşanmasına yol açmıştır. Özellikle Kürt illerine ve ilçelerine yönelik hukuka aykırı olarak uygulanan sokağa çıkma yasakları sırasında burada yaşayan halkın elektrik, su, yiyecek ve sağlık gibi temel gereksinimlerden yoksun bırakılması, bilgi edinme ve haberleşme hakkının kısıtlanması, güvenlik güçlerinin özel harp yöntemlerine başvurması, genç yaşlı, kadın, çocuk demeden çok sayıda sivilin yaşamını yitirmesi kaygı vericidir. Söz konusu il ve ilçelerde süreklilik kazandırılan bu olağanüstü hal/savaş hali uygulamaları nedeniyle ekonomik ve sosyal yaşam tümüyle çökmüştür.

2016 yılının en ağır hak ihlalleri elbette sokağa çıkma yasakları süresince işlenmiştir. TİHV Dokümantasyon verilerine göre;

Sokağa çıkma yasaklarının uygulanmaya başlandığı ilk tarih olan 16 Ağustos 2015 ile 31 Ocak 2017 tarihleri arasındaki 18 aylık süre içerisinde, başta DİYARBAKIR (100 kez), MARDİN (23 kez), HAKKÂRİ (19 kez) ve ŞIRNAK (13 kez) olmak üzere BİTLİS (4 kez), BATMAN (3 kez), MUŞ (2 kez), BİNGÖL (2 kez), TUNCELİ (2 kez) ve ELAZIĞ (1 kez) toplam 10 il ve en az 39 ilçede, resmi olarak tespit edilebilen en az 169 süresiz ve gün boyu sokağa çıkma yasağı ilanı gerçekleşmiştir.

Ayrıca, yasaklar başlamadan önce yapılan 2014 nüfus sayımına göre ilgili ilçelerde yaşadığı bilinen en az 1 milyon 809 bin kişi başta en temel yaşam ve sağlık hakları ihlal edilerek bu yasaklardan etkilenmiştir.

Uygulanması ve sonuçlarıyla bir bütün olarak ele alınması gereken aralıksız sokağa çıkma yasakları pratiklerinin 14 Aralık 2015 tarihi itibariyle yasakların uygulanış biçimindeki değişim, ilân edilen bölgelerin kapsamındaki genişleme, ilân sürelerinin yine ucu açık olmakla birlikte sürelerindeki uzunluk, yapılan askerî sevkiyatın yapısı, ağır savaş silahlarının yerleşim birimleri içerisinde kullanılması ile bunlara uygun geliştirilen adli süreçler öncesine kıyasla çok daha ağır bir sürece girildiğini göstermiştir. Bu süreçte ciddi ağır insan hakları ve insancıl hukuk ihlalleri gerçekleşmiştir. Bu konuda İHD ve diğer insan hakları örgütlerinin çok sayıda özel raporları bulunmaktadır. 2016 yılı içerisinde gerçekleştirilen 536 yargısız infaz vakasının önemli bir bölümünün sokağa çıkma yasakları sürecinde gerçekleştiğini belirtmek isteriz.

Sokağa çıkma yasakları uygulanan il ve ilçelerde uygulanan abluka sonucu gerçekleştirilen yıkımların da etkisi ile en az 500 bin insan zorla yerinden edilmiş olup bu insanlar göçe zorlanmıştır.

Sokağa çıkma yasağı uygulamaları ile ilgili Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi İzleme Komitesi Başkanlığı’nın talep etmesi üzerine Avrupa Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu (Venedik Komisyonu) tarafından 13 Haziran 2016 tarihinde “Sokağa Çıkma Yasaklarının Yasal Çerçevesi Hakkında Görüş Raporu” yayınlandı. Bu raporda, sokağa çıkma yasaklarının yasal çerçevesinin olmadığı özellikle belirtilmiştir.

2016 yılında, önce milletvekilliği dokunulmazlıklarının kaldırılması, ardından OHAL ve OHAL KHK’ları ile HDP ve DBP üzerinde çok ciddi baskı kurulmuştur.

HDP Eş Genel Başkanları olmak üzere 13 milletvekili tutuklanarak cezaevine gönderilmiş, HDP çizgisinde siyaset yapan DBP üyesi 84 belediye eş başkanı görevden alınmış, bu belediyelere devlet tarafından el konulmuş, 83 Belediye eş başkanı ile HDP il ve ilçe eş başkanlarından135 kişi tutuklanmış ve siyaset yapan aktivistlere dönük yargı baskısı o kadar büyük bir noktaya getirilmiş ki bu raporu açıkladığımız bu günlerde tutuklu sayısı binlerle ifade edilmektedir. HDP ve DBP üzerindeki ağır yargı baskısı, Kürtlerin legal siyaset ve sistem içinde sorunu çözme isteğini adeta sabote etmektedir.

İHD olarak bizler Kürt sorununun her zaman demokratik ve barışçıl çözümünü savunduk. Bunda ısrarlıyız. O nedenle, çatışmaların hemen şimdi durmasını istiyoruz. Tarafların çatışmasızlık haline geçmesini istiyoruz. Çatışmasızlık halinin yaşanan olumsuzluklardan da hareketle tahkim edilmiş bir hale getirilerek güçlendirilmesini, izlenmesini ve bu konuda tarafların mutabık kalacakları kararları almasını istiyoruz.

28 Şubat 2015 tarihinde ilan edilen Dolmabahçe Mutabakatını destekliyoruz ve bunun gerektirdiklerinin yapılmasını istiyoruz.

Hükümetin, Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi kaldırarak, sorunun çözümü için yol temizliği yapıp, müzakere için uygun idari, hukuki ve siyasi zemini oluşturmasını ve bir an önce müzakereleri başlatmasını istiyoruz.

Dünyanın ve Türkiye’nin savaştan uzaklaşmasının ve barış içinde bir dünyanın ve Türkiye’nin var olmasının insan haklarına dayalı olduğunu düşünüyoruz. Türkiye’nin Ortadoğu’da uygulamaya çalıştığı siyasi projesinden vazgeçmeye, halkların kendi geleceklerini belirleme ilkesine uygun olarak Rojava kantonlarını tanımasını ve iyi komşuluk ilişkilerini geliştirmesini istiyoruz.

HDP’nin dışlanıp siyaset dışına itilmesi politikasından vazgeçilmeli, bir an önce HDP Eş Başkanları başta olmak üzere tutuklu tüm milletvekilleri ve belediye başkanları ile siyasetçiler serbest bırakılmasını istiyoruz.

Türkiye’nin Ortadoğu’daki anti Kürt ve anti Şii/Nusayri/Alevi politikasından vazgeçerek 2015 ve devamında 2016 yılı boyunca bizlere korkunç katliamlar yaşatan IŞİD isimli cihatçı yapılanma ile etkili mücadele etmesini ve barışçıl politikalar izlemesini istiyoruz.

DÜŞÜNCE, İFADE ve İNANÇ ÖZGÜRLÜGÜ

İfade özgürlüğü demokrasinin ön koşuludur. İfade özgürlüğünün sınırlandırıldığı ve yasaklandığı ülkelerden demokrasiden bahsedemeyiz. Nitekim Türkiye’nin giderek fiili otoriter başkanlık modeli ile yönetilmesi ifade özgürlüğünü de adeta en dip noktaya indirmiştir.

Türkiye mevzuatında basın ve ifade özgürlüğü konuları ile bağlantılı olan ve ulusalüstü belgelerdeki düzenlemelerle uyumlu olduğu ileri sürülemeyecek, anayasa dahil en az 17 yasada ve 15 Temmuz sonrası çıkarılan OHAL KHK’ları ile TBMM İç Tüzüğü’nde,  kısıtlayıcı/sınırlandırıcı hükümler bulunmaktadır.

Bu mevzuatı şöyle sayabiliriz:

1) Anayasa,

2)5237 sayılı Türk Ceza Kanunu,

3)5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun,

4)3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu           ,

5) 6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun,

6) 5651 sayılı İnternet Ortamında yapılan yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele edilmesi Hakkında kanun,

7) 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu,

8) 1117 sayılı Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kanunu,

9) 5187 sayılı Basın Kanunu,

10) 5682 sayılı Pasaport Kanunu,

11) 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu,

12) 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu,

13) 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu,

14) 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu,

15) 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu,

16) 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu,

17) 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun,

Mevzuatta yer alan ve ifade özgürlüğü ile ilgili sınırlamalar içeren konular/alanlar ise şöyle özetlenebilir:

1) Yazılı ve görsel medya(Basın, yayın, radyo, televizyon, internet alanları),

2)Demokratik Kitle Örgütleri, Sivil Toplum Örgütleri, Meslek Örgütleri, Sendika ve Konfederasyonlar, Siyasi Partiler ve Siyasi Oluşumlar,

3) Toplanma ve gösteri yürüyüşleri,

 3) Eğitim, öğretim ve Yükseköğretim Öğrencileri, Akademisyenler

 4) Sinema, tiyatro, gösteri ve benzeri görsel sanat alanları,

5) Kitap, dergi, broşür, afiş,

6) İl idaresi ile ilgili ve olağanüstü hal, sıkıyönetim mevzuatı gibi olağanüstü yönetim usullerini düzenleyen mevzuat.

Bu sayılanlara medya sahipliği ve sermaye yapısı konusunda özel olarak bir normatif düzenlemenin bulunmayışını da dâhil etmek gerekir.

Bu arada hemen belirtmeliyiz ki, özel olarak bilgiye/hakikate erişim hakkı bakımından Türkiye mevzuatında kısıtlayıcı/sınırlandırıcı hükümler barındıran yasalar var.

Söz gelimi 32 yasada “sır”, “devlet sırrı” kavramları ile 60 ayrı yasada da “gizlilik”, “yasak,”  “açıklanamaz” gibi sözcüklerle ifade edilen hukuksal düzenlemeler bulunmaktadır. Bu düzenlemeler bilgiye, hakikate, habere erişim hakkı bakımından sorunludur.

TBMM İÇ Tüzük 105/5. madde, meclis araştırması konusunu şu şekilde düzenler:

“ Devlet sırları ile ticarî sırlar, meclis araştırması kapsamının dışında kalır.”

Hâlbuki devlet sırrı kavramının neyi ifade ettiği, tanımı, hiçbir yasada yer almamaktadır. Uygulamada ise devlet sırrı, bilgiyi elinde bulunduran makamın devlet sırrı dediği şeyin adıdır.

Görüldüğü gibi ifade özgürlüğü sorunu Türkiye’nin en kapsamlı yapısal sorunları arasındadır.

Kürt sorunu ile ilgili en fazla haber ve yorumlara yer verdiği bilinen Özgür Gündem ve tek Kürtçe gazete olan Azadiye Welat gazeteleri kapatılmıştır. Cumhuriyet gazetesi üzerinde ise tutuklamalar ve dava baskısı ile büyük bir baskı oluşturulmuştur. Halen Cumhuriyet gazetesinden 10 gazetecinin tutukluluğu devam etmektedir. Yine Kürt sorununa duyarlı ve Kürtçe yayın yapan çok sayıda TV kapatılmıştır. Türkiye’de işçi ve emekçilerin sorunlarına yer veren ve doğrudan doğruya işyerlerinden haberler veren sol çizgide yayın yapan Hayat TV kapatılmıştır. Bu örnekler çoğaltılabilir.

2016 yılında düşünce ve ifade özgürlüğü alanında çok ciddi ihlaller olmuş, özellikle siyasal iktidarın basın üzerindeki baskı ve kontrolü kaygı verici boyuta ulaşmıştır. OHAL ilanı ve çıkarılan KHK’lar ile neredeyse ifade özgürlüğü iktidarın iki dudağı arasına alınmıştır. Bu yıl içinde de gazeteci, yazar, insan hakları savunucusu vb. çok sayıda kişiye davalar açılmış, tutuklamalar olmuş, dergi ve kitaplar toplatılmış, gazeteler kapatılmış, muhalif gazete binalarına ve gazetecilere fiili saldırılar gerçekleştirilmiştir. Şubat 2017 itibarı ile 17’si imtiyaz sahibi ve yazı işleri müdürü olmak üzere toplam 152 gazetecinin tutuklu olması durumun ne kadar vahim olduğunu göstermektedir.

Alevilerin eşit yurttaşlık hakkı talepleri 2016 yılında da karşılığını bulamamıştır. AİHM’in zorunlu din derslerinin kaldırılması ve Cem Evlerinin ibadethane olarak kabul edilmesi ile ilgili kararlarının gereği yerine getirilmemiştir.

Alevi, Hıristiyan ve Yahudiler radikal sünni ve ırkçı grupların tehdit ve nefret söylemlerine maruz kalmışlardır.

Vicdani ret hakkının hala tanınmaması önemli bir insan hakkı ihlali olarak varlığını korumaktadır.

DARBE TEŞEBBÜSÜ VE OHAL

Türkiye, 15 Temmuz darbe teşebbüsünün ardından bir bütün olarak olağanüstü yönetim usullerinin yürürlüğe girdiği bir dönemi yaşamaktadır. Darbeler ve darbe teşebbüsleri geçmişle yüzleşememe/hesaplaşamamanın ve dolayısı ile sistemin demokratikleşememesinin bir sonucudur. Türkiye’nin çatışma ve gerilim üreten bir sisteme sahip oluşunun bir diğer nedeni ise siyasi iktidarların bir türlü tekçi resmi ideolojiyi terk etmemeleri ve militarist anlayıştan vazgeçmemeleridir.

Darbe teşebbüsünde bulunanlar 246 sivil insanın ölümüne ve 2194 kişinin ise yaralanmalarına sebep olmuştur. Darbelere ve darbe teşebbüslerine yasallık da meşruiyet de atfedilemez. İHD ve insan hakları savunucuları darbe teşebbüsünü daha teşebbüsün ilk saatlerinde en sert ifadelerle kınamış ve bu girişimlere karşı olduklarını belirtmişlerdir.

Hükümetin, darbelere ve darbe teşebbüsünde bulananlara karşı insan hakları hukukuna uygun olarak idari önlemler almasını ve soruşturma makamlarının etkin soruşturma yapmasını gerekli ve anlaşılabilir bulmaktayız. Fakat burada kabul edilemez olan, KHK ve uygulamalardaki keyfilik, işkence ve kötü muamelenin yanında hukukun tamamen dışına çıkan uygulamalardır.

Darbe teşebbüsü sonrası Türkiye’de ilan edilen OHAL ve 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile başlayan ve toplamda 20’yi geçen KHK’ler dönemi, tıpkı askeri darbe dönemlerindeki gibi içerik bakımından insan hakları hukukuna aykırı mevzuat ve uygulama dönemidir. OHAL’in gerekçesi darbe teşebbüsü ile mücadele iken, çıkarılan KHK’lar ile toplumsal muhalefet üzerinde ağır baskı kurulmuştur. Söz gelimi, 12 Eylül askeri darbe döneminde aralarında profesörler ve öğretmenlerin bulunduğu 8500 kamu görevlisi sıkıyönetim komutanlarının emriyle ihraç edilmiştir. (İHD, bu konuyu 1988 yılında kurduğu “1402’likler Komisyonu” aracılığı ile ILO’ya (Uluslararası çalışma Örgütü) taşımış,  ILO da Türkiye’yi 111 No’lu Ayırımcılık (İş ve Meslek) Sözleşmesi’ne aykırılık nedeniyle izlemeye almıştır). 15 Temmuz Darbe Teşebbüsü sonrasında çıkarılan KHK’lerle ise şimdilik yaklaşık 101 bin kamu görevlisi ihraç edilmiştir. HSYK kararı ile 3.698 hakim ve savcı meslekten çıkarılmıştır. 12 Eylül askeri darbe döneminde sistemi darbenin amacına yönelik dizayn etmek için en az 669 yasa çıkarılmış iken 15 Temmuz sonrasında darbeyi püskürten hükümet, OHAL ile sınırlı olmayan kalıcı düzenlemeleri KHK’ler ile gerçekleştirmekte ve yüzlerce yasada değişiklik yapmaktadır.

OHAL uygulamalarının BM Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesinin 4. Maddesi, Avrupa İnsan hakları Sözleşmesinin 15. Maddesi ve Anayasasının 15. Maddesi’ndeki sınırlamalar arasında kalması ve yükümlülükleri bu sınırlamalarla azaltması gerekirken, OHAL uygulamaları 30 günlük gözaltı süresi, yaşam hakkı ve işkence yasağı, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, adil yargılanma hakkı, seyahat özgürlüğü, toplanma özgürlüğü, ifade özgürlüğü, çalışma hakkı, mülkiyet hakkı ve ayrımcılık yasağı konularında insan hakları hukukuna aykırı sorunlu düzenlemeler içermektedir. Ayrıca hukukun üstünlüğü ilkesi açısından hâkim teminatını ortadan kaldıran düzenlemeler, açığa alınmalar, ihraçlar, gözaltına almalar ve tutuklanmalar insan hakları hukukuna aykırıdır. Kararnameler uyarınca görev yapan kamu görevlileri hakkında tam bir cezasızlık öngörülmesi de hukukun üstünlüğü ilkesine aykırıdır.

15 Temmuz 2016 günü gerçekleştirilen darbe girişimini aydınlatmak amacı ile TBMM bünyesinde oluşturulan araştırma komisyonu etkili çalışma yürütmemiş, darbenin siyasi ayağı konusunda çalışma yapmadığı gibi kilit isimleri dahi dinleyememiştir. Öte yandan çok sayıda davalar açılmasına rağmen darbenin siyasi ayağı ile ilgili soruşturma yürütülmemiş tam tersine soruşturma yapmaya teşebbüs eden Cumhuriyet Başsavcılarının görev yerleri değiştirilmiştir. Türkiye’deki darbe geleneğinde değişmeyen tek şey darbenin siyasi ayağının ortaya çıkarılmamış olmasıdır.

CEZAEVLERİ

2016 yılında da cezaevleri, insan hakları ihlallerinin en yoğun yaşandığı yerler olma özelliğini sürdürmüştür.

17 Ağustos 2016 günü Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 671 sayılı OHAL KHK’sının 32. Maddesi ile 5275 sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’a geçici 32. Madde eklenerek, adli suçluların büyük çoğunluğunun yararlanacağı şekilde şartla salıverme süresi 2/3’den ½’ye indirilmiş ve cezalarının son 1 yılı kalanların yararlanacağı denetimli serbestlikle ilgili düzenlemedeki süre, cezalarının son 2 yılı kalanlar biçiminde, genişletilerek adeta “örtülü OHAL affı“ çıkarılmıştır.

  • 1 Kasım 2016 (Adalet Bakanlığı’nın bilgi verdiği son tarih) itibariyle cezaevlerinde toplam 197.297 tutuklu/hükümlü/hüküm özlü kişi bulunmaktadır. Bu sayı şu anda 210 bin civarındadır. Bu sayı 2015 yılında 178.089, 2014 yılında 154.179 idi. AKP iktidara geldiğinde ise bu sayı 59.429 idi. Görüldüğü gibi çıkarılan örtülü aflara rağmen dramatik yükselişler olmaktadır.
  • 2016 yılında cezaevlerinde intihar, işkence ve kötü muamele, kaza, ihmal, hastalık, mahkûmlar arası kavga vb nedenlerle en az 35 kişi yaşamını yitirmiştir.
  • Cezaevlerinde sağlık hakkı alanında ciddi sorunlar bulunmaktadır. Tutuklu ve hükümlülerin tıbbî yardıma ulaşma konusunda önemli engellerle karşılaştığı ve gerekli tıbbî personelle, araç-gerecin cezaevlerinde bulunmadığı gözlemlenmektedir. Türkiye Cezaevlerinde İHD’nin tespit edebildiği kadarı ile 331’i ağır olmak üzere 926 hasta mahpus bulunmaktadır. 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra tutuklandığı belirtilen yaklaşık binlerce kişiye yer açılması için Ankara, İstanbul, İzmir gibi belirli merkezlerdeki cezaevlerinde bulunan ve tedavileri zorlukla sürdürülmeye çalışılan bu kişilerin çok büyük bir çoğunluğu başka cezaevlerine sürgün edilmiş ve böylelikle tedavileri zora koyulmuştur. Esasen bu kişilerden durumu ağır olan 331 kişinin insani ve hukuki açıdan bir an önce tahliye edilmesi gerekmektedir. 05 Mart 2013 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Gülay Çetin/ Türkiye kararı ile ağır hastalığı olan tutukluların korunmasına yönelik mevcut düzenlemeleri yeterli bulmayarak Türkiye’yi işkence yasağını ihlal ettiği için mahkum etmesine karşın cezaevlerindeki ağır hastaların infazlarının ertelenmemesini anlamak mümkün değildir. Dahası, 24 Ocak 2013 tarihinde kabul edilen 6411 Sayılı Kanun ile hasta hükümlülerin infazının geri bırakılma koşullarının “toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturmayacağının değerlendirilmesi” koşuluna bağlanması ve bunun sonucu maruz kaldığı ağır hastalık veya sakatlık nedeniyle hayatını yalnız idame ettiremeyeceği Adli Tıp Kurumu raporlarıyla dahi tespit edilen pek çok hasta tutuklu ve hükümlü dosyalarının Savcılıklar önünde bekletilmesi ve dahası reddedilmesi vicdanen de hukuken de kabul edilebilir değildir.
  • 2000 yılından bu yana uygulanmakta olan tecrit ve tretmana dayalı ceza infaz sistemi, tutuklu ve hükümlülerin fiziksel-sosyal-ruhsal bütünlüğünü tehdit etmeye devam etmektedir. Bir ve üç kişilik oda sisteminde tutukluların ve hükümlülerin birbirleriyle sosyal ilişki kurması engellenmektedir. Bu durum onların ruh sağlığı üzerinde ağır hasarlara yol açmaktadır. Bu ağır izolasyon koşullarını yumuşatmak için Adalet Bakanlığı‘nın 10 tutuklu ve hükümlünün haftada 10 saat bir araya gelerek sosyalleşmesini öngören 22 Ocak 2007 tarihli genelgesi (45/1) yürürlükte olmakla birlikte halen etkin ve sorunsuz biçimde uygulanmamaktadır. Tecridin en sık uygulandığı İmralı F Tipi Cezaevi bir an önce kapatılmalıdır.
  • Cezaevlerinde bulunan çocukların, cezaevi psikolojisini kaldıramadıkları, ciddi tıkanmalar yaşadıkları için kendilerine zarar vermek suretiyle, intihar girişiminde bulundukları, yanı sıra taciz, istismar, işkence ve kötü muameleye maruz kaldıkları İHD şubelerine kendilerinin, ailelerinin ve diğer mahpusların yaptıkları başvurulardan anlaşılmaktadır. Çeşitli disiplinlerden bilimsel araştırmalar genelde cezalandırmanın özelde ise kapatmanın suçu önleyici ya da eğitici hiçbir etkisinin olmadığını ortaya koymaktadır. Bu nedenle insanlık dışı bir uygulama olan çocuk cezaevleri kapatılmalıdır.
  • AKP Hükümeti çıkardığı örtülü OHAL affı ile yüz kızartıcı suçlar başta olmak üzere toplum vicdanı tarafından doğru bulunmayan bir konuda adım atmış ama hasta mahpuslar gibi yılardır kamuoyu gündeminde bulunan ve bu konuda birkaç kez kanun değişikliğine rağmen çözülmeyen önemli bir insani sorunu çözmemiştir. Bir an önce hasta mahpusların salıverilmesi ve tedavilerinin süratle yapılması için gerekli yasal ve idari tedbirler alınmalıdır. Gerekirse infaz kanunun 16. Maddesi değiştirilmeli veya geçici bir madde ile sorun çözülmelidir.
  • Halen yürürlükte bulunan 5275 sayılı İnfaz Kanunu’na göre adli mahpusların şartla salıverilmesi için cezalarının 2/3’ünü, siyasi mahpusların ise cezalarının ¾’ünü çekmeleri gerekmektedir. 671 sayılı KHK ile durum adli mahpuslar lehine değiştirilmiş, siyasi mahpuslar bakımından ise aynı bırakılarak ağırlaştırılmıştır. Siyasi iktidar bu uygulama ile kendi içinde kurduğu dengeyi! bile bozmuş ve böylece ayrımcılığı iyice artırmıştır. Suç ve cezaların infazı aşamasında yaratılan ayrımcılığın ortadan kaldırılması için TMK 5. Maddenin acilen kaldırılarak TMK 3 ve 4. Maddelere göre verilen suçlardaki yarı oranında artırım sona ermeli, TMK 17. Maddeye göre TMK kapsamında işlenen suçların infazında koşulu salıverme süresi olan ¾ oranı yeni KHK’daki gibi ½’ye çekilmeli, 5275 sayılı kanunun 107. Maddesinin 4. Fıkrası kaldırılarak ayrımcılık sona erdirilmelidir. TMK 17. Maddenin son fıkrası “Uzatılmış Ölüm Cezası” içerdiğinden ötürü bir an önce kaldırılmalıdır.
  • AKP Hükümeti örtülü OHAL affı ile yaklaşık 100 bine yakın insanı cezaevlerinden çıkarmaya başlamışken(tahminen 50 bine yakını tahliye oldu), her türlü yasal haklarına rağmen İmralı Cezaevinde tutulan Abdullah Öcalan üzerinde uyguladığı kesin tecridi bir an önce kaldırmalı, ailesi ve avukatları ile görüşmesini sağlamalıdır.
  • Türkiye Cezaevlerinden sürekli olarak gelen şikâyet mektuplarında ve avukat başvurularında işkence ve kötü muamele ile ilgili güçlü iddialar bulunmaktadır. Özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra bu iddialar giderek artmıştır. Türkiye BM İşkenceye Karşı Sözleşmenin Seçmeli Protokolü(OPCAT) onaylamış olup ulusal önleme mekanizması ile kanuni düzenleme yapmış ancak uygulamaya geçirmeyerek sözleşmeye aykırı davranmaktadır. 6701 sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu 20 Nisan 2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu kanunla birlikte işkence ve kötü muamele iddialarının incelenmesi ve önlenmesi görevi yani ulusal önleme mekanizması görevi Kuruma verilmiştir. Bu konuda öncelikle belirtmek isteriz ki, Kanun, BM Paris Prensiplerine uygun hazırlanmamış, bu konudaki düşüncelerimizi ve önerilerimizi TBMM İnsan hakları İnceleme Komisyonuna ve Hükümete yazılı ve sözlü olarak aktarmıştık. Kurul üyeleri atanmış olup halen çalışmaya başlamamışlardır. Türkiye cezaevlerinin bir an önce bağımsız heyetler tarafından incelenmesi gerekir. İnsan hakları örgütlerinin temsilcilerinin cezaevlerinde inceleme yapmasına izin verilmelidir.
  • OHAL sonrası yaratılan baskı ortamından en çok cezaevleri olumsuz etkilenmiştir. Bunun sonucunda 15 Şubat 2017 tarihinde İzmir Aliağa Şakran Cezaevinde siyasi mahpuslar cezaevi koşullarını protesto ederek süresiz ve dönüşümsüz açlık grevine başlamışlardır. Halen 22 Cezaevinde 200 civarında mahpus süresiz ve dönüşümsüz açlık grevindedir.

ÖRGÜTLENME ÖZGÜRLÜĞÜ

OHAL ilanı ve çıkarılan KHK’lar ile 19 sendikanın kapatılması, 1600 civarında dernek ve vakfın kapatılması örgütlenme özgürlüğünün çok ciddi olarak siyasal iktidarın baskısı altında olduğunu göstermektedir.  OHAL kararnameleri ile insan hakları örgütlerinden bazıları hedef alınmış ve temelli kapatılmışlardır. Bunlar arasında çok yakından çalışmalarını bildiğimiz, örneğin ÇHD, ÖHD, MHD, Gündem Çocuk, İHAD, Sarmaşık Derneği, Vakad, Kürd Der, Rojava Derneği gibi dernekler bulunmaktadır. Ayrıca vurgulamak isteriz ki, İHD ya da TİHV gibi insan hakları örgütlerinin yönetici ya da üyelerinden bazıları da zaman zaman gözaltına alınmakta ya da tutuklanmaktadır. İHD Mersin Şube Başkanı Ali Tanrıverdi halen tutukludur. Türkiye, BM İnsan Hakları Savunucularının korunması Bildirgesini sık sık ihlal etmektedir.

OHAL KHK’ları ile 101 bin kamu çalışanının ihraç edilmesi kamu kesiminde örgütlü sendikalarda onbinlerce kişinin istifasını beraberinde getirmiş, adeta çalışanların sendikalarından uzaklaşmalarına zemin hazırlanarak örgütlenme özgürlüğüne dolaylı olarak darbe vurulmuştur.

TOPLANTI ve GÖSTERİ ÖZGÜRLÜĞÜ

2016 de bir önceki yıl gibi toplantı ve gösteri özgürlüğü açısından da ihlallerin ve kısıtlamaların olağan üstü bir şekilde yaşandığı bir yıl olmuştur. OHAL’in verdiği yetki ile birçok il ve ilçede gösteriler tamamen yasaklanmış olup bu uygulama devam etmektedir. Kolluk güçlerinin bu yıl içinde de barışçıl gösterilerde basınçlı su plastik mermi, kimyasal silah/gösteri kontrol ajanları ve hatta ateşli silahlar kullanarak aşırı/ölçüsüz/orantısız güç ve şiddete başvurmuştur.

Polis şiddeti cumhuriyet tarihi boyunca tüm iktidarların kolayca başvurduğu kadim bir idare tekniğidir. Ancak her geçen gün eleştiri ve itirazlara iyice tahammülsüzleşen, otoriterleşme dozunu son sınırına vardıran AKP iktidarı, polis şiddetini kendi politikalarına karşı çıkan tüm toplumsal kesimlere yönelik olarak her fırsatta kullanır olmuştur. Bu şiddetten, Kürtlerden, emekçilere, Alevilere ve kadınlara, LGBTİ bireylerden taraftar gruplarına kadar hemen her toplumsal kesim istisnasız nasibini almaktadır.

2016 yılında tespit edebildiğimiz kadarı ile;

  • Kolluk güçlerinin toplantı ve gösterilere yönelik müdahaleler sonucu 219’u çocuk olmak üzere 2581 kişi yaralanmıştır.
  • Birçok ilde OHAL nedeni ile tüm toplantı ve gösteriler yasaklanmasına rağmen yapılabilen gösterilerden ise 308’ine müdahale edilmiştir.

KADINA KARŞI ŞİDDET SORUNU

2016 yılında toplumsal alanda ve ev içinde şiddet sonucu 361 kadın öldürülmüş, bu ortam nedeni ile ayrıca 33 kadın intihar etmiştir. Yine bu sürede 763 kadın yaralı kurtulmuştur. Bir önceki yıl ile karşılaştırdığımızda kadına yönelik şiddette artış trendinin devam ettiği anlaşılmaktadır. 2016’ya hakim olan şiddet ve savaş ortamı ayrıca kendisini kadına yönelik şiddet olarak göstermiştir.

İHD ve TİHV genel olarak “şiddetsizliği” savunmaktadır. Bütün sorunların şiddet dışı yollarla çözümünü istiyoruz. Devletlerin uyguladıkları şiddet kadar birey, topluluk ya da örgütler tarafından uygulanan şiddete de karşı duruş sergiliyoruz. Kadına karşı şiddet sorununda da erkek egemen anlayış ve tutumlara karşı çıkıyoruz. Aynı zamanda devletin hem yasalarda hem uygulamada ve yargı pratiğinde eşitlik ilkesini ve ayrımcılık yasağını hayata geçirmesini istiyoruz. İHD, üyesi olduğu FIDH ile birlikte CEDAW (BM Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi) Komitesi’ne Türkiye raporuna karşı alternatif rapor sunmuştur. Yapılan görüşmeler ve oturumlardan sonra Türkiye değerlendirilmiştir. CEDAW Komitesi 25 Temmuz 2016 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ne tavsiyelerde bulunmuştur. Bizim de paylaştığımız bu tavsiyeler şöyle özetlenebilir.

  • Kadın örgütleri temsilcilerine ve hak savunucularına uygulanan baskıcı önlemlerin durdurulması, süreçlere aktif katılımlarının sağlanması,
  • Kürt kadınlara, mülteci ve sığınmacı kadınlara uygulanan eşitsizliklerin ortadan kaldırılması,
  • KSGM’nün teknik ve mali açıdan güçlendirilmesi ve kadın haklarına odaklanmasının sağlanması,
  • Kalıp yargılara ve ayrımcı söylemlere son verilmesi,
  • Toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin durdurulması için Ulusal Eylem Planının uygulanması, gerekli yasal düzenlemenin yapılması, destek hizmetlerinin düzenlenmesi, farklı dillerde de hizmet verebilen acil telefon hattı kurulması,
  • Kürtajın 10 haftaya kadar, tecavüz durumunda 20 haftaya kadar yapılabilmesinin sadece hamile kadının kararına bağlı olması yönünde yasal düzenleme yapılması,
  • Sözde namus adına işlenen cinayetlerin yeterli şekilde cezalandırılması, kadın intiharlarının ve kazalarının etkin soruşturulması,
  • Evliliklerin resmi olarak gerçekleşmesi ve kayda alınması,

EKONOMİK VE SOSYAL HAKLAR

OHAL ilanı ve OHAL KHK’ları ile yaklaşık 101 bin kamu çalışanının kamudan ihraç edilmesi, özel sektörde el konulan şirketler ve kapatılan üniversiteler nedeni ile onbinlerce insanın işsiz kalması, özel eğitim öğretim kurumlarına el konulması sonucu yaklaşık 30 bin öğretmenin özel sektörde işsiz bırakılması oldukça ağır bir tablo yaratmıştır. OHAL ortamı çalışma yaşamının tamamen olumsuz etkilendiği bir ortamdır. Dolayısıyla hangi açıdan ele alınırsa alınsın OHAL koşullarında ekonomik ve sosyal hakların tamamen korumasız kaldığından bahsedebiliriz.

SONUÇ OLARAK;

Bugün Türkiye’de insan hakları açısından acilen yerine getirilmesi gereken tek bir talep vardır: O da acilen barışın tesis edilmesidir. Barışın sağlanamadığı koşullarda yaşam hakkı korunamamakta, yaşam hakkı olmayınca da diğer tüm haklardan söz etmek mümkün olamamaktadır.

Demokrasinin ön şartı ifade özgürlüğüdür. Şu anda Türkiye’de ifade özgürlüğü otoriter yönetimin yargı baskısı altındadır. Dolayısıyla Türkiye’de asgari standartlarda dahi demokrasiden söz edilemez. Bu nedenle demokrasi mücadelemiz kaçınılmazdır.

Kürt sorunun savaşla çözülemeyeceği açıktır. Siyasal iktidarı 28 Şubat 2015 Dolmabahçe deklarasyonuna sahip çıkmaya ve 7 Haziran 2015 seçimleriyle ortaya koyduğu Türkiye halkının barış ve demokrasi iradesini tanımaya davet ediyoruz.

OHAL ve KHK rejimi bir karşı darbe rejimidir. Bundan derhal vazgeçilmelidir.

Devam eden hak ihlalleri durdurulmalı, sorumlular hakkında etkin soruşturma yürütülmeli, cezasızlık derhal terk edilmelidir.

Bu raporda yer alan bilgiler,

İHD şubelerine yapılan bireysel başvurular,

İHD şubelerinin oluşturduğu İnsan Hakları İnceleme ve Araştırma Komisyonlarının raporları, yerel ve ulusal basın ve yayın organlarında yer alan haberler, diğer sivil toplum örgütlerinin raporları ve resmi kurumların verilerinden derlenerek

İHD GENEL MERKEZİ DOKÜMANTASYON BİRİMİ

tarafından hazırlanmıştır.

2016 TÜRKİYE İNSAN HAKLARI İHLALLERİ BİLÂNÇOSU

YAŞAM HAKKI İHLALLERi

      ÖLÜ YARALI
YARGISIZ İNFAZ
Dur İhtarına Uymadıkları Gerekçesiyle Güvenlik Güçleri Tarafından Öldürülen ve Yaralananlar ve Silah Kullanma Yetkisinin İhlali, Toplumsal Gösterilerdeki Saldırılar, Sokağa Çıkma Yasakları Dönemi. 45’i çocuk olmak üzere toplam 536 kişi 40’ı çocuk 265 kişi
Köy Korucuları Tarafından Öldürülen ve Yaralananlar 1  2
Sınır Bölgelerinde Öldürülen ve Yaralananlar  8’i çocuk olmak üzere 57 kişi 21’i çocuk olmak üzere 169 kişi
Özel Güvenlik Görevlileri Tarafından Öldürülen ve Yaralananlar 1
TOPLAM

594

437

   
CEZAEVLERİNDE ÖLENLER

 35

GÖZALTINDA ÖLÜMLER

 6

2
FAİLİ MEÇHUL SALDIRILAR 22 5’i çocuk 37
RESMİ HATA VE İHMAL
Resmi Hata ve İhmal Sonucu Ölen ve Yaralananlar

29’u çocuk olmak üzere 35

652 çocuğun okulda verilen yemekten zehirlenmesi olmak üzere 845
Polis ve Asker İntiharları / İntihar Teşebbüsleri/Şüpheli Ölümler 20 1
15 Temmuz 2016 Askeri Darbe Girişiminde Yaşamını Yitirenler/Yaralananlar 246 2194
YASA DIŞI ÖRGÜT SALDIRILARI (Sivil Yerleşim Yerlerinde Yapılan Saldırılar)
12 Ocak 2016 İstanbul/Sultanahmet 12 Yabancı Uyruklu 14 Yabancı Uyruklu
13 Ocak 2016 Diyarbakır/Çınar Em. Md. 1 Polis, 5 Sivil Yurttaş 6 polis, 34 Sivil Yurttaş
17 Şubat 2016 Ankara/Merasim Sokak 29 TSK Mensubu ve Sivil Yurttaş 80 TSK Mensubu ve Sivil Yurttaş
4 Mart 2016 Mardin/Nusaybin Trafik Şb. Mdr./Lojmanlar 2 Polis 35 Polis Ve Sivil Yurttaş
13 Mart 2016 Ankara/Kızılay 37 Sivil Yurttaş 125 Sivil Yurttaş
19 Mart 2016 İstanbul/İstiklal Cd. 4 Yabancı Uyruklu 12 Yabancı Uyruklu, 39 Sivil Yurttaş
31 Mart 2017 Diyarbakır/Bağlar/Polis Servis Aracı 8 Polis 17’si Polis, 9 Sivil Yurttaş
24-26 Nisan 2016 Kilis 12’si yabancı Uyruklu 3 Sivil Yurttaş 26 Sivil Yurttaş
27 Nisan 2016 Bursa/Ulucami                 — 23 Sivil Yurttaş
1 Mayıs 2016 Gaziantep 2 Polis 18 Polis 4 Sivil Yurttaş
2 Mayıs Kilis 1 Sivil Yurttaş 10 Sivil Yurttaş
10 Mayıs 2016 Diyarbakır/Yenişehir 3 Sivil Yurttaş 12 Polis 33 Sivil Yurttaş
27 Mayıs 2016 Kilis                —   5 Sivil Yurttaş
8 Haziran 2016 Mardin/Midyat İlçe Em. Md. 3 Polis, 2 Sivil Yurttaş 51 Sivil Yurttaş
12 Haziran 2016 İstanbul/Vezneciler 6 polis, 7 Sivil Yurttaş 36 Sivil Yurttaş
28 Haziran 2016 İstanbul/Atatürk Havalimanı 45 Yurttaş 238 Sivil Yurttaş
10 Ağustos 2016 Mardin/Kızıltepe 1 Polis, 4 Sivil Yurttaş 5 Polis 20 Sivil Yurttaş
15 Ağustos 2016 Diyarbakır/Çınar/Bölge Trafik Dent. İst. 5 Polisi, 3 Sivil Yurttaş 7 Polis, 37 Sivil Yurttaş
17 Ağustos 2016 Van/İpekyolu Polis Karakolu 2 Polis 2 Sivil Yurttaş 19 Polis 53 Sivil Yurttaş
18 Ağustos 2016 Elazığ Emniyet Md. 5 Polis 217 Sivil Yurttaş
20 Ağustos 2016 Gaziantep/Düğün Saldırısı 57 Sivil Yurttaş 67 Sivil Yurttaş
26 Ağustos 2016 Şırnak Emn. Mdr. 11 Polis 75 Polis, 3 Sivil Yurttaş
12 Eylül 2016 Van Polis noktası              — 5 Polis, 48 Sivil Yurttaş
4 Kasım 2016 Diyarbakır/Bağlar/TEM Şb. 2 Polis, 10 Sivil Yurttaş 105 Sivil Yurttaş
24 Kasım 2016 Adana/Valilik Otoparkı 2 Sivil Yurttaş 33 Sivil Yurttaş
11 Aralık 2016 İstanbul/Beşiktaş 30 Polis,15 Sivil Yurttaş 153 Sivil Yurttaş
17 Aralık 2016 Kayseri 13 Asker 56 Asker ve Sivil Yurttaş
TOPLAM 28’i yabancı uyruklu, 121’i Asker ve Polis Olmak Üzere Toplam 316 Kişi 26’sı Yabancı Uyruklu, 244’ü Polis ve Asker Olmak Üzere Toplam: 1700 Kişi
     
SALDIRIYA UĞRAYANLAR
Siyasi Parti, Sendika ve Dernek Yöneticisi / Üyesi  6
Gazeteci  7
Öğretmen / Öğretim Üyesi  2
Öğrenci 73
Polis/Asker/Korucu

36

55
Diğer (İşçi, Sağlık Çalışanı, Bel.Bşk, Korucu, Memur, Muhtar, Yabancı Uyruklu, Avukat, Siyasi Parti Mensubu vb)

27

113

TOPLAM 63

256

 
SİLAHLI ÇATIŞMALAR
Asker, Polis ve Geçici Köy Korucusu 629 1146
Silahlı Militan 1003 21
Siviller 37 153
TOPLAM 1669 1320
MAYIN VE SAHİPSİZ BOMBA PATLAMASI SONUCU

ÖLEN ve YARALANAN SİVİLLER

 

14’ü çocuk 21 kişi

 

37’si çocuk 53 kişi

   
KUŞKULU ÖLÜM ve YARALANMALAR
Erkek 9
Kadın 11
Çocuk 1
TOPLAM 21                  —
 
NAMUS CİNAYETLERİ
Erkek
Kadın 1
Çocuk
NEFRET CİNAYETLERİ/YARALANMALAR 9 16
TOPLAM 10 16
 
KADINLARIN YAŞAM HAKLARINA YÖNELİK İHLALLER
Kadın İntiharları 33 4
Toplumsal Alanda Kadına Yönelik Şiddet, Tecavüz ve Taciz, Ev İçi Şiddete Uğrayan Kadınlar 361

763

Fuhuşa Zorlanan Kadınlar 293
TOPLAM

33’ü İntihar 394              1060

ÇOCUKLARIN YAŞAM HAKLARINA YÖNELİK İHLALLER
 

Çocuk İntiharları

21
Ev İçi, Okul ve Toplumsal Alanda Şiddete Uğrayan Çocuklar/Taciz/Tecavüz  

39 Çocuk (Toplumsal Alan ve Ev İçi)

Okulda Şiddet, Taciz, Tecavüz: 507 Çocuk

Evde ve toplumsal Alanda Şiddet, Taciz, Tecavüz: 361 Çocuk

 

TOPLAM 60 868 

İŞKENCE, KÖTÜ MUAMELE, ONUR KIRICI ve KÜÇÜK DÜŞÜRÜCÜ DAVRANIŞ ve CEZALANDIRMA

Gözaltında İşkence ve Kötü Muamele        14’ü çocuk 830
Gözaltı Yerleri Dışında İşkence ve Kötü Muamele        17’si çocuk 628
Köy Korucuları Tarafından Yapılan İşkence ve Kötü Muamele                  17
Cezaevlerinde İşkence ve Kötü Muamele                  1348
 

Kolluk Güçleri Tarafından Tehdit ve Ajanlık Teklif Edilenler

                  140
Toplumsal Gösterilerde Güvenlik Güçlerinin Müdahalesi Sonucu Dövülen ve Yaralananlar 219’u çocuk olmak üzere 2581 kişi
 

Özel Güvenlik Görevlileri Tarafından İşkence ve Kötü Muameleye Maruz Kalanlar

13 (Sayısı tespit edilemeyen vakalar raporda mevcuttur)
Okulda Şiddet 34 Öğrenci (Öğretmenleri tarafından)
 

15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi Sonrası Gerçekleştirilen Gözaltında İşkence ve Kötü Muamele İle İlgili İHD ye yapılan başvurular ile Basından Alınan Verilere Göre

15 İHD’ye yapılan başvurularda İşkence İddiaları ve Basından Alınan Bazı Linkler (Bu görüntülerde kaba dayağa maruz kalmış yüzlerce insanın teşhiri var)

 

https://www.youtube.com/watch?v=QUrUuR_Gpic

 

https://www.youtube.com/watch?v=4LLOiUuuXdY

 

https://www.google.com.tr/url?sa=t&rct=j&q=&esrc=s&source=web&cd=8&ved=0ahUKEwiFkMGqoZzTAhVGjSwKHUtmAmgQFghIMAc&url=http%3A%2F%2Famnesty.org.tr%2Fuploads%2FDocs%2Frapor-turkiye21.doc&usg=AFQjCNHzB_7vbBZPEwuHeP-ZZXQ6WRP7WA&cad=rja

 

 

 

 

TOPLAM

284’ü çocuk olmak üzere 5606 İnsan 

SOKAĞA ÇIKMA YASAKLARI

Ağustos 2015 – Ocak 2017 tarihleri arası en az 10 il, 39 ilçede 169 kez sokağa çıkma yasağı ilan edildi, en az 1 milyon 900 bin kişi bu yasaklardan etkilendi, yasaklar süresince yerleşim yerlerinden yaklaşık 500 bin kişiden az olmamak üzere zorla yerinden edilme gerçekleşti. (Sokağa çıkma yasakları uygulanan il ve ilçeler için İHD özel raporları incelenebilir: www.ihd.org.tr (http://tihv.org.tr/16-agustos-2015-31-ocak-2017-tarihleri-arasinda-sokaga-cikma-yasaklari/ ) 

KİŞİ GÜVENLİĞİ ve ÖZGÜRLÜĞÜNE YÖNELİK İHLALLER 

 

Gözaltına Alınanlar

504’ü çocuk olmak üzere 13.957
 

Tutuklananlar

133’ü çocuk olmak üzere 3361
Irkçı Saldırılar 1 Kürt Vatandaş Ev Arkadaşı Tarafından Yakılarak Öldürülmüş/48 Kürt Öğrenci, 15 Kürt İşçi, 5 Amedsprolu Yönetici, 3 Kürt vatandaş Yaralanmış, 10 Alevi İkametgâhına da Kırmızı Boya ile X işareti konulmuş.
 Tutuklu Gazeteciler Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu (TGDP)’nin saptamasına göre 28 Şubat 2017 tarihi itibariyle Türkiye cezaevlerinde tutuklu ve hükümlü bulunan 17’si imtiyaz sahibi ve yazı işleri müdürü 152 gazeteci.
Tutuklu Milletvekili ve Belediye Başkanları Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Ayhan Bilgen, Çağlar Demirel, İdris Baluken, Besime Konca, Selma Irmak, Gülser Yıldırım, Nursel Aydoğan, Abdullah Zeydan, Nihat Akdoğan, Meral Danış Beştaş, Ferhat Encü. (13 Milletvekili), 38 HDP İl eşbaşkanı, 97 HDP ilçe eşbaşkanı ile 83 Belediye eşbaşkanı tutukludur. 84 Belediyeye Kayyum atanmıştır.

 

Alıkonulan Asker ve Polisler  

İHD’ye Polis memurları Vedat Kaya, Sedat Yabalak ile Uzman Çavuşlar Hüseyin Sarı, Süleyman Sungur, Sedat Vardar, Ferdi Polat, Ümit Gıcır, Mevlüt Kahveci Astsubay Semih Özbey, Er Müslüm Altuntaş, Sedat Sorgun, Adil Kavaklı ve Hakkari Çukurca ve Şemdinli bölgelerinde yaklaşık 11 askerin alıkonulduğuna dair ulaşan bilgiler var. TOPLAM: 23

 

İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNE YÖNELİK İHLALLER

Yasaklanan Etkinlikler Çadır etkinliği: 1, Protesto gösterisi: 1, Açık hava toplantısı: 1, Yürüyüş: 1, , Miting: 39, Kutlama: 6, Basın açıklaması: 4, Anma: 1, Konser: 3, Festival: 1, Adalet ve Özgürlük Nöbet:  2, Stant: 1,  Diğer her türlü etkinlik: 25 Olmak üzere toplam 86 etkinlik yasaklanmıştır.

 

2016 yılında toplantı ve gösteri hakkı kapsamındaki 61 etkinlik yasaklanmıştır. Ayrıca, belirli bir süre/süresiz/ikinci bir emre kadar etkinliklerin yasaklandığını duyuran 25 karar verilmiştir. Bu yasaklama kararlarını 1 etkinlik olarak değerlendirdiğimizde yasaklanan etkinlik sayısı toplam 86 olmaktadır. Esasen, bu kararların ifade özgürlüğü/gösteri ve toplanma özgürlüğü kapsamında toplamda kaç etkinliği etkilediğini bilmiyoruz.

 

Toplatılan, Yasaklanan ve Para Cezası Uygulanan Yayın Organları -2016 yılında 172 medya kuruluşunun yayını süresiz durdurulmuştur yani kapatılmıştır.

-2 medya kuruluşunun yayını belirli bir süre durdurulmuştur.

-10 yayın organı idari/yargı kararı toplatılırken, Atılım gazetesinin yayınlanmamış özel sayılarının da toplatılmasına karar verilmiştir.

-. 8 yayına da herhangi bir gerekçe olmaksızın el konulmuştur.

TOPLAM: 192

 

Baskına Uğrayan Gazete ve Yayın Organları (2016 yılı içerisinde 5 yayın organı mühürlenirken, 3 yayın organının da mal varlıklarına el konulmuştur.)

 

5 Gazete Matbaası, 3 Gazete Bürosu, 1 Derginin 8 Bürosu, 1 Dergi Bürosu, 1 Yayınevi, 2 Tv Kanalı’na Güvenlik Güçlerince Baskın, 1 Dergi, 4 Gazete Bürosu’na, 1 Dernek binasına Saldırı.

TOPLAM: 26

Kapatılan Basın, Yayın, Radyo, Televizyon ve Haber Ajansları Uydudan çıkartma: 1 TV

 

Toplatma: 3 Afiş, 3 Gazete, 1 Pankart, 2 Dergi, 1 kitap (59 adet)

 

El koyma: 2 Pankart, 6 kitap (5000’den fazla), 1 karikatür dergisi olmak üzere toplam 3 dergi, 1 gazete

 

Yayın durdurma: (1 TV 10 gün olmak üzere toplam), 32 TV, (1’i bir ay süreyle olmak üzere toplam) 68 gazete, 12 radyo, 21 dergi, 9 haber ajansı, 29 yayınevi, 1 kitap eki

 

Mühürlenen yayın organı: 8

 

El konulan yayın organı: 3

 

Kayyım: 2 Gazete, 2 haber ajansı, 1 dergi, 1 kitap eki, 1 radyo, 3 dağıtım şirketi.

 

TOPLAM: 2017

 

 

 

 

Engellenen İnternet Siteleri

KHK ile çok sayıda internet sitesinin erişimi de engellendiğinden bu konuda detaylı bilgi yoktur. Raporumuzun “Engellenen İnternet Siteleri” başlığında bulabilirsiniz.
Barış İçin Akademisyenlere Dönük İhlaller (11 Şubat 2017 Tarihi itibarıyla)

( https://barisicinakademisyenler.net )

KHK ile kamu görevinden ihraç: 304 (KAMU),  8 (VAKIF)

İşten Çıkarma: 36 (KAMU), 36 (VAKIF)

İstifa: 12 (KAMU), 8 (VAKIF)

Zorla Emekli Etme: 12 (KAMU), 1 (VAKIF)

KHK ile kamu görevinden ihraç +

İşten çıkarma + istifa + emeklilik: 342 (KAMU), 47 (VAKIF)                                 

Disiplin Soruşturması: 428 (KAMU), 63 (VAKIF)

“Üniversite Öğretim Mesleğinden veya Kamu Görevinden Çıkarma” talebiyle YÖK’e gönderilen dosyalar                                                          103 (KAM), 5 (VAKIF)

Görevden Uzaklaştırma: 68 (KAMU), 11 (VAKIF)                            

İdari Görevden Alınma: 3 (KAMU), 4  (VAKIF)

Gözaltı: 52 (KAMU), 3  (VAKIF)                           

Tutukluluk** : 2 (KAMU), 2 (VAKIF)

*KHK’lar ile kamu görevinden ihraç edilen akademisyenlerden 28’i aynı zamanda işten çıkarılmış, istifa etmeye veya emekli olmaya zorlanmıştı. Ayrıca ÖYP’li imzacılar, yapılan usül-esas değişiklikleri ve KHK’lar ile hak ihlallerine uğradı.

3 akademisyen 40 gün ve 1 akademisyen 22 gün tutuklu kaldıktan sonra çıkarıldıkları mahkeme tarafından tahliye edildiler.

 

TOPLAM: 1362 (KAMU), 188 (VAKIF) OLMAK ÜZERE 1550

 

 

2016 YILINDA AÇILAN SORUŞTURMALAR

2016 yılında 26’sı çocuk 2160 kişi hakkında Düşünce ve İfade Özgürlüğüyle ilgili 48 adli ve 233 idari/disiplin soruşturması olmak üzere 281 soruşturma açılmıştır. Ayrıca, “Kabahatler Kanunu” çerçevesinde 16 kişi hakkında kişi başı 219 TL olmak üzere 3 bin 504 TL para cezası kesilmiştir.

Sonuçlanan idari soruşturmada Amedspor futbol takımı hakkında 85.000 TL idari para cezası verilmiştir.

2016 YILINDA AÇILAN DAVALAR 2016 YILINDA DEVAM EDEN DAVALAR 2016 YILINDA SONUÇLANAN DAVALAR
 

2016 yılında 39’i çocuk toplam 1179 kişi hakkında Düşünce ve İfade Özgürlüğüyle ilgili 202 dava açılmıştır.

Geçmiş yıllarda 17’si çocuk 884 kişi hakkında açılan 61 dava devam etmiştir.  2016 yılında Düşünce ve İfade Özgürlüğüyle ilgili sonuçlanan 106 davada Haklarında karar verilen 5’i çocuk toplam 304 kişiden 145 kişi hakkında toplam 788 yıl 15 ay 12 gün hapis cezası ve 86.290 TL para cezası verilirken 2’si çocuk 160 kişi de beraat etmiştir. Savcılıklar tarafından kapatılan soruşturma dosyası sonucu 23 kişinin yargılanmasına gerek olmadığı yönünde karar verilmiştir.

TOPLANTI ve GÖSTERİ ÖZGÜRLÜĞÜNE YÖNELİK İHLALLER

Güvenlik Güçleri Tarafından Müdahale Edilen Toplantı ve Gösteriler NOT: OHAL Nedeniyle illerde valiler tarafından yaygın yasaklamalar bulunmaktadır, yasak olmayan yerlerde yapılabilen gösterilerden 308’ine müdahale edildiği tespit edilebilmiştir.

308

2016 Yılında Açılan Soruşturmalar ·              2016 Yılında Toplantı ve Gösteriler nedeniyle 44’ü çocuk toplam 480 adli ve 15.109 idari olmak üzere 15.579 kişi hakkında 33 adli 16 idari toplam 30 soruşturma açılmıştır. Bu adli soruşturmalar sonucunda 10 kişi tutuklanmış, idari soruşturmalar sonucunda ise 27 kişi görevinden uzaklaştırılmıştır.

 

2016 Yılında Devam Eden Davalar ·              Gezi Parkı protesto gösterileri nedeniyle geçmiş dönemde açılan ve 2016 yılında devam eden 5 dava kapsamında 6’sı polis toplam 165 kişi hakkındaki yargılamaya devam edilmiştir. 11’i çocuk toplam 306 kişi hakkında sonuçlanan 7 dava sonuçlanmıştır. Bu davalarda 2’si çocuk 42 kişi hakkında 218 yıl 11 ay 10 gün hapis cezası ve 32.790 TL para cezası verilmiştir ve 9’u çocuk 203 kişi de berat etmiştir.

·              2016 Yılında Toplantı ve Gösteriler nedeniyle geçmiş dönemde açılan davalardan 26’sı devam etmiştir. 912 kişinin hâkim karşısında çıktığı bu davalarda 1’i çocuk toplam 38 kişi tahliye edilmiştir.

 

 

2016 Yılında Açılan Davalar/ Sonuçlanan Davalar  

2016 Yılında Toplantı ve Gösteriler nedeniyle açılan davalardan 16’sı sonuçlanmıştır. Ayrıca, sonuçlanan 3 idari soruşturma da sonuçlanmıştır. Sonuçlanan 16 ceza davasında 290 kişiye 275 yıl 3 ay verilirken 196 kişi de beraat etmiş ve 1 kişi tahliye edilmiştir. Yine sonuçlanan 3 idari soruşturmada toplam 68 öğrenciye ceza verilmiştir. Verilen cezalar şu şekildedir: 17 öğrenciye toplam 17 yıl uzaklaştırma, 51 öğrenciye de okuldan/Kredi Yurtlardan atılma/burs kesilmesi cezası. 

ÖRGÜTLENME ÖZGÜRLÜĞÜNE YÖNELİK İHLALLER

Baskına veya Saldırıya Uğrayan, Siyasi Parti, Sendika ve Dernekler  2 Halkevine, 1 Eğitim destek Evine, 12 Derneğe, 2 Kütüphane,1 Spor Kulübü, 1 Kitapevi, 5 Kültür Merkezi’ne Polis Baskını yapılmıştır. 142 Siyasi Parti Binasına da polis baskını ve farklı düşünce sahiplerinin saldırısıdır.

 

(79’u HDP ve BDP parti binalarına polis baskını, 63’ü de (2 ÖDP, 1 CHP, 1 AKP, 1 Birleşik Devrim Partisi) Farklı Düşüncede Olanların Saldırısıdır.)

Kapatılan / Kapatılmak İstenen Siyasi Partiler, Sendika, Vakıf ve Dernekler Mardin’de Şemikan Birliği Derneği Kapatıldı, Diyarbakır ve İlçelerinde 5 Kürtçe Eğitim Evi Kapatıldı, İzmir’de Düş Yolcusu Gençlik Kültür Derneği Kapatıldı, Diyarbakır’da Halkın Sorunlarını Çözmek İçin Kurulan 17 Farklı “Eşit, Özgür Yurttaş” Derneğinin Faaliyeti Durduruldu, Şırnak Kadın Danışma Merkezi Kapatıldı, Mersin EMEK_DER Kapatıldı, Batman’da 1 Kadın Dayanışma Evi ile 1 Halkevi Olmak Üzere 28 Kuruluş Kapatıldı.  

 

23 Temmuz 2016 tarih ve 667 sayılı KHK ve 22 Kasım 2016 tarih ve 677 sayılı KHK’lar ile; FETÖ bağlantılı olduğu iddiasıyla 1108, PKK/KCK bağlantılı olduğu iddiasıyla 189, DHKP-C bağlantılı olduğu iddiasıyla 20 ve DEAŞ bağlantılı olduğu iddiasıyla 8 olmak üzere toplam 1325 dernek kapatılmıştır.

 

Aynı KHK ile 104 vakıf ile 19 Sendika, Federasyon ve Konfederasyon kapatılmıştır.

 

 

30 Aralık 2016’da İçişleri Bakanlığı 94 Derneğin Daha Kapatıldığını Açıkladı

 

2016 Yılında TOPLAM: 1570

 

EKONOMİK VE SOSYAL HAKLAR

 

 

 

 

 

 

İşten Çıkarılan/Görevden Uzaklaştırılan/Açığa Alınanlar/Sürgün Edilenler/İdari Cezalar

 

 

1 Ocak 2016-15 Temmuz 2016 arasında 69 çalışan görevden uzaklaştırılmış, 20 Çalışan görevden alınmış, 3139 çalışanın işine son verilmiş, 16 çalışan ise açığa alınmış. TOPLAM: 3244

21 Temmuz 2016 – 23 Şubat 2017 tarihlerini kapsayan OHAL döneminde toplam 100,797 kamu görevlisi için görev yaptıkları kamu kurumlarından ve meslekten ihraç edilme kararı verilmiştir.  Hakkında ihraç kararı verilenlerin sadece 737’sinin hakkındaki ihraç kararı ve diğer tedbirler kaldırılmıştır. ( http://www.ihop.org.tr/ )

 

OHAL KHK ları nedeniyle özel eğitim kurumları, kapatılan üniversiteler ve iş yerleri başta olmak üzere tahmini olarak en az 50 bin civarında işçi işini kaybetmiştir.

 

2016 yılı içerisinde; KESK’li kamu çalışanlarına açılan adli ve idari soruşturmalar sonucu ihraç edilenler de dâhil edildiğinde toplamda 2.179 kişi haksız, hukuksuz şekilde OHAL KHK larıyla ihraç edilmiştir. Ocak ve Şubat 2017 de ki KHK larla da  952 kişi daha ihraç edilmiştir. Toplam ihraç edilen kişi 3131 dir.

 

 

 

 

 

İdari ve Diğer Soruşturmalar

 

KESK’in sokağa çıkma yasakları sürecinde yaşanan hak ihlallerini protesto etmek amacıyla 29 Aralık 2015 tarihinde yaptığı iş bırakma eylemi nedeniyle 2016 yılında 16 Şubat tarihinde Başbakan Davutoğlu tarafından yayınlanan genelge uyarınca en az 16.475 sendika üyesine idari soruşturma açılmış ayrıca bu genelge uyarınca diğer sendikal eylemler nedeniyle en az 322 KESK üyesine de idari soruşturma açılmıştır. Bu soruşturmalar sonunda uyarı cezasından devlet memurluğundan çıkarılmaya kadar çok çeşitli cezalar verilmiştir.

 

 

 

 

 

 

EĞİTİM HAKKINA İLİŞKİN İHLALLER

Yurt şartlarını protesto eden (yemek, hijyen vs) 36 öğrenci yurttan atıldı,55 öğrenciye soruşturma açıldı, 42 öğrenci okuldan atıldı, 13 öğrencinin burs ve öğrenim kredisi kesildi, 64 öğrenci hakkında toplantı ve gösteriler nedeniyle dava açıldı, 119 öğrenci katıldıkları toplantı ve gösteriler, anma vs nedeniyle okuldan uzaklaştırıldı, 5 öğrenciye kınama cezası verildi.

 

16.06.2016 tarikinde Eğitim Sen tarafından açıklanan raporda, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde sokağa çıkma yasakları nedeniyle okulların askeri karargâh olarak kullanılmasından dolayı yaklaşık 300 bin öğrencinin eğitim hakkının ellerinden alındığı ifade edildi. (Raporda veriler mevcuttur)

 

15 Temmuz darbe girişiminden sonra OHAL KHK ları ile 15 Üniversite kapatılmış olup bu üniversitelerdeki akademisyenler ile bunların dışındaki devlet ve vakıf üniversitelerinden ihraç edilen toplam işini kaybeden akademisyen sayısının 20 bin civarında olduğu tahmin edilmektedir.

Yine KHK’lar ile 1263 Özel kurs, özel öğrenci etüt merkezi, özel dershane, okul öncesi eğitim kurumu, ilk, ortaokul ve lise kapatılmıştır.

http://www.guvenlicalisma.org/ ‘un raporuna göre 2016 yılında en az 1970 kişi iş kazalarında yaşamını yitirdi.

Darbe Girişimi ve Fetullah Gülen Örgütü Kapsamında Gözaltı ve Tutuklamalar 2 Ocak 2017’de TRT Haber Kanalına açıklama yapan Adalet Bakanlığı yetkililerine göre 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden 31 Aralık 2016 tarihine kadar FETÖ/PDY kapsamında işlem yapılmış şüpheli sayısının 103.850 olduğu ve bunların 41.326 sinin tutuklandığı, tutuklu olanların 6325’ini askerler, 7624’nün emniyet görevlisi (polis), 17 Vali, 74 Vali yardımcısı, 100 Kaymakam, 2286 adli ve idari yargıdaki hâkim ve savcılar, 104 Yargıtay üyesi, 41 Danıştay üyesi, 2 AYM üyesi, 3 HSYK üyesi olduğu bilgisi verilmiştir. Adalet Bakanlığına göre serbest bırakılanlardan 35.495 i hakkında adli kontrol uygulandığı, sadece 10.265 kişinin gözaltından sonra serbest bırakıldığı açıklanmıştır.
   

CEZAEVLERİ

 
 

Cezaevlerinde Sağlık Hakkı İhlali

                               

                                1015

 

Cezaevlerinde Haberleşme Hakkı İhlali

                             

                                  204

 

Cezaevlerinde Disiplin Cezaları

                              

                                  533

 

Cezaevlerinde Sevk/Sürgün Uygulamaları

                              

                                2277

Raporun tamamına şu bağlantıdan erişim sağlayabilirsiniz: 2016_ihd_türkiye_hak_ihlalleri_raporu

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ

Bir cevap yazın